EĞİTİM
Tekin: Paralel yapı kirli işlerini dershanelerde akladı
Zaman gazetesinin geçen Kasım’da “Eğitime darbe” manşetiyle koparttığı suni fırtınanın artçıları -dershanelerin dönüşümü hal yoluna girmiş olsa da- halen sürüyor. SBS yerine getirilen ve liseye sınavsız ama adil şekilde yerleşme imkanı tanıyan TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) etrafında ise sular durulmuş değil. Ankara 13’ncü İdare Mahkemesinin dört soruyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle gündem yeniden TEOG oldu. Biz de “asıl sorun”un ne olduğunu ve paralel yapıyı Milli Eğitim Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin ile konuştuk.
TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı) ile ilgili 10 aydır süren bir tartışma var. Son olarak 7 Temmuz’da 1 milyon 300 bini aşkın 8.5 sınıf öğrencisinin 28-29 Kasım’da girdiği sınavla ilgili bir gelişme oldu. Mahkeme 4 soruyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi, MEB de puanları yeniden hesapladı. Şuradan başlayalım: TEOG sınavında sorun neydi?
Aslında soru iptalleriyle ilgili değil tartışma. Yapılmak istenen şey spekülasyon yaratmak ve velilerle birlikte 10 milyonu bulan bir kitleyi rahatsız etmek. Sınav prosesi başladığı andan itibaren süreci sabote etmek isteyenlerin saldırılarıyla karşı karşıya kaldı çünkü Milli Eğitim Bakanlığı.
-Bakanlık niye hedef böyle bir saldırıda?
Aslında bütün tartışma bu sınavın kurgulanmasıyla başladı. 2013 Haziran’ında Sayın Başbakan “önümüzdeki yıl SBS sınavı yapmayacağız” dediğinde yerine ne gelecek sorusunun cevabını biz Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı’yla verdik. Dedik ki; bundan sonra çocukların okul dışında herhangi bir katkıya ihtiyaç duymadan liseye yerleştirilebilecekleri bir model oluşturuyoruz. Uzun orta ve kısa vadede hedefleri olan, atılacak adımları tanımlanmış bir model bu. Özü de çocuğun okuldaki dersleri, okuldaki kitapları ve okuldaki öğretmenleri dışında başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaması. Çocukların okula hapsolmuş bireyler olmaması ve sanat, spor, kültürel-sosyal etkinliklerle kendilerini geliştirebilmeleri.
-Zaten olması gereken bir şeyi hayata geçirmeye çalışmak niye sorun oldu peki?
Burada sorun, sorunu çıkaranlar için şuydu: Bu sistem hayata geçtiğinde dershaneye olan ihtiyaç azalacak. Nitekim dershaneye kaydolan 8. sınıf öğrenci sayısı yüzde 30 oranında düştü. Dershaneye ihtiyaç yok çünkü. Herşey tanımlı. Diyoruz ki “şu sınavı biz yapacağız, şu müfredattan, şu haftaların konularından yapacağız”. Dolayısıyla çocuk soruların nereden çıkacağını biliyor, dershane ya da başka şeye ihtiyaç duymuyor.
Paralel yapı sabote ediyor
-Çocuk için şüphesiz çok daha iyi ve doğru olan bu. İtirazı anlamak çok zor?
Bize yeni sistem dershanelerdeki öğrenci sayısını azaltacağı için sabote edilecek diye aleni ihbarlar geldi. Nitekim oldu da sabote girişimleri.
-Ne gibi? Anlatın lütfen, kamuoyu bilsin.
Sınavı 28-29 Kasım’da yapmaya karar verdik. Bakan Bey, sonuçta ilk kez yapılıyor diyerek pilot uygulama talimatı verdi. Pilot uygulamayı Kasım başında yaptık. Yalnız yaklaşık 45 gün önce orijinal sınav için proses de başlıyor. Dolayısıyla ana sınavın soruları da basılı. Kasım başında sadece üç dersten 81 ilde 81 okulda orijinal sınavın kopyası niteliğinde bir pilot uygulama yapalım dedik. Sınav yapıldı, akşamına raporlar geldi, herkes dedi ki gayet güzel. Ama bir arkadaş da dedi ki “her şey güzeldi ama yüz soru kitapçığı içinde bir tane de Fen ve Teknoloji dersinin kitapçığı vardı”. Ama biz bu dersi pilota koymadık!
-Yani?
Orijinal sınavın kitapçığını pilot sınavın kitapçıkları arasına karıştırmışlar!
-İkisini de ‘mundar’ etmek istemişler?
Bakan Bey hemen talimat verdi. 81 ildeki soru kutularını buraya getirdik. Sadece 11 ilde soru kitapçıklarının arasına birer tane orijinal sınavın basılı olan Fen ve Teknoloji soru kitapçığı konulmuş. Kurulan tezgâhı göstermek için şunu da anlatayım: Biz bu olayı kamuoyuyla hiç paylaşmadan Fen ve Teknoloji kitapçıklarını iptal ettik, yerine yenisini bastık. 28-29 Kasım’da sınav oldu, Aralık ayı başında bir ilimizden bir avukat suç duyurusunda bulundu: “MEB’in 28-29 Kasım’da yaptığı sınavın soruları bize 1 Kasım’da gelmişti” diye! Tezgâhı baştan böyle kurmuşlar ama adam bizim olayı çözdüğümüzden, soru kitapçıklarını değiştirdiğimizden haberi olmadığı için kurguladıkları oyunu devam ettiriyor.
Öğretmenler peş peşe rapor aldı
-Aslında tezgâhın ayaklarını açık ediyor!
Aynen. Mesela şöyle bir sabotaj girişimi de oldu: Sınavla ilgili görevlendirmeler yapıldıktan sonra, sınavdan iki gün önce bir ilimizde öğretmenler yoğun biçimde rapor almaya başladı. Aynı gün içinde 30’dan fazla öğretmen rapor almıştı, raporlar gelmeye devam ediyordu. Ne oluyor diye baktık, öğretmenlerin hepsi belli bir yapıyla ilintili. Hemen tedbirimizi aldık ve rapor alan öğretmenlerle ilgili yasal işlem yapacağımızı söyledik. Buna benzer pek çok girişim oldu.
-Paralel yapının eğitim alanında nasıl harekete geçirildiğine geleceğiz ama önce TEOG ile ilgili şu noktaları netleştirelim: İptal edilen dört soru gerçekten yanlış mıydı? Sorulardan ve soru hazırlayan ekipten eminsiniz?
Biz bu ekibe güvendik. Bizden önce kurulmuş. Sahadan seçilmiş öğretmenler. Her ders için 10-12 öğretmen görevlendiriliyor. Soru ekibiyle ilgili güven önemlidir. Sınavdan önce 10 gün burada kalıyor, soruları hazırlıyorlar vesaire.
-Sabit mi peki bu ekip, değişken mi?
Sabitmiş şimdiye dek. Burada bir rahatsızlığımız var. Düşünün bir öğretmen yıllarca Türkçe sorularını hazırlıyor ve bu bir şekilde biliniyor. Diyelim ki üst kat komşunuz. Bu bir şaibe konusu. O yüzden Nisan’daki sınavı seçilmiş geçici öğretmenlerle yaptık. Kasım’daki sınavda başka öğretmenleri görevlendireceğiz. Ekip değişecek.
-Sorulara gelirsek?
Bizim sınav uygulama yönergemizde “iptal olan sorular yok kabul edilerek puan hesap edilir” deniyor zaten. Biz de öyle yaptık. Sonra yeniden bir ekiple sorular doğru mu yanlış mı diye inceledik. Heyet mahkemenin iptal ettiği sorulardan beşinde eleştirileri haklı buldu. Dört soruyla ilgili ise hem o ekip hem diğer ekiplerimiz hiçbir sıkıntı olmadığını ısrarla söylediler.
-Mahkeme kararına şüphe uyandı mı?
Şaibe demeyelim de yargı toplumsal hareketliliği gözeterek karar vermeyi tercih etti sanırım.
-Paralelin yargıda yapılandığını ve siyasi sonuç doğuracak kararlarda etkili olabildiğini biliyoruz. Mahkeme heyeti veya mahkemenin tayin ettiği bilirkişi heyeti sorgulanabilir mi?
Size daha somut bir şey söyleyeyim. Bu yıl Ocak ayında benzeri bir tartışma yaşandı: 2013 Haziran’ında yapılan SBS sınavına bir grup CHP milletvekili itiraz etti. İtirazı arkadaşlarımız inceledi, haksız buldu, cevabı verildi, onlar da yargıya gitti Temmuz sonunda. Ağustos’ta idare mahkemesi bizden savunma istedi, verdik. Normalde yürütmeyi durdurma kararı idare hukukunda, gecikmesi halinde telafisi imkânsız zararlar ortaya çıkacağı endişesiyle mahkemenin verdiği bir ara karardır. Burada da 1 milyon 300 bin öğrenci etkileniyor. O yüzden yürütmeyi durdurma kararının ivedilikle görüşülmesi lazım. Ama Mahkeme 7-8 ay sonra karar verdi. 1 milyon 300 bin öğrenciyi ilgilendiren bir konuda aylarca bekleyen aynı mahkeme, aynı tarihlerde yurtdışında görevlendirilmiş bir öğretmenin disiplin kovuşturmasıyla ilgili işlemini 6 gün içinde karara bağladı. Bu, mahkemenin iyi niyetini sorgulamamızı gerektiren bir durum ortaya çıkarıyor.
Kamuoyuna havale ediyoruz
-Benzer bir durum oluşmasın diye mi itiraz etmediniz mahkemenin son kararına?
Evet, bizim sorularımızdan şüphemiz yok ama mahkemenin SBS sınavında yaptığı gibi çocuklar mağdur olmasın diye feragat ettik itiraz hakkımızdan. O dört soru yokmuş gibi hesapladık puanları, çocuklarımızı okullarına yerleştirdik. Yoksa mahkemenin davayı esastan görüşüp Ocak ayında bizi haklı görmeyeceğinin garantisi yok. Ya bizi haklı bulursa? Herkesin yeri alt üst olacak. Biz işte bu kaos oluşmasın diye mahkemeyle ilgili haklarımızdan vazgeçiyoruz.
-Durum değerlendirilmesini kamuoyuna havale ediyorsunuz sanırım?
Aynen öyle. Biz sorularımızdan eminiz, durum da bu, buyursun halkımız karar versin.
Çocukların ve ailelerin bilgileri kimin elinde?
-Gelelim asıl mevzua: 14 Kasım 2013 günü Zaman gazetesi “Eğitime büyük darbe” manşetiyle çıktı, sonrası çorap söküğüydü. Meselenin dershane olmadığı 17 ve 25 Aralık’ta anlaşıldı. Ama bu saldırı niye MEB’den başladı?
Biz o zaman da diyorduk bunun dershane tartışması olmadığını. Başka bir hesaplaşmanın işaret fişeğiydi. Paralel denilen vesayetçi yapının buradaki vesayet araçları dershanelerdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sağlıklı karar alıp uygulamasını engelleyen bir vesayetçi yapı bu.
-Eğitim alanı nasıl bir arayüz onlar için?
Ana çalışma noktası öğrencilerimiz. İnsan ve ekonomik kaynak temini bir yana, asıl olarak harekete meşruluk temin ediliyordu. Çocukların eğitimiyle ilgileniyor ve tüm “illegal” kirli işleri eğitim üzerinden meşrulaştırıyorlar. Dolayısıyla dershaneleri dönüştürmek için atılan adım onların elinden meşruluk gerekçelerini aldığı için hayati bir noktaydı. Bu yapının her ilde en az bir okulu var. Ama aileler çocuklarının etiketlenmesini istemediği için pek fazla göndermiyorlardı. Ama dershanelerden diploma alınmıyor. Dershanelerine daha fazla öğrenci geldiği, o ildeki tüm başarılı öğrenciler buralara gittiği için çocukları ve aileleri bu yapının içine çekebiliyorlardı.
-Aileleri nasıl çekiyorlardı anlamadım?
Aileler diyor ki, çocuklarımızı bizden daha iyi tanıyor, gelişimini takip ediyor ve çocuk bahanesiyle evlerimize gelip bilgi topluyor, not ediyorlar. Soruyorum: Fişleme dediğiniz şey nedir? Ailenin dini siyasi mezhebi etnik durumu görüşü hepsi o defterlerde kayıtlı. Buraya o defterlerden de getirildi. Fişledikleri bu çocukların, Türkiye’nin beyin takımının bilgilerini acaba başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle de paylaşıyorlar mıdır?
-Buna dair sizin bilginiz sezginiz var mı?
Sezgim var. Ben bu tartışmanın Türkiye’nin bir iç politika meselesi olmadığını, yabancı devletlerle istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğuna, bunun bir ortak çalışma olduğuna inanıyorum. Mesele sadece eğitim değil. Çocuklarımız geleceğimiz. Bu yapıyı kullanan kim ise dershaneler üzerinden çocuklarımıza, ailelerimize, illere ilçelere köylere ulaşıyor ve kontrol ediyor. Siz o bağı kopardığınızda, dershanelere gerek kalmayan sistemi getirdiğinizde o yapıların da artık cemaate ya da benzeri bir şeye ihtiyacı kalmayacak.
Planlayan akıl asla yerli değil çok eminim
-Fethullah Gülen cemaatinin gelişimiyle Türkiye’de dershanelerin yaygınlaşması eş zamanlı mıdır?
Dershaneler 1960’larda kurulmaya başlanmış ama yaygınlaşması 80’lerin ikinci yarısı, 90’lar. Sayı olarak Türkiye’deki 4 bin civarı dershanenin bin 200 civarı cemaate ait deniyor. Dörtte bir gibi, ama bu rakam mekansal. Dershanelere giden öğrencin niteliklerine bakar, tabiri caizse Türkiye’nin A takımı olduğunu dikkate alırsanız özgül ağırlığı artıyor. Kasım’da dershane birlikleriyle toplantılar düzenledik istişare için. Cemaate yakın birlik, toplantıların protesto edilmesini istedi. Olabilir. Fakat o toplantılara katılan dershanecileri de “size yayın vermeyiz” diye tehdit ettiler. Mesela hadi salondan çıkıyoruz diyor, çıkmayanı fişliyorlar. Baskıyla çıkmak zorunda kalanlar sonradan bize gelip “çıkmak istemiyorduk ama tehdit ediyorlar, bunların yayınları sektörde önemli, mecbur kaldık” dediler.
-Eğitimin sınavlar nedeniyle dershanelere bağımlı hale gelmesi ve paralelin palazlanması örtüşüyorsa eğer, soru şu: Baştan mı böyle planlanmış yoksa denk mi gelmiş?
Bunu kurgulayan akıl yerli bir akıl değil. Bunda iddialıyım. 90’ların başından itibaren Milli Eğitim bakanları güzel projelerle buraya gelmişler ama bu sisteme zarar vereceği endişesini taşıyanlar bakanların çalışmasına engel olmuşlar. Vesayet tam da böyle bir şeydir.
Paralel yapı kendi tezgahını açık etti
-Uzun yıllar, 90’lardan birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’nin en iyi yaptığı şeylerden biri ÖSYM sınavlarıydı, kamuoyunda böyle algılanıyordu. Sonra aniden, 2010 gibi, sorunlar peyda oldu. İptaller, çalınan sorular, kuşkular, spekülasyonlar... Ne oldu?
İnsan unsurunun devrede olduğu bu tür sınavlarda bunun sıfırlanması mümkün değil. Önemli olan bu tür durumların hataların tolere edilebilir ve yaygın kitleleri etkilemiyor olmasıdır. 2010’dan önce de oluyordu ama bundan menfaat elde edenler işlerini tıkır tıkır yürütüyorlardı. Menfaatleri kesilince kendi yaptıkları usulsüzlükleri, nerede ne yapıldığını da çok iyi bildikleri için deşifre etmeye başladılar. Aslında kötü de olmadı. Kendilerini açık ettiler. Ne güzel tedbirlerimizi alıyoruz işte.
‘Size bedava kİtap dağıttırmam’ diyor
-Yayın sektöründe durum ne?
Hükümet çocuklarımıza ders kitaplarını ücretsiz dağıtıyor. 2013’de bu iş işin Bakanlığın ayırdığı para 325 milyon. Cemaate mensup 30 yayınevinden en çok satan üçünün geçen yıl aldığı bandrollerinin sayısı 40 milyona yakın. Her bir bandrollü kitap 20 lira olsa karşılığı 800 milyon! Ki çocukların en çok aldığı yaprak testler için bandrol zorunluluğu yok. Hükümetimiz ben dershanelere ihtiyaç olmayacak bir sistemi kuruyorum, bedava kitap dağıtıyorum diyor. Öbürü de diyor ki “dağıtamazsın kardeşim, ben kitap satıyorum ve ekonomik büyüklüğüm sizinkinin 3-4 katı”. Bunun ekonomik karşılığının çok önemi yok benim gözümde. Önemli olan Hükümetin uygulamak istediği siyasete taş koyuyor ya da başarılmasının önüne geçiliyor olması. Vesayet budur.
Mahkemeler keyfi davranamayacak
-TEOG hesaplamaları değişince çocukların karneleri de değişecek mi?
Herkesin sınavında aynı 4 soru iptal edildiği için farklılık olmaz ama hesaplamaların yenilenmesi gerekiyordu, yapıldı. Hepsi elektronik ortamda, çocuklar aileler ulaşıyor zaten. Karnelerin değişimi içinse öğretmenlerimizin tatilinin bitmesini bekliyoruz. Plan Bütçe Komisyonu’nda karara bağlanan madde Meclise geliyor bu hafta. MEB ve ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili davalar ivedilikle sonuçlandırılıcak artık. Komisyon üyelerine teşekkür ederim.
Neden hedef seçildi?
-Bütün bu tartışmalarda siz de hedeftiniz, adınız ayrıca anıldı. Niye?
Şahsım değil MEB hedef oldu. Ben de müsteşar olarak belki biraz ön plana çıktım. Ben eskiden beri dershanelerin Türkiye’deki eğitim sisteminde kangren oluşturduğunu, tedaviyi imkansız hale getirdiğini söylüyordum. Burada bulunmam otomatikman o cepheden öyle algılandı. Sebebi bu olsa gerek. star