SENDİKA
Eğitim sistemi sorunlar yumağı
Eğitim-İş Kırklareli Şube Başkanı Hayri GİRGİN, eğitim öğretimde ilk yarıyılın sorunlarla sona erdiğini söyledi
23 Ocak 2014, Perşembe
“Çağdaş, bilimsel ve laik eğitime darbe vuruldu”
“Öğretmenler ilk yarıyılı mutsuz bitirdi”
“Eğitim sistemi sorunlar yumağı”
“MEB, çocuklarımızın geleceğiyle oynuyor”
“İktidar çocuklarımızın geleceğini karartmak istiyor”
KIRKLARELİ - Eğitim-İş Kırklareli Şube Başkanı Hayri GİRGİN, eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe ve düzensizliğe sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmektedir dedi.
Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, dolayısıyla öğretim birliğini ortadan kaldırma girişimini, karma eğitimi sonlandırarak tamamlamak istemektedir diyen GİRGİN, 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılının ilk yarısında da eğitim sistemimizi bir yandan gericileştirme öte yandan da tam bir işletme mantığıyla ticarileştirme ve yerelleştirme çalışmaları hızla sürmektedir, dedi.
Oldukça ayrıntılı olarak yaşanan sorunları gözler önüne seren GİRGİN açıklamasında şunları kaydetti:
GEZİ EYLEMLERİ NEDENİYLE ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMENLER ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURULDU
2013-2014 eğitim öğretim yılı başlangıcı, gezi eylemlerine katılan öğrenci ve öğretmenlere yönelik cadı avı sürecine dönüşmüştür. Gezi eylemleri döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın “öğrencilerimizle ilgili bir işlem yapmayacağız” biçimindeki açıklaması, Başbakan Erdoğan’ın “Liseli talebeler üzerinde okul müdürü ve öğretmenler baskı kuruyor” şeklindeki açıklamasıyla boşa çıkmış, öğrenci ve eğitim emekçileri üzerindeki baskılar giderek artmıştır. Okul müdürlerinden eylemlere katılan öğrencilerin ve öğretmenlerin isimleri istenmiş, eyleme katılan öğrenciler hakkında cezai işlem uygulamadığı ya da teşvik ettiği gerekçesiyle birçok eğitim emekçisi hakkında soruşturma açılmış ve sürgün edilmiştir.
4+4+4’ÜN YIKICI SONUÇLARI DEVAM ETMEKTEDİR
2013-2014 eğitim öğretim yılının ilk yarısında okullarda en çok gözlenen sorunlar, 4+4+4 sonrası okulların dönüştürülmesiyle başlayan ve halen devam eden sorunlardır.
Mevcut okulların fiziki altyapı sorunlarını giderme yönünde hiçbir çalışma yapılmamıştır. 8-9 yaşındaki çocukların fiziki durumuna uygun olarak yapılan ilkokulların 5 ve 6 yaş grubu çocuklara uygun olmadığının bilinmesine rağmen, bunun için gerekli önlemler alınmamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm eleştirilere rağmen gerekli tedbirleri almaması sonucunda; bu eğitim-öğretim yılında da, okullarda ihmal, kaza ve şiddet nedeniyle hayatını kaybeden çocuklarımız olmuştur. Israrla vurgulamamıza rağmen okulların fiziksel ve altyapı yetersizliklerini gidermeyen, çocukların kullanımına uygun güvenli okul alanları yapmayan Milli Eğitim Bakanlığı, yaşanan can kayıplarına rağmen gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayamamıştır.
Okulların dönüştürülmesine paralel olarak azalan ilkokul sayısı ve bu yıl okula başlayan öğrenci sayısındaki artışa paralel olarak sınıf mevcutları yine Bakanlığın öngördüğü sayının çok üstüne çıkmıştır. Derslik açığı sorununu gideremeyen Bakanlık, kalabalık sınıflarda çocuklarımızı sağlıksız eğitime mahkum etmiştir.
Öte yandan okullarımızda yeterince memur ve yardımcı personel bulunmamaktadır. Bu alandaki pek çok eksiklik bu öğretim yılında da okul-aile birlikleri yoluyla velilerin sırtına yüklenerek karşılanmaya çalışılmıştır. Bakanlığın verilerine göre, 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullarımızda yaklaşık 70 bin hizmetli ve memur ihtiyacı bulunmaktadır.
Özel okullara kaynak aktaran Bakanlık, devlet okullarına üvey evlat muamelesi yaparak kaynak aktarmamakta ve okul müdürlerini, velilerden para toplama cambazı yapmaktadır.
Yine okulların dönüştürülmesi sonucu geçen yıldan devam eden norm kadro sorunları bu eğitim öğretim yılı başında da artarak devam etmiştir. On binlerce öğretmenimiz norm kadro fazlası olmasından dolayı perişan edilmiş, yarıyıl tatiline girdiğimiz sırada bile okulu belli olmayan, normun kapalı olmasından dolayı özür durumu atamaları gerçekleştirilemeyen öğretmenlerimizin mevcudiyeti eğitimimizin halini gözler önüne sermektedir.
Genel liselerin kaldırılması sonucu yüz binlerce öğrencimiz meslek lisesi ve imam hatip lisesi arasında sıkıştırılmıştır. Çıkarılan ortaöğretim yönetmeliği ile bir yandan küçük yaşta evlenmenin önü açılırken diğer yandan ise ortaokulu yurt dışında bitirenlere sınavsız istedikleri okula kayıt hakkı verilerek sermaye ve cemaate göz kırpılmıştır. İmam hatip liselerindeki meslek dersi öğretmenlerine adeta “mele” yetkisi verilerek toplumun din ve mezhep temelinde bölünmesi ve çatışmasının temeli atılmaya çalışılmaktadır.
Bugün okullarımızda, en gerçek yol gösterici olan bilim dersleri azaltılarak öğrencilerimiz, toplumsal yaşamın gerçekliğinden kopartılmaktadır. Öte yandan ise kişilik gelişiminde çok önemli olan spor ve sanat dersleri yok sayılmaktadır. 1913 yılında iptidai mekteplerinde sanat derslerinin haftalık ders saatleri içindeki oranı yüzde 17’yken, Cumhuriyetimizin 91. yılında bu oran yüzde 5’lerdedir. 1913’te din içerikli derslerin ağırlığı yüzde 13’ken bugün bu oran yüzde 17’lere çıkmıştır. Bilim ve sanat eğitimi okullarımızdan kapı dışarı edilmiştir.
2012 PISA Türkiye’nin sonuçlarına göre 34 ülke arasında 32. sırada yer alması, eğitim sistemimizin OECD ülkelerinden çok geri olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu durumun nedeni ise elbette ki öğrencilerin öğrenme kapasitelerinden değil, nitelikli bir eğitimden yoksun olmalarından kaynaklanmaktadır.
Özetle 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitim bir yandan gericileştirilerek çocuklarımıza kaderci ve başkalarının kendisinin yerine verdiği kararlara itaat etme kültürü enjekte edilmeye çalışılmaktadır. Diğer yandan GATS anlaşmasının gerekleri yerine getirilmekte ve eğitim hizmet satın alma yolu ile paralı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Cumhuriyet’in temellerinden biri olan ‘’Öğretim Birliği’’ ortadan kaldırılarak Osmanlı’nın yıkılış sürecinin nedenlerinden biri olan iki başlı eğitim yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
ÖĞRENCİLERİN SINAV YÜKÜ DAHA DA ARTTI
Eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştiren MEB, yeni ortaöğretime geçiş modeli ile 8. sınıfta 12 merkezi yazılı sınav getirerek öğrencilerin yaşadığı sınav stresini daha da artırmıştır. Merkezi sınav yapılacak olan temel dersler arasına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de alınmış, öğrencilere din eğitimi dayatmasına devam edilmiştir. Yine bölgeler arasındaki, hatta aynı ildeki okullar arasındaki fırsat eşitliği sağlanmadan hayata geçirilen model, yoksul ailelerin çocuklarını dezavantajlı duruma düşürmüştür.
AKP Hükümeti döneminde yapılan birçok sınav gibi bu sınavda da birçok skandal yaşanmıştır. Sorular sızdırılmış, kitapçıklar sınava az bir süre kala değişmiş, sınav güvenliğinde ciddi sıkıntılar yaşanmış, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olan gayrimüslim öğrencilerimiz sınava girmedikleri şeklinde değerlendirilmiş, sınavlardaki genel başarı oranları kamuoyundan gizlenmiştir.
