SENDİKA
Bozuk Düzende Sağlam Çark Olmaz!
Toplantıya DİSK Genel Başkanı Kani Beko, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ve TTB Merkez Konseyi İkinci Başkanı Gülriz Erişgen katıldı. Ortak basın açıklamasını dört örgüt adına Genel Başkanımız Lami Özgen okudu. Yolsuzluk, Yoksulluk, Zulüm Düzeninden Hesap Sormak İçin
ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, DEMOKRASİ, ADALET VE EMEK MİTİNGİNE ÇAĞRI
On bir yıldır iktidarda bulunan AKP ve gizli ortağı Gülen Cemaati arasındaki ittifak çatırdadı; etrafa rüşvet, yolsuzluk, ihtilas (aşırma), irtikâp (yiyicilik) yayıldı.
Ağızlarını her açtıklarında “Allah, Peygamber, din, iman” sözleri dökülenlerin nasıl da dünya malına tamah ettikleri, nasıl da lüks ve şaşaa düşkünü oldukları, nasıl da paraya taptıkları bir bir ortaya dökülüyor.
Her iki tarafın birbiriyle ilgili iddialarını birer itiraf olarak kabul ediyoruz. Çünkü ikisinin de masum olmadığını, suç ortağı olduklarını biliyoruz. Yolsuzluk, yoksulluk, zulüm düzeninin sorumlusu olduklarını biliyoruz.
İktidarda on birinci yılını tamamlayan AKP, gizli ortağının da yardımıyla, örneklerine ancak tek parti diktatörlüklerinde rastlanan, eskisinden bile daha baskıcı, daha otoriter, daha totaliter bir rejim kurdu.
“AKP’nin Yeni Rejimi”nde emek yok, barış yok, demokrasi yok, adalet yok, özgürlük hiç yok!
AKP, bir yandan bütün toplumu kendi gerici muhafazakâr zihniyeti doğrultusunda yukarıdan aşağıya yeniden şekillendiriyor, bir yandan da pervasızca uyguladığı neoliberal politikalarla emekçilerin haklarına saldırıyor.
Emekçiler için en kötü koşullarda aşırı çalıştırma, her türlü angarya, güvencesizlik demek olan taşeronlaştırma, gerek kamuda gerekse özel sektörde alabildiğine yaygınlaştı; Türkiye Cumhuriyeti, Taşeron Cumhuriyeti’ne dönüştü.
Hükümet, Türkiye işçi sınıfının en önemli kazanımlarından olan kıdem tazminatını yok etmek için pusuya yatmış, fırsat bekliyor.
Hâlâ grev hakkı tanınmayan kamu emekçileri, yandaş “sendika”yla “toplu sözleşme” adı altında yapılan “toplu satış”la yoksulluk sınırlarının altında ücretlere mahkûm ediliyor.
Çoğunluğu çocuk otuz dört yoksul Kürt köylüsünün savaş uçaklarıyla taammüden bombalanıp öldürüldüğü Roboski Katliamının üzerinden iki yıl geçti. Normalde, çoktan derdest edilip yargılanması, cezalandırılması gereken katiller, “Vur!” emrini veren askeri, siyasi sorumlular hâlâ aramızda dolaşıyor.
Kürt Sorunu’nu çözecekmiş, çözüyormuş gibi yapan siyasi iktidar -Lice’de, Yüksekova’da gördük- barışçıl gösterilere bile tahammül edemiyor; halkın üzerine hedef gözeterek ateş eden Hükümet Güçleri, insanlarımızı katlediyor, savaşta bile dokunulmaz olan sağlık kurumlarını basıp korku, terör estiriyor.
AKP'nin dinci gerici muhafazakâr dünya görüşü Alevi yurttaşlarımız için büyük bir tehdit oluşturuyor. İktidar sözcüleri Cem evlerini “terör yuvası”, Gezi Direnişi’ni “Alevi ayaklanması” ilan ediyor; her geçen gün bir başka yerleşim biriminde şahit olduğumuz “Alevi evlerinin işaretlenmesi” vakalarının failleri nedense bir türlü yakalanmıyor.
