KAMU
Başbakan'a memurlar adına açık mektuptur
Sayın Başbakanım, öncelikle görevinizde başarılı olmanızı niyaz ediyoruz. 2003 yılından beridir bu köşeden memurların sorunlarını ve çözüm önerilerini gündeme getiriyoruz. Önerilerimiz yerine getirildikçe memurlar rahatlıyor, memurların rahatladıklarına ilişkin e-mailler geldikçe de bizler büyük bir manevi haz alıyoruz. Bunun yanında, personel konularındaki son derece makul önerilerimizin basit yöntemlerle çözüme kavuşturulması mümkünken bırakın çözümü, dikkate alınmaması dahi milyonlarca memur adına bizleri üzmektedir. İsterseniz yaptığımız önerilerden bazılarını sıralayalım.
1- Üç milyon memurun özlük hakları güncel olmayan kararnameye emanet
3 milyonun üzerindeki bir memur kesiminin maaşlarının hesabında esas alınan bir mevzuat olan Yan Ödeme Kararnamesinin güncelliğini kaybetmesi ve birçok soruna çözüm üretememesi, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorundur. Daha önce memurlar hakkında uygulanan birçok mevzuatın güncelliğini kaybettiğini belirtmiştik. Ancak, ilgililerden şu ana kadar çözüme yönelik herhangi bir adım atıldığını göremedik.
2- Memurların 1 inci dereceye kadar yükselememe sorununu
Memurların 4. dereceye yükselmesine engel bir kanun, kanun hükmünde kararname veya yönetmelik var mıdır? Mevcut mevzuatta memurların 1, 2, 3 ve 4 üncü dereceye yükselmesine engel bir durum yoktur. O zaman sorun nedir? Sorunun kaynağı Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı bürokrasisidir. Yani, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı bürokrasisi tamam dediği zaman sorun ortadan kalkacaktır. Daha basit bir anlatımla her yıl hazırlanan kadro kararnamesinin hazırlık toplantısında memurların 4 ve daha yukarı derecelere çıkması uygundur diye bir karar alınsa bir milyonun üzerindeki bir memur kitlesinin kangren olmuş sorunu ortadan kalkmış olacaktır.
Bu sorun özünde çok büyük bir adaletsizliği de bünyesinde barındırmaktadır. Birinci adaletsizlik, ortaokul mezunu bir memurla üniversite mezunu bir memuru aynı kefeye koymakta ve her ikisi de 5. dereceye kadar yükselebilmektedir. İkinci adaletsizlik, lise mezunu bir şefle üniversite mezunu bir şefi aynı kefeye koyarak her ikisi de 3. dereceye kadar yükselebilmektedir. Üçüncü adaletsizlik ise kamu kurumlarını hiç de gerek olmadığı halde sadece bu sorunu çözebilmek için VHKİ kadrosu ihdasına gitmeye zorlamaktadır. Başka adaletsizlikleri daha da sıralayabiliriz ama bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyoruz.
3- Bakanlar Kurulunun yıllarca imzaladığı anlamsız kadro kararnamesi
Her yıl Bakanlar Kurulu Kararı ile birçok kamu kurumunun kadro değişikliklerinin Resmi Gazete'de yayımlandığını görürüz. Bu değişikliklerden bir tanesi de dolu kadro değişikliğidir. Dolu kadro değişikliği Kadro İhdası, Serbest Bırakma ve Kadro Değişikliği İle Kadroların Kullanım Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 14 üncü maddesine göre kurum ve kuruluşlara verilmiş bulunan serbest kadrolardan dolu olanlar hiyerarşik yapıyı bozmamak kaydıyla bu Yönetmeliğin usule ait hükümlerine uygun olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile değişik derecelerden aynı sınıf ve unvanlı kadrolarla değiştirilebilmektedir.
Bu durumun anlamlı bir düzenleme olduğunu işten anlayan hiçbir kimse kendine izah edemez. O zaman nasıl bir düzenleme ile bu anlamsız işlerden kurtulabiliriz? Özelleştirilen kurumların personel nakli için ihdas edilen kadrolar gibi Bakanlar Kurulu Kararı ile kadro ihdas edilirse yani kurumların kadroları değiştirilirse bu anlamsız işten kurtulunur ve kamu kurumları da her yıl ciddi bir iş yükünden kurtulur. Yani Şef Kadroları için ihdas edilecek kadro Şef (1-12), VHKİ kadroları için VHKİ (3-12), Memur Kadroları için Memur (5-12) şeklinde kadro ihdas edilirse bu anlamsız işten kurtulurlar.
4- İlave 1 dereceden faydalanamayan binlerce memurun mağduriyeti
5289 sayılı Kanun gereğince ilave 1 derece ilerlemesinden yararlanamayan binlerce memur ve 399 sayılı KHK kapsamındaki sözleşmeli personelin mağduriyeti yıllardır giderilmemiştir. Bu talep o kadar haklı bir taleptir ki toplu sözleşmelerde karara bağlanmasına rağmen bir türlü çıkarılamamıştır. Maalesef 15.01.2005 tarihinden sonra göreve başlayan bu kapsamdaki binlerce personel ilave 1 dereceden yaralanamadığı için mağduriyet yaşamaktadır.
5- Emekli oluncaya kadar kamu konutunda oturmaya son verilmelidir
Kamuda çalışan personellerin bazılarının çok sayıda evi olmasına rağmen evini kiraya vererek görev tahsisli lojmanda oturması kanıksanan bir olay haline gelmiştir. Lojmanların amacı, evi olmayan memurlara imkân sağlayarak onların mağduriyetlerini gidermektir. Diğer yandan mevzuatta evi olanların lojmanda oturmalarını önleyecek bir düzenleme yoktur.
Maalesef memurları en fazla rahatsız eden konulardan birisi de birden fazla konutu olmasına rağmen hala kamu konutunda oturmalarına izin verilenlerdir. Kamu Konutları Yönetmeliğinin Özel Tahsisli ve Görev Tahsisli konutlarda oturabilmek için personelin görevli olduğu il sınırlarında birden fazla evi olsa da bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu durum ise çok ciddi bir haksızlığa sebep olmaktadır. Bu durumu çarpıcı bir örnekle açıklamak gerekirse bir kamu kurumunda görev tahsisli bir konutta oturan bir kamu görevlisi o görevde bulunduğu sürece kendine ait 100 konutu olsa dahi lojmanda oturma hakkına sahip bulunmaktadır.
Bazı durumlarda bu personel, kamu görevine başladığında konuta oturmakta ve emekli olunca konutu boşaltmaktadır. Binlerce düşük gelirli kamu görevlisi sıra tahsisli konut beklerken görev tahsisli konutlarda oturanlara böyle bir ayrıcalığın verilmesinin önüne geçilmelidir.
6- En az 32 yıl önce hazırlanan personel mevzuatı güncellenmelidir
Personelle ilgili mevzuata baktığımızda büyük çoğunluğunun 1982-1984 tarihleri arasında yürürlüğe girdiğini görürüz. Düşünün ki 21'inci yüzyılda 1980'lerin anlayışıyla personeli yönetmeye çalışıyorsunuz ve bundan da hiçbir rahatsızlık duymuyorsunuz. Üzücü olan husus ise bu durumun maalesef sorgulanmasının dahi yapılmamasıdır. Bir komediye dönüşen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin de yürürlüğe giriş tarihi 25.10.1982'dir.
Yine 21'inci yüzyılda aday memurlarımıza 27.06.1983 tarihli 'Aday Memurların Yetiştirilmelerine İlişkin Genel Yönetmelik' hükümlerine göre adaylık eğitimi veriyoruz. Dünyadaki bu kadar değişime rağmen hala bu Yönetmeliğe göre aday memurluk eğitimi verildiğini düşünmek dahi ürkütücüdür.
