GÜNDEM
Kemalizm Bitiyor mu?
Özgür-Der kurucularından Hamza Türkmen, Hilal TV'de hazırlayıp sunduğu Ulustan Ümmet'e adlı programla gündemde. Her programında dikkat çeken önemli konuları gündeme taşıyan Türkmen, özellikle cumhuriyetin kurulması aşamasında ve sonrasında halka zorla dayatılan ulusalcı Kemalist anlayışın toplumda oluşturduğu travmaları etraflıca tartışıyor. Araştırmacı yazar kimliğiyle de tanıdığımız Hamza Türkmen, Haksöz Dergisi'nde yazılar yazıyor. İslami kesime yönelik darbe girişimi olarak bilinen Balyoz hareketini planlayanların yargılandığı Balyoz davasının müdahili olan Hamza Türkmen ile Ulusçuluk ve İslamcılık üzerine konuştuk.
- Öncelikle sizin bir İslamcılık tanımınız var. Bir insan, Elhamdülillah Müslümanım diyebiliyorken, İslamcılık kavramının öne çıkmasının sebebi nedir?
- Ben kendime İslamcı demiyorum, Müslüman diyorum. Ancak İslamcılığı savunuyorum. Neticede hiçbir Müslüman, Müslüman vasfı dururken, kendine İslamcı dememiştir. Radikal, İslamcı, fundamantalist gibi ifadeler bize dışarıdan yakıştırılan ithamlardır. Şimdi, Ben ölmeye ölmeye geldim diyen futbol taraftarı da, meyhane işletip Cuma namazlarına gelen bir kişi de, sıkıştığı zaman 28 Şubat sürecinde İslami değerlere saldırmış olan paşalar da, Ben Müslümanım diyor. Peki o zaman benim Müslümanlığımı, onun Müslümanlığından ayırt edecek şey nedir? Kur'an'da, bu anlamı ile mü'min, muttaki, müslih ve alim gibi Müslümanlığımızı pekiştiren ifadeler vardır. Eğer İslamcılık İslamı itikadi ve siyasi boyutuyla tümden tatbik edenlere onu bir dünya görüşü olarak algılayanlara verilen bir sıfat haline geldiyse, Hayır biz İslamcı değiliz demiyoruz.
ULUSALCILIK
- İslamcılık kavramı eskidende kullanılıyor muydu?
- İslam tarihinde İslamiyyin şeklinde kullanılmış bir ifadedir... Hicri 3. asırda yaşayan Eşari'nin, İslamcıların makaleleri, namaz kılanların ihtilafları isimli kitabı var. Osmanlı yıkılırken de, üç tane çözüm yolu üzerinde duruluyordu. Bu çözüm yolları Ulusçuluk, İslamcılık ve Türkçülüktür.
- Peki, Ulusçuluk kavramı nedir?
- Ulusçuluk, yani nation Avrupa'da beş asırdan beri kullanılıyor. Avrupa'da kiliseden ve derebeylerin baskısından kopanlar yağmacılığa, köle ticaretine ve Kızılderilileri imha etmeye başladılar. Gasbedilen mallarla Avrupa'da ticari bir sermaye birikti. Bu haydutlardan oluşan burjuva sınıfı ve sermayedarlar, yetiştirdikleri aydın ve mühendislerin buluşlarıyla tamamen seküler bir din anlayışı içerisinde sanayi devrimine ulaştılar. Buhar gücünü kullanarak, genellikle bilek gücüne dayanan fabrikalar açtılar. Köylerde yaşayan insanlar, fabrikalarda çalışmaya başladı ve sanayi toplumu oluştu.
Farklı kesimlerden insanlar fabrikada çalışıyordu. Fransa'da 200'e yakın farklı dil, lehçe konuşuluyordu. Bu dönüşüm süreci içerisinde aristokrasi, patronlar ve aydınlar, toplumu yeniden dizayn etmeye başladı. Kilise'yi dışarıda bırakarak, Biz yeni bir ulusuz dediler. 300-400 kelime ile konuşulan Frenkçe geliştirilerek, Fransızca yapıldı. Bu bizim milli dilimiz dediler. Herkese zorunlu eğitimle dayatıldı. Bayrak buldular, Milli bayrağımız dediler. Topraklara sınır çektiler, Burası bizim toprağımızdır dediler. Ve tamamen devlet kutsal, bayrak kutsal, sınır kutsal, vatan kutsal tarzında vahiy dışı kutsallar üreterek, kurgusal ve seküler bir toplumsal yapı ürettiler.
Ulusalcılık batının baskı unsuru oldu
- Ulusçuluk akımı Türkiye'ye nasıl ulaştı?
