SENDİKA
Avcı'ya Çağrı: 'Derhal bu şahsı görevinden azledin'
Bilindiği üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kıyıma imza attı. Bakanlık, çıkarılan ucube bir yasaya dayanarak, okulların açılmasına kısa bir süre kala 8 bin okul müdürünü görevden aldı. Liyakatin, yeterliliğin, başarının hiçe sayıldığı; sadece yandaş olmanın ve biat etmenin ölçü alındığı sözde değerlendirmelerle, öğretim yılının başında binlerce okulumuz yeni bir karmaşaya mahkum edildi. Yıllarını mesleğine ve öğrencilerine adamış olan; gerek Bakanlık, gerek İl Milli Eğitim Müdürlükleri ve gerekse onlarca değişik kurum ve kuruluştan başarı belgesi almış okul idarecileri dahi siyasi iradeye biat etmedikleri için cezalandırıldılar. Oluşturulan sözde komisyonların, ellerine tutuşturulan sipariş değerlendirmelerle, sadece bir kısım çalışanların hakları gasp edilmekle kalmamış aynı zamanda Türk milli eğitimine de uzun yıllar telafi edilemeyecek bir darbe vurulmuştur.
İşte bu zillete karşı sürecin başından itibaren sendika olarak demokratik bir karşı duruş sergilemekteyiz. Hem TBMM ve Bakanlık, hem de illerimizde her fırsatta görüşmelerimizi ve gerektiğinde demokratik eylemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Zaten sendikacılığın asgari gereklilikleri de bize bu görevi yüklemektedir.
Ancak görüyoruz ki, kendi varlığını siyasi iktidara adamış olan bazıları, bu standart demokratik tepkileri dahi hazmetmekte ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Dün Bursa’da şubelerimizin yapmış olduğu demokratik bir tepki, MEB Müsteşar Yardımcısı sayın Muhterem Kurt beyefendiyi o kadar rahatsız etmiş ki, ağzından çıkanlar kulaklarına yetişmemiş. Arkadaşlarımızın eleştirilerini dile getirmesinden dolayı havale geçiren Müsteşar Yardımcısı, “Burayı eylem alanına çevirenlerin inşallah eğitimci olmadığını düşünüyorum. Eğitimci sıfatını kullanan insanların böyle bir düşünce içerisinde olması mümkün değil. Bu sıfat ile okullarda bulunuyorlarsa demek ki bakanlığımız arkadaşlarımızı sistemden ayıklayarak doğru bir şey yapmış.” diyerek uçmuş!
Kurt’un dile getirdiği lakırdılar aynı zamanda bir suçun da itirafıdır. Demek ki, sözkonusu yasanın amacı okullarımızdaki verimliliği artırmak, tıkanıkları açmak değil; onlar gibi düşünmeyen, oturun denince oturmayan, kalkın denince kalmayan “ayrık otlarını” ayıklamakmış!
Yazıklar olsun bu anlayışa!
Yazıklar olsun, en medeni demokratik tepkileri dahi hoşgörmekten yoksun bu hastalıklı yönetim anlayışına!
Yazıklar olsun, sahip oldukları yetkiyi, kendileri gibi düşünmeyen herkesi “yok edilmesi gereken unsurlar” olarak gören arazlı siyaset anlayışına!
Ey Muhterem Kurt, sen kimsin?
Sen, hangi vasıfların itibariyle, hangi ayırıcı becerilerin nedeniyle, hangi fark yaratan başarıların sebebiyle Müsteşar Yardımcısı oldun?
Ya da seni hangi yakınlıkların sayesinde, o asla hak etmediğini bir kez daha gösterdiğin makamı işgal eder oldun?
Müsteşar Yardımcısı sayın Muhterem Kurt’a istifa çağrısında bulunmuyorum. Çünkü demokrasi ahlakından nasibini almamış birisinin, en az 18 yıllık öğretmen olduğunu söyleyen kendisinden fazla hizmeti bulunan eğitimcilere hakaret edebilen birisinin bu erdemi göstereceğine inanmıyorum.
Buradan Milli Eğitim Bakanı sayın Nabi Avcı’ya sesleniyorum: Milli Eğitim Bakanlığı’na böyle bir bürokrat yakışmıyor. Öğretmenlere, okul yöneticilerine, çalışanların temsilcisi olan sendikalara böylesine seviyesizce saldıran bir anlayışın MEB’de yeri olmamalıdır. Derhal bu şahsı görevinden azledin. Aksi takdirde, Müsteşar Yardımcısı Muhterem Kurt’un bu tavrına karşı sergilenecek bir sükut, onun tavrını onaylamak anlamına gelir ki; böyle bir durumu aklımıza dahi getirmek istemeyiz.
Tekrar ederek çağrıda bulunuyorum, Muhterem Kurt derhal görevden alınsın, MEB bu ayıptan kurtarılsın.
Saygılarımla.