SENDİKA
Ali Yalçın 7. İsmi İşaret Etti - ROPÖRTAJ
1. İki dönem başarılı şube başkanlığının ardından bir dönem genel merkez yöneticiliği yaptınız. Edindiğimiz izlenime göre teşkilatın da size yönelik bir teveccühü söz konusu. Sendikal görevinize genel yönetim kurulu üyesi olarak değil de genel başkanlık sorumluluğu ile devam etmeyi düşünmenizin sebebi nedir?
Bizi, bunu düşünmeye sevk eden birkaç durum var. Öncelikle Genel Başkanımız Sayın Ahmet Gündoğdu'nun tüzüğümüzdeki 3 dönem kuralı nedeniyle müsaade istemesi nedeniyle, teşkilatımız bu ağır sorumluluğu omuzlayacak kişinin kim olabileceği yönünde bir arayışa girdi. Genel Başkanımızın 3 dönem kuralını bilen teşkilattan arkadaşlar, muhtelif zamanlarda bize yönelik teveccühlerini dile getirmişlerdi. Ancak biz bu konuda verilecek kararın kişisel bir karar olmaması gerektiğini, zamanı gelince bunların konuşulup tartışılabileceğini söyleyerek işimize yoğunlaştık. Yaklaşan 5. olağan kongre öncesi bu sorumluluğu omuzlamamıza yönelik ısrarlar ve teşkilatımızın teveccühü neticesinde Başkanlar Kurulu öncesi adaylığımı ilan ettim.
2. Sanırım Başkanlar Kurulunuzda bu konu konuşuldu ve bir karara varıldı. Yanlış mı biliyorum?
Doğru, Başkanlar Kurulumuzdan bir buçuk hafta önce Genel Başkan Vekilimizin teşkilatımızla görüşmesi ve adaylığını ilan etmesi sonrası benimde Başkanlar Kurulumuz öncesi adaylığımı açıklamam sonrasında Teşkilatımızın Türkiye Liderleri konuyu müzakere ettiler ve Başkanlar Kurulumuzda yazılı temayül ile irade beyanında bulundular. Başkanlarımızın 67'sinin Ali Yalçın başkanlığında yeni döneme girelim dediğini, 24 başkanımızın Ahmet Özer başkanımızın başkanlığında gidelim dediğini, 8 başkanımızın da çoklu liste ile gidelim dediğini, çoklu liste ile gidelim diyen başkanlarımızın bazıları gelerek "bizim irademizde Ali Yalçın yönündeydi. Biz tek liste baskısının sizin önünüzü kesebilecek bir durum olabileceği varsayımıyla yolun açılması için çoklu liste dedik. Bizi 67'nin üzerine eklemelisiniz" dediler. Bu konuda fotoğrafın netliği için ben rakamların önemli olduğunu ama oraya takılıp kalınmaması gerektiğini düşünüyorum. Teşkilatımız tek liste de olsa çift listede olsa en doğru kararı verecektir. Bu konuda nasıl karar verirse versin asla o kararı sorgulamaz; başkanlarımızın, teşkilatımızın iradesine boyun eğerim. Aldığımız kültür, içinden geldiğimiz teşkilat geleneğimiz bunu gerektirir. Ben bu teşkilatta hangi görev uygun görülürse onun gereğini yapmaya çalışırım. Bu çaycılık dahi olsa değişmez.
3. Teşkilat içi istişare ve sürecin yönetimine ilişkin mahremiyeti sorma niyetinde değilim. Ben, Türkiye'de eğitim sendikacılığı açısından Eğitim-Bir-Sen'in bulunduğu yeri nasıl yorumluyorsunuz? Onu öğrenmek isterim.
Bizim medeniyetimizin, klasik sendikal anlayışla örtüşen ve ayrışan boyutları var. Klasik anlayışa göre sendikal alan, işgören ve işverenin çatışma alanıdır. İşveren, işgörenin hakkını gözetmez, menfaatini önemsemez, art niyetlidir, anlaşılmaz ve uzlaşılmazdır. Diğer taraftan işgörenler de işverenine güvenmeyen, hakkı olmayan tevessül eden, fırsatçı, doyumsuz, sadece kendi çıkarını düşünen bencil bir imaja sahiptir. Bizim sendikal anlayışımızda ise hakkını ve haddini bilen orta bir yol vardır. Sorunlardan beslenen değil, çözümleriyle güçlenen bir sendikal anlayışı temsil ediyoruz. Kendimizi tanımlamak için kullandığımız "Erdemli Sendikacılık", slogan değildir. Sendikacılığı iyilikleri artırmanın ve kötülükleri engellemenin izdüşümü olarak görüyoruz. Vandalizmden, şövenizmden uzak, halk ve halkın değerleriyle iç içe bir yapıyız. Salt ücret sendikacılığını değil, ücret sendikacılığını da içerisinde barındıran "rekabet zemininde hizmet sendikacılığını" önemsiyoruz. Ya ordansın ya burdansın tarzı, ya komünist ya da faşistsin türü ayrıştırmalara reddiye olarak kurulduk. Gözyaşı ve alınterinin renginin aynı olduğu gerçeğinden hareketle; kimsenin rengine, diline, dinine, milletine, mezhebine ve meşrebine bakmayız. Herkesi kuşatan ve kucaklayan; hak ve özgürlük mücadelesi açısından kimsenin ötekileştirilmesinden memnuniyet duymayan bir sendikayız.
4. Başkanım, Eğitim-Bir-Sen'in sendikal duruşu ve sizin sendikacılığa yüklediğiniz anlamın batılı anlamda sendikacılıktan farkı var mı? Varsa, bu farklar nelerdir?
Sendikacılığı, ifade dildiği kelime ile onun içerdiği mana açısından ele almak gerekir. Aslında “sendika” kavramı ile tanışıklığımız çok eskilere dayanmasa da sendikaya yüklenen anlam itibariyle adı konmamış sendikal kültüre ve medeniyete sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Batılı anlamda sendika, çalışanların hak ve menfaatlerini korumak, onların çalışma koşullarını iyilileştirmek, mali ve sosyal haklarla ilgili mağduriyetlerini gidermek amacıyla kurulan örgütlerdir. Sendika kavramı ile ifade edilmemiş olsa da bunlar bizim medeniyetimizin özünde olan değerlerdir. Hatta batılı anlamda sendikalar, çalışma hayatından kaynaklanan sorunlarla sınırlı bir alanda söz sahibi iken bizi sendikal duruşumuzda, çalışma hayatının yanı sıra, sosyal, ekonomik, siyasal alanlarda söz sahibi olmak ve yapılacak çalışmalara katkı sunarken olumsuzlukları da engellemek gibi bir anlam yüklüyoruz. Örneğin bizim inancımıza göre bu dünyada adil bir sistemin tesis edilmesi, haklının hakkının teslim edilmesi, haksızlığa karşı durulması bu dünyada ve ebedi âlemde her Müslüman'ın sorumlu tutulduğu bir görevdir. Habil ile Kabil'den başlayan bir mücadelede haklıdan yana olmak, haksızlıkla mücadele etmek hepimize yüklenen bir sorumluluktur. Yönetimin yanlışlarına karşı duruşuyla Ebu Zerr Gıffari'den tutun, zulme karşı duruşlarının bedelini canlarıyla ödeyen Hz. Hüseyin ve Ebu Hanife'ye varıncaya kadar hak arama mücadelesinde model kabul edilebilecek, bu günkü sendikal hareketlere yüklenenden çok daha geniş bir perspektife sahip bir medeniyet mirasımız var. Şimdi bize düşen, günümüz koşullarına uygun bir formülle sendikacılık konusunda kendi değerlerimizi Mehmet Akif'in ifadesiyle “Asrın idrakine söyletmek”tir.
5. Çekirdekten mücadelenin içinden geldiğiniz biliniyor. Eğitim-Bir-Sen, hak ve özgürlük mücadelesinde bundan sonra nasıl bir yolculuğa çıkacak.
Az önce de ifade ettiğim gibi bizim sendikal anlayışımızı klasik anlayıştan ayıran temel fark, “Hak” anlayışımızdır. Biz, iddialarımızla, taleplerimizle, kazanımlarımızla bir taraftan kendi hizmet kolumuzdaki çalışanların hak ve menfaatlerini korurken, diğer taraftan sosyal adalet, gelir dağılımındaki adaletsizlik, insan hakları, demokratikleşme ve özgürlüklerle ilgili konularda çözülmeyi bekleyen birçok sorunun olduğunu ve bunları çözmeye yönelik sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyoruz. Bu mücadeleyi verirken çalışan ve çalışmayan her vatandaşın, hatta dünyanın dört bir yanında emeği, hakkı, ülke kaynakları sömürülen insanların hakkını korumamız ve gözetmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bu bakış açısı Eğitim-Bir-Sen'e ülkemizde ve dünyada değişimin öncüsü olma misyonu yükleyen bir bakış açısıdır. Eğitim-Bir-Sen'in 1 milyonu aşkın eğitim çalışanı, onların aileleri, öğrenciler ve öğrenci aileleri ile sahip olduğu geniş hinterlant, ülkemizde yaşanacak atılım, yenilik, değişim ve dönüşüm için oldukça önemli bir dinamiktir. Yeni dönemde, Eğitim hizmet kolunda bu dinamikleri harekete geçirecek ve ülkenin kalkınmasında ayak bağı olarak gördüğümüz sorunların çözümünde ülkeyi yönetenlerle bir paydaşlık sorumluluğu ile elimizi taşın altına koyacağız. Yol açan ve yol alan olacağız.
6. İki liste halinde seçime gidiyorsunuz. Bu sizce bir handikap mıdır? Yoksa avantaj mı?
Küçük teşkilatlarda temayülün ne yönde olduğunu belirlemek ve teşkilat yöneticilerini seçmek kolaydır. Ancak Eğitim-Bir-Sen gibi sayısı 320 bine ulaşmış, Türkiye'nin en büyük sendikası ve dünyan önemli sivil toplum örgütünde; yönetici olma vasıflarını taşıyan teşkilat mensuplarının çok olduğu bir yerde çift liste bulunması doğal bir durumdur. Eğitim-Bir-Sen, delege seçimleri, temsilcilik ve şube seçimleriyle muhafazakâr geleneğin çok da alışık olmadığı demokratik rekabet konusunda ciddi bir sınav verdi ve bu sınavı başarıyla geçti. Demokrasi şöleni dediğimiz şube seçimlerimiz büyük bir olgunlukla geçti. Bu genel merkez seçimi olunca daha bir olgunluk içinde geçecektir. Büyük yapılarda rekabet felaket olabilir ama bu ilkesi ve temel ahlak kuralları gibi kaygısı olmayanlar içindir. Eğitim-Bir-Sen'de bu tür konularda önemli tecrübelere sahiptir. Nezaket sınırları içerisinde rekabet geleneği devam ediyor. Kardeşlik hukuku gözetilerek yaşanan seviyeli rekabetin teşkilata dinamizm katacağından hiç kimsenin şüphesi yok. iki hafta içerisinde tüm şubelerimizi ziyaret etmeye çalıştık. Gittiğimiz hiç bir yerde şahıslarla ilgili cümle kurmadık. Gelecek vizyonumuzu anlattık. Ben diğer arkadaşlarımızın da aynı olgunlukla ziyaretler yaptıklarını düşünüyorum. Biz birbirimizin kavga için rakibi değil, hizmet için mütemmimi ve refikiyiz. "Abi" diye cümle kurduğum büyüklerime karşı saygıda kusur etmem. Bizde herkes sorunlu değil, sorumlu davranır. Eğitim-Bir-Sen 23 yıllık geçmişiyle bir ekol ve aynı zamanda bir okuldur. Bu okulda nezaket, zerafet ve metanet birincil önceliktir.
7. Yolculuğa teşkilatta ağırlığı olan Konya Başkanı ve Mavi Marmara Gazisi Latif Selvi, Mevzuatta alternatifi olmayan Ramazan Çakırcı ile çıktınız. Daha sonra Ağır Ağabeylerden Gaziantep Başkanı Mithat Sevin, İstanbul'un sevilen isimlerinden Hasan Yalçın Yayla ve teşkilatın genç yeteneklerinden ve göz dolduran isimlerinden Mersin Başkanı Atilla Olçum'u aldınız. Yedinci isim kim başkanım?
Eğe illerimizden bir başkanımız olacak. Basın ve iletişim alanında haber sitelerinin yorum ve analizleriyle tanıdığı, entellektüel yapısıyla, kitap kurdu oluşuyla teşkilatımızın filozofu olan yeni yeteneklerinden birisi olacak diyeyim. --kamuajans-
ROPÖRTAJIN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN...