EĞİTİM
Şube Müdürlüğü İptal Yolunda
Şube Müdürlüğü İptal Yolunda
17 Mart 2014, Pazartesi
10-28 Şubat 2014 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı Şube Müdürlüğü atamaları içim mülakat yaptı. Mülakat sonuçlarının açıklanmasıyla beraber kıyamet koptu. Eğitim Bir Sen bile bu duruma isyan edip birçok ilde mülakata katılan üyelerinin sınav bilgilerini ve sonuçlarını topladı. Yazılı sınavdan çok yüksek puan alanların elendiği mülakat sınavı tam bir fiyaskoydu. Kimi adaylara 2 kimi adaylara 10 soru sorulması, kurulların farklı olması, kamera kaydının tutulmaması, objektif bir değerlendirmenin yapılmaması, hangi sendika üyesisin gibi sübjektif sorular bu mülakatların iptal edileceğini göstermektedir. Yargıya başvuracak mağdur eğitimcilerimizin bu yazıyı okumalarını tavsiye ederiz.
Buradan şunu öncelikle belirtelim hukuksuz mülakatlarla yapılan atamalar yargıya başvurulduğu takdirde iptal edilecektir. Çünkü bu konuda yüzlerce yargı kararı bulunmaktadır. Mülakat mağduru eğitimcilerimiz, mülakat sonuçlarına itiraz etmelerine bile gerek kalmadan doğrudan dava açabilirler. İtiraz eden adaylar ise itiraz sonuçlarını bekleyerek dava açmalıdırlar. Dava masrafı ise 150 TL ile 180 TL arasında olacaktır. Yalnız dava açan mağdurlara tavsiyemiz dava dilekçelerinin talep bölümüne"10-28 Şubat 2014 tarihleri arasında yapılan Şube Müdürlüğü Mülakat işlemlerinin iptali talebimizden ibarettir." lafzını yazmalarıdır. Böylece bu tarihler arasında yapılan tüm mülakatlar iptal olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığının; her kesimden hatta Eğitim Bir Sen'den bile tepki gördüğü mülakat sonuçlarına göre atama yapması kişileri mağdur edecektir. Milli Eğitim Bakanlığı biran önce yanlıştan dönmeli ve aklıselimle hareket etmelidir. Mülakatta kim kazandı derseniz; sendikanın hiçbir faydasının olmadığı, siyasi referansı olanlarla, görevlendirme olarak şube müdürlüğü yapanların kazandığı iddia edilmektedir.
Mülakat eşittir torpil dedik çünkü bu ülkede herkes mülakatın torpil, adam kayırma, haksızlık, eşitsizlik olduğunu bilmektedir. Mülakat(torpil) ülkemizdeki hukuk kurallarına aykırı olduğu gibi evrensel hukuk kurallarına da aykırıdır her şeyden önemlisi insanlık onurunu zedeleyen bir uygulamadır.
Objektif ve nesnel ölçütlerle yapılacak atamaların en iyi seçme aracının yazılı sınav sonuçları olduğu kamuoyunca bilindiği gibi, Danıştay ve İdare Mahkemeleri kararlarıyla da içtihat halini almıştır. İdare Mahkemeleri ve Danıştay bu gibi sorunlarda ısrarla sınav sonuçlarına göre yapılacak atamaların objektif olacağından bahsetmektedir. Danıştay verdiği kararlarda sınav sonuçlarına göre yapılacak atamaların objektif ve nesnel ölçütlerin vazgeçilmezi olduğunu, sınav sonucuyla yapılacak atamaların hukuka uygunluğunu ısrarla vurgulamaktadır.
Mülakat uygulamasının hukuka uygun olmadığına dair Danıştay Dairelerinin yüzlerce, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun onlarca kararı bulunmaktadır. Biz bu kararlardan sadece bir kaçını örnek olarak vereceğiz:
1) Danıştay İkinci Dairesi 22.01.2008 tarihli E:2007/1114 sayılı kararında; “sınav yapılmasının objektif değerlendirmenin ön koşulu” olduğuna ilişkin, “Kamu hizmetinin etkin ve süratli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla, liyakatin; kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınavla saptanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır” ve ayrıca “adayların eşit koşullarda yarışmalarını sağlayan nesnel bir yöntem olan yazılı sınavın ana kural olarak öngörülmesi karşısında, eğitim kurumlarının müdür ve müdür yardımcılıklarına sınavsız atama yapılabilmesine olanak sağlayan uyuşmazlık konusu düzenleme, anılan görevlere atanmada eşit kurallara tabi olma ilkesini ihlal edici nitelikte bulunduğundan, hukuka uygun görülmemiştir.”
