SENDİKA
Eğitim-Bir-Sen Taleplerini Sıraladı
Eğitim-Bir-Sen Van 2 Nolu (Üniversite), Bitlis ve Muş Şube toplantılarında konuşan Ahmet Özer, öğretmenlerin atama ve yer değiştirme yönetmeliği başta olmak üzere, görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmeliğinin bir an önce değiştirilmesi; şube müdürü, şef ve memurluğa yükselmek için görevde yükselme sınavının yapılması, genel idare hizmetleri, teknik hizmetler ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanları için, öğretmenlerde olduğu gibi, atama ve yer değiştirme yönetmeliği çıkarılarak yer değişikliklerinde yaşadıkları keyfiliğin acilen ortadan kaldırılması gerektiğini kaydederek, Yeni yayımlandığı halde yönetici atama değil, yönetici atamama yönetmeliği olarak adlandırılan yönetmeliğin acilen revize edilmesini istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı, teşkilat yasası ve 4+4+4 yeni eğitim sistemi ile yaptığı köklü değişiklikler sonrası yapması gerekenleri, mevzuat güncellemelerini bir türlü yapamamıştır. Ortaya çıkan belirsizlikler, eğitim çalışanlarını zihnen yormakla kalmayıp aynı zamanda onların mağduriyetine de neden olmaktadır. Eğitim çalışanları olarak, sorunların unutturulması adına zamana yayılmasını değil, zamanında çözülmesini bekliyoruz dedi.
Demokratikleşme Sürecini ve Kardeşlik Projesini Destekliyoruz
Türkiyede yıllardır etnik temel üzerinden akıtılan kanın artık sona ermesi gerektiğini belirten Özer, Et ve tırnak gibi yaşamış insanımızın arasına nifak tohumları serpiştirilmiş ve binlerce Mehmetçiğin şehit olmasına, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan bir şiddet sarmalı oluşturulmuştur. Ülke ekonomisinin, yatırımların ve büyümenin belini kıran, anaları ağlatan ve can yakan terörün bitmesi için başlatılan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin sonuca ulaşmasını istiyoruz. Bu süreçte önemli olan, akan kanın durması, nihayetinde ülkemizde kardeşlik hukukunu yeniden tesis edip eşitlik, adalet ve özgürlüğün herkesin ortak malı olduğu bilinciyle, hiç kimsenin ötekileştirilmediği zemini yakalamaktır. Türkiyenin ayak bağlarından kurtulmasını, prangalarını kırmasını arzu ediyor ve Milli Birlik ve Kardeşlik projesi kapsamında ortaya konulan olumlu çabaları destekliyoruz şeklinde konuştu.
Çözüm sürecinin, etnik temalı değil insan hakları, insan onuru ve ifade özgürlüğü esas alınarak temel hak ve hürriyetler temelinde yürütülmesi gerektiğini kaydeden Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yoksul ve yoksun ailelerin çocuklarına yönelik teşvik açılımları yapılmalıdır. Özellikle, milli gelirden en az pay alan 15 ile yönelik kapsamlı, geniş perspektifli bir teşvik ve tedbir paketi ivedilikle hayata geçirilmelidir. Yerel yönetimlerin düşük gelirli ailelere mensup öğrencilere sağladığı karşılıksız burs uygulamasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptali nedeniyle oluşan mağduriyetleri de giderecek şekilde, daha geniş kapsamlı burslar vermesi için yerel yönetimler yetkilendirilmelidir. Şiddet ve silah çağrısı içermeyen her türlü fikir ve eylem, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve buna ilişkin anayasal teminat bütün bireylerce hissedilecek şekilde hayata geçirilmelidir. Anadolu coğrafyasının tarihinin resmi ideoloji eksenli yazılmasından kaynaklanan ayrıcı dil terk edilmeli ve gerçek-yaşanmış tarihin milli birlik ve kardeşlik perspektifi ile yeniden yazılması noktasında bir algı ve hedef ortaya konmalıdır. Şehit aileleri ve gazilerle bu süreçte mutlaka temas kurulmalı, sürecin onları ilgilendiren yönleri konusunda her aşamada bilgi aktarılmalı, şehit aileleri ve gazilerin dernek ve vakıflarıyla sürekli bir iletişim kanalı oluşturulmalıdır. Şehitlerin aziz hatıralarına, ailelerine ve gazilere yönelik en ufak incitici beyan ya da onları tartışma konusu yapacak yaklaşımlardan özenle uzak durulmalıdır. Çözüm sürecinin ana konusu ülkemizin mevcut sorunlarının ve vizyonunun bir kısmını ihtiva etmektedir. Süreç içerisindeki çabaların kalıcı değerler ve sürdürülebilir bir huzur ortamı inşa etmesi, yaşamakta olduğumuz sorunların varlığına kaynaklık eden ve çözüm çabalarının önünde set oluşturan mevcut Anayasanın vesayetçi ve ötekileştirmeye dayanak yapılan ruhundan kurtulmaya bağlıdır. Bu nedenle, asli ve kalıcı çözümler ancak ve ancak katılımcı demokrasiyi destekleyen ve insan onurunu esas alan bir ruha sahip yeni ve sivil bir Anayasayla mümkündür. Bu nedenle, yeni Anayasa talebi ve iradesi süreç içerisinde mutlaka ifade edilmelidir.
