GÜNDEM
Taksim'den ümidinizi kesin
Başbakan Erdoğan, Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına ilişkin, "Taksim'den ümidinizi kesin. Burada devletle bir gerilime lütfen girmeyin" dedi.
22 Nisan 2014, Salı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Çanakkale'de geçen hafta bir olaya müdahale sırasında saldırıya uğrayıp, şehit olan jandarma başçavuş İlhan Yıldız ve jandarma başçavuş Ömer Yanar'a Allah'tan rahmet, ailelerine, jandarma teşkilatına sabır diledi.
Geçen hafta vefatının 21. yılı olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı bir kez daha rahmetle andığını ifade eden Erdoğan, Özal'ın Türkiye'ye kazandırdıklarından dolayı minnettar olduklarını söyledi.
Erdoğan, İstanbul'da geçen cumartesi günü çok önemli bir proje olan Avrasya Tüneli Projesi'nde önemli bir etabın başlama törenini gerçekleştirdiklerini anımsattı.
Marmaray'a paralel olarak, lastikli araçların geçeceği Avrasya Tüneli'ni inşa ettiklerini dile getiren Erdoğan, Kazlıçeşme ile Göztepe arasında iki katlı olarak inşa edecekleri tünelle, boğazın alttan araçlarla da geçilebileceğini kaydetti.
Erdoğan, 1 milyar 245 milyon dolara mal olacak dev projeyle, şu anda 100 dakikada alınan mesafenin 15 dakikaya düşeceğini anlattı. Erdoğan, projenin, yakıtta önemli tasarruf sağlayacağını, çevrenin korunmasına, daha az egzoz gazının çevreye salınmasına yol açacağını belirtti.
İstanbul ve Türkiye için önemli olan projenin bir an önce tamamlanmasını heyecanla beklediklerini vurgulayan Erdoğan, "Şu anda yaptığımız planlamayla önümüzdeki yılın sonlarına doğru bu projeyi bitirmiş olacağız. İnşallah tıpkı Marmaray gibi hem Avrasya Tüneli'nin hem üçüncü köprünün bunların yanında üçüncü havalimanı ve Körfez geçişinin tamamlandığını görecek, Türkiye için çok önemli olan projelerin açılış gururunu milletçe hep birlikte yaşayacağız" diye konuştu.
Erdoğan, Avrasya Tüneli Projesi'nde başta Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, yüklenici firma, mimarlar, mühendisler, işçilere teşekkür ederek, başarılar diledi.
"Tarihi rekorlar elde edildi"
Türkiye ekonomisinin geçen yıl Nisan ve Mayıs aylarında, tarihin en başarılı dönemlerinden birine şahit olduğunu kaydeden Erdoğan, hemen her alanda tarihi rekorlar elde edildiğini söyledi.
Erdoğan, geçen Mayıs içinde gösterge faizin, tarihin en düşük seviyesine düştüğünü, Borsa İstanbul endeksinin 93 binin üzerine çıkarak tarihi rekor kırdığını, Merkez Bankası rezervinin 136 milyar dolarla tarihin en yüksek seviyesine ulaştığını anımsattı.
"İhanet girişimlerine rağmen ekonomimiz dimdik ayakta kaldı"
Geçen yıl 14 Mayıs'ta IMF'ye olan borcu sıfırladıklarına işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerek Gezi olaylarında gerek 17 Aralık sürecinde Türkiye'deki huzur ve istikrar ortamı kadar ekonomi de hedef alınmıştı. Bu olaylar olurken belli odaklar, uluslararası platformlarda karalama kampanyası başlatarak, uluslararası yatırımcıları tedirgin etmek için epey gayret gösterdiler. Uluslararası medyada boy boy ilanlar yayınlandı. Bu ülkenin içinden birilerinin organizesiyle yapıldı. Türkiye bir kaos, kriz ülkesi gibi gösterilmek istendi. Kimi işveren örgütleri çıktı, Türkiye'ye uluslararası yatırım gelmez diye, hem bizi tehdit etmeye kalktılar hem de adeta uluslararası yatırımcılara gelmeyin çağrısı yaptılar. İçeride ya da dışarıda tüketmeyelim, ekonomiyi durduralım çağrıları yapıldı. Bütün bu çabalara, karalama kampanyalarına rağmen moral bozma, kaos ve kriz görüntüsü oluşturma gayretlerine rağmen içeride ve dışarıdaki tüm ihanet girişimlerine rağmen ekonomimiz dimdik ayakta kaldı. Bırakın gerilemeyi, istikrarla büyümeye devam etti."
"İşveren çevrelerinin kampanyalarına rağmen"
Erdoğan, 2013'te ekonominin yüzde 4 büyüdüğüne işaret etti. Milli geliri, 2002'de 350 milyar lira olarak devraldıklarını belirten Erdoğan, 2013 sonunda bu rakamın 1,5 trilyon lira sınırını aştığını vurguladı.
Dolar bazında milli gelirin 2002'de 230 milyar dolarken, şu anda 820 milyar dolara ulaştığını bildiren Erdoğan, "Kişi başına milli gelirimiz de 3 bin 500 dolardan 2013 sonu itabariyle 10 bin 800 dolara çıktı. Borcun milli gelire oranında aynı şekilde tarihi gelişmeler yaşandı. Göreve geldiğimizde milli gelire oranı yüzde 73'tü, şu anda yüzde 36. Nereden nereye geriledi" diye konuştu.
Erdoğan, 2002'de 8,5 milyar dolar olan turizm gelirinin 2013 sonunda 35 milyar dolara yükseldiğini ifade etti. Erdoğan, turist sayısının da 13 milyondan 35 milyona ulaştığını, şu anda oteller itibariyle yetiştiremediklerini anlattı.
Başbakan Erdoğan, bütün bu olumsuzluklara rağmen dünyanın Türkiye'ye olan teveccühünün anlamlı olduğuna işaret ederek, "Bütün bu işveren çevrelerinin yaptığı kampanyalara rağmen dünya ülkemizi önemli destinasyon olarak görüp, buraya geliyor" dedi.
"Cüzi derecede etkilendi"
İşsizlik, enflasyon ve faiz oranlarının, Türkiye'de yaşanan bu gerilimden, Gezi olayları ve 17 Aralık darbe girişiminden çok cüzi derecede etkilendiğini ifade eden Erdoğan, şu anda oranların eski seviyelerine doğru hızla ilerlediğini söyledi.
Merkez Bankası rezervini 2002'de 27,5 milyar dolar olarak devraldıklarını anımsatan Erdoğan, geçen Mayıs'ta 136 milyar dolara kadar çıktıklarını belirtti. Erdoğan, yaşanan süreçlerde rezerv bir miktar düşse de şu anda 128 milyar dolar seviyesini yakaladığını kaydetti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Geçmişte bir anayasa kitapçığı fırlatıldığı için milyar dolarlarını kaybeden, bütün dengeleri alt üst olan, toplumun bir anda fakirleştiği bir ekonomik yapı vardı. Şu anda ise demokrasi tarihimizin en kirli darbe girişimleri karşısında bile sarsılmadan ayakta durabilin bir ekonomik yapımız var.
30 Mart seçimleri, demokrasi, dış politika ve çözüm süreci için olduğu kadar Türkiye ekonomisi için de bir milat olma özelliği taşıyor. Allah'ın izniyle artık ekonomi önünde de hiçbir engel yoktur. Türkiye istikrarla büyümeye, milli gelirini, kişi başına milli gelirini artırmaya, göstergelerini çok daha ileri seviyeye ulaştırmaya devam edecek. Küresel yatırımlarımız zaten hızla devam ediyor. Bunların yanında eğitim, sağlık, adalet ve emniyet başta olmak üzere 81 ildeki yatırımlarımız da katlanarak devam edecek."
"Millet taşın egemen olduğu sokak görüntüsü istemiyor"
Erdoğan, Gezi olaylarında, 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinde başarısız olan bazı çevrelerin inatla ve ısrarla huzuru bozmak için çırpındıklarına şahit olduklarını söyledi.
Bugün halen "Acaba sokakları nasıl hareketlendiririm, acaba nasıl insanları sokağa dökerim, nasıl bir kaos ve gerilim ortamı oluştururum?" diye belli aktörlerin çaba harcadıklarını gördüklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mayıs ve Haziran ayları yaklaşırken, huzuru bozmak amacıyla cam, çerçeve kırmak, esnafa zarar vermek, sokak, cadde, pazardaki insanı rahatsız etmek amacıyla birileri her zaman yaptığı gibi gerilim siyaseti üretiyor. Bunlar, 30 Mart'ta milletten gereken cevabı aldılar. Demokrasiye, milli iradeye, sandığa saygıları olmadığı için halen başka yerlerden medet umuyorlar. 30 Mart'ta millet söyleyeceğini sandıkta zaten söyledi. Bu aziz millet artık sokaklarda çatışma görüntüsü, polis ile göstericilerin çatışmasını görmek istemiyor. Millet, taşın, sopanın egemen olduğu sokak görüntüsü istemiyor. Sokaklara şiddet görüntüsünün egemen olmasına bugüne kadar izin vermedik, bundan sonra da izin vermeyiz. Bu şımarık ruh hali artık son bulmalıdır. Bu ülkenin bazı sivil toplum örgütleri, bazı emekçi örgütleri, sendikaları artık demokratik mücadele kültürünü, demokratik gösteri kültürünü öğrenmelidir."
"Karanlık suç örgütlerinin üzerine cesaretle gittik"
Erdoğan, başkalarının özgürlük alanına müdahale etmediği sürece herkesin dilediğini yapıp, ifade edebileceğini dile getirdi. Erdoğan, ancak başkalarının özgürlük alanına müdahale etmesi, sokaktaki insana, okuldaki öğrenciye, aracındaki sürücüye, dükkanındaki esnafa rahatsızlık vermesi halinde emniyet güçleri ve hukuk devreye girip, gerekeni yapacağını söyledi.
AK Parti Hükümeti olarak, Türkiye'nin yakın tarihindeki tüm karanlık noktaları aydınlatmanın, en baştan beri amaçları olduğunu dile getiren Erdoğan, darbelerin üzerine gidip, araştırılmasını sağladıklarını anımsattı.
Erdoğan, darbe yapanların cezalandırılması için anayasanın değiştirilmesini sağladıklarını, bütün faili meçhullerin üzerine, devlet içindeki karanlık suç örgütlerinin üzerine cesaretle gittiklerini belirtti.
"Statükonun partisini bulduk"
Kahramanmaraş, Sivas, Çorum, Gazi Mahallesi olaylarını aydınlatmak için samimi girişimlerde bulunduklarını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"1 Mayıs 1977 Taksim olaylarının aydınlatılması da her zaman bizim gayretimiz oldu. Bütün bu girişimlerde karşımızda statükoyu bulduk, statüko partisi CHP'yi, statükonun sivil toplum örgütlerini ve sendikalarını bulduk. Biz Ergenekon terör örgütüyle kıyasıyla mücadele ederken CHP ve onun yandaşları, Ergenekon'un avukatlığını yapıyorlardı. Biz anayasayı değiştirmeye çalışırken aynı çevreler anayasa değişikliğine itiraz ediyor, hayır diyorlardı. Biz, 'Türkiye'nin yakın tarihindeki karanlık olaylar aydınlansın' diye çırpınırken, Türkiye'de demokrasinin standartları yükselsin diye çalışırken birileri inatla, ısrarla statükoyu, vesayeti savundular, karanlık olayların üzerini örtmeye çalıştılar. 1 Mayıs'ın 124 yıllık geçmişi var. Bu 124 yıl içinde bu topraklarda 1 Mayıs'a hak ettiği değeri biz verdik. Sol mu, CHP mi, aşırı sol mu, aşırı uçlar, MHP mi verdi, hayır. 2008'de 1 Mayıs'ı Emek ve Dayanışma Günü olarak biz tatil ilan ettik."
"Sineye çekemeyiz"
Başbakan Erdoğan, 12 yılda işçiler, emekçiler, sendikalar için tarihi nitelikte düzenlemeler yaptıklarını anlattı.
Net asgari ücretin 12 yıl içinde yüzde 359 arttığına işaret eden Erdoğan, kendilerinden önce ise bunun artmayıp, geri gittiğini belirtti. Erdoğan, reel olarak asgari ücreti yüzde 69 oranında artırdıklarını dile getirdi.
Her zaman iş barışı, diyalogdan yana olduklarını, emeğin, emekçinin yanında durduklarını anlatan Erdoğan, "Biz 'işçi, emekçinin kazanımlarını nasıl artırırız, ülkenin ekonomisini nasıl daha fazla büyütürüz' diye çaba gösterirken, birilerinin emekçi görüntüsü altında istikrara, huzura, kardeşliğe kast etmesini asla kabullenemeyiz" diye konuştu.
Erdoğan, "Emek ve Dayanışma Günü'nü kutluyorum" diye artık esnafa, müşteriye, sokaktaki insana zarar verilmesini sineye çekemeyeceklerini vurguladı.
"Miting yapılacak alanlar belli"
"Ekranları başında bizi izleyen milletime, tüm sendikalara, sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum" diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bakınız ülkemizde miting yapılacak alanlar bellidir. İstanbul'da miting yapılacak yerler bellidir. 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen gider yasaların izin verdiği yerde kutlamasını yapar. Kutlamaya mani bir hal yoktur. Şu an itibariyle Yenikapı, özel hazırlanmış, denize dolgu yapılarak hazırlanmış miting alanıdır. Yaklaşık 750 bin metrekarelik alandır. İster daraltırsın, ister büyütürsün. Ne kadar istersen gel burada mitingini yap. 'Burası bana ufak geliyor' ki Taksim'den çok çok büyük. Burası da bana ufak geliyor diyorsan o zaman Maltepe'de 1 milyon 250 bin metrekarelik alan var, orada da mitingini yapabilirsin. İster küçülterek ister büyüterek yap. Bu yıl son olarak Kadıköy miting alanı olarak müsaade edildi. Çünkü Maltepe henüz bitmemişti. Bundan sonra Kadıköy'de de miting yapılmayacak. Niye çünkü buralar, burada yaşayan insanlar çok bedel ödedi. Bir bayram günü, eza, cefa günü olamaz. Eğer barış diyorsak biz bugüne, barışı kutlayalım diyorsak, o zaman bunu en güzel şekliyle adeta bir festival havasında, eğleneceksek, herşeyi yapacaksak buyurun Yenikapı, Maltepe diyoruz. İstanbul için."
Erdoğan, AK Partili belediyelere, ilçelerde 50 bin, 100 binlik daha küçük alanlar oluşturulmasını söylediğini, gösterilen alanın büyük gelmesi durumunda, bu tür yerlerde miting yapılabileceğini vurguladı. Bunun ön hazırlıklarının başladığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ben şimdi rica ediyorum, tekrar söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Başbakanı olarak; Taksim'den bir defa ümidinizi kesin. Gelin buyurun Yenikapı, -ki valimiz de bunu açıkladı- orası değil Maltepe, buyurun orada yapın. Ama burada devlet ile bir gerilime lütfen girmeyin. Halkımızın, esnafımızın huzurunu lütfen kaçırmayalım. Eğer bu barış günü ise bu barış gününü lütfen bir çatışmaya dönüştürmeyelim, bunu lütfen terörize etmeyelim. Açık net söylüyorum, biz bu konuda bir defa ilan ettiğimiz yerler dışında, -ki bununla ilgili düzenleme de yapılmıştır- tüm STK'lar, her şey, görüşmeler yapılır, nihai kararı da oradaki mülki amir verir. Şu anda mülki amir size nereyi gösterdi; Yenikapı, nereyi gösterdi, Maltepe... Burada yapacaksın. 'Hayır ben orada yapmıyorum, illa burada yapacağım' dersen bu bir defa çatışmaya ben hazırım anlamına gelir. Buna biz asla müsaade etmeyiz. Bunu bilmeleri gerekir. Çünkü herkes, yapacağı her işi hukuk içerisinde sürdürmeye mecburdur. Hukuku zorlayarak, 'kanun benim' dersen, kusura bakma kanun sen değilsin. Bu ülkenin kanunları vardır, mevzuatı vardır. Sen de bunun içinde bunu yürüteceksin. Biz nasıl gidip de mitingimizi bize verilen yerde yaptıysak... Ben de bir STK'yım aynı zamanda. Yenikapı dendi, gittim Yenikapı'da yaptım. Şimdi baktık orada 2,5 milyon toplandı yetmiyor, belki önümüzdeki yıl gidip Maltepe'de yapacağız. Taksim ısrarına biz, hiç kimse kusura bakmasın artık iyi niyetle bakmayız, bakamayız. Sokak eylemleriyle, şiddetle, vandalizmle bir yere varılamayacağını umuyorum ki yaşadığımız süreçte herkes görmüş ve anlamıştır. Çıkıyor sendika başkanı şunu söylüyor 'burası bizim kutsalımızdır.' Lafa bak. Nasıl kutsalsa... Lafa bak. Orada eğer belli bir kabir ziyareti yapacaksan veya orada bir anıt var bu da anıtı ziyaret edeceksen, yönetim kurulunuz olarak gidersin çelenginizi koyarsınız, ondan sonra orada geçer... Metro da var artık. Bak sizin için metro da hazırladık. Taksim'den Yenikapı'ya metroyla geçebilirsiniz. Bu da var. Hatta ben arkadaşlarıma şunu da söyledim; o gün biz İstanbul'da resmi taşıma araçlarımızı ücretsiz de yaparız. Daha ne yapacağız ya… Her şeyi yapıyoruz, bütün imkanları hazırlıyoruz, geliyor 'yok illa ben burada yapacağım.'... Kusura bakmasınlar. Birilerinin gönlünden Türkiye'yi Mısır'daki, Ukrayna'daki neticelere ulaştırmanın geçtiğini de biz çok iyi biliyoruz. Hiç boşuna uğraşmasınlar. Yapamadılar ve yapamayacaklar. Millet bir yıldır sabırla ve tahammülle sokaklardaki şımarıklığı izliyor. Evet bu millet sabretmiş, tahammül etmiş, sokağa çıkmamış ama sandığa giderek mesajını net olanak vermiştir. Millet huzur ve istikrar istediğini gayet net biçimde ortaya koymuştur. 30 Mart seçimlerinin hemen ardından sokakları hareketlendirmeye çalışanlara fırsat tanımayacağımızı herkesin bilmesini isterim."