Ayrıca mülakat "Takdir yetkisine mutlaklık ölçüsünde bir etki kazandırmıştır. Takdir yetkisinin sınırlarını hiçbir kıstasla bağlı tutmayacak ölçüde genişlettiği için kamu personelinin mesleki anlamda kendini geliştirme isteğini sınırlayıcı bir sonuç doğurmaktadır. Hiçbir değerlendirme kriterine yer vermeyerek hukuka uygunluk denetiminin etkinliğini daraltmaktadır. Kariyer ve liyakat ilkelerini gözetmeyen yapısıyla kamu personeli açısından güvencesiz bir ortam yaratmaktadır. Görevin gerektirdiği niteliklere ilişkin bir vurguyu içermemesi nedeniyle en uygun personelin seçimini ve dolayısıyla kamu hizmetinin iyi işlemesini zorlaştırıcı bir etkiye sahiptir. Diğer taraftan, dava konusu düzenlemede; yetkinin bu derecede kişisel değerlendirmeye açık olması, iyi niyetle kullanım halinde dahi, uygulanan işlemlerde büyük yanılgılara neden olabilecektir. Yapılacak değerlendirme hatalarının sonradan düzeltilmesi de oldukça güç bir uğraşı gerektirecektir. Sonuç olarak, takdir yetkisindeki mutlaklık; keyfi ve kamu yararı amacı dışında uygulamalara neden olabilecektir. Belirtilen nedenlerle, anılan Yönetmelik maddesinde hukuka uyarlık görülmemiştir." diyerek sınav sonucuna göre yapılacak atamalara verdiği önemi ve hukuksal geçerliliğini, boyutlarıyla vurgulamıştır.
2) Danıştay İkinci Dairesi 14.3.2007 tarihli E:2004/830 K:2007/1043 sayılı kararında; "Bu itibarla objektif değerlendirmeye imkân vermeyen ve subjektif kullanıma yol açacak niteliği bulunan EK-2 numaralı 'Yönetici Değerlendirme Formu'nda 'Takdir Puanı' bölümünün yer almasında hukuka uyarlık görülmemiştir." gerekçesine yer verilmiştir.
3) Danıştay İkinci Dairesi 14.3.2007 tarihli E:2004/840 K:2007/1042 sayılı kararında; "Kamu hizmetinin yürütülmesinde belirleyici olan personel unsurunun nesnel bir şekilde kariyer ve liyakat ilkelerine uygun olarak düzenlenmesi, meslek içinde ilerlemede ve yükselmede ehliyet ve başarının esas alınması gerekmektedir. Müdürlük görevlerine atamaların yapılmasında, kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınav yerine mülakat sınavı düzenlenmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır." gerekçesine yer verilmiştir.
4) Danıştay İkinci Dairesi 27.4.2007 tarihli E:2004/8022 K:2007/1848 sayılı kararında; "Dosyanın incelenmesinden, eğitim kurumu müdürlüğüne atanmak üzere başvuruda bulunan adayların başvurularının Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilerek Yönetmeliğin 2 sayılı ekindeki Değerlendirme Formu üzerinde en yüksek puan alan ilk beş adayın Değerlendirme Komisyonunca Makama sunulması ve atamaya yetkili makamca uygun görülmesi halinde bu adaylardan birinin atamasının yapılması öngörülmüştür. Kamu hizmetinin etkin ve süratli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla, liyakatin; kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınavla saptanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. İptali istenilen düzenlemede yer alan aday sayısının fazlalığının; birinci aday ile beşinci aday arasındaki puan yelpazesinin olağanüstü bir şekilde açılmasına neden olacağı çekişmesiz olup, atamaya yetkili makamın, bu beş adaydan puanı en düşük adayı da atayabileceği göz önüne alındığında, böyle bir takdire imkân tanıyan ve objektif ölçütlerden yoksun olan bu düzenlemenin, liyakat ilkesine uygunluğundan söz etmek imkânsızdır. Öte yandan, bu adaylardan uygun görülmesi halinde birisinin atamasının atamaya yetkili makamca yapılması şeklindeki düzenleme; atamaya yetkili makamın öznel değerlendirmelerine ve mutlak takdirine yol açıcı nitelik arz etmektedir. Belirtilen nedenlerle, anılan Yönetmelik maddesinde hukuka uyarlık görülmemiştir." gerekçesine yer verilmiştir.
5) Danıştay İkinci Dairesi 14.8.2006 tarihli E:2006/493 sayılı kararında; "Müdürlük görevine yapılacak atamalarda adayların eşit koşullarda yarışmalarını sağlayan nesnel bir yöntem olan yazılı sınavdan sonra, her türlü öznel değerlendirmeye açık bulunan sözlü sınav yapılması, yazılı sınavın nesnel sonuçlarını etkisiz kılacağından; Yönetmeliğin sözlü sınav öngören düzenlemesi hukuka uygun değildir." gerekçesine yer verilmiştir.
6) Danıştay İkinci Dairesi 7.11.2006 tarihli E:2006/878 sayılı kararında; "sınavın sözlü olma niteliği, idari yargı denetimini, işlemin yalnızca yetki ve şekil unsurları ile sınırladığından, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu yolundaki Anayasa hükmüne de ters düşmektedir."gerekçesine yer verilmiştir.
7) Danıştay İkinci Dairesi 28.01.2009 tarihli ve E:2008/7402 sayılı kararında; “sınav yapılmasının objektif değerlendirmenin ön koşulu”olduğunu belirtirken “Kamu hizmetinin etkin ve süratli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla, liyakatin; kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınavla saptanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere Yasa, Devlet memurluğunu bir meslek olarak kabul etmekte ve bunlara sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânı sağlanmasını, sınıflar içinde ilerleme ve yükselme işlemlerinin liyakat sistemine dayandırılmasını öngörmektedir. Bu iki ilkenin temelinde, objektif kurallar çerçevesinde işin ehline verilmesi ve hak etme kavramı yatmakta olup, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinin en önemli güvencesinin de, hizmetin yetişmiş, ehil kamu görevlilerince yerine getirilmesinin sağlanmasından geçeceği de tabiidir. İşin ehline verilmesi ve hak etme durumunun mutlak anlamda sağlanabilmesi ise; ancak kriterleri objektif olarak belirlenmiş ölçme ve değerlendirme tekniklerinin kullanılması, kamu yararı ve eşitlik ilkesine uyulması ile mümkün olabilecektir.”demektedir.
8) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu YD. İtiraz No:2009/1001 sayılı kararında; "Ayrıca sözlü sınavda verilen yanıtların, teknolojik imkânlardan yararlanılarak (elektronik ortamda görüntülü ve sesli) kayıt altına alınmamış olması nedeniyle, dava konusu mesleki yeterlilik sözlü sınavı yargısal denetime imkân sağlayacak bir biçimde yapılmadığından, davacının sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile 7-11 Temmuz 2008 tarihlerinde yapılan mesleki yeterlilik sınavı iş ve işlemlerinde bu nedenle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır".demektedir.
9) Danıştay Onikinci Dairesi 21.09.2011 tarihli ve E:2011/5607 sayılı kararında; "ÖSYM tarafından yapılan merkezi sınav olan KPSS dışında sözlü olarak gerçekleştirilebilecek ikinci bir sınavın yapılması ve yapılma usulleri öngörülmüş olup yukarıda belirtildiği gibi nesnel bir yöntem olan merkezi sınavdan sonra her türlü öznel değerlendirmeye açık bulunan ikinci bir sınavın yapılmasımerkezi sınavın nesnel koşullarını kısmen dahi olsa etkisiz kılacağı gibi"demektedir.
10) Danıştay İkinci Dairesi 7.10.2009 tarihli ve E:2009/183 sayılı kararında; "Bu durumda, tüm unsurları itibariyle yargısal denetimin yapılabilmesi ve hukuk devleti ilkesinin temini açısından; sözlü sınav komisyonu üyelerinin her biri tarafından değerlendirme yapılarak tutanağa bağlanmış soruların ve yanıtlarının neler olduğunun, bu yanıtlara komisyon üyelerince takdir edilen notun gerekçeleriyle ortaya konulmamış olması, ayrıca sözlü sınavda verilen yanıtların, teknolojik imkânlardan yararlanılarak sesli ve görüntülü kayıt altına alınmaması nedeniyle davacının sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."demektedir.
Milli Eğitim Bakanlığının, 652 sayılı KHK ile mülakatı yasal zemine oturtmaya çalıştığı bir gerçektir fakat unuttuğu nokta Danıştay mülakat uygulamasına karşı çıkarken Anayasamıza, uluslararası hukuksal düzenlemelere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa vb. atıf yapmaktadır. Kısacası 652 sayılı KHK mülakatı yasallaştıramaz. Unutulmamalıdır ki çıkarılan kanunların her zaman doğru ve hukuka uygun olduğu söylenemez. Şube müdürlüğü mülakatı için açıklama yapan Eğitim-Sen ve Türk Eğitim Sen, genel yönetmelikte yer alan mülakat düzenlemesinin iptaline yönelik sendikalarınca dava açıldığını bu yüzden ayrı bir dava açmalarına gerek olmadığını belirtmişlerdir. Bu açıklamaları doğru olmakla beraber eksiktir. Şöyle ki; genel yönetmelikte yer alan mülakatın iptali için dava açılmıştır fakat hukukta en önemli olgulardır biride uygulamadır. Mülakatın hukuksal normlara uygun olmaması yapılan mülakat işlemlerinin iptalini gerektirmektedir. Şube müdürlüğü mülakat işlemleri de kamuoyuna yansıdığı şekilde değerlendirildiğinde hukuktan uzak olarak yapılmıştır. Bu yüzden genel düzenleme kendi mecrasında devam ederken uygulamada gerçekleşmiş olan şube müdürlüğü mülakatlarının iptaline yönelik ayrı bir dava açılması hem süreci kısaltacak hem de iptali muhakkak kılacaktır. Mağdur eğitimcilerimiz sendikalardan bu haberi beklemektedir.
Son sözümüz; mülakat uygulaması iptalleri ve kaosu getirecektir. Atalarımız ne güzel söylemiş "Görünen köy kılavuz istemez" ya da "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir". Bizden uyarması...