Öte yandan Ankara 18. İdare Mahkemesi, Bakanlığın SBS’de Almanca ve İngilizce testlerinin cevap anahtarlarını karıştırması üzerine 718 öğrencinin puanının yanlış hesaplanması nedeniyle sınav sonuçlarını iptal kararı vermiştir. Öğrencilerin geleceğini belirleyen en önemli sınavları dahi yanlışsız yapamayan AKP iktidarı döneminde yapılan bütün sınavlara şaibe karıştırılmıştır. Bundan da en büyük zararı, devlete güvenerek büyük umutlarla sınava giren çocuklarımız görmektedir.
BİLİMSEL VE LAİK EĞİTİM DEVRE DIŞI BIRAKILDI
Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, karşı devrimin üssü haline getirilerek ulusal değerlerimiz eğitim sistemimiz içerisinden yasa ve yönetmelikler aracılığı ile bir bir çıkarılmıştır. Bunun son örneği İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik ile Öğrenci Andı’nın kaldırılması olmuştur. Yine devlet memuru kadınların türban ve benzeri dini kıyafetlerle görev yapabilmelerine olanak tanıyan düzenlemeyle türban okullarımıza kadar girmiştir. Söz konusu sorumsuz düzenlemelerle iktidarın "dindar nesil" ve "muhafazakâr yaşam tarzı" hedefi doğrultusunda çağdaş, bilimsel ve laik eğitime darbe vurulmuştur.
YENİ HEDEF: KARMA EĞİTİM
Yine eğitimin dini kurallara düzenlenmesi uygulamalarının ardından karma eğitimi hedef alan açıklamalar yapılması, kız ve erkek öğrencilerin önce ayrı sınıflarda, daha sonra ayrı ayrı okullarda okutulması gündeme getirilmiştir. Karma eğitim, kız ve erkek çocukların küçük yaşlardan itibaren birbirini tanıması, farklılıklarına saygı göstermesi ve kadın erkek eşitliğinin bilincine varması açısından çok önemlidir. İşte tam da bu nedenle karma eğitim iktidara rahatsızlık vermektedir.
EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI TAM GAZ
MEB verilerine göre 2002-2003 eğitim öğretim yılında özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı yüzde 1,6 iken bu oran 2013-2014 eğitim öğretim yılında 4,1, örgün eğitim içerisindeki özel okul sayılarının toplam okul sayılarına oranı ise yüzde 9 oldu.
Ortaya çıkan tablo, AKP hükümetinin eğitim sistemini sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendirdiğini ve eğitim sistemindeki ayrışmayı gözler önüne sermektedir. AKP iktidarı, topluma fırsat eşitliği olarak sunduğu 4+4+4 dayatması ile özel sektöre sunduğu avantaj ve teşviklere bu öğretim yılında da tam gaz devam etmektedir.
Yıllardır bir taraftan devlet okullarında eğitimin niteliğini bilinçli olarak düşüren Hükümetin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın “dershaneleri kapatacağız” söyleminin ardındaki amaç, özel öğretimi özendirmek ve özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklemektir. Bugün yüzde 3 olan özel öğretim oranını yüzde 10’a çıkarmayı hedefleyen hükümetin, dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi ve özel öğretim kurumlarının kamu kaynakları ile desteklenmesi girişimlerini herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanacağı bir düzenleme olarak değerlendirmek mümkün değildir.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun 22. maddesindeki “İlköğretim, devlet okullarında kız ve erkek çocukları için zorunludur ve parasızdır” ifadesinin kaldırılması kamu özel ortaklığı okulların yasal alt yapısının hazırlanmasından başka bir şey değildir. İktidar GATS Anlaşması çerçevesinde 652 sayılı KHK’yi çıkarmış ve arsa tahsisi, teşvik primi, hizmet alımı yöntemleri ile en temel insan hakkı olan eğitimi de sermayenin hizmetine sunmanın çabası içine girmiştir. İktidar, Sokrates’in “Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın” sözünü doğrularcasına özelleştirme politikası ile emekçi halkımızın çocuklarına cehalet ya da paralı eğitimi dayatmaktadır.
ÖĞRETMENLERİMİZ MUTSUZDUR
Eğitimin birikmiş sorunlarını sırtında taşıyan öğretmenlerimiz 2013-2014 eğitim öğretim yılının ilk yarısını mutsuz geçirmiştir.
Eğitimin sistemden kaynaklı sorunları karşısında çözüm üretmekten daha çok sorun üreten MEB, yaşanan sorunların kaynağını öğretmenlermiş gibi göstererek öğretmenleri hedef tahtasına koymuştur. Sonuç olarak da öğretmenlere yönelik şiddet olayları bu sene de artarak devam etmiştir.
Bakanlığın zaman zaman yaptığı resmi açıklamalarda öğretmen açığının 121 bin olduğu belirtmesine rağmen 40 bin öğretmen alımı yapılması, öğretmenleri yine esnek ve kuralsız çalışma politikasının devam edeceğini göstermektedir.
Bir taraftan yandaşlarını idari kadrolara yerleştiren AKP, bir taraftan da ilk atamalarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İmam Hatip Lisesi meslek dersi ve Arapça branşlarına diğer branşlardan fazla kontenjan ayırarak eğitimde uyguladığı ayrımcı politikayı gözler önüne sermiştir.
3 bin 600 öğretmenimiz eşinden ayrı olarak görev yapmış, sistemden kaynaklanan nedenlerden dolayı branşında norm fazlası durumunda açıkta kalan öğretmenlerimizden binlercesi yeni branşlarında verimli olamamıştır.
Orta Öğretim Kurumlarında yapılan ortak sınavlar için getirilen ve yüzlerce sorudan oluşan keyfi ve angarya niteliğindeki sınav analiz programları öğretmenlerimize dayatılmaktadır.
KADROLAŞMA CEMAATLER ARASI YARIŞA DÖNÜŞMÜŞTÜR
İktidara geldiği günden bu yana kendi yandaşlarını MEB yönetici kadrolarına yerleştirmeye çalışan AKP, son çıkardığı MEB Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ve MEB Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği yönetmeliklerine getirdiği sözlü sınav uygulaması ile kadrolaşma konusundaki pervasız tutumundan vazgeçmeyeceğini göstermiştir. Bu pervasızlık o derece artmıştır ki artık kadrolara yerleşmek için bırakın kariyer ve liyakatı yandaşlık bile yetmez olmuş, cemaatler arası yarışa döndürülmüştür.
ZORUNLU ROTASYON TEHDİDİ
Son olarak Bakanlığın, 20 yıl çalışmış öğretmenlere okullar ve bölgeler arasında yer değiştireceği “zorunlu rotasyon” getirmek için çalıştığı basına yansımıştır. Daha önce 652 sayılı KHK’nin ucu açık maddelerine dayanarak zorunlu rotasyonu öğretmenlere karşı tehdit unsuru olarak kullanan Bakanlık, eğitimin acil çözüm bekleyen sorunları ile ilgilenmek yerine yine aynı konuyu gündeme getirmiştir.
Öğretmenlerimizin isteği dışında rotasyona tabi tutulması sürgün anlamına gelmektedir ve Bakanlığın bu tür bir dayatma içine girmesi için akıl tutulması yaşamış olması gerekir.
“Öğretmenlerin mesleki deneyimlerinden yararlanacağız”, “Doğu ve Güneydoğu’daki eğitimin olumlu etkilenmesini hedefliyoruz” bahanelerini ileri süren Bakanlık, korkan, eleştiremeyen, düşünemeyen, sorgulayamayan öğretmenler yaratmak istemektedir. Öğretmenler sürekli yer değiştirecek, sendikal olarak sağlam bağlar kurmalarına da engel olunacaktır.
SONUÇ
Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimizin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunları, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirilmiş ya da çözümsüz bırakılmıştır.
Küreselleşmeyle birlikte bölge coğrafyasını değiştirme, bölgenin tüm kaynaklarını uluslar arası sermayenin kullanımına açma politikasını sadakatle uygulayan siyasal iktidar, bir kamu hizmeti ve temel bir insan hakkı olan eğitimi de piyasaya açmaya çalışmaktadır.
Öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirerek emperyalizm için ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürecek eğitim politikasını hayata geçirmektedir.
Çocuklarımız öğrenmeye değil, sınavlara, sınıf geçmeye ve evlerine zayıfsız bir karne götürmeye koşullanmış durumdadır. Dolayısıyla öğrencilerin karnelerindeki kırık notlar kendilerine ait değil, AKP iktidarının eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiş notlardır.
Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Cumhuriyetin kendisine yüklediği görev ve sorumluluklarının bilincinde olan eğitim emekçileri, emperyalizmin ve onun işbirlikçisi siyasi iktidarın çocuklarımızın geleceğini karartmasına izin vermeyecektir.