SENDİKA
Fatih Projesi Rant Projesine Dönüştü
2013-2014 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLENDİRME RAPORU
Eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe ve düzensizliğe sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmektedir. Siyasi iktidarın cumhuriyetimizin 90 yıllık eğitim birikimini yok sayarak uygulamaya koyduğu 4+4+4 düzenlemesi, daha ikinci yılında yalnız eğitim açısından değil, içerdiği amaçlar ve yaratılmak istenen insan modeli yönünden de tam bir yıkım yasasına dönüşmüştür.
Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, dolayısıyla öğretim birliğini ortadan kaldırma girişimini, karma eğitimi sonlandırarak tamamlamak istemektedir.
Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve birçok plansız uygulamalar sonucunda eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler sürekli mağdur edilmiştir.
Siyasi iktidar 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılında da eğitim sistemimizi bir yandan gericileştirme öte yandan da tam bir işletme mantığıyla ticarileştirme ve yerelleştirme çalışmalarını hızla sürdürmüştür.
4+4+4 12 Yıllık Kesintili Eğitim Sisteminin Uygulamasından Doğan Sonuçlar:
Okulöncesi Eğitim Gözden Çıkarıldı
Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması, okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin olumsuz sonuçlarını kısa sürede ortaya çıkarmıştır.
2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde okullaşma oranı % 65,69 iken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında bu oran % 39,72’ye düşmüş, 2013-2014 eğitim öğretim yılında ise ilkokula başlama yaşının 66 aydan 69 aya çekilmesi nedeniyle bir önceki yıla göre çok az bir artışla42,54’e çıkmıştır.
MEB’in 2010-2014 Stratejik Planı’nda hedef, “Okul öncesi eğitimde okullaşma oranını plan dönemi sonuna kadar % 70’in üstüne çıkarmak” şeklinde belirlenmesine rağmen, okulöncesi eğitimde okullaşma oranı, 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte gerilemiştir.
Okul öncesi eğitimde bu yıl, okul öncesi çağdaki öğrencilerin zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle okul ve öğrenci ve öğretmen sayılarında da azalma meydana gelmiştir. 2012-2013 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitim veren okul sayısı 27.197 iken, bu yıl bu sayı 26.698’e düşmüş, öğrenci sayısı ise 1 milyon 77 bin 933’ten 1 milyon 59 bin 495’e gerilemiştir.
Okulöncesi Eğitimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları
Eğitim Yılı |
Okul |
Öğrenci Toplam |
Öğrenci Kız |
Öğrenci Erkek |
Öğretmen |
2011/'12 |
28.625 |
1.169.556 |
562.504 |
607.052 |
55.883 |
2012/'13 |
27.197 |
1.077.933 |
515.754 |
562.179 |
62.933 |
2013/'14 |
26.698 |
1.059.495 |
504.301 |
555.194 |
63.327 |
Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri, Örgün Eğitim 2013/2014
Okul öncesi eğitimde neredeyse asgari ücretin yarısına yaklaşan aylık okul ücretleri, yoksul halk çocuklarının okul öncesi eğitimden yararlanmalarını engellemektedir. Tüm çağdaş ülkelerde, çalışan sayısının fazla olduğu kurumlarda okul öncesi eğitim kurumları açılması zorunlu iken ülkemizde bunun esamisinin okunmaması okul öncesi eğitimin bir kenara itildiğinin en önemli göstergesidir.
Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Yüksektir
MEB’in istatistikleri, derslik başına düşen öğrenci sayısının geçen yıllara göre düşmekle birlikte, özellikle göç alan illerde hala ortalamanın üstünde kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koymuştur.
