SENDİKA
Adaletiniz Koltuk Sevdanız Kadar
Kurum müdürlüğü mülakatları tamamlandı ve açıklandı. Öğretmenlerin özlük hakkı, toplu sözleşmenin faydası, eğitimin niteliği ve sendikacılıktan ziyade, adam kayırmacılık, üzerine vazife olmayan işlerle uğraş veren malum bir sendika, mülakat sonuçları üzerinde hak gaspı görevini(!) yerine getirdi. İstanbul’da kendileri dışındaki büyük bir çoğunluğu barajın altında bırakan malum sendika zihniyeti, içlerindeki üyelerin yarısına da yapacağını yaptı. Kendi üyeleri içinde de ayrımcılığa giden malum sendika, içlerinde kimin gücü kime yeterse benzeri bir mantıkla, sıralamaya gitmiş… İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne seslenelim. Listeleri neden yayınlamıyorsunuz?
Ellerindeki terazi(!) ile görev teslim edilecek kişilerin puanlamasında ölçüme giden malum sendika, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’in 20 Haziran 2014 tarihinde söylemiş olduğu sözlerdeki görevi, Milli Eğitim Müdürleri adına yerine getirdiler.(!)
MEB Müsteşarı 20 haziranda şunları söylüyordu:
“Tarafsızlık insani bir haslet değildir. Her insan bir taraftır. Tarafımız iyi, doğru ve adil olandan yana olmaktır. Okul yöneticilerini seçmek için taraf olacaksınız. Adil olacağına, doğru ve iyiyi yapacağına inandığınız kişiler için, taraf olacaksınız. Okullara yönetici seçerken yöneticileri lütfen iyiyi ve doğruyu yapacağına inandığınız adayların arasından seçin. Hiçbir siyasi ve toplumsal baskıyla hareket etmeyin. Siz bu anlamda dik durursanız biz de arkanızda duracağız ve sizi destekleyeceğiz.” dedi.
İyi, doğru ve adil olanı kendine göre yorumlamış olanlar; MEB Müsteşarının tarifi(!) üzerinden hareket ederek, eğitimi bir kenara, eğitim yöneticiliğinin sorumluluğunu diğer bir kenara bırakarak, sadece koltuk sevdasında olduklarını ispatladılar…
Kendilerini muhafazakar, İslamcı, bir siyasi partinin arka bahçesi olduğu izlenimini verdiren, yetkili sendika olarak toplu sözleşmenin öneminden öte, siyasilerin görevi olan bütün işlerde, ilk önce hükümetin icraatlarında(!) oyunun provasını yapanlara, islam dininin konuya yaklaşımını örneklendirelim.
İslam dini işin ehline verilmesi ile ilgili konuya şöyle yaklaşıyor.
İslâmiyetten önce Kâbe ile ilgili bazı hizmetler belli kişiler tarafından yürütülüyordu. Peygamberimiz Mekke'yi fethettiği gün Kâbe'nin anahtarlarını Osman b. Talha b. Abdüddar taşıyordu. Peygamberimiz bu zatı çağırtarak Kâbe'yi açmasını emretti. Orada hazır bulunan Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, eskiden sorumluluğunda bulunan hacılara su dağıtma görevi ile beraber Kâbe anahtarlarının da kendisine verilmesini istedi. Bunun üzerine nisa 58 âyet-i kerimesi nazil oldu. Peygamberimiz de Kâbe'nin anahtarlarını eskiden beri taşıyan Osman b. Talha'ya vererek:
- Ey Ebû Talha evlâdı, atalarınızdan kalma olan Kâbe kapıcılığı sizde kalmak üzere, işte anahtarlarını alınız, bunu, haksızlık yapmadan hiç kimse sizden alamaz, buyurdu ve anahtarlarını eskiden olduğu gibi aynı sahibine tekrar verdi.
Bir başka örnekle konuyu biraz daha açalım.
Ebu Zer (R.A.) diyor ki: Peygamberimize:
- Ey Allah'ın Resulü, beni bir yere idareci olarak tayin etmez misin? Dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (A.S.V.) eliyle omzuna vurdu ve :
-Ebu Zer, sen zayıf bir adamsın, idarecilik bir emanettir, Şüphesiz hakkı verilmediğinde bu emanet kıyamet gününde hüsran ve perişanlık getirir. Ancak onu hakkıyla alan o hususta üzerine düşeni yapan müstesnadır," buyurmuştur. Ve Ebu Zer gibi bir sahabeyi böyle bir yükün altına sokmak istememiştir.
Biz bilmiyormuşuz liyakatlı(!) olanlar bir sendikada toplanmış. Zayıfken, güçlü olmaya bir sendikanın üyeliği ile başladığını zannedenlere şunları da ifade edelim. Birileri bir görevi yürütecektir. Ancak, “HAK” olanı, sadece dar bir bakışla ele alırsanız, dünyanız sendikanın üyeleri, evreniniz partinin seçmenleri kadar olur….
Bu ülkede bir gecede hiç hak etmezken 800 kişiye müdürlük verildi. Kim tarafından? Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından. Ve sadece malum olunan sendikanıza. Hepsi ehliyetli miydi? Okullarına fayda getiremeden, ehliyetli olma yolunda ilerlerken(!) eski görevlerine geri döndüler. 500’e yakını mahkemeler tarafından yavaş yavaş iptal edildi. Kalanlara ya dava engellediniz veya dün size bugün bize, gel sana da müdürlük verelim diyerek geçiştirdiniz. Kaybedilen zamanı, eğitimin planlı yürütülmesinde katkınızı(!) unutmayacağız.
Emanetin büyüğünü taşıyorsunuz. Haksız aldınız beyler. Bu ülkede müdür yardımcılığını, müdürlüğünü hakkıyla yapmış, yapabilecek olanları ekarte ettiğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Onlar onurlu bir şekilde görevlerine devam ederler. Madem sistemi kendinize yontacaktınız, sınav kazanmış olanları bu şekilde mülakatla kandırmayacaktınız. Unutmayın, okulları yöneterek öğrencilere dürüstlüğü, demokrasiyi, sınavda kopya çekmemeyi anlatacaksınız… Aklınıza mülakatlarda yapılan sahtekarlıkları getiriniz.
Kul hakkı yediniz, yürüteceğiniz görevde, ortaya çıkacak fesat durumunun sorumlusu olduğunuzu belirtirim. Sizin düşüncenizin üstünde bir düşünce var. Ve her şeyi yoluna koyarken, yapılan haksızlıkları göz ardı etmez. Ve ne demişler; yanlış hesap Bağdat’tan döner…
Ve keşke şunu öğrenseydiniz:
“Din adına hareket etmeyi göze almadan önce, İslam dininin adaletini, hakkaniyetini, işin ehline verilmesi kuralını bilseydiniz…”
Kimse bugününe bakmamalı, iyi haline güvenmemeli, kimsenin hakkı kimsede kalmaz, gün olur devran döner, sözlerinin etkisini bir arada barındıran bir atasözümüz var bilir misiniz?
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”
Muhammet Ali GEZİCİ
Anadolu Eğitim Sendikası İstanbul İl Başkanı