Meclis'in açılışının 94. yılı
Erdoğan, yarın TBMM'nin açılışının 94. yıl dönümünü, bu vesileyle de Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı hep birlikte idrak edeceklerini ifade ederek, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı'nın gazi ve şehitlerini bir kez daha minnetle yad ettiğini söyledi.
23 Nisan Çocuk Bayramı'nın Türkiye ve dünya çocukları için hayırlara vesile olmasını temenni eden Erdoğan, 94 yıl önce ilk Meclis'te vazife üstlenen, Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare eden tüm vekillere de bir kez daha rahmet ve şükran duygularını iletti. 16 Mart 1920'de 600 yıllık Osmanlı Devleti'nin son başkenti olan İstanbul'un işgal edildiğini, bir dönemin sona erdiğini, bir devletin artık resmi olarak tarihe karıştığını kaydeden Erdoğan, İstanbul'un işgalini takip eden günlerde Ankara'da yeni bir devletin şekillenmesi için yeni bir mücadele başladığını ifade etti. Erdoğan, Ankara'da bir meclisin kurulması için çalışmalar yapılırken, Osmanlı Meclisi Mebusanı'ndan milletvekillerinin bu meclise çağrıldığını, ayrıca Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde de seçimler yapıldığını hatırlattı.
Tıpkı Selçuklu'dan Osmanlı'ya geçişte olduğu gibi, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte de tarihi tamamen reddetmek, eskiyle bağları tamamen kopartmak suretiyle olmadığına işaret eden Erdoğan, İlk Meclis'in vekilleri gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin bir çok kurumunun da Osmanlı'dan miras olarak alındığını söyledi.
Gazi Mustafa Kemal'in "Nutuk" adlı eserinde İlk Meclis'e nasıl isim verilmesi gerektiğine dair düşüncelerini anlattığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"İlk yazdığı müsveddelerden İlk Meclis için -burası çok anlamlı- Meclisi Müessisan, yani Kurucu Meclis tabirini kullandığı ifade ediliyor. Ancak sonradan bunu gereğince izah edemeyeceği, izah etmek istemediği için, ayrıca Erzurum ve Sivas'tan ikaz edildiği için -bu da önemli- 'Salahiyeti Fevkaladeye Malik bir Meclis' ifadesini kullandığı belirtiliyor. İlk Meclis hiç kuşkusuz Kurucu Meclis. Ancak Gazi Mustafa Kemal'in de ifade ettiği gibi İlk Meclis, aynı zamanda Osmanlı devleti içinde kurulmuş olağanüstü yetkileri olan bir meclisti. Ortada bir devamlılık vardı. Bu devamlılık Osmanlı Devleti'nin kurumlarından ziyade, Osmanlı millet yapısını yansıtan bir devamlılıktı. 23 Nisan 1920'de yeni bir Türkiye inşa ediliyordu. Ama bu Türkiye, yeni bir halkla, yeni bir milletle köksüz, tarihsiz, ecdatsız devletle değil, mevcut halkla, mevcut millet tasavvuruyla ve kadim tarihin ve medeniyetin üzerine inşa ediliyordu. 23 Nisan 1920 sonrasında Anasırı İslamiye, yani Müslüman unsurlar tek bir millet olarak görülmüş, azınlıklar da bu milletin birer ferdi olarak kabul edilmişti. Kürtlerin bu yeni Türkiye'de olup olmayacakları, o günlerde kendi aralarında uzun uzadıya müzakere edilmişti. Kürtlerin yeni Türkiye'de olmaması için dışarıdan bir takım tahrikler de yapıldı. Ama Kürtler Müslüman Türk kardeşleriyle birlikte olmayı, o güne kadar aynı kaderi paylaştıkları gibi gelecekte de aynı kaderi paylaşmayı arzuladıklarını beyan ettiler ve yeni Türkiye'nin asli unsurlarından, kurucu unsurlarından oldular. Türkler ve Kürtler gibi Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Arnavutlar, Romanlar, Gürcüler, velhasıl tüm etnik gruplar kurucu unsur olarak bu Meclis'te sonraki süreçte var oldular.
İlk Meclis, hiç kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir meclisti. Bir etnik kökenin, bir mezhebin, bir sınıfın diğerine üstten bakmadığı, kibirle yaklaşmadığı bir meclisti. Eğer İlk Meclis böyle bir hoşgörünün üzerine bina edilmeseydi inan Kurtuluş Savaşı yapılamaz, yapılsa bile zafer kaza mümkün olamazdı. O günleri bir tahayyül edin. Misakı Milli içindeki Kürtleri, Arapları, Lazları, Gürcüleri, Romanları diğer tüm etnik grupları dışlayan bir meclis Anadolu ve Trakya'da kabul görebilir miydi? Alevileri veya Sünnileri dışlayan bir meclis, Kuvayı Milliye'yi sevk ve idare edebilir miydi? Mütedeyyin kesimi, sakallıları, başörtülüleri, farklı düşünceleri, farklı inançları olanları dışarıda bırakan bir meclis, acaba düşmanın önüne çıkaracak kahraman neferleri bulabilir miydi? İşte biz 12 yıldır 23 Nisan 1920'deki bu manzaranın, bu fotoğrafın, bu kardeşlik ikliminin üzerinde hassasiyetle duruyor, bunu sürekli hatırlatıyoruz. İlk Meclis rastgele açılan bir meclis değil. Hatmi şeriflerle, binlerce, on binlerce Salat-ı Tefriciyeler getirilerek, böyle kurbanlar kesilerek, bu şekilde Cuma'yı müteakiben Hacı Bayram Veli Camisi'nden yürüyerek Birinci Meclis'e geliniyor ve Birinci Meclis böyle açılıyor. Bina edildiği o manevi yapı ortada. Ama bunu bugün göremeyen Halk Parti zihniyeti var. Fakat bunu bugün göremeyenler var. Bu Parlamento çatısı altında olup da göremeyenler var. Kendi geçmişini inkar edenler var, yine bu çatının altında. Niye? Görmek istemiyorlar onun için. "
"Bir kısım yargı belası demek ki her ülkede var"
Erdoğan, Suriye, Mısır, Libya, Tunus, Myanmar, Patani'ye uzattıkları elleri görmek istemeyenlerin olduğunun altını çizerek, bu sabah Patani'de Budist'lerin baskısı altında olan ve orada son günlerde yüzlerce, binlerce Müslüman'ın öldürüldüğü tabloyu bir kanalda izlediğini anlattı.
Orada bir yaşlı Müslüman'ın Türkiye'yi, kendilerine isim vererek duasını izlediğini kaydeden Erdoğan, "O oradan bize dua ediyor ve şu ifadeyi kullanıyor; isim vererek diyor ki 'Erdoğan sabret’ ve ağlıyor. Türkiye'ye dua ediyor. 'Türkiye bizim yanımızda oldu, bizi yalnız bırakmadı' diyor. Ama bunu bu çatı altında anlamayacak kadar zavallı olanlar var. Çünkü onların öyle bir derdi, öyle bir sıkıntısı yok. Ama bize tevarüs eden bir miras var. Biz Devleti Aliyeyi Osmaniye'nin bıraktığı miras üzerine gelmiş bir nesiliz. Bizim ecdadımız ta Açe'ye, Hint yarımadasına nasıl gittiyse, biz de dünyanın herhangi bir yerinde hüzün, ağlayanlar, zulüm varsa oralara gitmek bizim tarihi görevimiz olduğu gibi inancımız ve insani değerlerimizden kaynaklanan bir görevimiz" dedi.
Erdoğan, şu anda Suriye'den Türkiye'ye gelenlerin sayısının neredeyse 1 milyona yaklaştığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Şimdi biz Suriye'den bize sığınan bu kardeşlerimize kapılarımızı kapatıp 'Suriye'de ölün mü' diyeceğiz. Bunu diyebilir miyiz? Böyle bir hakkımız var mı, soruyorum sizlere. Bırakın Suriye'deki Müslümanı bir başkası imdat diye kapına sığınsa, ona kapını açmak zorundasın. Bizim insanlık anlayışımız bu, inancımızdan gelen anlayış bu. Hem kapımızı açarız, yediririz ve barındırırız. Bizim anlayışımızda bu var. Ama bu CHP'de bu anlayış yok. O böyle bir zalim Esed'in yanına adamlarını göndermekle adeta orada bir beraberlik mesajını bugüne kadar hep verdi. Darbecilerin yanında oldu. Bunlar geçmişi itibarıyla hep darbeci zaten. Mısır'da Sisi'nin yanında oldu bunlar. Şimdi o darbeci Mısır'da Cumhurbaşkanlığı'na hazırlanıyor. Biz bunlara sessiz kalabilir miyiz? Orada binlerce insan yediden yetmişe öldürülecek, Esma'lar öldürülecek, 529 idam ilan edilecek, dünyanın sesi çıkıyor mu, soruyorum sizlere? Dünyaya sesleniyorum, Parlamento çatısı altında tüm ülkeme sesleniyorum, 529 idam kararı... Efendim daha onaylanmadı, şöyleydi, böyleydi. Onaylanır veya onaylanmaz. İşte bir kısım yargı belası demek ki her ülkede var. 20 dakikada 529 idam kararı... AB'de idam yasak ama biz AB'den ciddi ses çıktığını görmüyoruz. Diğer dünyadaki ülkelere bakıyoruz ABD, Rusya hiçbirinde ses yok. 'Efendim onlardan ses çıkmıyor da sizden niye çıkıyor?' Bizim ciğerimiz yanıyor, ciğerimiz... İmanımız bize bunu gerektiriyor."
"Türkiye'yi hayalleri ile buluşturmanın mücadelesini veriyoruz"
Erdoğan, imanın sıradan bir olay olmadığını belirterek, Mehmet Akif Ersoy'un, "İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür; imansız olan paslı yürek, sinede yüktür" dediğini kaydetti.
İnancın gereğini yapmaya mecbur olduklarını ifade eden Erdoğan, "Bunlara sessiz kalamayız. Bu adımı atmak için, bu ülkede biz her bir sorumluluk makamında olan, ister iktidar olsun ister muhalefet olsun, sesini yükseltmek durumunda, konuşmak durumunda. STK'lar sesini yükseltmek durumunda. Türkiye'de bazı STK'ların dışında bakıyorsunuz, diğerlerinden, özellikle solla dans edenlerin hiçbirinin sesini duymuyoruz. Hani idamlara karşıydınız? Hadi konuşsanıza, sesinizi yükseltsenize, duyuyor musunuz seslerini? Duymuyoruz. Bütün bunlara rağmen ne diyoruz; zalimler için yaşasın cehennem" dedi.
Başbakan Erdoğan, AK Parti olarak yeni Türkiye anlayışlarının 23 Nisan 1920'deki yeni Türkiye anlayışıyla birebir örtüşen anlayış olduğunu kaydetti.
23 Nisan 1920 tarihinin, bu ülkedeki her bir unsurun, her bir ferdin bu ülkenin kurucu unsuru olduğu anlayışının miladı olan tarih olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"23 Nisan şudur değerli arkadaşlar: Elinde silahı olanın elinde silahı olmayana üstünlüğü yoktur. Elinde parası olanın elinde parası olmayana üstünlüğü yoktur. Gazetesi, televizyonu olanın olmayana üstünlüğü yoktur. Okumuş olanın ümmiye, Türkün Kürde, Sünninin Aleviye, batılının doğuluya, şehirlinin köylüye üstünlüğü yoktur. Hiçbir zümrenin diğer zümre üzerinde üstünlüğü yoktur. 77 milyonun her bir ferdi bu ülkenin kurucu unsurudur, Türkiye Cumhuriyeti'nin sahibidir, Türkiye'nin istikbalinde söz sahibidir. Cumhuriyet tek bir kişinin, ailenin sultasını sona erdirirken, yeni diktatörler, yönetici elitler ya da milli şefler tecris etmek için kurulmamıştır. Oy sandığı önünde, ailesi, gelir durumu, etnik kökeni, mezhebi, yaşam tarzı ayırt edilmeksizin herkes eşittir.
Aynı şekilde Türkiye'nin istikbalini, kaderini tayin hususunda; dağdaki çobanla üniversitedeki profesör de çok tabi olarak aynı derecede söz sahibidir. Cumhuriyetin hemen ardından, tek parti dönemi millet üzerinde öyle bir baskı oluşturmuş, milleti öyle sindirmişti ki bu ülkenin asıl sahipleri, bu ülkenin kurucu unsurları, yani çoğunluk maalesef kendilerini dışlanmış hissetmişlerdir. Darbeler azınlığı iktidara taşırken, çoğunluğun hissiyatını, hukukunu adeta ayaklar altına almıştır. İşte yeni Türkiye bu çarpık gidişin artık son bulduğu, tarihe karıştığı bir Türkiye'dir. Bakın biz 12 yıldır, Türkiye'yi hayalleri ile buluşturmanın mücadelesini veriyoruz. Ama şahsen benim öyle bir hayalim var ki bu hayalimin gerçekleşmesini gerçekten çok ama çok arzu ediyorum. 77 milyonun her bir ferdinin kendisini bu ülkenin asıl sahibi olarak hissetmesini, öz güven içinde olmasını, başını öne eğmeden, dimdik ayakta durmasını gönülden arzu ediyor, bunu samimi olarak hayal ediyorum."
23 Nisan 1920'de milletçe böyle bir hayalin peşine düştüklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ne yazık ki tek parti dönemlerinde bizim bu hayallerimiz örselendi. Ama şimdi biz bu hayali gerçeğe dönüştürmenin, bu hedefi mümkün hale getirmenin mücadelesini veriyoruz. Çetelerle mücadele ederken, aslında yakın bir hayalin peşinde koşuyoruz. Cunta ile mafya ile mücadele ederken, işte bu samimi hayalin peşinden koşuyoruz. Belli zümrelerin tahakkümüne son verirken işte bu hayalin özlemiyle gayret gösteriyoruz. Biz azınlığın çoğunluğa baskı kurduğu bir iklimden ülkeyi çıkarıp, herkesin birbirine aynı nazarla bakabildiği bir iklimi inşa ettik, inşa ediyoruz. Hep söyledim, bugün de söylüyorum; Türkiye sesi çok çıkanların egemen olduğu bir ülke değildir. Türkiye sokaklara çıkıp, şımardıkça cam ve çerçeveyi indirenlerin tahakküm kurabildiği bir ülke değildir. Türkiye parası olanın düdüğü çalacağı, manşet atanın rota çizeceği bir ülke değildir" dedi.
Erdoğan, 81 vilayetteki her bir ilçe, belde, köy ve mezradaki vatandaşın bu hissiyat içerisinde olmasını, başı dik, onurlu ve öz güvenli biçimde kendisini bu ülkenin sahibi olarak hissetmesini istediğini kaydetti.
"Millet gücünü tüm dünyaya hissettirmiştir"
Yurt dışındaki tüm vatandaşların güçlü bir devlet olan Türkiye'nin yanlarında olduğunu hissetmesini, bu öz güven içinde olmalarını arzu ettiğini belirten Erdoğan, milletin bu hissiyatının Türkiye'yi bugünlere taşıdığını belirtti. 30 Mart seçimleri öncesinde kendisini imtiyazlı zanneden, kendisini asilzade, kendisini bu ülkenin yegane sahibi zanneden kibir abidelerinin kaybettiğini ve milletten cevabı aldıklarını ifade eden Erdoğan, "Millet en ağır saldırılar karşısında gücünü, iradesini, sabır ve dirayetini tüm dünyaya hissettirmiştir. Azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği dönemler bir daha geri gelmemek üzere mazide kalmıştır. Milli irade, milli egemenlik 94 yıl sonra bir kez daha ülkemize tam anlamıyla hakim olmuştur" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 2007 yılında cumhuriyeti daha da güçlendirmek, milli egemenliği ve demokrasiyi tahkim etmek için çok önemli Anayasa değişikliği yaptıklarını söyledi.
Yargının 2007 yılında TBMM'nin kararına müdahale ederek Cumhurbaşkanlığı seçimlerini engellemek istediğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"TBMM'nin her kurum ve iradenin üzerinde olduğunu 2007'de bir kez daha gösterdik. Buna CHP, MHP, BDP karşı çıktı. AK Parti olarak biz 330'u yakalayarak millete gittik. Millet ne dedi? 'Yüzde 58 ile 26 maddelik Anayasa paketinizi onaylıyorum' dedi. Bu değişiklikle bugüne geldik. 'Yeni Anayasa yapalım, buyurun oturalım yapalım' dedik. Biz 327 milletvekiliyle Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda 3 kişiyle temsil edildik, öbür tarafta CHP'si, MHP'si, BDP'si toplamda 227 vekille karşımızda 9 kişiyle temsil edildiler. Ne oldu? Yeni Anayasa'ya evet dediler mi? Mutabık kalınan 4 partinin 60 madde var. Bu 60 madde de stop, orada nokta konuldu. Yürümüyor bu işler. Kim dedi? Meclis Başkanımız, 'bu böyle yürümeyecek' dedi. Biz ne dedik? Daha önce kalktı Ana Muhalefetin genel müdürü dedi ki... 48 maddedeydik, daha sonra 60 oldu. 'Biz bunları Meclis'ten çıkarmaya varız' dedi. Öyle deyince ben de arkadaşlarıma 'hemen görüşün, tamam, buyur beraber yapalım bu işi' dedim. CHP'nin genel müdürü, arkadaşlarım onların yetkililerine gidince dediler ki 'hayır, MHP ve BDP'nin bu işe evet demesi lazım.' İkimizin oyu buna yetiyor işte gel 60 maddeyi halledelim. Bak bunun üzerinde dördümüzün mutabık kaldığına dair imzaları var. Dördü bunda mutabık kaldığına göre, hiç olmazsa bu 60 maddeyle ilgili Meclis'te çalışmamızı yapalım, şunu şöyle 15 günde, 3 haftada Parlamento'tan çıkartalım iki parti olarak. Anayasamızın bu 60 maddesini de bu vesileyle değiştirmiş olalım. Orada da mızıkçılık yaptılar ve kaçtılar. Niye? Bunlar hiçbir zaman inşa etmeye değil, yıkmaya geldiler. Bunlar her zaman olumsuzluğun yanında, negatif olmanın yanında yer aldılar. Fakat bizler ne yaptık? Allah'ın izni ve milletin takdiri ile dedik ki 'artık Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerilim fırsatı olmaktan, Türkiye'ye ağır bedeller öteden süreç olmaktan çıkacaktır' dedik ve çıkardık. 20 milletvekili ya da siyasi partilerin göstereceği uygun her aday, milletin huzuruna çıkacak, milletten yetki alırsa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacak."
AK Parti olarak 10 Ağustos'taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için istişarelerinin yoğun şekilde devam ettiğini ifade eden Erdoğan, "Biz bir istişare partisiyiz. Her işimizi istişare ile yaparız. Bugüne kadar bunu böyle yaptık" dedi.
Erdoğan, geçen hafta milletvekilleriyle istişare toplantısı gerçekleştirdiklerini, ardından gerçekleştirdikleri genişletilmiş il başkanları toplantısında da istişareleri yaptıklarını, kanaatleri aldıklarını bildirdi. Erdoğan, büyük kongre delegeleri, kadın ve gençlik kollarıyla bu hafta bir araya geleceklerini, bu arada kanaat önderleriyle görüşmelerinin olduğunu ve olacağını bildirerek, "Cumhurbaşkanımızla da aynı şekilde bu konuyu ele alıp değerlendirmemizi yapacağız" dedi.
"Cumhurbaşkanlığı çantada keklik bir olay değil"
Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "bu işe iki kişi karar veremez" dediğini ifade ederek, şöyle konuştu:
"Sen mi vereceksin kararı? Biz bu kadar geniş bir istişare yapıyoruz. Bu arada biz, Cumhurbaşkanımızla da böyle bir konuyu açık, net değerlendiririz. Ondan sonra da bunun nihai kararını millet verecek. Bu kadar siyasetin acemisi, bir çırak bu işlerden anlamıyor. Nihai kararı verecek olan millettir. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı çantada keklik bir olay değil. Millete gidilecek. Aday kim olursa olsun. Nihai kararı millet verecek. Nedir bu telaşınız o zaman? Bakıyorsun öbür tarafta CHP'nin genel müdürü, o da tutuşmuş. Zaten kendi içlerinde birbirlerine girdiler. 'Pensilvanya ile neden bir araya geldiniz? Neden şöyle oldu, neden böyle oldu?' Bunu görmediniz mi ya? Olacak olan buydu. Bunlar kime yar oldu ki size yar olsun? Tek ceketle yola çıktı, şu anda milyarlarca liralık dava açıyor. Sen bunların sadece harç ücretini nereden buluyorsun? Tek ceketi vardı, herhalde şimdi ceketsiz kalmış vaziyette. Dava üstüne davalar açtı. Tazminat davalarıyla herhalde ciddi bir rakam toparlayacak ve bu rakamlarla da inşaatın kalan kısımlarını tamamlayacak. Böyle bir durum var."