Ayrıca, 12.01.1983 tarihinde yürürlüğe giren 'Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik' incelendiğinde otoriter mantıkla yazıldığı anlaşılacaktır. Maalesef bu yönetmelikler hala yürürlüktedir.
Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik ise 1983 tarihli olup, bu yönetmeliğin neresini tutarsanız elinizde kalıyor. Hâlâ yürürlükte olup da bu kadar da olmaz diyebileceğimiz o kadar çok yönetmelik var ki bunları sıralamak için oldukça fazla zaman harcamak gerekmektedir.
7- Engelli hizmetli alımı faciası sonlandırılmalıdır
Engelli hizmetli alımı tam bir faciadır ve kimsenin bunu izah etmesi mümkün değildir. Görme engelli bir personelin hizmetli personel olarak nasıl çalıştırılacağı veya bu personele hizmetin nasıl yaptırılacağının iyi hesap edilmesi gerekmektedir. Engel grupları dikkate alınmadan yapılan yerleştirmenin nasıl bir sonuç doğuracağının birileri tarafından hesap edilmediği anlaşılmaktadır. İstihdamla kamu yararı ve hizmet kalitesi nasıl eşleşecek doğrusu merak ediyoruz. Kervan yolda düzülür mantığı ise 21. Yüzyılda revaç görmeyen bir yöntemdir.
Literatürü takip edenler memur tanımın yeterli olmadığı ve bu tanımın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği eleştirilerini görmüşlerdir. Hizmetli personelin yaptığı işler memur tanımı içerisine girmez ve bu işlerin hizmet alımı yöntemiyle temizlik firmalarına yaptırıldığı bilinen bir gerçektir. Ancak, hizmetli personel de on hizmet sınıfı içerisinde yer almaktadır. Siz bununla da kalmayıp engelli personeli hizmetli olarak istihdam etmeye kalkarsanız, hem kamunun düzenini bozarsınız hem de bu personele zulmetmiş olursunuz.
Bu eleştirimizle kamuya engelli personel alınmasına karşı olduğumuz anlamı çıkarılmamalıdır. Demek istediğimiz, adama göre işten ziyade işe göre adam istihdamı politikasının benimsenmek zorunda olduğunun bilinmesidir.
Kamunun işte bu noktada karar vermesi gerekmektedir. Uygulamaya baktığınızda birçok kamu kurumunun hiçbir şekilde yardımcı hizmetler sınıfına personel almadığını ve bu kurumların bu işleri hizmet alımı yöntemiyle daha nitelikli bir şekilde özel sektöre yaptırdığını göreceksiniz. Bazı kurumlar ise hem hizmet alımı yöntemini seçmekte hem de yardımcı hizmetler sınıfına personel almaktadır. Bu durum ise işleri çıkmaza sokmaktadır.
İşte bunların altında yatan temel sebep ise personel alanında yapılma gereği dahi duyulmayan personel stratejisidir. Bu durum o kadar acıdır ki şuana kadar böyle bir çalışmanın yapılmaması dahi tam bir faciadır. Her yıl ne kadar personel alınacağının belirlenmesiyle personel politikası oluşturulamaz. Kamu kesiminin; alınacak personelin sayısı, niteliği, hangi kuruma nasıl bir dağıtım yapılacağı, alınan personelin eğitimi, çalıştırma şartları gibi birçok konuda maalesef bir strateji olmadığı için ilgili kurumların inisiyatifine bırakılmıştır.
İşte sayın Başbakanım yukarıda bir kısmına yer verdiğimiz bu kadar basit sorunların dahi çözülememesi üç milyonun üzerindeki memur camiasını üzmektedir. İnşallah sizden gelecek sadra şifa bir talimatla bu sorunlar çözülür. Ahmet Ünlü Yeni Şafak