AKP’nin “Yeni Rejim”inde, "Yeni Türkiye"sinde yaşam tarzlarına müdahale sistematik bir hale dönüştü. Kendisi gibi yaşamayan herkesi “günahkâr”, “kâfir” ilan eden gerici zihniyet “kızlı, erkekli” bir arada olmayı yasaklıyor, karma eğitimi bile kaldırmayı planlıyor. Kadın-erkek eşitliğini kategorik olarak reddeden AKP’nin muhafazakâr zihniyeti sürekli olarak kadınları hedef alıyor. AKP iktidarı döneminde kadın cinayetleri çığ gibi artarken “Her kürtaj bir Uludere’dir.” demagojisiyle kürtaj hakkı yasaklanıyor, kadınların kaç çocuk doğuracağına bile Başbakan karar veriyor.
AKP’nin baskı politikalarından sendikalar, meslek örgütleri de payını alıyor; yöneticilerimiz, üyelerimiz tutuklanıyor, TMMOB’nin yetkileri yok ediliyor, TTB’nin Gezi Direnişi süresince yürüttüğü hekimlik faaliyetleri bile soruşturma konusu yapılıyor, yasaklanmaya çalışılıyor.
Gözü kârdan, ranttan, paradan başka bir şey görmeyen, piyasaya tapınan dinci liberal zihniyet ormanlarımızı, dağlarımızı, nehirlerimizi, kentlerimizi yağmalıyor, yaşam alanlarımızı yok ediyor.
AKP’nin on bir yıllık iktidarına, neoliberal ekonomi politikalarına, muhafazakâr toplum mühendisliği dayatmalarına karşı halkımız “Artık Yeter!” dedi!
Geçtiğimiz Haziran ayında İstanbul’da ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan milyonlarca yurttaşımızın katıldığı Gezi Parkı’nda başlayan direniş hızla bütün ülkeye yayıldı ve isyana dönüştü.
AKP'nin Kürt sorununun çözümü için adım atmama ısrarına Kürt halkının cevabı süresiz direnmek, süresiz serhıldan oldu.
İşçiler kıdem tazminatına sahip çıkmak için şalterleri indirmek dahil sonuna kadar direneceklerini şehir şehir gerçekleştirdikleri eylemlerle, direnişlerle kanıtladılar.
Kamu emekçileri satış sözleşmesini kabul etmediler, onurları ve geleceklerine sahip çıkarak greve gittiler.
İşte bu nedenledir ki, iktidar bloğu içinde yönetememe krizi ve iktidar kavgası başladı. Düne kadar rantı birlikte paylaşanlar şimdi birbirlerine darbe yapıyor, saray kavgasına tutuşuyorlar.
Yolsuzluk ve kirlenmişliği artık gizleyemiyorlar. Her yerden pislik kokuları yükseliyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, olmayacak.
Aylardır "Bu daha başlangıç" diyoruz.
Önümüzdeki dönem AKP'nin hesap verme dönemi olacak.
Gün, hesap sorma günüdür!
Gün, eşit, özgür ve demokratik bir geleceğe dair umudu daha da büyütme günüdür!
Gün, isyanı hep bir ağızdan haykırma günüdür!
Gün, mücadeleyi büyütme günüdür!
KESK, DİSK, TMMOB, TTB olarak;
Eşitlik, özgürlük, demokrasi ve emekten yana bütün örgütleri, bütün kurumları; bütün inisiyatif, bütün dayanışma, bütün forumları; tek bir istisna bile bırakmadan bütün yurttaşlarımızı yan yana gelip, omuz omuza vermeye;
11 Ocak 2014’te Ankara’da yapacağımız ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, DEMOKRASİ, ADALET VE EMEK MİTİNGİ’ni ülkenin her bir tarafında hep birlikte örgütlemeye, çoğaltmaya, büyütmeye, katılmaya çağırıyoruz!
ARTIK YETER! Bu pisliği halk temizleyecek!