"Bunları savunacak kadar alçaklar"
Başbakan Erdoğan, yaşanan dönem içinde yargının tüm kurumları içerisinde olanlar ile Adana olayının ortada olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Hala utanmadan sıkılmadan yazdıkları, çizdikleri ortadadır. Neyi yazıyorsun neyi çiziyorsun? Sen bu ülkenin Başbakanını, Dışişleri Bakanını dinleyeceksin, bakanların kendi aralarında yaptıkları konuşmaları dinleyeceksin; bunu da kalkacaksınız, kendiniz dinleteceksiniz utanmadan sıkılmadan belge diyeceksin. Ne belgesi, işte belge, ne belgesi? Kalkıp da şunu söyleyemiyorlar: Bu ülkenin Başbakanı nasıl dinlenir diyemiyorlar. Bakanların kendi aralarındaki konuşmaları dinlenemez diyemiyorlar. Adeta devletin kurumlarını bu noktada kendilerinin dinleme seanslarının yapıldığı yerler haline getirdiler. Bunları savunacak kadar alçaklar. Bunun savunulur bir yanı var mı? Utanmadan, sıkılmadan köşelerinizde kapmışsınız, bir kalem oralardan yazıyorsunuz. Neyi yazıyorsun? Sizin adalet anlayışınız bu mu? İnsanların mahremine girdiniz. Sizin din anlayışınız bu mu? Nasıl girersiniz insanların mahremine? Bu denli bu işin maalesef şu anda istikameti kaybolmuş ve istikametini kaybetmiş olan bu takım şimdi elinden geldiğince artık son çırpınışlarını yapıyor. Biz bu işin altyapısını, zeminini oluşturuyoruz ve gereği neyse yapacağız. Bunun için de bütün milletvekili arkadaşlarıma A'dan Z'ye görev düşüyor. Siz milletin vekilisiniz arkadaşlar. Bu millet yüzde 45.5'la meydanlarda ne dedi? Biz bunların yolsuzluk yaftalarına inanmıyoruz, ama sizden bir şey bekliyoruz: Bu iftirayı atanlara, bu müfterilere gereken cezayı vermeniz lazım. Bunların elinde - hep söyledim- şantaj kasetleri var. Bu devletin en tepesinden en aşağısına kadar, kaç kere söyledim. Cumhurbaşkanının da şantaj kaseti bunlar da var, benim de vardı, Genelkurmay Başkanının da... Ama ben diyorum ki benimle ilgili varsa çıkıp açıklayın, 'açıklamazsanız namertsiniz' diyorum. Şahsımla alakalı, aradıklarını bulamadılar, bulamayacaklar. Benim bakanlarımla yaptığım görüşmeleri ancak verebildiler. Veya eşimle, çocuğumla yaptıklarımı verebildiler. Veremeyecekler, bulamayacaklar. Çünkü bunlarda o şeref yok. Geçen söyledim ya düşman bile bu şerefsizliği yapmaz. Bunlar bunu yaptı. Bizim bu noktada aldığımız terbiye farklıdır."
Başbakan Erdoğan, "Biliyorsunuz, Hazreti Ali düşmanı öldürmek için yatırıyor; tam boynunu vuracak, düşmanı ona tükürüyor. Tükürdüğü anda Hazreti Ali onu öldürmekten vazgeçiyor. 'Şu ana kadar seni inancımın gereği için öldürecektim ama şimdi buna nefsim karışır diye seni öldürmekten vazgeçiyorum' diyor. Tablo budur. Ama bunlar bunu göremediler ve vicdansızca hareket ettiler. Şimdi de farklı gayretlerin içerisindeler. Ama biz de AK Parti olarak elimizden geleni yapacak ve bu devleti bu haşhaşilerden Allah'ın izniyle temizleyeceğiz" diye konuştu.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin, "İstişareler neticesinde adayımızı açıklayacak ve yolumuza kararlı şekilde devam edeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de sonraki sürecin de Türkiye için kayıp zamanlar olmaması açısından çok büyük hassasiyet içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Gerek seçim öncesi 3. aylık dönem gerek seçim sonrasındaki dönem Türkiye için, ekonomimiz için, çözüm süreci için asla bir belirsizlik süreci olmayacak. 2023 hedefleri toplumun üzerinde ittifak ettiği hedeflerdir ve isimler değişse bile bu hedeflerimiz baki kalacak. Bu hedeflere ulaşmak için tavizsiz çalışacağız. Seçim öncesi ve sonrası için Türkiye'de belirsizlik bekleyenler, kaos bekleyenler hiç kuşkunuz olmasın hayal kırıklığı yaşayacaklar. Zira biz isimlerle değil, ilkelerle hareket eden bir partiyiz. İsimler değişse de AK Parti ilkeleri doğrultusunda geleceğe ilerleyecek, fitne ve nifakı yanına yaklaştırmadan, yılmadan ve yıkılmadan dava taşını gediğine taşımaya devam edecektir. Aday tespit sürecimiz ve sonrasına ilişkin kararlarımız ne şekilde tecelli ederse etsin bundan Türkiye kazanacak, bundan milletimiz kazanacaktır."
"Teşekkür ziyaretlerine başlıyoruz"
Erdoğan, yarın TBMM'de 23 Nisan özel oturumunun gerçekleştireceğini belirterek, Başbakanlık'ta da çocukları kabul ederek, bayramlarını tebrik edeceklerini söyledi.
Hafta sonuna kadar uluslararası kabulle ve diğer çalışmalarla yoğun bir program çerçevesinde devam edeceklerini bildiren Erdoğan, hafta sonu 3 ile kapsayan bir ziyareti olacağını kaydetti.
Teşekkür ziyaretlerine başlayacaklarını belirten Erdoğan, Cumartesi günü Konya ve ilçesi Ereğli ile Karaman'a gideceğini ifade etti.
Erdoğan, pazar günü Kayseri ve Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesini ziyaret edeceğini bildirerek, Konya ve Kayseri mitinglerine sesinin rahatsızlığı sebebiyle gidemediğini anımsattı. Erdoğan, "Şimdi o mutluluğu ertelenmiş olarak gerçekleştireceğiz. İnşallah Konya ve Kayseri'de bu mitinglerimizi telafi eden bir buluşma yapacağız" dedi.
TBMM'deki çalışmalarının hız kesmeden devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, "Muhalefetin hırçın tavrına rağmen MİT teklifi geçtiğimiz hafta yasalaştı. Biz muhalefetin tavrını çok iyi anlıyoruz. Sürekli kaybediyor olmanın nasıl bir hırçınlığa yol açtığını çok iyi görüyoruz. Onlar başarısızlıklarını örtmek için hırçınlık yapacak, gerilim üretecekler. Biz de her zaman ki gibi ülkeye, millete hizmet üreteceğiz" dedi.
Konuşmasının ardından, Dünya Gençler Şampiyonası'nda dereceye giren sporcular, Başbakan Erdoğan'a çiçek sundu ve hatıra fotoğrafı çektirdi. Erdoğan, Türkiye Wushu Federasyonu İcra Kurulu Başkanı Abdurrahman Akyüz ile şampiyonada dereceye giren çocukları Necmettin Erbakan, Elif ve Zeynep Makbule ile 6 yaşındaki wushu sporcusu Ayşe Sude'yi tebrik etti.