KAMU
Binlerce bürokratı panikleten maddede neler var?
17 ve 25 Aralık süreçlerinden sonra bürokraside ciddi bir tedirginlik oluşmaya başlamıştır. Özellikle 2577 sayılı Kanunda art arda yapılan ciddi değişiklikler bürokrasinin şevk ve direncini tamamen kırmıştır. Maalesef yaşın yanında kuru da yanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda tepkisel olarak çıkarılan ve Torba Kanun olarak bilinen 6552 sayılı Kanunun 97'nci maddesi yürürlüğe girdi ve sıkıntılar da başladı. Bu madde ile 2577 sayılı Kanunun 28 inci maddesinde önemli değişiklikler yapılmış ve değişiklikten sonra madde metni şu hale gelmiştir.
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, 23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanuna ekli (1) ve (2) sayılı cetvellerde gösterilen unvanları taşıyan görevler ile farklı atama usullerine tabi olsalar dâhi daire başkanı ve üstü görevlere, sivil memurlar hariç kolluk teşkilatlarının kadrolarına; açıktan, naklen veya vekâleten yapılan atama ve bu görevlerden alınma, bu görevlerle ilgili yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleri hakkında verilen mahkeme kararlarının gereği, ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle iki yıl içinde yerine getirilir. Bu görevliler hakkındaki mezkur işlemlerin uygulanması, telafisi güç veya imkânsız zararları doğuran hâllerden sayılmaz.
Bu fıkranın üçüncü cümlesinde belirtilen işlemlerle ilgili mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi ceza soruşturması ve kovuşturmasına konu edilemez; ancak disiplin hükümleri saklıdır. Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.
Yapılan düzenlemenin sıkıntılarını maddeler halinde izah edersek ortaya çıkan tablo daha iyi anlaşılacaktır.
1- Yapılan düzenlemeyle maddede daha önce yapılan sakıncalı düzenlemenin daha da ilerisine gidilerek zaten güçlü olan idare karşısında son derece zayıf durumda olan kamu görevlisinin yargı güvencesi tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Kamu gücünü sonuna kadar kullanan amirleri bundan sonra hiçbir güç durduramaz. Kurunun yanında yaşın yanması kaçınılmazdır. Yargı kararının uygulanmasıyla uygulanmaması arasında çok fazla fark kalmamaktadır.
2- Yarınından emin olamayan bürokratın ciddi riskler alması veya itiraz etmesi tamamen imkansız hale gelmiştir. Yargısal güvencenin tamamen ortadan kalktığı bir ortamda ortalık maalesef yalaka tiplemelere kalacaktır. Her personelin her göreve talip olduğu, hiyerarşik kademelerin fırtına gibi geçildiği, kariyer ve liyakatin ayaklar altına alındığı bir ortamdan sağlıklı bir yapının çıkması hayaldir. Yapılan düzenleme, zaman içerisinde kaliteli yöneticileri tasfiye edecektir.
3- Bu değişiklikle Daire Başkanı ve üstü görevde bulunanlar topun ağzına alınmıştır. Dolayısıyla maddede geçenler dışında kalan Daire Başkanlarından daha aşağı unvanlı memurlar kapsam dışındadır. Bazı il müdürleri kapsama girmekte iken bazıları kapsam dışında kalmaktadır. Çünkü, her il müdürü 2451 sayılı Kanun kapsamında yer almamaktadır.
4- Maddede belirtilen kamu görevlileri hakkında tesis edilen işlemlerle ilgili olarak sadece iptal kararı verilebilecek olup, bu kişilerle ilgili görevden almalarla yürütmenin durdurulması kararları verilemeyecektir. Ayrıca, mahkeme kararlarının gereği hem iki yıl içinde hem de ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle yerine getirilecektir. İdarelerin yukarıda belirtmiş olduğumuz işlemleri mutlak surette isabetli yaptığı gibi bir algı Ülke gerçeğiyle örtüşmemektedir. Binlerce keyfi işlemin yapıldığı bir ülkede idarelerin eline, kimi nasıl vuracağı belli olmayan bir silahı vermek ve bunu yargı denetimi dışına çıkarmak izahı kabil olmayan bir şeydir.
Madde metnine göre, idarelere mahkeme kararlarını hem iki yıl gibi uzun bir sürede yerine getirme hakkı veriliyor hem de kazanılmış hak aylık derecesi gibi muğlak ve anlamsız bir uygulama şekli öngörülüyor.
Kazanılmış hak aylık derecesinin muğlak olmasını somut bir örnekle açıklamak gerekirse; Daire Başkanı olarak ¼ üncü derecede görev yapan bir memur idare tarafından görevden alındıktan sonra dava açmış ve dava neticesinde de mahkeme iptal kararı vermiş olsun. Memurun uzun bir süre mağdur olmasının yanında idarenin hem mahkeme kararını iki yıl gibi uzun bir sürede uygulama hakkı olacak hem de Daire Başkanı kadrosu yerine kazanılmış hak aylık derecesi ¼ olan memur, şef veya uzman kadrosu gibi daha alt bir göreve atama hakkı olacaktır. Kazanılmış hak aylık derecesine yapılan atamada kadro derecesinin dahi korunmasına gerek yoktur. Böyle bir durumda idare mahkeme kararını hiç uygulamamış gibi olmaktadır. Bir de yıllarca başarılı bir şekilde idarecilik yapmış bir kişi görevden alındıktan sonra emrinde çalışanların emrine verilirse bu kişinin yaşayacağı psikolojik durumu siz düşünün.
5- İdarelerin uygulamalarında keyfiliğin had safhada olduğu bir ortamda idarelere kanunla bu tür yetkiler verilmesinin sonuçlarını hiç kimse tahmin dahi edemez. Kanunların genellik ilkesi gereğince çıkarılan kanunun kimi, ne zaman ve nasıl etkileyeceği hiçbir şekilde kestirilemez.
6- Yanlışlıkları olmasına ve geç işlemesine rağmen idareciler açısından yargı güvencesi son derece önemlidir. Bu güvencenin kanunla işlevsiz hale getirilmesi kabul edilemez bir durumdur. Şayet yargının yanlışlıkları ve keyfiliği varsa öncelikle bunun düzeltilmesi gerekir. Yani yargının her yaptığına yanlış demek doğru bir yaklaşım değildir. Önemli olan yargının içindeki çürüklerin ayıklanmasıdır.
Daha önce bu köşede belirtmiş olduğumuz üzere, bize göre yargı kararlarının niteliğindeki düşüş 31.03.2011 tarihinde 2802 sayılı Kanunun Yargıtay ve Danıştay notlarını düzenleyen 28 inci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla hız kazanmıştır. Yapılan düzenlemenin iyi niyetle yapıldığından kimsenin şüphesi olamaz. Ancak, geçen çok kısa süre içerisinde uygulamada ciddi sıkıntılar çıktığından da kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü, yüksek yargı ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlardaki ciddi hatalardan dolayı kararları bozmaktan usanmış durumdadır. Kararların bozulmasının hiçbir yaptırımı olmaması ilk derece mahkemelerinin kararlarının niteliğini düşürmektedir. Bizler hem adli yargıda hem de idari yargıdaki mahkeme kararlarının isabetinin önündeki engelleri tartışmalıyız ve çözüm bulmalıyız.
7- Haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı yoktur. Meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmazdır. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olacaklardır. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkacaktır.
Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir memurun görevine veya idareciliğine son verilmesi telafisi imkansız zararlar doğurmaz diye kanuna hüküm konulursa, işte memur yandı demektir. Maaşından başka geliri olmayan bir memurun okuyan çocuklarının ve evinin kira olması halinde bu memurun düşeceği mağduriyeti kimse hayal dahi edemez. Yapılan hukuksuz işlemin o kadar çok sonuçları vardır ki bunlar ancak uygulamada ortaya çıkacaktır. Neticede ise çaresiz kalan memurların yargı kararıyla sonuç alamayınca kendi haklarını kendilerinin alması gibi istenmeyen bir sonuçtan korktuğumuzu ifade etmek isteriz. İnsanların çaresiz bırakılması yeni çarelere başvurmalarına yol açabilir.
8- Kamuda kötü bürokrat iyi bürokratı kovmaya başlayacaktır. Tek derdi iyi işler çıkarmak olan bir yöneticiyle bütün derdi ayakta kalmak için üstlerine sürekli yağcılık yapmaya çalışan bir yöneticinin baş etmesi mümkün değildir. Çok kısa sürede iş odaklı çalışan yönetici sıkıntıya girmeye başlayacaktır. Her işten anlayan ve yok kavramı literatüründe olamayan işportacı yöneticiler uzun vadede kamu bürokrasinin kanserli hücresi haline gelecektir. Bu düzenlemeyle kamuda öyle bir noktaya gelinecektir ki her şartta vicdanlarının sesini dinleyen ve bildiklerinden şaşmayan yöneticilerin işleri her geçen gün zorlaşacaktır.
9- Son ve en önemli husus ise Mahkeme kararlarını iki yıllık süre içerisinde uygulamak zorunda olup da uygulamayanlara ceza dahi verilemeyecek olmasıdır. Mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılamaması anlaşılabilir bir durum değildir ve keyfiliği tetikler. İlk bakışta özel durumlar için yapılan bir düzenleme izlenimi verilmekte ise de kanunların genellik ilkesi gereğince uygulamanın nasıl bir vahim manzara ortaya çıkaracağını kimse tasavvur dahi edemez. Dolayısıyla Adalet Sistemine vurulacak darbeler nihayetinde kimseye fayda sağlamayacağı gibi adalet duygusunu da yerle bir eder. Ümit ederiz ki bizi anlayan birileri çıkar. Ahmet Ünlü Yeni Şafak