İlkokul ve ortaokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısında en yüksek oranlara sahip iller 46 öğrenciyle Şanlıurfa, 42 öğrenciyle Diyarbakır, 40 öğrenciyle Gaziantep olmuştur. İstanbul’da ilkokul ve ortaokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı 39, Ankara ve İzmir’de ise 30 olarak gerçekleşmiştir. Liselerde ise Hakkari’de derslik başına 66 öğrenci, Şırnak’ta 63 öğrenci, Diyarbakır’da ise 61 öğrenci düşmektedir. İstanbul’da liselerde derslik başına düşen öğrenci sayısı 33, Ankara’da 29, İzmir’de ise 27 olarak açıklanmıştır.
Çocuk İşçilik Artarak Devam Etmektedir
MEB istatistikleri, son yıllarda sermayenin kalifiye ve ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak meslek liselerinin sayısında da artış olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye genelindeki toplam 10 bin 955 lisenin yarısından fazlası yani 7 bin 211’i mesleki ve teknik lisedir. 4+4+4 düzenlemesi öncesi 5 bin 501 olan mesleki ve teknik lise sayısı bu yıl yüzde 31 oranında artmıştır.
Bu okullarda okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarından itibaren düşük ücretle işçi olarak çalıştırılmaktadır. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla sermayenin resmi kurumlarla düzenlediği kampanyalar, özel meslek lisesi açacak iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verilmesi bütün bunlar ucuz, nitelikli çocuk işçiler yaratmak içindir.
Eğitim sistemi sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirildi
MEB istatistiklerine göre ülke genelinde, ilk, orta ve lise kademesinde toplam 75 bin 856 okul bulunuyor. 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında 4 bin 664 özel okulda 535 bin 788 öğrenci eğitim görürken, geçtiğimiz yıl 5 bin 942 özel okulda 613 bin 64 öğrenci eğitim görmüştür. Bu yıl ise 6 bin 710 özel okulda, 698 bin 912 öğrenci eğitim görmektedir.
Eğitim kademesi |
Okul/ Kurum |
Öğrenci Sayısı |
Öğretmen Sayısı |
Derslik |
||
Toplam
|
Erkek |
Kadın |
Toplam |
Toplam |
||
Genel toplam |
75 856 |
26 024 941 |
13 302 072 |
12 722 869 |
983 423 |
649 469 |
Örgün eğitim toplamı |
61 936 |
17 532 988 |
9 027 343 |
8 505 645 |
873 747 |
562 882 |
Örgün Eğitim (Resmi) |
55 224 |
15 228 934 |
7 825 357 |
7 403 577 |
789 244 |
507 725 |
Örgün Eğitim (Özel) |
6 710 |
698 912 |
371 136 |
327 776 |
84 503 |
55 157 |
Özel okulların sayısı, geçen yıla göre yüzde 11 oranında, bir önceki yıla göre de yüzde 30 oranında artmıştır. Ortaya çıkan tablo, AKP hükümetinin eğitim sistemini sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendirdiğini ve eğitim sistemindeki ayrışmayı gözler önüne sermektedir. MEB’in istatistikleri, özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır.
Yıllardır bir taraftan devlet okullarında eğitimin niteliğini bilinçli olarak düşüren Hükümetin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın “dershaneleri kapatacağız” söylemenin ardındaki amaç da özel öğretimi özendirmek ve özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklemektir. Özel eğitim oranını yüzde 10’a çıkarmayı hedefleyen hükümetin, dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi ve özel öğretim kurumlarının kamu kaynakları ile desteklenmesi girişimlerini herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanacağı bir düzenleme olarak değerlendirmek mümkün değildir.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun 22. Maddesindeki “İlköğretim, devlet okullarında kız ve erkek çocukları için zorunludur ve parasızdır” ifadesinin kaldırılması kamu özel ortaklığı okulların yasal alt yapısının hazırlanmasından başka bir şey değildir. İktidar GATS Anlaşması çerçevesinde 652 sayılı KHK’yi çıkarmış ve arsa tahsisi, teşvik primi, hizmet alımı yöntemleri ile en temel insan hakkı olan eğitimi de sermayenin hizmetine sunmanın çabası içine girmiştir. Siyasi iktidar, Sokrates’in “Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın” sözünü doğrularcasına özelleştirme politikası ile emekçi halkımızın çocuklarına cehalet ya da paralı eğitimi dayatmaktadır.
