EĞİTİM
Rehber Öğretmenlerin Temel Sorunu
Bildiğiniz üzere okullarda İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ nin 8. Bölüm’ ü, Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ nin ise içerik itibarıyla benzer olan 10. Kısım’ ı doğrultusunda okullarda öğrencilere birtakım disiplin cezaları verilmektedir. Doğru sonuca ulaşmak ve olayı aydınlatmak adına olaya karışan tüm öğrenci/ kişilerin ifadesine başvurulur. Süreç sadece idarî değil adlî anlamda da bu şekilde işler.
Esas sorun, soruşturmanın yürütülüyor olması değil dosyaya taraf olanlardan birinin çocuk olmasındadır. İlk önce çocuğun ne olduğunu ulusal ve evrensel ölçütlere göre inceleyelim:
-Türk Ceza Kanunu’ nun ‘‘Tanımlar’’ başlıklı 6/b maddesinde ‘‘Çocuk deyiminden henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır.’’ tanımı yapılmıştır.
-Aynı açıklamaya Çocuk Koruma Kanunu’ nda da rastlıyoruz: ‘‘Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.’’
Yasalarımızda 0-18 yaş grubu arasındaki kişiler için ‘‘çocuk, küçük, genç’’ kelimeleri kullanılıyor. Aynı tanımlara ülkemizin imza attığı uluslararası metinlerde de rastlıyoruz.
-Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ nin ilk maddesinde ‘‘On sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.’’ deniliyor.
-1999 tarihli ILO Çocuk İşçiliğinin Yasaklanmasına Dair Sözleşme’ nin 2. maddesinde ‘‘çocuk terimi 18 yaşın altındaki herkes’’ tanımına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere bizim öğrencilerimizin bulunduğu yaş grubu evrensel anlamda da çocuk olarak tanımlanmaktadır. (Daha çok kanun ve uluslararası metinde çocuk aynı ifadelerle tanımlandığı için hepsini ayrı ayrı alıntılamıyorum.)
Şimdi gelelim konumuza: Hem idarî hem de adlî olaylarda ifadesine başvurulması gereken öğrenci için 5395 sayılı kanunun ‘‘Soruşturma’’ başlıklı 14/b maddesinde ‘‘Çocuğun ifadesinin alınması veya çocuk hakkındaki diğer işlemler sırasında çocuğun yanında sosyal çalışma görevlisi bulundurulabilir.’’ denilmektedir. Burada geçen ‘‘sosyal çalışma görevlisi’’ aynı kanunun ‘‘Tanımlar’’ başlıklı 3/e maddesinde ‘‘Sosyal çalışma görevlisi: Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile-tüketici bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarını ifade eder.’’ şeklinde tanımlanıyor. Dolayısıyla çocuğun ifadesinde okul rehber öğretmeni bulunabilir.
İşte sorunun düğümlendiği nokta da burası… Her soruşturma, ceza ile sonuçlanmaz; isnat edilen suç, soyut iddia da olabilir veya öğrencinin işlediği suç, yüz kızartıcı suçlardan olmayabilir. Öğrenci, sıradan alelade bir kavgaya veya benzeri olaydan dolayı da ifade veriyor olabilir. Böyle durumlarda rehber öğretmenin öğrencilerin ifade vermesi sürecini dâhil olmalarında beis görmüyorum.
Ancak yasalarda tanımı bulunan ve toplumda da yüz kızartıcı suç olarak bilinen;
-rüşvet, zimmet, dolandırıcılık,
-hırsızlık, irtikâp, ihtilas,
-cinsel içerikli suçlar,
-yalancı tanıklık,
-inancı kötüye kullanma
gibi suçlara da öğrenciler iştirak edebilir. Hal böyle olunca; örneğin kendi çocuğu tacize uğramış bir veli, soruşturma esnasında suçlanan (tacizci) öğrencinin ifadesine rehber öğretmenin de katılmasını haddinden fazla yadırgıyor ve eleştiriyor. Öğrenci velisi, rehber öğretmenin süreci takibinden sorumlu olduğunu bilmeden yüz kızartıcı suça iştirak eden öğrencileri rehber öğretmenin korunduğunu sanıyor. Böyle durumda rehber öğretmen arkadaşlarımızın toplum nezninde düştüğü durum masaya yatırılmalı. Burada bir yanlışlık olduğu gün gibi ortada! Tabi ki öğrenci suçlu olmayabilir, öğrenciye iftira atışmış olabilir ama suçsuzluğun ispatlanmasına kadar geçen sürede bile rehber öğretmenler suça taraf ve ortakmışçasına algılanıyorlar.
Çözüm noktasında benim de ortaya koyabileceğim somut önerim yok. Ancak demokratik toplum örgütleri ve rehber öğretmen temsilcileriyle ortak paydada buluşularak çözüm üretilebilir.
Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı