GÜNDEM
O gün 6 Mayıs'dı / VİDEO
Yakın tarihin en çok konuşulan olaylarından biri olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamının üzerinden tam 41 yıl geçti.
Bu zaman zarfında olayı asla unutmayacağız diyenler de oldu, birkaç sene sonra idamı hatırlamayanlar da.. Fakat idamın perde arkasında iki isim vardı ki onlar bu olayı asla hafızalarından silemediler. Bir yanda 1968'den 72'ye kadar geceleri rahat uyuyamayan bir ağabey diğer yanda bu üç genci astığına asla pişman olmayan ve hep vicdanının rahatlığından dem vuran askeri savcı. Bora Gezmiş ve Baki Tuğ. Bugüne dek hiç karşı karşıya gelmeyen iki insanı buluşturalım istedik ancak Baki Tuğ kabul etmedi. Biz de iki ayrı şehirdeki iki insanla idamları ve pişmanlıkları konuştuk.
DENİZ SUÇSUZ DEĞİLDİ AMA..
Kardeşini devletin verdiği kararla kaybeden bir isim Bora Gezmiş. Deniz Gezmiş'in kendinden iki yaş büyük ağabeyi. Kardeşinin parkasını işyerinde, yanı başında hala saklayan Gezmiş'le kardeşinin idamını ve Baki Tuğ'un idamlarla ilgili açıklamalarını görüştük. Gezmiş, kardeşini mutlak suçsuz olarak görmüyor ama ....
Öğretmen bir babanın evlatları olarak yetişen Deniz ve Bora farklı çocukluklar geçirmiş. Bora Gezmiş siyasetle çok fazla ilgisi olmayan bir gençken, kardeşi Deniz, ağabeyinin tam zıttıymış. Deniz ile babasının bazen ayrılığa düştüğünü anlatan Gezmiş, Babam demokrat bir adamdı ancak Deniz'in aktif mücadelesini tasvip etmiyordu diyor. Deniz Gezmiş'in ilk siyasi olaylara karışması ise aileden habersiz Türkiye İşçi Partisi'nin Üsküdar'daki gençlik kollarına kaydıyla başlamış. Ağabeyinin anlattığına göre herkes bu olayı Deniz, Hukuk Fakültesi'nde okumaya başlayınca öğrenmiş.
YA MUVAFFAK OLACAĞIM, YA DA...
Evde bazen aile üyelerine de siyasi telkinlerde bulunan Deniz, pek başarılı olamamış. Bora Gezmiş kardeşini bu konuda birçok kez uyarmış fakat Deniz'den her seferinde şu cevabı almış: Ben bu davada ya muvaffak olacağım, ya asılacağım. Deniz'in eylemlere katıldığı günlerde ailenin evinin önünden polisler eksik olmazmış. Aile olarak olayların yaşandığı dönemde çok zor günler geçirdiklerini anlatan Gezmiş, Deniz olaylara karışana kadar karakolla ya da hapishaneyle hiç işimiz olmazdı. Ama hapishane kapılarında da bekledik karakol koridorlarında da diyor.
BAKİ TUĞ MAŞAYDI
Deniz Gezmiş'i asan hakim ve savcılar vicdanlarını yastık yapıp yatarken Gezmiş ailesi her an kötü bir haber gelecek diye 1968'den 72'ye kadar huzurlu tek gece geçirmemiş. İdama tanık olanların hâlâ pişman olmadıklarına akıl erdiremeyen ağabey Gezmiş, en çok Baki Tuğ'a öfkeli. Tuğ'un idam olayında bir maşa olduğunu düşenen Gezmiş, O emirle hareket eden ufak biridir diyor. Gezmiş, Süleyman Demirel bile pişmanlığını dile getirirken Tuğ'un iyi ki astık demesine anlam veremiyor.
İdam kararı alındıktan sonra Gezmiş ailesinin evine devlet adamlarından sayısız telefon gelmiş. Gelen telefonlarda söylenen tek söz ise Mahkemede pişmanız desinler onları idamdan kurtaralım olmuş. Baba Gezmiş bir görüş gününde bunu oğluna anlatınca Deniz Gezmiş'in cevabı açık ve net olmuş: Öyle bir şey söylersen seni babalıktan reddederim. Mahkemelere ağabey Gezmiş katılamazken babası hiçbir duruşmada oğlunu yalnız bırakmamış. İdam kararının verildiği gün Deniz, Hüseyin ve Yusuf diğerlerinden ayrı oturtulunca baba Gezmiş oğlunun asılacağına kanaat getirmiş. Ağabey Gezmiş ise çok fazla zaman geçiremediği kardeşine sarfettiği bir laf yüzünden kendini asla affedememiş. Gezmiş o günü şöyle anlatıyor: İdamdan yirmi beş gün önce görüşe gittiğimizde o anki üzüntümle Deniz'e Oğlum neticeyi gördün mü? Ben sana demiştim dedim babam beni dürttü. O da 'Ben vazifemi yaptım vazifesini yapamayanlara bunu söyle sen' dedi. O sözümün pişmanlığını hâlâ yaşarım.
HÜSEYİN VE YUSUF TOMBALADAN ÇIKTI
Hüseyin ve Yusuf'un idamının sırrını koruduğunu anlatan Gezmiş Deniz öne çıkan bir adamdı. Ya Hüseyin ile Yusuf. Onların yargılanan 47 kişiden hiçbir farkı yoktur. Onlar tombaladan çıkmışlar ve asılmışlardır diyor. Ağabey Gezmiş idam için tüm olayların Deniz'in aleyhine geliştiğini vurguluyor ve ekliyor Anayasa Mahkemesi'ne CHP'nin yardımıyla başvurduk. 27 tane imza topladık. 35 imzayla başvurabiliyorduk. 8 imza lazımdı. Tam o esnada uçak kaçırma olayları oldu. O 27 imzayı verenler de 'Ya biz verdik ama durum kritik imzamızı geri alıyoruz' dediler. Biz 8 imza toplayamadık eğer 8 imza daha olsaydı Anayasa Mahkemesi kararı bozacaktı ve kardeşim bugün yaşıyor olacaktı.
"TEVEKKÜLLE KARŞILADIK"
Deniz'in idamını Gezmiş ailesi tevekkülle karşılamış. O dönemde duydukları en ufak bir haberi bile iyiye yormaya çalışmışlar. İdam günü kardeşiyle görüşmek için babasını da yanına alarak Ankara'ya giden Bora Gezmiş o gün Deniz'le görüşememiş. O gece saat üçte ise Deniz'in idam haberi gelmiş. Aceleyle Karşıyaka mezarlığına giden Deniz'in babası, ağabeyi, Hüseyin'in babası, Yusuf'un eniştesi ve babası bir polis barikatından geçerek evlatlarının cenazelerine ulaşmışlar. O sırada etraftaki sivil polisler sürekli 'Yarım saate kadar taksi bulun bulamazsanız buraya gömeceksiniz' diyorlarmış.
YANYANA GÖMEMEZSİNİZ
Gezmiş o geceyi şöyle anlatıyor: Beş kişiyle bütün işlemleri yaptık. Sivil polisler yarım saat içinde araba bulun ve götürün dediler. Arabayı bulamam deyince buraya gömün dediler. Ama yan yana gömemezsiniz dediler. Ben iyice bunaldım ve oradaki polislere 'Siz bunların dirilerinden korkuyordunuz ölülerinden de mi korkuyorsunuz' dedim. Aralarına ikişer mezar yeri koyduk öyle gömdük. Namaz saatini beklemek gibi bir olay olmadı. Beş kişiyle cenaze namazı kıldık kordon altında. Tek bir polis yardım etmedi bize. Oranın imamı Ben bunların cenaze namazını kıldırmam dedi. Gezmiş kardeşini hep en son gördüğü haliyle hatırlamak için cenazeye bakmamış. Karşıyaka Mezarlığı'nın cenaze odasında evlatlarının cenazesini gören üç babanın o kapıdan yıkılmış bir şekilde çıkışı ise asla silinmemiş ağabey Gezmiş'in zihninden. Deniz'in idamından sonra uzun bir süre kendine gelemeyen ailenin tek tesellisi ise oğullarının yüz kızartıcı bir suçtan dolayı idam cezası almaması olmuş.
Deniz Gezmiş'in veda mektubunda bilimadamı olmasını istediği kardeşi Hamdi muhasebecilik yaparken ağabey Gezmiş bir firmada genel müdürlük görevine devam ediyor. Türkiye'de birçok çocuğa ismi verilen Deniz Gezmiş'in ismi ailede başka hiç bir çocuğa koyulmamış. Bora Gezmiş bu durumu Bir aileye bir tane yeter. O tekti ve hep tek kalacak bizim için sözleriyle anlatıyor.
"ASMASAYDIK DA NE YAPSAYDIK?"
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararında imzası olan Baki Tuğ Asla pişman değilim diyor. Hatırla Sevgili dizisindeki mahkeme sahneleriyle yeniden canlanan o günlerin en önemli aktörü, diziye de tepkili. Dizideki beş replikten dördünün yanlış olduğunu söyleyen Tuğ, sanat adına da utanç duyduğunu söylüyor
Sorularımızı sorarken sıkıştığı anlarda sinirlenen ve herkesi tarihi bilmeyen insanlar olarak tanımlayan Baki Tuğ, Sıkıyönetim Mahkemeleri'ne askeri savcı olarak atanmadan önce Deniz Gezmiş'in ismini dahi duymamış. Baki Tuğ idamlardan dolayı asla vicdan azabı duymadığını ifade ediyor. Görev yaptığı yıllarda kara kaplı kitap ve vicdanının sesini dinleyerek kararlar verdiğini anlatan Tuğ, Türkiye'yi kurtarmak adına üç genci feda etmekte sakınca görmediğini dile getiriyor. O gençlerin bizi ve Türkiye'yi yok edeceklerine inanan eski savcı, bir dönem Kenan Evren'in söylediği Asmasaydık da beslese miydik lafına Biz bu çocukları asmasaydık da ne yapsaydık diyerek gönderme yapıyor. Gezmiş'in ailesinden karşılaştığınız insanlar oldu mu diye sorduğumuz Tuğ, tartışma yaratacak bir cevap veriyor: Ben politikaya girdikten sonra Deniz Gezmiş'in bir yakını geldi. Çok isabetli bir karar vermişsiniz dedi ve elimi öptü.
HEPSİ BİRER DENİZ GEZMİŞ'Tİ
Davalar esnasında hiç bir devlet görevlisiyle görüşmeyen Tuğ, baskı altında kalmadan bu kararı verdiğini söylüyor. O yıllardan bu yana kafasını yastığa, vicdanı rahat bir şekilde koyduğunu anlatan Tuğ, görüşmemiz boyunca yaptıklarından pişman olmadığını vurguluyor. Mahkemede yargılama sırasında orada bulunan gençlerin hepsine aynı mesafede durduğunu ifade eden Tuğ Oradaki her genç bir Deniz Gezmiş'ti bana göre. Onun hiç bir farklılığı yoktu diye de ekliyor. O dönemde tehlike yalnızca asılan üç gençte değildi diyen eski savcı, geri kalanları asmadığı için de pişmanlık duyuyormuş. Gençlerin alelacele asıldığı söylentilerine de şiddetle karşı çıkan Tuğ'a göre her şey kitabına göre yapılmış. Eski savcının yargısız infaz yaptı diyenlere de cevabı var: Biz o günde asmasaydık şimdi onlar herkesin başına bela olurdu Bugüne dek yapılan hiç bir idamın yanlış olmadığını savunan Tuğ, ABD'den örnek vererek Eğer siz bu medeni bir şey dir diyorsanız o zaman ABD'nin gayri medeni bir devlet olduğunu da söylemiş olursunuz. Çünkü onlar hâlâ idamlara devam ediyor diyor.
HATIRLA SEVGİLİ TAMAMEN YANLIŞ
Eylemlerden nedamet duysalardı bu gençlerin idam edilmeyeceğini savunan Tuğ, Deniz ve arkadaşlarının mahkemede fütursuz davranmalarına çok öfkelenmiş. Tuğ bu davranışları bir tek sebebe bağlıyor: Bu gençler cezaevinde tutukluyken hergün cezaevine haber ve istihbarat iletiliyordu. Dayanın çok kısa sürede kominist ihtilal olacak. Siz çıkacaksınız, dışarıdakiler içeri alınacak diyorlardı. Durmadan bu çocukları suç işlemeye teşvik ettikleri için, bu çocuklarda mahkemeye saygılı davranmamışlardır Şimdilerde Hatırla Sevgili dizisinin de sıkı takipçisi olan Tuğ bu konuya da eleştirel yaklaşıyor. Tuğ'a göre dizideki beş kelimeden dördü yalan. Tuğ izlerken sinema ve sanat adına utanç duyuyormuş.
(Yenişafak)
Deniz Gezmiş'in Hayatı
1947'nin Şubat ayının sonunda Ankara'nın Ayaş ilçesinde dünyaya geldi
Babası Erzurum, Ilıca (bugünkü adıyla Aziziye) nüfusuna kayıtlı ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş, annesi ise Erzurum'un Tortum ilçesinden ilkokul öğretmeni Mukaddes Gezmiş'tir.
Ailenin üç erkek çocuğundan ikincisidir Deniz. Ağabeyi Bora Gezmiş, hukuk fakültesinden ayrılıp bankacılık yapmıştır. Hamdi Gezmiş ise, mali müşavirdir.
Gezmiş, ilk ve ortaöğrenimini Sivas'ta, liseyi İstanbul'da okudu. Henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu.
DENİZ GEZMİŞ'İN SİYASİ YAŞAMI
1965'ten sonra, Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin önemli aktörlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu THKO)'nun kurucu ve yöneticilerinden olmuştur.
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ'NE ÜYELİĞİ
Deniz Gezmiş, 1965'de (18 yaşında) Türkiye İşçi Partisi (TİP)'nin Üsküdar ilçe başkanlığına üye oldu.
İlk kez 31 Ağustos 1966'da Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin Taksim Anıtı'na
çelenk koymaları sırasında işçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı
7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.
Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
ABD BAYRAĞINI YAKTI İDDİASI
22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını
yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi'nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukukçular Örgütünü kurdu.
7 Mart 1968'de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlen toplantıda konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı.
2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve bu davada beraat etti.
Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti.
6. FİLO PROTESTOSU
İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı;
öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul'a
gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20
Eylül'de serbest bırakıldı. Bütün bu olaylardan sonra öğrenci hareketinin efsanevi lideri haline geldi.
MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMİ BENİMSEDİ
TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD)görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında et
kili oldu.
MUSTAFA KEMAL YÜRÜYÜŞÜ
Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Devran Seymen, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.
Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı'nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.
ÖĞRENCİ EYLEMLERİNDEN HAPİS YATTI
İstanbul Üniversitesi'nde karşıt güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı.
Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti.
FİLİSTİN'E GİTTİ
Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti.
Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi.
Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi.
Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969'da Hukuk Fakültesi'nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım'da serbest bırakıldı.
Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş'e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı.
20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu.
11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldılar.
YAKALANIŞI VE İDAMI
12 Mart Darbesinin ilk günlerinden sonra Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekteyken motosikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Aslan o esnada Elmalı'da iken, Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde etrafı sarılarak yakalandı ve Kayseri'ye getirildi.
Buradan Ankara'ya zamanın İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu'nun makamına götürüldü. Gezmiş'in anlatımına göre olay şöyle gerçekleşti: (Bakan)Çok keyifliydi. Ayaktaydı. Odası, sabahın sekizinde gazetecilerle dolu. Ben hep başımı dik tutmaya, canlı, dipdiri görünmeye çalışıyorum. Nasıl bitkinim oysa, ayaklarımı zor sürüyorum. Ayakta duracak gücüm kalmamış. Ama belli etmiyorum. Geçmiş olsun, dedi gülerek İçişleri Bakanı. Suratına baktım pis pis. Hiç bir karşılık vermedim. Gazetecilere döndü: Şu pejmürde kılıklı adam, Halk Kurtuluş Ordusunun kahramanıymış. Beğenemedin mi? Tabii kahramanıyım, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusunun savaşçısıyım. Nereye gidiyordun? Devrime. Haritayı gösteriyor duvarda, Sivası gösteriyor: Buradan mı gidilir devrime? Senin kafan almaz böyle şeyleri. Türkiyede bir tek ordu vardır, o da Türkiye Cumhuriyetinin ordusudur. Onun için Demirel ve senin gibiler hemen istifayı bastınız. Sinirlendi. Üzerine bir adım attım. Geriledi. Şaşırdı. Dehşetli bir panik havası içinde, elini sallayarak ve kekeleyerek: Gö-gö-götürün bunu dedi. Sürükleyerek çıkardılar beni odadan. Göstereceğiz sana da, senin gibilere de, Amerikanın güvenilir köpekleri! diye bağırdım kapıdan çıkarılırken. Gazetecilerin yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı.
Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146.maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de 146/1 idam cezasına çarptırıldı.
İSMET İNÖNÜ VE BÜLENT ECEVİT RED OYU KULLANDI
İdam cezaları o zamanlar senato tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü "siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır" diyerek Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır.
AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanır. Olaydan 15 yıl sonra, Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği demeçte idamlar için: soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri yorumu yapar.Mahkumların özür dilemesi istenir. Hiçbiri yaptıklarından özür dilemez. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise idamları onaylar.
İdam edilmeden önce Alman Der Spiegel dergisinde çıkan son yazısında "Yaşasın tam bağımsız türkiye! yaşasın marksizm-leninizm. yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği! yaşasın işçiler, köylüler! kahrolsun emperyalizm!" dediği belirtildi.
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde asılarak idam edildi.Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 1969'da öldürülen Taylan Özgür'ün yanına gömülme isteği, yerine getirilmez ve apar topar gömülür.