İmam Hatipler AKP’nin Gözdesi Oldu
4+4+4 düzenlemesiyle, yeniden ortaokul olarak düzenlenen ikinci 4 yıllık eğitimle mesleki yönlendirmeyi erken yaşa çekme gerekçe olarak sunulmuştu. Ancak iki yıllık uygulamadan da anlaşıldığı gibi hükümetin amacı mesleki yönlendirme değil bütün okulları imam hatip okullarına dönüştürmektir.
İmam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve birçok genel lisenin imam hatip lisesine dönüştürülmesiyle, imam hatip okullarında inanılmaz bir artış yaşanmıştır.
2012-2013 eğitim öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde olmak üzere toplam 1099imam hatip ortaokulu bulunurken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında 946’sı bağımsız, 415’i İmam hatip lisesi bünyesinde 1361 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. Bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 2012-2013 eğitim öğretim yılında 94 bin 467 iken, bu yıl AKP Hükümetinin yürüttüğü kampanyalarla 240 bin 15’e çıkmıştır.
Yine imam hatip ortaokullarında görev yapan öğretmen sayısı 11 bin 408, derslik sayısı ise 7 bin 134’tür.
Yani 21 öğrenciye bir öğretmen, derslik başına ise 33 öğrenci düşüyor. Derslik ve öğretmen ihtiyacının hat safhaya ulaştığı ülkemizde imam hatiplerin gerek öğretmen kadrosu gerekse derslik sayısı bakımından avantajlı olması dikkat çekicidir.
Ülke genelinde pek çok okul binasının imam hatiplere tahsis edilmesi ve o okullarda okuyan öğrencilerin başka okullara gönderilmesi de AKP’nin imam hatiplere öncelik verdiğinin göstergesi olmuştur.
Ortaöğretimde öğrenciler açık liseye yöneliyor
AKP hükümeti tarafından 4+4+4 düzenlemesi “zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması” girişimi olarak sunuldu. Oysa MEB’in 2013-2014 istatistikleri ortaöğretim çağındaki çocukların örgün eğitimden koparak açık liseye yönlendiğini ortaya koymuştur. İstatistiklere göre, mesleki açıköğretim lisesi de dahil olmak üzere açıköğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı 1 milyon 306 bin 994’tür. Bu sayı 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında ise 940 bin 268’di.
Taşımalı eğitim uygulamasındaki artış sürmektedir
6287 Sayılı Yasa hazırlanırken ileri sürülen en önemli gerekçelerden biri de kesintisiz 8 yıllık eğitim nedeniyle kırsal kesimde pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığı, fizikî şartların yetersiz olduğu, yatılı bölge okullarına ya da taşımalı eğitim merkezi olan okullara öğrencilerin taşınması için tahsis edilen servislerin uzun mesafeleri kat ettiği ve öğrencilerin bu yolculukta çektiği eziyetler olarak ileri sürülmüştü.
Ayrıca kırsal bölgelerdeki ailelerin küçük kızlarını bu şartlardaki taşımalı eğitime
vermeleri konusunda ciddi şikâyetleri olduğunu ve bu uygulamanın okullaşma, özellikle
de kız çocuklarının eğitimi adına sorunlara kaynaklık ettiği ifade edilmişti. Oysa 2013-2014 eğitim öğretim yılında taşımalı eğitim artarak devam etmiştir.
2012-2013 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 801 bin 708 iken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında toplam 23 bin 880 okul, 10 bin 551 merkez okula taşınırken taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı 825 bin 90’a çıkmıştır.
