SENDİKA
Banane Özgürlüklerden, Maaşıma Ne Kadar Zam Alacaksınız?
Banane Özgürlüklerden, Maaşıma Ne Kadar Zam Alacaksınız?
Sendikal çalışmaların heyecanının arttığı dönemde okul ziyaretlerindeyiz. Eğitim Bir Sen ve Memur Sen için çalışanların bir kısmından aldığımız eleştiriyi yazımıza başlık yaptık. İkili görüşmelerde net bir şekilde dillendirilmese de bilinçaltında yatan gerçek; özgürlüklerden bana ne, ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmaya çalışıyorum. Ancak sendikalar bu anlamda ciddi kazanımlar elde edemediler.
Öteden beri çalışanların işverenle pazarlığının adı olmuştur sendika. Dolayısıyla elde edilen zam kadar sendikaya değer atfetmek, çok da yadsınacak bir durum değil.
Peki, neden özgürlüğü önceliyoruz? Yaptığımız mücadelenin asıl amacı; şüphesiz müreffeh bir yaşamdır. Eğitim neferleri şunu çok iyi bilmelidir ki özgürlük, müreffeh bir hayatın kapısıdır. Bu kapı açılmadan ekonomik özgürlük imkânsızdır. Otoriter, totaliter ve dikta yönetimlerin hegemonyasında, ekmek kavgası veren çalışanların, başkalarının kendilerine dayattığı hayat standardının dışına çıkma şansı yoktur. Özgürlükleri de ancak onların müsaade ettikleri kadar olacağından, başka hayatlardan, dışarıda ki ışıktan bihaber bir hayata mahkûm olurlar.
Toplumun lideri olan eğitimcileri, kimse okyanus diye akvaryumda turlayan balık yerine koyamaz. Cam duvarlar kırıldığında bambaşka bir âleme yelken açıldığı görülünce, akvaryum hayatının aslında bir esaret olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Tam da bu noktada eğer sendika, esaret duvarlarını bir bir yıkıyorsa, özgürlükler adına ışığa ulaşmaya az kalmıştır denilebilir.
12 Eylül 2010 Referandumuna destek veren sendika, halkın iradesine ipotek koymak isteyen zihniyetleri tarihin çöplüğüne atmıştır. Zihniyet çöp sepetine atılmış olsa da, bu zihniyetin eğitimde ki yansımaları olan, kesintisiz eğitim, katsayı zulmü, Milli Güvenlik Dersi ve kıyafet dayatması gibi uygulamaları da bertaraf etmeliydi. Bununla birlikte inanç değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışan çocuklarımıza Yüce Yaratıcımızı tanımaları için fırsat verilmeliydi. Kuran-ı Kerim ve Siyer derslerinin seçmeli olması ile bu imkânda sağlanmış oluyordu. Zira Yunusun dediği gibi İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır?
Özgürlükler adına bunlar yapılırken, promosyonların tamamının çalışana ödenmesinden, çocuk yardımında iki çocuk sınırlamasının kaldırılmasına, memur sicil affından, sözleşmelilerin kadroya alınmasına, hafta sonları izinsiz il dışına çıkabilmekten, kar tatillerinde ders ücretlerinin ödenmesi gibi ekonomik kazanımlara da imza atılmış oldu. Elbette ki bu kazanımların ekonomik anlamda kıymeti harbiyesi oldukça az. Neden %50 hatta %100 zam alamıyoruz? İşte tam burada tekrar özgürlüklere atıf yaparak, çocuklarımızın rızkının bir gecede nasıl cebimizden alındığını anlamak gerekiyor.
Darbelerin, çalışanların hayrına yapılmadığını müşahhas şekilde herkes görmüştür artık. Darbe yapılanmaları karanlık yapılar olup, bu karanlık yapıların bir de bütçesi olmak zorunda. Yani karanlık yapılar kara paranın büyüttüğü yapılardır. Para olmadan asla. Bu paranın resmi olması düşünülemeyeceğinden sözde krizler üretilmeli ve çocuklarımızın rızkı, alın terimizin hakkı gasp edilmeliydi. Peki, neden gasp edilmeli? Tabii ki kendi saltanatlarına kaynak oluşturmak için. İşte öyle de oldu. Buyurun en yakın olanını analiz edelim.
28 Şubatın çalışanlara kazığı 2001 krizi;
-Öncelikle bu krizin nakit olarak direkt cebimizden çekilen miktarı 300 milyar dolar. Dolaylısını artık siz düşünün ne kadardır? ( Bu miktarla memura değil %100, %500 bile zam verilebilir, bütçeye de hiiiç yük olmaz.)
-1999 yılının sonunda Türkiye, tarihinin en büyük para piyasaları manipülasyonuna sahne olmuş, altı ayda İMKB 100 endeksi dolar bazında tam 9 kat şişirilmiştir.
-Bu şişirilmeyi başta Merkez Bankası olmak üzere SPK ve siyasi irade sadece seyretmiştir.
-2000 yılı Ocak ayında sermaye piyasaları En Noktasına değerken, 17 Ocak sabahı İç-Dış Yerleşik Düzeninin boşaltma operasyonu başlamış ve bu süreç 2001 yılı 18 Şubat sabahına kadar devam etmiştir.
-Bu arada İMKB 100, 2000 yılından 2001 yılına kadar dolar bazında 9 kat değer kaybederek, 1999 da ki ralli öncesi değerlere gerilerken, Türkiye 10 milyar dolar cari açık vererek tarihinin rekor açığına imza atıldı.
-Bu satış ve Türkiyeyi boşaltma sürecinde, sermaye piyasası takası 15,3 milyar dolardan 3 milyar dolara inmiş, hazine bonosu takası da 13 ayda yarıdan fazla erimiştir.
-Bütün bu şişirmeler yaşanırken dolarda çıpa uygulaması olduğundan, soyguncular hangi kurdan doları alacaklarından emin olarak bu defa Merkez Bankasını boşaltmaya başladılar.
-2001 yılı Şubat ayında Anayasa atılmasını bahane eden vampirler, gecelik faizleri %7000 lere kadar çıkararak, milletin elindeki tüm TLi toplayıp, aynı gece 600 000 lira( 1 dolar) dolar kurundan Merkezin Dolarlarını çekip, ertesi gün 1 350 000 TLye 1 doları yeniden Merkez Bankasına satarak Türkiye Cumhuriyetinin en büyük vurgununu yapıyorlar.
-Mevduatların devlet garantisinde olduğu saçmalığı ile dolardaki bu fahiş fiyatı bahane eden bankalar, mevduatları, yurtdışında yedi sülalesi adına açtırdığı hesaplara göndererek iflas kararı alıp, mevduat sahipleri ile devleti baş başa bırakıyorlar. Eeeee devlet nerden ödüyor dersiniz bu garantiye aldığı paraları? Tabii ki bizim alın terimizden ve çocuklarımızın rızkından.
Daha çok şeyler sıralamak mümkün. Bu kadarının bile 300 milyar doların nasıl cebimizden hırsızlandığını anlamaya kifayet edeceğini düşünüyorum. Bu acı tablonun başlangıcının 28 Şubat olduğunu hatırlatırken, niye özgürlükleri öncelediğimizi bilmem anlatmış oluyor muyum? Otorite, elinde silahı olanda olunca, düdükle oturtup, kaldırmışlar bizi. Kimse de hesap soramamış. Gerçek özgürlükler herkesi hesap verebilir noktasına getireceğinden, kimse ekonomide manipülasyona yeltenemeyecek, yeltense dahi cezasını çekecektir. Böylece, cebin söküğü tamir edilmiş olacağından, bundan sonra artı değer katmalar başlayacaktır. Yoksa yukarıdan ne konulsa konulsun, aşağı delik olunca bir anlamı olmuyor.
İşin özü; biz özgürlük derken, sivrisinekle değil, bataklığı kurutmakla uğraşıyoruz. Bu başarılamazsa gerisi pansuman tedavinin ötesine geçemez. Hepsinden önemlisi ise İNSAN ONURU her şeyden önce gelir.
Emrullah AYDIN
Eğitim Bir Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı