EĞİTİM
Öğretmenin hayali…
—Hayalinizdeki meslek nedir? diye sordu öğretmen.
—Hâkim, dedi bir öğrenci.
—Adalet mi var bu ülkede?
…
—Yazar.
—Aç kalırsın.
…
—Bilim insanı.
—Sence üniversitelerinde bilim mi yapılıyor bu ülkenin?
…
—Doktor.
—Güldü, öğretmen. Kafasını salladı, olmadı anlamında.
…
—Öğretmen, dedi bir öğrenci. Öğretmen.
…
Kısa bir suskunluktan sonra cevap verdi öğretmen.
…
—Atanamazsın. Yıllarca atanmak için KPSS dershanelerine gider gelirsin.
İlkokulu zor bitirmiş komşun, “Senin kız da bişey olamadı be”, der babana.
Tutar Sultanahmet’teki güvercinlere benzetirler seni.
Vazgeçersin, KPSS hayalinden.
Bir işe gireyim, dersin.
Bir özel dershanede altı gün boyunca üç kuruşa ders vermek zorunda kalırsın. İki dakika teneffüs yaptırmazlar sana. Lavaboda kapıyı tık tıklar dershane müdürü “Hocanım ders zili çaldı.”
“Olmaz bu da yürümez, boş ver ne dediklerini herkesin” der, tekrar hazırlanırsın KPSS’ye.
Ve gün geldi atandın diyelim.
En ücra yere verirler seni.
Kalacak yerin var mı, okulun durumu nedir kimse sormaz.
Eyvallah dersin.
Sabah açarsın okulu ve beklersin.
Bir bakarsın öğrencinin okula gelmesi için sadece okul ve öğretmenin olması yetmez.
Defter ister, kalem ister, silgi ister.
En önemlisi de ailenin öğrenciyi okula göndermek istemesi gerekir.
Beklersin, olmadı gider ev ev dolaşır öğrenci toplarsın.
Yokluk nedir, imkansızlık nedir orda görür, anlarsın.
“Olsun” dersin aşarız.
El ele verirsin köylü ile okulu onarır, “Çocuklarıma kavuştum” dersin.
Bu sefer toplumsal ön yargılar dikilir karşına.
Senin öğrettiğine evde ağabeyi küfreder, çocuğun.
Amcası senin de duyabileceğin tonda dalga geçer: “Matematik mi, ne işe yarar ki? Fen o da ne?”
Yutkunursun, “Eyvallah” dersin.
Mücadele edersin.
Sonra puan verirler sana ve batıya tayin isteme hakkı.
Tayinin çıkar.
Çalışmış emek vermiş ve alnının teriyle gelmişsindir.
Hayaller kurarsın, emek vermiş ve başarmış olmanın haklı hayalleri.
Ama öyle olmaz işte. Batıda da en ücra köyden başlatırlar seni…
Sıfırdan.
Anlarsın ki aynı film burada da kapalı gişe oynamaktadır.
Başrollerde imkânsızlıklar ve toplumsal önyargılar.
Yazan yöneten aynı…
Olsun dersin bu da geçer.
Ömür geçer yıllar geçer bi tayin, bi tayin daha gelirsin il merkezine.
Merkez derken o kadar da merkez değil.
Kiminde norm fazlası olursun, sabah akşam başka okula verilme korkusu ile derslere girer çıkarsın.
Kiminde ise; kapısı penceresi kırık bir okulda para toplaması beklenen bir tahsildar ya da güvenlik görevlisi okul bahçesinde.
Her gün gazetelerde siyasilerden beyanatlar okursun. “Öğretmenler tembel” der biri. Bir diğeri “Yılda üç ay tatil mi olur?” der.
Sabır çekersin, sabır.
Sonra merkezi bir okula gelirsin son bir hamleyle.
E dersin, on beş yılın emeği, kolay olmadı.
“Yıllarım geçti ama değdi doğrusu, en azından belli imkânlara kavuştum, bak en merkezi okulda öğretmenim şimdi.”
Bi sabah uyanırsın ki hiç öyle değilmiş bu filmin sonu, rotasyona tabi tutacaklarmış seni.
Sanki hiç köy okulu, ücra yer, imkânsızlık, yokluk görmemişsin gibi.
Sağlıcakla…