Öğrencilerin Sınav Yükü Daha da Arttı
Eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştiren MEB, yeni ortaöğretime geçiş modeli ile 8. Sınıfta 12 merkezi yazılı sınav getirerek öğrencilerin yaşadığı sınav stresini daha da artırmıştır. Merkezi sınav yapılacak olan temel dersler arasına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de alınmış, öğrencilere din eğitimi dayatmasına devam edilmiştir. Yine bölgeler arasındaki, hatta aynı ildeki okullar arasındaki fırsat eşitliği sağlanmadan hayata geçirilen model, yoksul ailelerin çocuklarını dezavantajlı duruma düşürmüştür.
AKP Hükümeti döneminde yapılan birçok sınav gibi bu sınavda da birçok skandal yaşanmıştır. Sorular sızdırılmış, kitapçıklar sınava az bir süre kala değişmiş, sınav güvenliğinde ciddi sıkıntılar yaşanmış, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olan gayrimüslim öğrencilerimiz sınava girmedikleri şeklinde değerlendirilmiş, sınavlardaki genel başarı oranları kamuoyundan gizlenmiştir.
Yeni ortaöğretim modeli, özellikle yoksul emekçi çocukları için meslek lisesi, imam hatip lisesi ve açık lise arasında tercihte bulunma zorunluluğu getirmiş, öğrenciler arasında sınıfsal ayrımları derinleştiren bir yapı ortaya çıkarmıştır. Yeni ortaöğretime geçiş sisteminde öğrencilerin büyük bölümü ucuz işgücü olarak yetiştirilmek amacıyla meslek liselerine ya da açık liselere, itaatkar bireyler yetiştirmek amacıyla imam hatip liselerine yönlendirilmeye başlanmıştır.
Yeni sisteme göre, bu yıl ortaöğretim kurumlarına yerleştirme tercihleri iki liste üzerinden yapılacak, ilk listedeki 15 okula yerleşemeyen öğrencinin, ikinci listedeki 6 okul türünden (Fen lisesi, Sosyal Bilimler lisesi, Anadolu lisesi, Meslek ve Teknik Anadolu, Anadolu İmam Hatip, Çok Programlı Anadolu) birine kaydı yapılacaktır. Ancak her iki listeden hiçbirisine yerleşemeyen öğrenciler otomatik olarak evine en yakın okula yerleştirilecektir. Öğrencilerin, yerleştirme işlemi tamamlandıktan sonra okullarda boş kontenjan olması halinde başka okullara nakil başvurusunda bulunabilecek olması, çok sayıda öğrencinin sırf kontenjan yetersizliği nedeniyle, gitmek istemediği bir lise türünde eğitim almak zorunda bırakılması anlamına gelmektedir. MEB, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, yeni ortaöğretim sisteminde de öğrencileri zorla özel okullara, meslek liselerine ya da imam hatip liselerine yönlendirmeye çalışmaktadır.
Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir değişiklik yapılırken hiçbir öğrenci ve veliyi mağdur etmeyecek bir sistem oluşturmak gerektiği açıkken, MEB ne eğitimde yaşanan ve giderek derinleşen eşitsizlikleri gözetmekte ne de öğrenci ve velilerin yaşadığı kaygıları giderici adımlar atmaktadır. Türkiye’de eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak yerine sınav sayısının artırılması, çocuklarımıza uygulanan sistematik işkencenin devam etmesi anlamına gelmektedir.
Fatih Projesi Rant Projesine Dönüştü
Bilimsel ihtiyaç temelli değerlendirmelerin uzağında esas olarak öğretmen ve öğrencilere tablet dağıtılması ve okullara etkileşimli tahta kurulmasına dayanarak siyasi iktidarın 2011 yılında başlattığı büyük bir rant projesi olan Fatih Projesi başlamadan bitmiştir.
Projeyi eğitim alanında yarattığı tahribatın üzerine örtmek için kullanan AKP hükümeti, yerel seçimler öncesinde projeyi tekrar gündeme getirmiş, Erdoğan’ın da katıldığı bir törende yerel seçimlere kadar toplam 675 bin öğrenci ve öğretmene tablet dağıtılacağı ilan edilmişti. Ancak söylenen sayıda tabletin öğrencilere dağıtılmadığı ortaya çıkmış, Fatih Projesi bir seçim yatırımı olarak kalmıştır.
MEB’in, projenin 2014’te tamamlanacağını belirtmesine rağmen hiçbir ilerleme kaydedilememiştir. MEB’in 2013 Yılı Faaliyet Raporu’na göre proje kapsamında 2013 yılında 1 milyon 200 bin öğrenciye tablet dağıtılması planlanırken sadece 41 bin tablet dağıtıldığı, aynı dönem içerisinde tablet kullanması planlanan öğretmen sayısının 50 bin olması hedeflenirken, bu sayının da 7 bin 258’de kaldığı ortaya çıkmıştır.
Üniversitelerin Özelleştirilmesinin Kolay Yolu: Vakıf Üniversiteleri
Bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak üniversitelerin temel hedefidir. Ancak AKP iktidarı döneminde üniversiteler, toplumsal işlevinden uzaklaşarak sermayenin hizmetine girmektedir. Piyasanın bir aktörü haline getirilen üniversiteler, sermaye için bilgi, teknoloji ve eleman üretilen alanlara dönüştürülmektedir.
İşte bu nedenle AKP iktidara geldiği günden bu yana üniversitelerin sayısını arttırma projesi uygulamıştır. Üniversite sayısı artarken nitelik sorunu ortaya çıkmıştır. Ülkemizin çeşitli illerinde açılan üniversiteler öğretim görevlisinden, fiziksel altyapıdan yoksun bir şekilde eğitim yapmaya çalışmaktadır. Hocası olmayan üniversiteler ortaya çıkmıştır.
AKP iktidarı ile vakıf üniversitelerinin sayısında hızlı bir artış olmuştur. Bu üniversitelerin yapısı incelendiğinde birçoğunun cemaatler tarafından desteklenerek açıldığı görülecektir.
Öğretmenlerimiz Mutsuzdur
Eğitimin birikmiş sorunlarını sırtında taşıyan öğretmenlerimiz 2013-2014 eğitim öğretim yılını da mutsuz geçirmiştir.
Eğitimin sistemden kaynaklı sorunları karşısında çözüm üretmekten çok sorun üreten MEB, yaşanan sorunların kaynağını öğretmenlermiş gibi göstererek öğretmenleri hedef tahtasına koymuştur. Sonuç olarak da öğretmenlere yönelik şiddet olayları bu yıl da artarak devam etmiştir.
Türkiye’de başta eğitim hakkı olmak üzere, en temel insan hakları ve özgürlükler yok sayılırken, 2013-2014 eğitim öğretim yılı, gezi eylemlerine katılan öğrenci ve öğretmenlere yönelik cadı avı sürecine dönüşmüştür. Gezi eylemleri döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın “öğrencilerimizle ilgili bir işlem yapmayacağız” biçimindeki açıklaması, Başbakan Erdoğan’ın “Liseli talebeler üzerinde okul müdürü ve öğretmenler baskı kuruyor” şeklindeki açıklamasıyla boşa çıkmış, öğrenci ve eğitim emekçileri üzerindeki baskılar giderek artmıştır. Okul müdürlerinden eylemlere katılan öğrencilerin ve öğretmenlerin isimleri istenmiş, eyleme katılan öğrenciler hakkında cezai işlem uygulamadığı ya da teşvik ettiği gerekçesiyle birçok eğitim emekçisi hakkında soruşturma açılmış ve sürgün edilmiştir.
