SENDİKA
ADD: Eğitim-Bir-Sen’le Nasıl Mücadele Edilmeli?
Tartışma sonrası “Eğitim-Bir-Sen’ Eğitim Sen’i Perişan Etti” diye basına yansıyan hararetli tartışmada Eğitim-Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca’nın etkin olamaması üzerine Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ilgili tartışmaya atıfta bulunarak “Siyasal İslam’la Nasıl Mücadele Edilmeli” başlıklı yazıyla Eğitim Sen’e akıl verdi.
İşte o yazı:
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Eğitim Sen genel başkanı Kamuran Karaca ile Eğitim Bir Sen yöneticisi Ali Yalçın biraraya geldiler. Türban üzerine yapılan tartışmada Karaca BM Çocuk Hakları Sözleşmesinden, çocuğun istismarından, bahsederek başörtüsüne karşı olduğunu ortaya koydu. Annesinin de eşarp taktığını ama türbanın Siyasal İslamcıların elinde araç olduğunu, aile ve mahalle baskısı nedeniyle çocuğun başörtüsü taktığını da sözlerine ekledi. Peki söyledikleri ikna edici olmuş mudur? Yalçın ise İttihat Terakki’den günümüze tek tipçi, halk üzerinde baskı uygulayan bir eğitim olduğunu, başörtüsünden dolayı insanların zulüm gördüğünü, başörtüsünün çocuğun ve ailenin demokratik bir istem, ailenin çocuğunu istediği gibi yetiştirmesinin bir hak olduğunu belirtti.
Gerçekten de her şeyi “demokrasi, çocuğun, ailenin talebi” paketinin içine sıkıştırdınız mı söylediklerinizin etkisi kalmıyor. Siyasal İslamcılarla cepheden karşı karşıya gelemediniz mi sözleriniz size silah olarak da kullanılabiliyor. Örneğin Din Kültürü dersinin sadece Sünni din anlayışını yansıttığını, başka mezhep ve dinlerin öğretilmediğini söylediğinizde, sizden önce eşitsizlikten bahsederek Sünniliğin dışındaki inançların da öğretilmesi gerektiğini belirterek sizi bastıracaktır. Sonuçta Sünni anlayışa göre düzenlenmiş 8-10 dersin yanında diğer inançların birkaç sayfa veyahut 1 ders öğretilmesinde sakınca görmeyeceklerdir. Bu tür yarışmacılığa veya başka inançlara da yer verilmesi üzerinden dinselleşmeye, türbana ilişkin söylemler Siyasal İslamın işini kolaylaştırmaktadır. Çünkü Siyasal İslam, yayılma alanını genişlettikten sonra diğer inançlara sembolik düzeyde hak tanınmasına karşı çıkmaz. Gericilerin işini kolaylaştıran bir başka etmen ise “gerçek islam” tartışmasıdır. Siz “bunIarın gerçek İslamla alakası yok “ dediğinizde hak verecek başbakanın belirtiği gibi “İslamı IŞİD üzerinden değerlendirmeyin” diyecek, 12 Eylül’ün gerçekte din eğitimi vermediğini, İslamın içeriğini boşalttığını söyleyecek, üste çıkarak gerçek islamı kendilerinin öğreteceklerini iddia edecektir. İslam ülkelerindeki recm, idam, kadınların durumunu örnek gösterecek olsanız “onlar gerçek İslam değil “ diyerek takiyye yolunu tercih edecektir.
Başörtüsü için gerekçelendirdikleri “İslamın emri” iddiasına karşı söyleyecek sözünüz olmalı. “İslam’da yeri var, yok” tartışması da bir yerde yetersiz. Karşımızdaki “İslam’ın hükmü”, siz de “İslam’da türban yok” diyerek onlarca kaynak göstererek girişilen tartışma ortada kalıyor. Sonuçta herkes kendi kaynaklarına inanıyor.
Yapılması gereken, tesettürün amacını, savunanlara sorgulatmak olmalı. Örtünmenin, kadının cinsel bir nesne olarak günaha sokan bir nesne gibi görülmesiyle ilgili olduğunu, siyasal İslamcıların kadına, erkeği günaha iten varlık olarak baktıklarını, onlara söyletebilmeliyiz. Erkeği de “cinsellik peşinde koşan” bir canlı olarak aşağıladığını da vurgulamalıyız. Hatta saçtan etkilenen bir erkeğin, kadının açıkta kalan yüzünden de şehvete kapılacağını, bu nedenle de kadının yüzünü de örtmesi, burkaya bürünmesi gerektiğini söyleyerek siyasal İslamcıların gerçek hedeflerini topluma göstermek gerekiyor.
Karma eğitime karşı çıkarken “tacizin artması” bahanesine sığınıyorlar. “O zaman kadınla erkeği okul dışında da mı birbirinden uzak tutalım?”, Otobüslerini, çalışma alanlarını da ayıralım”, “taciz oluyor, şehvet duygusunu artırıyor diye bayan öğrencilere bayan, erkek öğrencilere erkek öğretmen mi ders versin” diyerek amaçları sergilenmeli. Kadını örtmenin, erkekten uzakta, toplumsal yaşamın dışında tutmanın savundukları gibi ahlaklı bir topluma değil sapık anlayışlara hizmet edeceğini anlatmak gerekir. Kadını örterek gizemli hale getiren erkek, gizemin ardından koşacaktır. O kadar dinselleşme, kadını örtme çabalarına rağmen tacizin, tecavüzün, kadına yönelik şiddetin neden arttığını siyasal İslamcılara sorabilmeliyiz.
Türbanın kadını ikinci sınıf insan konumuna sokarak emeğinin ucuzlaştırılmasına, işçi ölümlerinde olduğu gibi “bu işin fıtratında var” denerek biata, emek sömürüsü karşısında sessizliğe, kanaatkarlığa neden olarak sınıf mücadelesinin önüne geçtiği dillendirilmeli. Laiklik mücadelesi sadece yaşam tarzını savunmak değil, Cumhuriyet devrimlerine ve emekçilerin hak arama mücadelesine sahip çıkmak olduğunu bilincimize kazımalı ve “halk istiyor” diyerek de inançlar üzerinden toplumun dinselleştirilmesine izin vermemeliyiz.