SENDİKA
Gündoğdu: Irkçılık Hastalığına Prim Vermeden Herkesi Kucaklamalıyız
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Üniversitelerde sendikal örgütlenmemiz her geçen gün güç bulmaya devam ediyor, 2013 mutabakatlarına kadar 15 bin yeni üye ile gücümüze güç katarak üniversitelerde de örgütlülük oranımızı yükseltecek ve örgütlü sayımız arttıkça sorunların daha da kolay çözüldüğünü göstermiş olacağız dedi.
Eğitim-Bir-Sen 5. Üniversite Teşkilatları Buluşması Kızılcahamamda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan Ahmet Gündoğdu, sendikal yolculuğa vesayeti ifşa, medeniyet değerlerimizi inşa etmek için çıktıklarını belirterek, Yaptığımız sendikacılık, insan merkezli, hak merkezli sendikal anlayışın, ekmek ve demokrasi ilişkisi çerçevesinde ekmeğin büyümesinin demokrasinin gelişmesine paralel olduğu gerçeğinin örgütlülük bilinciyle hayata geçirilmesinin adıdır. Bunun için, bizi biz yapan değerleri çok iyi bilmek, evrensel değerleri kuşanmak zorundayız. Biz hiçbir medeniyete düşman değiliz ama kendi medeniyet değerlerimize düşman olanlara karşı uyanık olmak durumundayız. Öldürerek ayakta kalmaya çalışan Batı medeniyetine karşı hazırlıklı olmak; gelecek nesilleri de uyanık kılmak mecburiyetimiz var. Evrensel ahlakı önemsemek, insan odaklı sendikacılık anlayışımızdan taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Hz. Ali efendimizin bir cümlesinde medeniyet değerlerimize çizdiği yolu çok net olarak görüyoruz: İnsanlar ya senin dinde kardeşin ya da hilkatte eşindir. Öyleyse insan olarak insanlık ahlakını kuşanmış olanlarla dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun bir paydaşlığımız vardır dedi.
Irkçılık Hastalığına Prim Vermeden Herkesi Kucaklamalıyız
Rosa Parks, Malcolm X ve İsrail tankları altında can veren Rachelin sivil itaatsizlik örneğini kendi değerlerinin süzgecinden geçirerek uygulamaları gerektiğini ifade eden Gündoğdu, Ekmek, özgürlük ve insanlık tanımı ortak olsun yeter. Irkçılık hastalığına prim vermeden, Alevisi, Kürtü ve ötekileştirilen herkesi kucaklamalıyız şeklinde konuştu.
Gündoğdu, mevcut sendikacılık türlerinin bağımsız, tepki, teklif ve tehdit şeklinde olduğunu söyleyerek, Biz bağımsız sendikacılık yapıyoruz. Bunun yanında teklif, gerektiğinde tepki sendikacılığı da yapıyoruz. Bizi eleştirenler önce kendi geçmişlerine baksınlar. Bir siyasi partinin genel başkanı tarafından seçilenler tek başlarına adım dahi atamazlar ifadelerini kullandı.
Sahibi oldukları ideolojinin temsilcilerinden korktukları için yasakları savunmak zorunda kalan sendika ve konfederasyonlar var diyen Gündoğdu, şöyle devam etti: 12 milyon 300 bin imzayı teslim ederken, 15 Marta kadar süre vermiştik. Bu tarihe kadar darbe dönemi yönetmelik kaldırılmadığı için Memur-Sen ve bağlı sendikalarımız olarak 18 Mart tarihinden itibaren işyerlerimize serbest kıyafetle gitme kararı aldık. Bu, Memur-Senin eylemidir. Ancak gördük ki, diğer konfederasyonların üyeleri de bizim kampanyamıza katıldılar. Memur-Senin özgürlükçü tavrı karşısında bir konfederasyon gecikmeli de olsa, sadece bir hizmet kolunda kerhen serbest kıyafet eylemi kararı aldı. Bu durum diğer on hizmet kolunda görev yapan kamu görevlilerinin özgürlüğü hak etmediğini düşündüklerinden mi kaynaklanıyor? Üye kaybetmekten korkularak yapılmış olsa bile, aldıkları eylem kararını, tüm hizmet kollarında gerçekleştirmelerini beklerdik.
Sendika olarak talep ettikleri bazı konuların, Kamu-Sene bağlı bazı sendikalar tarafından, Memur-Senden akıllara durgunluk veren açıklamalar şeklinde eleştirildiğini dile getiren Ahmet Gündoğdu, talep ettikleri konuların,Ötekileştirmeyen bir Anayasa (laiklik), benim vatanım, benim bayrağım diyenler kadar, benim anayasam da diyebilmeli. Milletin değerlerini koruyan, cumhuriyet ve demokrasi dengesini kuran bir Anayasa, Milli Güvenlik Dersinin kaldırılması, din eğitimi (Kuran ve Siyer dersleri), karma eğitim mecburiyetinin kaldırılması, andımızın kaldırılması ve isteyenler için namaz kılabilecekleri yer tahsisiolduğunu, bugün de bir kısmı hayata geçen bu taleplerinin arkasında olduklarını vurguladı.
Toplu sözleşme hakkının, verdikleri mücadele sonucu anayasa değişikliği paketine dâhil edildiğini hatırlatan Gündoğdu, şöyle konuştu: Referandum öncesinde toplu görüşmeler devam ederken toplu sözleşme hakkı olmazsa bir daha masaya oturmayacağımızı beyan etmiştik. Yine toplu sözleşme hakkına ilişkin Abantta gerçekleştirilen çalıştaya katılarak iş güvencesine dokundurtmadan bu hakkın alınması yönünde önerilerimiz ve çabalarımız oldu. Referandum sonrasında ise iş güvencesini sağlama alacak bir toplu sözleşme kanunu için mücadelemize devam ettik. Oysa aynı zaman zarfında toplu sözleşmeyi istediklerini beyan etmelerine rağmen bu konuda emek sarf etmeyenler, toplu sözleşme hakkını getiren referandum sandığı önlerine konulduğunda Silivri ve Kandille birlikte hayır dediler. Sonrasında ise geçmişi bir çırpıda sildiklerini zannederek söze anayasa değişikliği ile gelen toplu sözleşme lafı ile başlamayı adet edindiler. 18. Milli Eğitim Şurasında sendikamızın teklifleri arasında olan ve sonuçlarını ülke için yararlı ve gerekli gördüğümüz 4+4+4 eğitim sisteminin hayata geçirilmesine öncülük ettik. Kamuda kılık-kıyafet özgürlüğü için başlattığımız 10 milyon imza kampanyasında bir ayda 12 milyon 300 bin imza topladık ve gereğini yapması talebiyle Bakan Faruk Çelike teslim ettik.
Ucube Yönetmeliğin Tarihin Çöp Sepetine Atılmasını İstiyoruz
1930da kadına seçme hakkını, 1934te seçilme hakkı verildiğini kaydeden Gündoğdu, Bu hak kimin tekelinde, nasıl veriyor kısmını bilmiyorum. Yıl 2013, devlet memuru kadına ne giyeceğini seçme hakkını verilmiyor. Başörtülü kadına diyorsun ki, sen cumhurbaşkanı eşi, başbakan eşi, milletvekili eşi, memur eşi olabilirsin ama bunların kendisi asla olamazsın. Bu, cinsiyet ayrımcılığıdır, faşistliktir, dayatmadır. Biz halen kadınlarını turnikeler arasında eleyen yaklaşımlara devam ediyoruz. Bu çağdışı zihniyetin terkedilmesini, kılık-kıyafeti tepeden tırnağa düzenleyen ucube yönetmeliğin tarihin çöp sepetine atılmasını istiyoruz diye konuştu.
Gündoğdu, kamu çalışanlarına pantolon giyme özgürlüğü getirdiğini iddia etmekle övünen KESKin, kılık-kıyafet kampanyası kapsamında başörtüsüne de özgürlük talebi söz konusu olunca konuyu amacından saptırarak Memur-Seni eleştirmesinin inandırıcı olmadığını, özgürlük anlayışının tek taraflı olduğunu, bunun ise özgürlükçü bir tutum olmadığını söyledi.
Dindar ve Demokrat Bir Gençlik Yetiştirmeliyiz
Bundan sonra ağırlık verecekleri konulardan birinin Genç Memur-Sen olduğunu dile getiren Gündoğdu, şunları kaydetti: Genç Memur-Sen, gençlik projesidir. Bu eğitim sistemi vatandaşlara, memura, gençlere rol yaptırıyor. Amirine karşı ikinci bir dil kullandırıyor. Dik duran ama diklenmeyen, dindar ve demokrat; hem inancını, medeniyet değerlerini hem de evrensel hukuku ve demokrasiyi içselleştiren bir gençlik yetiştirmeliyiz.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, kadın örgütlenmesine de önem verdilerini belirterek, kadınların sendikal örgütlenmede daha fazla yer almaları, gerek mevcut kadın üye sayısının gerekse kadın yönetici sayısının artması gerektiğini dile getirdi.
SBN Sigorta ile yeniden anlaşma yaptıklarını kaydeden Gündoğdu, sözlerini şöyle sürdürdü: Şu ana kadar 91 kardeşimizi kazalarda kaybettik, 12 kardeşimiz de sürekli çalışma gücünden yoksun kaldı. Ailelerine 1 milyon 388 bin TL ödendi. Bu, acıları paylaşarak hafifletme, iyi günde olduğu kadar kötü günde de yanında yer alarak yardımlaşma ve dayanışma sendikacılığıdır.
YÖK Yasa Taslağı
Yeni Yükseköğretim Yasa Taslağına da değinen Gündoğdu, 12 Eylül darbe anayasasıyla kurulan YÖKün, geçen zaman zarfında yükseköğretimden ziyade siyasetle ilgilenen, darbecilerin dünya görüşleri doğrultusunda toplumu ve üniversite gençliğini şekillendirmeye çalışan politik bir kuruma dönüştürüldüğünü ifade eden Ahmet Gündoğdu, şöyle konuştu: Üniversiteler, bilim ve teknoloji üreten kurumlar olarak değil, toplumsal mühendislik ürünü çağımıza ve milli değerlerimize aykırı politikaların üretildiği kurumlar olarak faaliyet göstermekteydi. Bu çağdışı ve üniversite misyonuna yakışmayan politikalara direnen, toplumsal mühendislik mekanizmalarının çarkı olmak istemeyen birçok öğretim elemanı soruşturmalara maruz kaldı; görevlerine son verildi. Bin bir zahmetle kazandıkları üniversitelerindeki eğitim-öğretim hakları ellerinden alındığı gibi, öğrencilere, kendi ülkelerinde eğitimlerini devam ettirme ve tamamlama hakkı dahi verilmedi. İşte bu zulmün tekrarına sebebiyet vermemek için bir an önce sivil bir YÖK Yasasının çıkarılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay, Danıştay gibi hukuk sistemimizin temel kurumları dahi darbe yasalarından epeyce kurtulmuş olarak asli fonksiyonlarına yavaş yavaş dönmekte iken, üniversiteler halen darbe yasasıyla 21. yüzyılda yol almaya çalışıyor. Bu yasa, YÖK ve YÖKe bağlı tüm kurumlar ve ülkenin düşünen, üreten beyinleri için bir frendir. Artık özgürlük ve özlük haklarımızı sınırlayan frenleri kaldıralım. Freni kaldırmak yetmez, asıl motoru, yani yükseköğretimle ilgili yasayı baştan sona sivilleştirmemiz gerekir.
Sendika olarak yıllardır YÖKle ilgili çeşitli faaliyetlerde bulunduklarını, demokratik bir Yükseköğretim Kurulunun oluşturulması ve darbe yasasından kurtulmak, sivil bir yükseköğretim yasasının çıkması için akademisyenlerimizin katılımıyla konferans, sempozyum, çalıştay gibi programlar düzenlediklerini anlatan Gündoğdu, Bu faaliyetlerin bir kısmını kitap olarak, bir kısmını da dergilerimizde yayınladık, bu çalışmalarımızı raporlaştırarak YÖK Başkanlığına ve MEBe ilettik. 2008den itibaren ve özellikle de son iki yıldan beri bu çalışmalara daha fazla önem ve ağırlık vererek, sonuç alıcı ve katılımcı olması bakımından üniversite temsilcilerimizle, danışmanlarımızla, üniversitelerimizde görevli akademik ve idari personelle birlikte belli aralıklarla çalıştaylar ve toplantılar düzenledik.
10.10.2012 tarihinde, rektör ve yardımcıları, yönetici ve öğretim elemanlarının da katıldığı YÖK ve Akademisyenlerin Sorunları ve Çözümler Önerileriçalıştayı yaptık. Yine 11.10.2012 tarihinde, üniversite genel sekreterleri ve fakülte sekreterleri ve idari personelin katılımıyla İdari Personelin Sorunları ve Çözüm Önerileri çalıştayı düzenledik. 03.11.2012 tarihinde ise Ankara ÇASGEMde üniversite öğretim elemanları ve idari personelden oluşan yaklaşık 40 kişiyle birlikte geniş katılımlı karma YÖK ve Üniversite çalıştayı gerçekleştirdik. Bunun dışında, sendikamızın tüm üniversite şube ve temsilciliklerinin, YÖK ve üniversitelerle ilgili görüşleri ve önerileri talep edildi. Bu görüş, öneri ve talepler, 19-21 Ekimde Antalyada 4. Üniversite Teşkilatları Buluşmasında YÖKten gelen iki uzmanla, akademisyen ve idari personelin de katıldığı Üniversite Sorunları ve Yeni YÖK Yasası adlı panelde tartışıldı. Yapılan çalıştay, toplantı ve panellerde teşkilatlardan gelen sorun havuzu oluşturulup, çözüm önerileri hazırlandıktan sonra YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsayaya Genel Başkan olarak benim tarafımdan iletildi. Sendika olarak YÖKten, Güney Kore ve Finlandiya ülkelerinde olduğu gibi, eğitim kurumlarıyla, özellikle YÖK ile yetkili sendika arasında daha güçlü işbirliğinin kurulmasını ve katılımcılığın artırılmasını talep ettik dedi.
YÖK Yasa Taslağının çok zayıf bir taslak olduğunu, taslak üzerinden sürdürülen tartışmaların, rektör seçimleri üzerinde yoğunlaştığını, bilimsel bilgi üretimi, mesleki eğitim, üniversite gençliği, akademik ve idari personelin özlük hakları, çalışma koşulları, iş güvencesi gibi çok daha önemli ve gerçekte yasanın belkemiğini oluşturması gereken konuların göz ardı edildiğini söyleyen Gündoğdu, Nihayetinde taslak kabul görmemiştir. Köklü çözüm Anayasa değişikliğine bırakılmaktadır. Biz, ister anayasa değişsin ister sonraya ertelensin, bir an önce YÖK yasasında değişikliğe gidilsin istiyoruz ifadelerini kullandı.
Özlük Haklarıyla İlgili Talepler
Gündoğdu, üniversite personelinin özlük haklarıyla ilgili olarak ise şunları kaydetti: Akademik personelde maaş artışına gidilerek ders yükünün ve ders saatinin azaltılması gerekir. Öğretim üyelerimiz 30 saat gündüz 10 saat de gece olmak üzer toplam 40 saat derse giriyor. Öğretim üyeleri düşük maaş nedeniyle ders makinesi gibi derse girmek zorunda kalmaktadır.
Geliştirme ödeneği sadece öğretim elemanlarına değil, uzmanlara ve idari kadrolarda bulunanlara da verilmelidir. Akademik ve idari personel arasındaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır.
Enstitü müdürlüğü, dekanlık ve bunların yardımcılarına yönelik makam tazminatı ödemeleri ile fiili hizmet zammının artırılması gerekmektedir.
Üniversitelerde sicil uygulaması hala devam ediyor. 6111 sayılı Kanunla 657 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeye paralel olarak öğretim elemanları yönünden sicil uygulaması kaldırılmalıdır.
Akademisyenlerin idari kadrolara (genel sekreterlik, daire başkanlığı vs.) görevlendirilmeleri imkânı bir an önce kaldırılmalıdır. Bu türden kadrolara görevlendirilme taleplerinin önüne geçilmesi için akademisyenlerin özlük hakları iyileştirilmelidir. Tek başına akademisyenlik çekici hale getirilmelidir.
İdari kadroda çalışanlara MEBdeki gibi puan sistemi getirilip atama ve yer değiştirme hakkı verilmelidir. Artık üniversitede çalışan ailelerimiz de parçalanmadan bir arada çalışabilmelidir.
Öğretim elemanlarıyla ilgili siyaset özgürlüğünün alanı genişletilmelidir.
Üniversitelerimizde halen kadroya geçirilmeyi bekleyen 4/Cli tüm personel kadroya geçirilmelidir.
İkinci öğretimde saat beşten sonra mesai yap ama para alma, bunun yerine izin kullandıralım deniyor. Bunun kabulü mümkün değildir. İkinci öğretimdeki mesai ücretini nöbet ücreti adı altında almak için çalışmalarımız sürüyor. Bu haksızlığı gidermek için verdiğimiz mücadele devam edecek.
15 Bin Yeni Üye
Konuşmasının sonunda, akademik ve idari personelin kol kola girerek özlük ve özgürlük mücadelesini sürdürmeleri gerektiğinin altını çizen Gündoğdu, Üniversitelerde sendikal örgütlenmemiz her geçen gün güç bulmaya devam ediyor, 2013 mutabakatlarına kadar 15 bin yeni üye ile gücümüze güç katarak üniversitelerde de örgütlülük oranımızı yükseltecek ve örgütlü sayımız arttıkça sorunların daha da kolay çözüldüğünü göstermiş olacağız. Dün suya sabuna dokunmayan bir akademisyen profili varken, bugün Eğitim-Bir-Sende hak mücadelesi veren akademisyenler vardır. Sizlerden, üniversitelerde 15 bin yeni üye için yoğun bir çalışma bekliyorum dedi.