MEB’in “2013 Yılı Faaliyet Raporu” binlerce eğitimcinin yolunun adliyeden geçtiği gerçeğini ortaya koyması bakımından dehşet vericidir. Son 3 yılın rakamlarına göre Bakanlık çeşitli nedenlerle 7 bin 919 eğitimci hakkında inceleme, soruşturma veya ön soruşturma açmıştır. Sonucunda 4 bin 866 eğitimciye kınama, aylıktan kesme, maaş kesimi, kademe ilerleme durdurulması cezaları verilmiştir. Söz konusu rakamlar MEB’in öğretmenleri itibarsızlaştırma politikasının bir sonucu olarak önümüzde durmaktadır.
Öte yandan Bakanlığın zaman zaman yaptığı resmi açıklamalarda öğretmen açığının 121 bin olduğunun belirtilmesine ve atanamayan öğretmen sayısının da 400 bin civarında olmasına rağmen 40 bin öğretmen alımı yapılması, öğretmenleri yine esnek ve kuralsız çalışma politikasının devam edeceğini göstermektedir.
İktidar partisinin sevk ve idaresi altında bulunan Milli Eğitim Bakanlığı, yıllardır yandaşlarına göre kayırmacı bir sistem oluşturabilmek hiç durmadan düzenleme yapmaktadır.
Son olarak yayınlanan “Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” de eğitim kurumlarına yandaş yönetici atama hevesinin güncel örneğidir. Artık atamalarda liyakat ölçütü askıya alınmış, tek ölçü yöneticinin AKP’ye bağlılık derecesi ile AKP’nin yerelleştirmeci ve özelleştirmeci politikalarına hizmet edecek olması olmuştur.
Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun 13 Haziran Cuma gününe kadar sonuçlanmaması durumunda binlerce yöneticinin görevi sona erecek ve okullarda yeni bir kaos yaşanacaktır.
Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır.
Geçmişteki tecrübelerden ders çıkarmayanların sonu yine hüsran olacaktır. Bu nedenle MEB’e sayısız hukuki uyuşmazlığa sebep olacak objektiflikten uzak uygulamalardan kaçınmasını şiddetle tavsiye ediyoruz.
Öte yandan okullarımızda yeterince memur ve yardımcı personel bulunmamaktadır. Bu alandaki pek çok eksiklik bu öğretim yılında da okul-aile birlikleri yoluyla velilerin sırtına yüklenerek karşılanmaya çalışılmıştır. Bakanlığın verilerine göre, 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullarımızda yaklaşık 70 bin hizmetli ve memur ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak okullardaki hizmetli ve memur sayısı azalmış, iş tanımları yapılmayan 4/C’liler okullara seçim yatırımı olarak alınmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın isimsiz kahramanları memurlar, hizmetliler, şefler, teknik personel, 4/C’li personel ve diğer eğitim çalışanları görmezden gelinmiştir. Siyasal iktidarın taşeronlaşma ve güvencesiz personel çalıştırma politikaları öncelikle okullarımızdaki hizmetli ve memur kadrosundaki eğitim emekçilerini vurmuştur.
SONUÇ
Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimizin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunları, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirilmiş ya da çözümsüz bırakılmıştır.
Küreselleşmeyle birlikte bölge coğrafyasını değiştirme, bölgenin tüm kaynaklarını uluslar arası sermayenin kullanımına açma politikasını sadakatle uygulayan siyasal iktidar, bir kamu hizmeti ve temel bir insan hakkı olan eğitimi de piyasaya açmaya çalışmaktadır.
Öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirerek emperyalizm için ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürecek eğitim politikasını hayata geçirmektedir.
Çocuklarımız öğrenmeye değil, sınavlara, sınıf geçmeye ve evlerine zayıfsız bir karne götürmeye koşullanmış durumdadır. Dolayısıyla öğrencilerin karnelerindeki kırık notlar kendilerine ait değil, AKP iktidarının eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiş notlardır.
Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Cumhuriyetin kendisine yüklediği görev ve sorumluluklarının bilincinde olan eğitim emekçileri, emperyalizmin ve onun işbirlikçisi siyasi iktidarın çocuklarımızın geleceğini karartmasına izin vermeyecektir.
Veli DEMİR
Genel Başkan