12 Milyon 300 Bin İmzanın Gereği Yapılmalıdır
Türkiyenin 30 yıldır kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafet yönetmeliğinden kaynaklanan sıkıntılarla uğraştığını söyleyen Özer, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen ailesi olarak, kamuda kılık-kıyafet özgürlüğü talebiyle gerçekleştirdikleri Özgürlük İçin 10 Milyon İmza kampanyasında bir ayda topladıkları 12 milyon 300 bin imzayı, hükümeti temsilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelike teslim ettiklerini, çözüm konusunda herhangi bir adım atılmaması üzerine imzaların arkasında durmak ve kararlılıklarını ifade etmek için 18 Mart 2013ten itibaren kamu kurum ve kuruluşlarına serbest kıyafetle gitme kararı alarak sivil itaatsizlik eylemi başlattıklarını hatırlatarak, şöyle konuştu:
12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi dayatması olan yönetmeliğin anayasal meşruiyeti yoktur. Kamu çalışanlarının ense tıraşı, favorisi ve bıyığıyla uğraşan, giyeceği kazağın yakası ve pantolonunun kumaşına kadar karışan, ayakkabı topuk boyunu ölçmeyi emreden, kadın kamu çalışanlarına başının açık olması şartı dayatan ucube yönetmeliğin kaldırılması için sivil itaatsizlik eylemimiz her geçen gün yayılarak devam ediyor. Amacımız, temel hak ve hürriyetlerle çelişen 12 Eylül bakiyesi yönetmeliğin kaldırılmasıdır. Eylemimiz, demokratik olgunluk içinde devam etmektedir. Kendini sıkıyönetim komutanı olarak gören, adı sivil ama beyni üniformalı sözde özgürlükçü bazı kesimler, kadınlara başörtüsü serbestisi anlamına da gelen eylemimize şiddetle karşı çıkmakta ve 28 Şubatın Batı Çalışma Grubu gibi tavırlar sergilemektedir. Yasakta diretenlerle yasağı dayatanlar aynı yolun yolcularıdır. Hükümet, 12 milyon 300 bin imzanın gereğini yerine getirmeli ve temel hak ve hürriyetlerle çelişen bu yönetmeliği bir an önce kaldırmalıdır.
Karma Eğitim Mecburiyetine Son Verilmelidir
Karma eğitim mecburiyetine son verilerek, velilerin ve öğrencilerin talebini dikkate alan bir sistemin getirilmesini isteyen Özer, bu konunun, ideolojik perspektif yerine, insan hakları, inanç, kültür ve pedagoji gibi değerler ve disiplinler açısından ele alınması gerektiğini dile getirerek, Eğitim sisteminin, toplumun değerleriyle örtüşür bir uygulama içeriği kazanması adına karma eğitim mecburiyeti kaldırılmalı; isteyen velinin çocuğunu ayrı okullarda okutabilmesinin yolu açılmalıdır ifadelerini kullandı.
Özer, eğitim kurumları başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında namaz kılanların ihtiyacını karşılayacak yer tahsisi yapılması gerektiğini kaydetti.
Öğretmen İhtiyacı Karşılanmalıdır
Türkiyede kademeli ve kesintili yeni eğitim sistemine geçişle birlikte öğretmen ihtiyacında artış yaşandığını belirten Özer, öğretmen açığı dolayısıyla çok sayıda ücretli öğretmenin derslere girdiğine dikkat çekerek, Bakanlığın verilerine göre 100 binin üzerinde öğretmen ihtiyacı olduğunu, sistemdeki ücretli öğretmen sayısının da göz önünde bulundurularak, en az 100 bin öğretmen ataması yapılması gerektiğini vurguladı. Özer, Personel temininde güçlük çekilen hizmet alanlarında istihdam edilecek personele yönelik teşvikler öngörülmeli; ek tazminat, kira ve yakacak yardımı, artı kademe ve derece verilmesi gibi uygulamalarla bölge cazip hali getirilmelidir diye konuştu.
İş Güvencesi Kırmızı Çizgimizdir
İş güvencesi konusuna da değinen Ahmet Özer, memurları mağdur etmeye yönelen her girişimin, en ufak çabanın karşısında olacaklarını ve bedeli ne olursa olsun bu tür girişmelere ve çabalara müsaade etmeyeceklerini söyledi. Birilerinin, medya üzerinden kamu görevlilerinin iş güvencesini tartışmaya açmaya çalıştığını ifade eden Özer, Güvence konusu, güvencelerin dokunulmazlığı, özellikle de iş güvencesi, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Senin kırmızı çizgilerinin başında gelmektedir dedi.
Ek Ödeme
666 sayılı KHK ile eşit işe eşit ücret kapsamında farklı kurumlarda aynı unvanlarda çalışanların maaşlarında ek ödeme ile düzenleme yapılırken, öğretmen ve öğretim elemanlarının başka kurumlarda muadili olmadığı gerekçesiyle ek ödemede kapsam dışı bırakıldığını hatırlatan Özer, ek ödeme taleplerinden vazgeçmediklerini söyleyerek, Hükümetten alacaklıyız. Ek ödeme konusunu Ağustosta yapılacak toplu sözleşme masasına tekrar getireceğiz şeklinde konuştu.
Öğretmenler Emekli Olmak İstemiyor
Kamu çalışanlarının emeklilik konusuna da değinen Ahmet Özer, emekli maaşı düşük olduğundan öğretmenlerin ve diğer kamu çalışanlarının emekli olmak istemediklerini dile getirerek, şöyle konuştu: Türkiyede genel olarak öğretmenler, süreleri dolmasına rağmen, emekliye ayrılınca maaşları yüzde 40 civarında düştüğü için, emekli olmak istememektedir. Emeklilik konusunda daha fazla araştırma yapılmalı, çalışanların bu konudaki sıkıntı ve endişeleri giderilerek, emekli olmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
YÖK Kanunu İhtiyacı Karşılayacak Şekilde Yeniden Ele Alınmalıdır
Konuşmasında, YÖK Kanun Tasarısı Taslağı ile ilgili görüşlerini de açıklayan Özer, taslağın mevcut haliyle oldukça yetersiz olduğunu, YÖK Kanununun ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden ele alınması gerektiğini vurguladı.
Üniversite çalışanları için taleplerini sıralayan Özer, şunları söyledi: Geliştirme ödeneği sadece öğretim elemanlarına değil, uzmanlara ve idari kadrolarda bulunanlara da verilmelidir. Akademik ve idari personel arasındaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır. Enstitü müdürlüğü, dekanlık ve bunların yardımcılarına yönelik makam tazminatı ödemeleri ile fiili hizmet zammı artırılmalıdır. 6111 sayılı Kanunla 657 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeye paralel olarak öğretim elemanları yönünden sicil uygulaması kaldırılmalıdır. Akademisyenlerin idari kadrolara görevlendirilmeleri imkanı bir an önce kaldırılmalıdır. Bu türden kadrolara görevlendirilme taleplerinin önüne geçilmesi için akademisyenlerin özlük hakları iyileştirilmelidir. Tek başına akademisyenlik çekici hale getirilmelidir. İdari kadroda çalışanlara MEBde olduğu gibi puan sistemi getirilip atama ve yer değiştirme hakkı verilmelidir. Öğretim elemanlarıyla ilgili siyaset özgürlüğünün alanı genişletilmelidir. İkinci öğretimde fazla mesai yapan personelin emeğinin karşılığı ücret olarak kendisine verilmelidir.
Rektörlerin ve yerel bürokratların ülkedeki mevcut iklimi iyi okumaları gerektiğinin altını çizen Özer, kendini hâlâ 28 Şubat döneminde zannedenlerin bu memlekete verebileceği hiçbir şeyin olmadığını ifade etti.