GÜNDEM
Lozan sonrası Cumhuriyet nasıl ilan edildi?
Lozan Antlaşmasının 24 Temmuz 1923’de imzalanması ve milli mücadelenin nihayetlenmesinin ardından Türkiye kendini rejim tartışmalarının içerisinde buldu. Meclisteki milletvekillerinin bir kısmı Hilafet makamının güçlendirilmesi gerektiğini düşünürken bir kısmı mevcut sistemin devamından yanaydı. Mustafa Kemal Paşanın başını çektiği bir diğer grup ise yeni Türkiye’nin rejimin yerleşmesini ve eskiye dönüşü engelleyecek bir inkılap süreci arzuluyordu.
Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim gününe kadar bir sır gibi saklanmış bir konu değildi. Temmuz ayından itibaren gündemdeki yerini almaya başlayacaktı. Lozan Antlaşmasının hemen ardından Mustafa Kemal Paşa yaveri Hasan Rıza Soyak’ı yanına çağırarak birkaç küçük kağıt parçası verecek ve şöyle diyecekti:
— “Bunları al, müsvedde halindedirler, beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır, dikkat et, okuyamadığın veya anlayamadığın yer olursa bana sorarsın. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz; âmirlerine dahi bahsetmene lüzum yoktur”.
Temize çekilecek notlarda Teşkilatı Esasiye kanununda devlet şekline ait maddeleri değiştiren maddelerden bazıları şunlardı:
“Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir”.“
Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur”.
“Meclis, hükümetin inkisam ettiği idare şubelerini, icra vekilleri vasıtasıyla idare eder”.
Hasan Rıza Soyak notları temize çektikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’dan şöyle bir talimat alacaktır:
“Şimdi bunu al, Adliye Vekili Seyit beye götür, yarına kadar bunları okusunlar. Cumhuriyet ve halk hâkimiyeti mefhumları ile umumî hukuk kaideleri bakımından tetkik etsinler ve mütalâalarını bildirsinler. Meselenin şimdilik üçümüzün arasında kalmasını, arzu ettiğimi de Seyit Beye söylersin”.
Falih Rıfkı Atay da Çankaya adlı eserinde 11 Eylül 1923 günü Mecliste Mustafa Kemal Paşanın odasında Cumhuriyetin ilanı hakkında şu diyalogları aktarır:
“Gazi dedi ki”
— Cumhuriyet ne demektir? Kamusa baktım, “chose publique” kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde manası ne olmalı?
Gazi’nin sözü hangi konu üstüne getirmek istediği belli idi. Kanun-u esaside (Anayasada) hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey:
— Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir, dedi.
Gazi: — Ben projeyi (söz konusu parti tüzüğü projesi) gördüm. Çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarla hususî müzakerede bulunuruz ve fırkaya getiririz, dedi.
Yunus Nadi: — Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız. Gazi, kalemini masaya vurarak;
— En kuvvetli zamanımız bugündür, dedi.
Sonra yeni Kanun-u Esasî’nin kendi niyetine göre ilk maddesini okudu. “Türkiye Cumhuriyet usulü ile idare olunan bir halk devletidir”
Falih Rıfkı Atay bu ifadelerle Cumhuriyetin ilanının bir sır olmadığını 49 gün önceden açıktan konuşulmaya başlandığını belirtir.
Cumhuriyetin ilanına giden süreçte bir diğer açıklama ise Mustafa Kemal Paşanın Wiener Neue Freie Presse muhabiri Lazar’a 22 Eylül 1923’de verdiği demeçtir. Mustafa Kemal Cumhuriyet hakkında şunları söylemişti:
— Yeni Türkiye Teşkilâtı Esasiye Kanununun ilk maddelerini tekrar edeceğim.
“Hakimiyet bilâ-kayd’ü şart milletindir. İcra kudreti, teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir”.
Bu iki kelimeyi bir kelimede hulâsa etmek kaabildir. “Cumhuriyet”. Yeni Türkiye’nin emr-i teceddüdü daha nihayet bulmamıştır. Harpten sonra Türk Teşkilâtı Esasiyesinin inkişafı henüz kat’i bir şekil almış addedilemez. Tadilât ve tashihat yapmak ve daha mükemmel bir hale getirmek elzemdir. İkmaline başlanan bu iş henüz bitmemiştir. Kısa bir zaman zarfında Türkiye’nin bugün filen almış bulunduğu şekil kanunen de tesbit edilecektir. Yakın bir âtide bu meseleye ait hükümet teklifatı meclise arz edilecektir. Bu teklifatın bütün mevaddı Teşkilâtı Esasiye Kanununun inkişaf ve ikmaline ait bulunacaktır. Bütün Avrupa ve Amerika’daki Cumhuriyetler nasıl esas itibariyle yekdiğerinden ayrı değilse aralarındaki fark nasıl yalnız şekle ait bulunuyorsa, Türkiye’nin de bu cumhuriyetlerden farkı sırf bir şekil meselesidir. Diğer cumhuriyet usulüyle idare edilen memleketlerde olduğu gibi bizimde hâkimiyete malik bir parlâmentomuz vardır. Yalnız bizde Büyük Millet Meclisi hem teşrî hem de icraî salâhiyete maliktir. Başka yerde olduğu gibi bizde de vekiller kendi vekâletlerine ait işlerden mes’uldürler. Başka yerlerde yeni Türkiye Devleti icra vekillerinin Millet Meclisinin elinde oyuncak olduğu zannediliyor. Bu hatadır, vekillerin mes’uliyetine ve vazifesine ait meselede, Teşkilâtı Esasiye Kanununda yapılacak tadilât ile tespit edilmiş olacaktır. Netice itibariyle reis-i cumhurdan, reis-i hükümetten ve mes’ul vekillerden müteşekkil bir hükümet teşkil edeceğiz.
Yurt içinde ve dışında büyük yankı uyandıran bu demece Fransız Le Temps gazetesi şöyle bir karşılık şöyle bir yorum getirmişti : “Fransa, kendi görüşlerini hiç kimseye zorla telkin etmek istemezse de Türkler Cumhuriyet ilân ettikleri zaman önce onları Fransızlar kutlayacaktır”.
Rejim tartışmaların günden güne devam artarak devam ettiği 1923 Ekiminin sonlarında Fethi Bey hükümeti istifa etti. İstifanın ardından Mecliste yeni bir hükümet kurulamadı. Meclis hükümeti sisteminin ülkede hükümet boşluğu yarattığı eleştirilerinin ardından Teşkilat-ı Esasiye Kanununda değişiklik teklifi 29 Ekim günü TBMM’ne sunuldu. 158 milletvekilinin kabul oyu ile Türkiye’nin rejiminin Cumhuriyet olduğu kabul edildi. Aynı oturumda ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi de gerçekleştirildi ve Mustafa Kemal TBMM tarafından Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Kaynaklar:
Hamza Eroğul,Türkiye Cumhuriyetinin ilanı
Falih Rıfkı Atay,Çankaya