EĞİTİM
Mağduriyet Yok Reform Var
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Akit gazetesi Ankara Temsilcisi Yener Dönmez ve Haber Müdürü Fatih Akkaya'nın sorularını cevapladı.
“DERSHANELER, ‘BÜYÜK EĞİTİM REFORMU’NUN SADECE BİR CÜZÜ”
Sayın Başbakan’ın “Dershane reformu Nabi Bey döneminde bitecek” yönünde bir açıklaması oldu. Bu işin yol haritası belirlendi mi? Nasıl bir yöntem izlenecek?
- Sayın Başbakan’ın Rusya dönüşü eğitim reformuna dair yaptığı açıklamalar, sadece ön plana çıkartılan dershane konusunu kapsamıyor. Bu dershane konusu çok daha geniş kapsamlı büyük bir eğitim reformunun bileşenlerinden sadece bir tanesi. Doğrusu böylesine büyük, önemli, hayati, milli ve hayırlı bir girişimin; bileşenlerden herhangi birinin ipoteği altında konuşulması üzücü. Ayrıca bu yeni bir konu da değil. Dershanelerin özel okula, özel eğitim kurumlarına dönüştürülmesi 10 yıldan beri konuşulan, ön hazırlığı yapılan, bazı bileşenleri hayata geçirilen, ama nihai ve derli toplu çerçevesi önümüzdeki dönem yürürlüğe konacak olan “Büyük Eğitim Reformu”nun bir parçası. Şimdi dolayısıyla geriye doğru baktığınız zaman aslında bu dershane olayında “Büyük Eğitim Reformu”nun ön hazırlıklarını görmek de mümkün.
Büyük bir reformdan bahsediyorsunuz. Nedir tam olarak, ayrıntılarını bizimle paylaşır mısınız?
- Bu yol gerçekten çok engebeli, taşlı dikenli bir yol. Hatırlayın 10 yıl önce eğitimde tartıştığımız konuları... Sorunların büyük kısmı adeta “sessiz devrim” tabirinin örneği olarak gösterilebilecek bir üslup, nezaket ve suhulet içerisinde halledildi. Nedir mesela bunlar? En başta eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik, öğretmen niteliğini artırmaya yönelik, okullar arasındaki nitelik farkını azaltmaya yönelik, öğrenciler arasında eğitimin her kademesinde ayrımcılığın kaynağı olan düzenlemelerin ayıklanmasına yönelik pek çok düzenleme yapıldı. 28 Şubat döneminde ciddi manada tahrip gören mesleki eğitimin, İmam Hatip okullarının ve dolayısıyla orta öğretim kurumlarının restore edilmesi için ciddi adımlar atıldı. En son 4+4+4 düzenlemesi ile İmam Hatip ve meslek okullarına yönelik çarpık yaklaşım düzeltildi. Üniversiteye girişte çocukların önüne dikilen katsayı engelleri kaldırıldı. Bütün bunlar eğitim konusunun daha demokratik bir zeminde konuşulabilmesi, tartışılabilmesi, sonuçlandırılabilmesi için yapılması gereken ön hazırlıklardı. Bunlar yapıldı, yapılıyor. Bugün konuştuğumuz dershaneler özel okula dönüştürülmesi meselesi de bu ön hazırlıkların bir parçası ve bu kendinden ibaret bir proje de değil.
“ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ SİSTEMİ DE DEĞİŞECEK”
Dershanelerin dönüştürülmesinin genel olarak ne gibi yansımaları olacak?
- Bu girişimimizle aynı zamanda ortaokullardan liselere geçişte veya orta öğretime geçişte dershane sistemini besleyen SBS sınavının kaldırılması gerçekleşecek. Yansımalardan sadece birisi bu. Yine benzer bir sonucu yüksek öğretime geçişte almayı planlıyoruz. YÖK’le ve TÜBİTAK’la birlikte MEB Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nda bir yıl önce alınan karar gereği yüksek öğrenime geçişi yeniden düzenliyoruz. Bu düzenlemelerin neticesinde üniversiteye hazırlık sürecinde dershaneler ve benzeri paralel kurumlara ihtiyaç olmadığı net bir biçimde görülecek.
Dershanelerin dönüştürülmesi kapsamında bir takım sıkıntıların yaşanabileceği, öğretmenlerin mağduriyet yaşayacakları dillendiriliyor. Nasıl olacak bu? Bu konuya açıklık getirir misiniz?
- Şimdi dershanelerde iddia edildiği kadar bu nitelikte öğretmen yok. Özel okula dönüşecek olan kurumlardaki öğretmenlerde hiçbir sıkıntı yaşanmaz. Onlar orada devam eder. Açık lise veya dershaneci arkadaşların önerdiği şekliyle akademik liseye dönüşecek kurumlarda da bu öğretmenler istihdam edilmeye devam ederler. Biz bir sorun çıkabileceğini değerlendirmiyoruz.
“HİÇBİR MAĞDURİYET YOK, KİMSENİN BAHANESİ OLAMAZ”
Peki bu dershanelerin ne kadarı özel okul, ne kadarı açık liseye dönüşebilir? Belirlediğiniz kriterler var mı? Her iki şekle de dönüşemeyecek kurumların durumu ne olacak?
- Bugünkü kriterlerle yüzde yirmisi sorunsuz özel okula dönüşebilecek seviyedeler. Geriye kalanlar da çok rahat bir şekilde açık liseye dönüşebilir. Açık lisede kriterlerimiz özel okul gibi değil. Yani bugünkü dershanelerle ilgili kriterleri yerine getirmiş tüm kurumlar açık liseye dönüşebilir. Mevcut kriterler yeterlidir. Tabii ki belli bir vade içerisinde gerekli şartları sağlayarak özel okula dönüşmek koşuluyla. Dolayısıyla hiçbir öğretmenin açıkta kalması söz konusu değil. “Ben özel okula dönüşemem, açık lise de olamam” diyenlere de, “Etüt eğitim merkezi ol” diyoruz. Eğer boşta kalan öğretmenimiz olursa onları da etüt eğitim merkezlerinde değerlendireceğiz. “Etüt eğitim merkezi de olmak istemiyorum” diyen de çıkarsa “Bize devret” diyoruz. Biz orayı ya etüt eğitim merkezi veya halk eğitim merkezi olarak değerlendiririz. Kalan öğretmenleri de oralarda görevlendireceğiz. Yani hiçbir mağduriyet yaşanmayacağı gibi, hiçbir bahane de vermiyoruz kimsenin ağzına.
“KENDİMİZİ YETERİNCE ANLATAMADIK”
Buna rağmen konunun bu kadar tartışılmasını, “Dershane” denildiğinde bu denli tepki oluşmasını neye bağlıyorsunuz?
- Bunun masum yorumu şu: Biz derdimizi anlatamadık. Ne yapmak istediğimizi yeterince anlatamadık. Bir kısım tepkinin buradan kaynaklandığını düşünüyorum. Yani biz “Özel okula dönüşün” derken mesela ne tür teşvikler öngörüyoruz? Bunu tam olarak anlatamadık. Satır başları halinde söylüyoruz ama bunu duyan dershane sahipleri bu teşviklerin kapsamını, kimlere verileceğini, hangi kapsamda verileceğini, geri dönüşlerinin nasıl olacağını bilmedikleri için bizi yeterince teşvik edici bulmamış olabilirler. Açık lise diye bir şey öneriyoruz, yine mesela bir kısmı bunun tam olarak ne anlama geldiğini yeterince anlamamış olabilirler.
“ETÜT MERKEZLERİ KAPATILMAYACAĞI GİBİ DEVLET DESTEĞİ DE DEVAM EDECEK”
Önerileriniz ayrıntılarına girecek olursak... Bir de etüt eğitim merkezleri konusu var. Sistemi biraz anlatır mısınız bize?
- Şuradan başlayalım. Bizde üç türlü etüt eğitim merkezi var. Birincisi, ileri kreş diyebileceğimiz, daha çok çalışan anne babaların küçük çocuklarını bıraktıkları etüt eğitim merkezleri. Buralar ücret alıyorlar anne babalardan. Anlaşılabilir bir şey bu. Orada bir bakım hizmeti de görülüyor. İkinci grup yaş sınırlaması olmaksızın çocuklara günlük derslerinde, ödevlerinde yardımcı olan etüt eğitim merkezleri. Bunlar bizzat devlet tarafından desteklenen, SODES projesi kapsamında Kalkınma Bakanlığı tarafından finanse edilen etüt eğitim merkezleri. Buralarda ücret alınmıyor. Çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’da olmak üzere 1200’ün üzerinde böyle merkez mevcut. Bunlardan bir kısmı, finansmanı devlet tarafından karşılanmakla birlikte sivil toplum kuruluşları tarafından açılmış. Bunların aşağı yukarı dörtte biri, çok itiraz eden arkadaşların bizim desteğimizle açtıkları merkezler. Bu merkezlerin hiçbirisinin kapatılması söz konusu değil.
“TEPKİLERİN BOYUTUNA BİR ANLAM VEREMİYORUM”
Bu imkanlara rağmen bir kısım medyada keskin bir üslupla menfi yayınların devam ettiği gözlemleniyor. Çok farklı sesler geliyor, çok farklı yansımalar oluyor. Bu tavrın nedeni ne olabilir?
- Ben bunu anlayamadım. Hakikaten anlayamadım. Şu yapılan düzenlemelerin hiçbiri; iyi niyetli, gönüllü, gerçekten hizmet aşkıyla yapılan işlere sekte vuracak nitelikte işler değil. Buna rağmen bahsettiğiniz gibi bir durum maalesef yaşanmakta. Yukarıda saydığım ihtimaller, masum ihtimaller, masum gerekçelerdi. Öte yandan arada ortalığı karıştırmak isteyen, buradan farklı siyasal amaçlarla belli gruplarla hükümet arasında ihtilaf, çatışma çıkarma hevesinde olan bir sürü önyargılı insan, grup mevcut. Bunun takdirini de artık Milli Eğitim Bakanı olarak benim değil kamuoyunun takdirine bırakmak lazım.
“DERSHANECİLİK SEKTÖRÜNDEN OLUMLU SİNYALLER ALIYORUZ”
Bu tartışmaların arasında, dershane sahipleriyle herhangi bir diyalog kurabildiniz mi?
- Dershane sektörü kendi içinde çok homojen bir sektör değil. Çok farklı gruplaşmalar, farklı şemsiye kuruluşlar var. Bugüne kadar görüştüğümüz dershane temsilcilerinin verdikleri tepkilerden; reforma destek verdiklerini, vereceklerini görüyoruz. Yeter ki bunun için biz ilgili paydaşlara ne yapmak istediğimizi daha anlaşılır şekilde anlatabilelim. Onlar da bizi mümkün oldukça ön yargısız bir biçimde dinlesinler. Nitekim geçtiğimiz günlerde dershane sektörünün aşağı yukarı dörtte birini temsil eden grup ve dernek temsilcileri ile yaptığımız görüşmelerde doğrusu olumlu sinyaller aldık. Özellikle bu özel okula dönüşemeyecek dershanelerin, açık lise veya onların önerdiği isimle akademik lise olması seçeneğine sıcak baktıklarını, bunun için ayrıntıda bazı önerilerinin olduğunu görmekten doğrusu memnun oldum.
“KABİNEDE VE PARTİ İÇERİSİNDE TAM MUTABAKAT VAR”
AK Parti yönetimi ve kabine içerisinde bu dershane konusunda çatlaklar olduğu yönünde söylentiler var. Ne söylersiniz?
- Hayır. Ne kabinede ne milletvekilleri arasında yapılmakta olan bu büyük dönüşüme ilişkin kategorik bir ret, bir itiraz mevcut değil. Sadece arkadaşların bu konuya yeterince vakıf olmamaktan kaynaklanan soru işaretleri var. Farklı önerilerde geliyor bize. “Böyle değil de şöyle yapsak daha iyi olmaz mı?” diyenler var. Zamanlama konusunda öneriler var. Tabii bunlar derlenip toparlanıp bir bütünlük içerisinde Bakanlar Kurulu’nda karara bağlanacaktır. Parti içerisinde bu konunun müzakereleri, karşılıklı bilgilendirme süreci devam ediyor.
Çalışmalarınız Haziran’a yetişecek mi?
- Yetişmemesi için bir sebep görmüyoruz. Önümüzdeki günlerde bu işin çerçevesi şekillenir. Kısa süre içerisinde de Meclis’ten geçer.
“MUHALEFET BUYURSUN, İSTEDİĞİNİ SÖYLESİN”
Peki muhalefet partilerinin bu konuya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Konuya siyasi hesaplarla mı yaklaşıyorlar?
- Yani muhalefet, “Dershaneler kapatılmasın” mı diyor? Zaten böyle bir şey yok. Kapatılmıyor, dönüşüyor. Dönüşüme karşı olduklarını mı söylüyorlar? Buyursunlar desinler. Tabii bu konu Meclis’e intikal ettiği zaman komisyonda ve Genel Kurul’da ne söyledikleri daha iyi anlaşılacak. “Dershaneler dönüşmesin, bugünkü yapılarıyla devam etsin” diyeceklerse buyursun desinler. Millet de kararını versin. Bütün Türkiye’de dershaneye gidebilen çocukların oranı yüzde 15. Kalan yüzde 85’e, “Kusura bakmayın, siz dershaneye gidemiyorsunuz ama bu yüzde 15 önde koşsun, sizde biraz bekleyin” mi diyorlar? Bunu da diyorlarsa buyursunlar desinler.
“ÜNİVERSİTELEŞME HÜKÜMETİN BAŞARISI”
Dershanelerin açılmasının ardından bazı taşra vilayetlerinden üniversitelere girişlerin arttığı söyleniyor.
- Burada da bir mantık hatası yapılıyor. Efendim işte, “Batman’da 5 sene veya 10 sene önce hiç dershane yoktu, dershane yokken 6 çocuk üniversiteyi kazanıyordu. Dershane açıldı, şimdi 650 çocuk üniversiteyi kazandı” deniyor. E güzel kardeşim, o zamanlar Batman’da üniversite de yoktu. Biz Batman’da da, Hakkari’de de, Şırnak’ta da üniversite açtık. Kontenjanlar arttı haliyle. Daha önce çocuğunu İstanbul’a, Ankara’ya göndermeyen, gönderemeyen, göndermek istemeyen pek çok aile kendi ilinde üniversite açılınca çocuğunu oraya gönderiyor. Dolayısıyla üniversitelere giden sayısındaki artış dershanelerden değil, oralarda açılan yeni üniversitelerden ve kontenjanlardaki artıştan kaynaklanıyor.
MÜFREDAT VE SINAV SİSTEMİNDE DEĞİŞİKLİKLER GELİYOR
Dershanelerde daha çok test tekniği öğretildiği biliniyor. Peki bu yeni sistemde müfredatta bir değişiklik düşünüyor musunuz? Veya sınavlarda bir değişiklik mi olacak? Test tekniğinin okullarda ders şeklinde verilmesi veya sınavın yeni sisteme uyarlanması gibi...
- SBS’nin kaldırılması gündemde tabii ki. Bir de bu geçiş sürecine müfredatı, sınıfı ve öğretmeni merkeze alan bir anlayışla yaklaşıyoruz. Elbette bunun sonucu olarak sınavlarda da yeni planlamalar yapılacak. Bunlar üzerinde çalışılan konular.
“ORTALAMA DERSHANE MALİYETİ 12 BİN TL. BAŞARI ORANI YÜZDE 7!”
l Dershanelerin vatandaşa ciddi mali yükler getirdiği ve kesimler arasında eşitsizlik oluşturduğu yönünde değerlendirmeler mevcut. Bu noktadaki tespitleriniz nelerdir?
- Dershaneler aslında kendi içinde tekdüze, homojen ve eş standartta kurumlar değil. “VIP dershane” tabir edilen, seçilmiş hocalar nezdinde üç dört öğrencinin ders gördüğü çok seçme sınıflar da var. Bunların sayısı genel içerisinde tabii ki çok az. Bir de daha kalabalık sınıflarda faaliyet gösteren orta sınıf dershaneler mevcut. Tabii vitrine konan hep bu “VIP” tabir edilen yapılar. Bu günlerde yayınlanan Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) bir raporu var. Orada, dershaneye gitme ile üniversiteye girme arasındaki korelasyon yüzde 7 olarak verilmiş. Yani ortada çok anlamlı bir şey yok. Ayrıca yine aynı raporda, 3400 lira ve altında bir kaynağın dershaneye ayrılması durumunda da, dershaneye gitmek ve üniversiteye girmek arasında herhangi bir ilişki bulunamadığı kaydediliyor. Araştırma sonucu bu. Yani siz 3400 lira ve altındaki bir dershaneye gidiyorsanız biraz avutuluyorsunuz manası çıkıyor buradan. Maliyet noktasına gelirsek. Bizim yaptığımız tahmini araştırmalar ortalama bir Türk ailesinin çocuk başına yaptığı dershane masrafının 4600 lira civarında olduğunu ortaya koyuyordu. Öte yandan TED’in yaptığı bir araştırmaya göre bu rakam 12 bin TL civarında çıkıyor. Veriler, hanelerin toplam gelirlerinin yüzde 15’lere varan oranlardaki kısımlarını dershane harcamalarına ayırdıklarının ortaya koyuyor. Başarı oranı ise yüzde 7!
“ÖĞRENCİLERE HADDİNDEN FAZLA YÜK YÜKLEMEYECEĞİZ”
l Genel bir soru soracak olursak, okullarımızdaki müfredatın ağır olduğu, dolayısıyla verimli bir eğitimin mümkün olamadığı yönündeki yaklaşıma ne dersiniz?
- Bunu tamamen haksız bulmak mümkün değil. Bütün yardımcı kitaplar da dahil olmak üzere eğitimde kullanılan her türlü materyalin gözden geçirilmesi, pedagojik olmayan, doğru olmayan, güncelliğini yitirmiş hususların ayıklanması, programların çocuklara çok aşırı yük yüklemeyecek biçimde sadeleştirilmesi gibi çalışmalar zaten uzun bir zamandan beri yürütülüyor. Ben göreve başladığımın haftasında 6 dersin 7 programını açıkladım. Bu benim bir haftada yaptığım bir iş değil. Bu daha önceki bakanlar tarafından, özellikle Ömer Bey zamanında hızlandırılmış bir çalışmanın sonucuydu. Daha önce biyoloji, İngilizce, matematik gibi 6 derste, çocukların hiçbir şekilde bitirebilmeleri mümkün olmayan programlar dayatılmış. Hem öğretmenler bundan müşteki idi, hem öğrenciler. Yani biz istesek de öğretmeye vakit bulamayacağımız çok şeyi hedef olarak programlara yazmışız. Tabii doğal olarak bunlar gerçekleşemiyor. Şimdi daha gerçekçi bir gözle, çocukların kaç saati var, öğretmenlerin kaç saati var, öğretmenin hazırlık yapabilmesi için ne kadar süreye ihtiyacı var, bir ders yılında bunların ne kadarı diğer derslerden vakit çalmadan yerine getirilebilir gibi hesaplar kitaplar yapıldıktan sonra bunlar sadeleştiriliyor. Çocuklara, kaldırabileceklerinden daha fazlasını yükleme yaklaşımını bitireceğiz.