EĞİTİM
Öğretmen hevesini neden kaybediyor?
“İlk iki yıl çok hevesliydim, birçok şey yapmaya çalıştım. Ancak okulumuzun maddi kaynağı hiç yok. Etkinlik yapacağız, öğrenciyi geziye götüreceğiz; para yok. Zamanla vazgeçiyorsunuz. Sınıfta bilgisayar, internet yok. Aslında öğrencilere videolar izletip, daha zevkli ve görsel şekilde anlatmak istiyorum dersi ama olmuyor. Beden dersi için bir topumuz, çemberimiz yok. Köreldiğimi hissediyorum.”
Bu sözler, mesleğinin henüz dördüncü yılında olan bir sınıf öğretmenine ait. Türkiye'de mesleki yılgınlık yaşayan, verdiği eğitimin kalitesini sorgulayan yüz binlerce öğretmenden sadece biri.
Peki mesleğe hevesle başlayan öğretmenlere yıllar içinde ne oluyor da motivasyonları düşüyor ve verdikleri eğitimin niteliği tartışılıyor? Al Jazeera, Türkiye'nin dört bir yanındaki öğretmenlerle nitelikli eğitim sorununu konuştu, eğitimde kalitenin yükseltilememesinin nedenlerini araştırdı. Öğretmenler ve okul müdürleri, isimlerinin yazılmaması şartıyla sorunları anlattı.
Halen 850 bin öğretmenin görev yaptığı Türkiye’nin, uluslararası ölçekteki eğitim değerlerlendirme tablosundaki durumu parlak değil . Örneğin, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2012’de yaptığı PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçlarına göre; Türkiye, okuma becerilerinde 65 ülke arasında 41, matematikte 44, fende ise 43’üncü sırada. Uzmanlara göre bu tablonun temel sebeplerinden biri öğretmenlerin niteliği. Milli Eğitim Bakanlığı da aralık ayında yapacağı eğtim şurasında 'öğretmen niteliğini artırmanın yolları'nı tartışacak.
Türkiye’de öğretmenlerin mesleki gelişimini ortaya koyacak bir veri yok. Eldeki kısıtlı bilgiler, uluslararası araştırmalara dayanıyor. PISA 2012 sonuçlarına göre Türkiye'de öğretmenlerin morali 63 ülke arasında son sıralarda çıkmıştı. Türkiye, öğretmenlerin yönetime katılımı konusundaki sıralamada da sonlarda.
Öğretmenlerin sorunları çalıştıkları bölgelere, illere göre farklılık gösteriyor. Ancak yeteri kadar desteklenmedikleri konusunda hemfikirler.
"Mesleki tükenmişlik yaşıyoruz"
Adını vermek istemeyen, İstanbul Sultanbeyli’de çalışan bir öğretmen daha dördüncü senesinde mesleki tükenmişlik yaşadığını söylüyor. Okulu ve sınıfı çok kalabalık olmamasına karşın imkanları kısıtlı bir bölgede çalışan genç sınıf öğretmeni T.P mesleki olarak köreldiğini anlatıyor:
“Birşeyler yapmak isteyenin üzerine daha fazla yük veriliyor. Bir de bakıyorsunuz yanınızdaki öğretmen hiçbir şey yapmıyor, uğraşmıyor. Ancak aynı parayı alıyorsunuz. İnsan kendini kullanılmış hissediyor. Zamanla kendinizi geri çekmeye başlıyorsunuz.”
Ders anlatırken de imkânsızlıkların peşini bırakmadığını söyleyen T.P, “İnternet okulda sadece öğretenler ve müdür odasında çekiyor. Sınıflarda çekmiyor. Sınıflarda bilgisayar yok” diye yakınıyor.
"Öfke kontrolü eğitimine ihtiyacım var"
Yılda bir - iki kez yapılan toplu seminerler dışında desteklenmediğini anlatan öğretmen, "Sınıfta yeterli olabiliyor muyum?" korkusu yaşadığını anlatıyor:
“MEBBİS sisteminden hizmet içi eğitim için başvuruyorum, ama ilçede seçen az olunca seminer açılmıyor. Mesela öfke kontrolü ile ilgili hepimizin seminere çok ihtiyacı var. Derste bazen çok öfkeleniyorum ama bu durumu nasıl yöneteceğimi bilmiyorum. Desteklenmiyorum. İlk defa bu senenin başında MEB, 'Hangi konularda eksiğiniz var?' diye sordu. Yine de kendimi geliştirmek için uğraşıyorum. Eğitim yönetimi ve denetimi alanında özel bir üniversitede tezsiz yüksek lisans yapıyorum. Bunun için vakit ve para ayırıyorum. Ancak bunu bitirince bir karşılığı da yok. Eskiden uzman öğretmenlik verirlerdi. Öğretmenlerin maaşları da düşük. Geçin sıkıntısı da verimi düşürüyor.”
"Biz de kendimizi yetiştiremedik"
17 yıldır eğitimcilik yapan, İstanbul'daki bir okul müdürü ile de konuştuk. Okulundaki 40 öğretmenden sadece sekizinin motivasyonunun yüksek olduğunu ve onların da mesleğinin ilk beş yılında olduğunu söylüyor. Okul müdürüne göre öğretmenlerin niteliğini düşüren sebepler birden fazla:
"Tek başına düşük maaş bir sebep değil mesela. Öğretmen maaşı 5 bin TL olsa, nitelik artar ama yine de bir miktar. Öğretmenler çok itibarsızlaştırıldı. Biz de kendimizi çok iyi yetiştirmedik, topluma liderlik edemedik. Ancak son yıllarda şöyle bir yaklaşım var: Okulların kitabını veriyoruz, ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Eksiklik varsa öğretmenin. Tüm sorumluluk kamu hizmeti veren kişinin üzerine yükleniyor. Veliler bizle, çocukların öğretmeni gibi değil hizmetçisi gibi konuşuyor. Bu, öğretmenlerde büyük bıkkınlık yaratıyor."
"Dezavantajlı bir bölgede çoğunlukla mesleğe ilk başlayan öğretmenlerle çalışıyorum. Öğretmenler daha mesleğe başlamadan KPSS’ye hazırlık ve atama bekleme sırasında motivasyonunu kaybetmiş oluyor. Öte yandan atanan öğretmenlerin bazıları da, artık atandığı için mesleki gelişim için bir şey yapmaya gerek duymuyor. Kimi zaman da öğretmenlerin korumaya çalıştıkları motvasyonlarını okul idaresi, maddi imkansızlıklar öldürüyor. Bunu ben bile yapıyorum bazen. Öğretmen 'Gezi yapmak istiyorum , araç ayarlar mısın müdür bey?' diyor. O kadar çok ihtiyaç var ki, ona kaynak ayıramıyorum. 'Siz kişisel olarak ayarlarsanız ayarlayın' diyorum. Öğretmen bir-iki kez hallediyor, sonra uğraşmak için isteği kalmıyor."
Okul müdürü, meslektaşlarının da birbirinin hevesini kırdığını anlatıyor:
"Öğretmen odalarında hevesli arkadaşlara diğer meslektaşlarının 'Sen mi kurtaracaksın memleketi. Biz de böyle başlamıştık ama bir şey değişmiyor. Gir dersine, al maaşını' söylemleri de etkili oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hizmet içi eğitimlerinin niteliği düşük. Power point sunumdan koca bir salona okunuyor. Öğretmen 'Gitsem ne olacak, diğer öğretmen gitmiyor o da aynı parayı alıyor' diye düşünüyor."
"Öğretmen politikaları atamalar üzerinden tartışılıyor"
Eğitim Reformu Girişimi Araştırma Koordinatörü Dr. Alper Dinçer, okulda beceri kazanma durumunu etkileyen en önemli faktörün öğretmenin niteliği olduğunu vurgulayarak “Eğer ekonomik büyüme istiyorsak öğretmenin niteliğinden başlamalıyız. Öğretmen politikaları, eğitimin niteliğinden ziyade Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı atama sayısı üzerinden konuşuluyor" diyor.
Dinçer, mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin desteklenmediğini belirterek, şöyle devam ediyor:
"2008 yılında OECD üyesi 23 ülkenin katıldığı TALIS (Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması) bize önemli veriler verdi. Mesela mesleğe yeni giren öğretmenleri desteklemek anlamında Türkiye sonuncu sırada yer aldı. Yasal olarak aday öğretmenlik var Türkiye’de. Aday öğretenler tek başına sınıfa giremez mesela. Ancak ben daha tek başına sınıfa girmeyen aday öğretmen görmedim. Hemen tek başına derse sokuluyorlar. Yeni öğretmenin mesleğe başladığı 2-3 sene içinde yalnız kalması, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kendi kendine anlamaya çalışması motivasyon kaybının birinci sebeplerinden. Mesleğe yeni giren öğretmenlere sistematik programlar hazırlamamız lazım."
TALIS'e göre Türkiye'deki okullarda güvenin de eksik olduğunu vurgulayan Dinçer, bunu verilerle açıklıyor:
" Öğretmenler ne kendi meslektaşlardan ne de müdürlerden aldıkları geri bildirimlerin adil olduğunu düşünüyor Türkiye'de. Bu konuda da 23 ülke içinde sonuncuyuz. Diğer önemli noktada şu: Değerlendirmeyi adil bulduğunu söyleyenler bile, aldıkları geri bildirimin kendileri için faydalı olmadığını söylüyor. Bunda sonuncu değiliz ama sondan birinciyiz yani 22'inciyiz. TALIS 2013'e Türkiye katılmadığı için yeni veriler elimizde yok. PISA 2012 sonuçları öğretmenlerin öğretim programlarında da alanlarının olmadığını gösteriyor."
"Öğretim programlarında otonomide 63 ülke içinde 62. sıradayız. Eğer öğretmene kendi becerisini kullanması için yetki vermezsek, öğretmen tahtaya yazı yazan ve öğrencinin bunu kopyalamasını bekleyen olarak kalır. Müdürün öğretmene 'Böceklerle ilgili bir şey mi anlatacaksın? Parka gidin kavanozlara koyun böcekleri inceleyin' deme insiyatifi de yok. 'Bu öğretmeni yollarım parka, iki gün sonra müfettişi gönderirler mi acaba?' diye düşünüyor."
Dinçer, MEB'in de öğretmen niteliği ile ilgili çalışmaları olduğunu hatırlatıyor.
MEB'in 2002'den beri öğretmen nitelikleri projesi üzerinde çalıştığını belirterek "Her alanda nitelikli öğretmenden beklenen özellikler, ölçütler tanımlanıyor. 2006'dan beri de okul temelli mesleki gelişim üzerine çalışıyor. Ancak hala bir gelişme yok. İlk taslağı Kasım 2011’de hazırlanan ‘Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi’de henüz açıklanmadı. Eğitimle ilgili bir sürü karar alınıbiliyorken, bu önemli kararlar niye alınamıyor?" diye soruyor.
Umay Aktaş Salman / aljazeera.com