SENDİKA
Eğitim Sen: Çocuklarımızın imam yapılmasını istemiyoruz
"Zorunlu din dersi adı altında çocuklarımızın imam yapılmasını istemiyoruz" yazılı pankartın taşındığı eylemde, açıklamayı Genel Başkanımız Kamuran Karaca yaptı. Karaca, siyasi iktidarın toplumu kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun olarak biçimlendirme uygulamalarının, farklı inanç ve mezhep ve kimliklere sahip kimseler üzerinde açık ve fiili bir baskı ve dayatma haline geldiğini vurguladı; "Siyasi iktidar, toplumun farklı mezhep ve kimlikten, laik-demokratik yaşamdan yana olan kesimlerinin taleplerini, giderek artan ve acilen çözüm bekleyen sorunlarını görmezden gelmekte, yok sayma ve asimilasyon politikaları ısrarını sürdürmektedir. Yıllardır benimsenen tekçi anlayış üzerinden toplumu ayrıştırarak karşı karşıya getirmeye ve yeni çatışma alanları yaratma girişimlerine sessiz ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Eğitim sistemi ve okulların tamamen egemen ideolojiye teslim edilmesine asla izin vermeyeceğimiz bilinmelidir" dedi.
Açıklamanın tam metni:
Laik-Bilimsel-Anadilinde Eğitim ve Demokratik Yaşam İçin Herkesi
Birlikte Mücadeleye Çağırıyoruz!
Türkiye`de siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın bir bütün olarak dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar etkisini arttırarak sürdürmektedir. Siyasi iktidarın toplumu kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun olarak biçimlendirme uygulamaları, farklı inanç, mezhep ve kimliklere sahip kesimler üzerinde açık ve fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır. Uzunca bir süredir eğitim sisteminin "tek din, tek mezhep" anlayışına uygun olarak dini kurallara göre biçimlendirilmek istenmesi yaşanan sorunları derinleştirmiştir.
Siyasi iktidar, toplumun farklı mezhep ve kimlikten, laik-demokratik yaşamdan yana olan kesimlerinin taleplerini, giderek artan ve acil çözüm bekleyen sorunlarını görmezden gelmekte, yok sayma ve asimilasyon politikalarınki ısrarını sürdürmektedir.
Eğitimin sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, atılan her adımda farklı inançlar, mezhepler ve kimliklere yönelik aşağılayıcı, baskıcı, dışlayıcı ve dayatmacı tutumlar kabul edilemez. Yıllardır benimsenen tekçi anlayış üzerinden toplumu ayrıştırarak karşı karşıya getirmeye ve yeni çatışma alanları yaratma girişimlerine sessiz ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir.
Laiklik, bir ülkede din ve devlet alanlarının tümüyle birbirinden ayrılması, din ve vicdan özgürlüğünün inanan ve inanmayan herkes için eşit koşullarda geçerli olması anlamına gelmektedir. Bu anlamda laiklik din düşmanlığı değil, aksine bütün inançların eşit koşullarda yaşamasının sigortasıdır. Dolayısıyla laik bir ülkede devlet, bütün dinler ve inançlar karşısında tarafsız olmak, bütün yurttaşlara eşit mesafede durmak zorundadır.
Laiklik; devletin dinsel esaslara ve güce dayanmamasını, gücünü doğrudan doğruya halktan almasını öngören bir kavramdır. Laik bir devlet, bireylerin bir dine sahip olma ya da dini ihtiyaçlarını tatmin etmedeki tavır, davranış ve eylemlerinde mutlak anlamda özgür olduğunu kabul etmek zorundadır. Laikliğin varlığı, din ve mezhep farklılıkları bahanesiyle halk kitlelerinin, farklı halkların, farklı inançtan ve mezhepten insanların birbiriyle çatışmalarına son vermek, her inancın kendisiyle ve diğer inançlarla eşit düzeyle ilişki kurmasını güvence altına alması açısından önemlidir.
12 Eylül askeri darbesi sonrasında uygulanmaya başlanan zorunlu din dersi uygulaması, yıllardır din ve vicdan özgürlüğü açıkça ihlal edilerek uygulanmaktadır. Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiş, benzer kararlar Danıştay tarafından da alınmıştır. Ancak yargı kararlarına rağmen, gerekli adımların bugüne kadar atılmamış olması düşündürücüdür. Okullarda zorunlu din derslerinde okutulan İslam`ın Sünni mezhebinin kurallarıdır. Bu nedenle bütün din ve inanışlar öğrencilere eşit mesafede tanıtılmamakta, bu durum eşit olmayan ve ayrımcı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Hükümet, zorunlu din derslerinin kaldırılması talebi karşısında sessiz kalmakta, bu tutumuyla gerçekte herkes için din ve vicdan özgürlüğü istemediğini göstermektedir. Anlaşılan odur ki hükümet, İslam`ın Sünni mezhebinin devletin "resmi dini" olmasını ve uygulamanın kendi isteklerine göre yapılmasını istemektedir. Zorunlu din dersleri uygulamasından en çok etkilenen kesim Sünni mezhebin dışında kalanlar, özellikle Alevi ailelerin çocuklarıdır. Bu nedenle Alevi örgütlerinin bir süredir zorunlu din derslerinin kaldırılmasına yönelik olarak ileri sürdükleri talepler ve bu amaçla yürütülen mücadeleler son derece haklı ve meşrudur.
Dini kurallara dayanan bir eğitim anlayışı insanları inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da ibadet etmeyen gibi kategorilere ayırarak, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise değersiz ya da "yoldan çıkmış" olarak kabul edebilmektedir. Bu şekilde toplumda giderek derinleşen sınıfsal ayrışmanın dini kurallar üzerinden daha da derinleşmesi söz konusudur. Siyasi iktidarın inanç istismarı üzerinden toplumun geniş kesimleri üzerinde oluşturduğu baskı ve dayatmaların giderek artması karşısında demokratik tepkimizi göstermek en doğal hakkımızdır.
19. Milli Eğitim Şurası`nda alınan ve "tek din, tek mezhep" anlayışı üzerinden tüm topluma dayatılan kararlar, zorunlu din dersleri gibi, dini değerler temel alınarak yapılacak bir değerler eğitimi gibi uygulamalar üzerinden sağlıklı nesiller yetiştirmek mümkün değildir. Eğitimi dinselleştirmeye dayanan uygulamalar, hem çocukların sağlıklı gelişiminin, hem de eğitim sisteminde eşit, özgür ve bilimsel düşüncenin ilerlemesinin önündeki en önemli engeldir.
Laik eğitim, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi "dinsizlik eğitimi" demek değildir. Laiklik, doğrudan doğruya inançlara ve onların varlığına dayalı bir kavramdır. Bu nedenle laik eğitimin dinsizliğe, ateizme davetiye çıkaracağını savunanlar, toplumsal yaşamın tüm alanlarında dini kuralların egemen olmasını isteyen, kendi inançlarını tüm topluma dayatmaya çalışan, farklı inanç ve düşüncelerin varlığına ve yaşamasına tahammül edemeyenlerdir. Laikliğin AKP gibi inanç istismarcıları tarafından "din düşmanlığı" olarak gösterilmesinin en önemli nedeni, toplumu ortak ilke ve değerler etrafında bir arada tutmasıdır. Türkiye gerçekten laik bir ülke haline geldiğinde, siyasi iktidarın toplumu kendi siyasal çıkarları doğrultusunda bölmesi kolay olmayacaktır.
Laik olmayan bir eğitim sisteminin ne demokratik ve bilimsel olması, ne demokrasiye hizmet etmesi, ne de bireyin inançlarını gerçek anlamda özgür yaşaması ile mümkündür. Gerçek anlamda özgürlükçü ve laik bir eğitim ancak demokrasinin, bireyler arasındaki eşitliğin, toplumun hak ve özgürlükler alanının genişlemesi ile mümkündür.
Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş insanlardan oluşmadığına göre, tüm düşünce, inanç ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, belli bir inanç sisteminin benimsediği değerleri okullarda öğretmesi doğru değildir ve kabul edilemez.
Eğitim sisteminde yaşanan dönüşümler, kuşkusuz içinde bulunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemin gelişim süreçlerinden ayrı ya da bağımsız ele alınamaz. Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve laik eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesiyle iç içe geçmiş durumdadır.
Bizler, değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda "eşit yurttaş" olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olması yönündeki taleplerimizde ısrarcıyız. Bugüne kadar bizlerin taleplerine kulaklarını tıkayanlara karşı mücadele bayrağını yükselteceğimizin kamuoyu tarafından bilinmesini istiyoruz.
Eğitim sistemi ve okulların tamamen siyasi tamamen egemen ideolojiye teslim edilmesine asla izin vermeyeceğimiz bilinmelidir. Eğitimin gerçek anlamda demokratik, bilimsel ve laik bir içerikte örgütlenmesi, herkesin kendi anadilinde eğitim almasının sağlanabilmesi için tüm halkımızı 8 Şubat`ta Kadıköy`de yapacağımız "Laik-Bilimsel-Anadilinde Eğitim ve Demokratik Yaşam" mitingine davet ediyoruz. Ayrıca çocuklarının ve ülkenin geleceğinden endişe eden bütün velileri, eğitim ve bilim emekçilerini 13 Şubat`ta yapılacak boykota ve Eğitim Sen`in iş bırakma eylemine katılmaya, mücadelemize güç vermeye ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.
EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI (EĞİTİM SEN)
ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU (ABF)
ALEVİ DERNEKLERİ FEDERASYONU (ADF)
ALEVİ VAKIFLAR FEDERASYONU (AVF)
PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ (PSAKD)