- İslam coğrafyası çözülürken, onlar zaafa uğrayan ümmet yapımızı bölmek ve ulus toplumlara parçalamak, iyi pazarlar oluşturacak kontrollü ulus devletlere bölmek istediler. Türkoloji, Kürdoloji, Arapoloji enstitüleri kurdular. Bizim jön-Türklerimiz, jön-Kürtlerimiz, jön-Araplarımız batıda yetiştiler 1800'lü yıllarda. Yani ulusçuluk dediğimiz tamamen ithal ve Avrupa paradigmasına ait seküler bir toplumsal mühendislik. Onun için İttihat Terakki'nin Türkçülerine bizler garpzede deriz.
Osmanlı'nın son dönemlerinde yönetimde ve eğitimde Kur'an ekseninden oldukça koparak, dağılma sürecine girdik. Sadece İslami direniş, ıslah, İttihad-i İslam çabaları Müslümanların yaşayan gücünü ifade ediyordu. Ama Batıcı kadrolar, egemenler hakim oldular ve bizi bastırdılar... Çözüm olarak, Avrupa'da oluşan ulusçuluğu burada yeniden üretmeye başladılar.
BİR HİKÂYE UYDURDULAR
- Nasıl ürettiler?
- Bizim buradaki şımarık, bürokrasi-paşa çocukları Avrupa görmek, orada balolarda dans etmek, onlar gibi yaşamak öykünmeciliği içerisindeydi. Osmanlı bir kavimler mozayiğidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, 22 tane farklı kavimden Müslüman halk vardı. Yeni bir ulus için halkın bir kısmının konuştuğu Türkçe seçildi. Tarih üretme konusunda ise kopyacı oldukları için şaştılar. İlk Türk ulusu Ortaasya'dan geliyor dediler, paralara bozkurt amblemi bastırdılar daha sonra bu olmadı Biz Hititler'den geliyoruz dediler, Ankara Sıhhıye'ye Hitit Güneşi anıtı diktiler. Pagan kültürden geliyoruz dediler. Hiç İslam'dan bahsetmediler. Tamamen kurgusal bir hikaye yazdılar ve Bu hikayeye inanacaksınız dediler.
- O dönemlerde nasıl tartışmalar yaşandı?
- Özetle dini dışarıda bırakan bir Türk ulusu üretildi. Bu duruma ilk defa bizim dedelerimiz isyan etti. Hayır biz Müslümanız dediler ve 60 il ile ilçede ayaklanma oldu. Sırf Şeyh Said kıyamında, 10 binlerce Müslüman katledildi. Marksist Mete Tuncay bile akademik bir çalışmasında, Yunan harbinde ölen insanlardan en az iki katı insanın bu ayaklanmalarda katledildiğini söyledi.
Bu dayatmalara itiraz eden İskilipli Atıf Hoca örneğinde olduğu gibi 10 bine yakın kanaat önderimiz, alim insan idam edildi. Halk ezildi. 500 bin kişi sürüldü. 100 bin kişi yollarda öldü.
Henüz Türkiye siyasetinde Dersim katliamına kadar gelindi. Ama daha ötesine gideceğiz. Bu konuların dosyası açılmadı. Asıl İslami kimlik sahiplerine yapılan katliamların defterini açmalıyız.
- Katliamlar sonucunda ne oldu?
- Bu katliamlar sonucunda bir Türk ulusu üretildi. İslam tasfiye edilemedi; ama alt kimliğe indirgendi. Üst kimlik Türklük olarak dayatıldı. Ve bu süreçte bir nevi dine karşı seküler bir din dayatılıyordu.
ZULME BEDDUA
- İlerleyen yıllarda Ulusçuluk akımı aynen devam etti mi?
- 1940'lı yıllarda bizim dedelerimiz ve ninelerimiz çaresiz kaldılar ve sadece bu zulme beddua eder hale geldiler... Belki namaz kılabiliriz, çocuğumuza Kur'an okutabiliriz. Belki ahır yapılan camimiz yeniden açılabilir... Belki hacca gidebiliriz... diye Biz de Türküz demeye başladılar. Dindarlar da bir nevi Türk kimliğini geçici de olsa kabul etmeye başladı. Köprüyü geçerken, işte efeye efe demek gibi bir haldi ama köprü uzadı, uzadı ve bizimki de efenin mafyası oldu... Oysa temel çatışma Cumhuriyet kurulduğundan beri seküler Türk kimliği ile İslami kimlik arasındadır.
- Daha sonra 28 Şubat darbesi ile baskı süreci mi başladı?
- İmam Hatip Okulları'ndan mezun olan öğrenciler, Tıp Fakültesi kazanmaya başladılar. En iyi üniversitelere birincilikle girmeye başladılar. Bu tür gelişimler halkın fıtri ve İslami yanının ön plana çıkmasıydı. Üst kimlik İslami kimlik olmaya gidiyordu ama 28 Şubat'ta bu gidişatın durdurulması için ağır bir darbe gerçekleştirildi. Ve bunun sonucunda sindirildik.
- Ulusçuluğu ülkemize getiren Batıcı, elit olan kesim şu anda ne durumda?
- Hala dirençlerini sürdürüyorlar. Tırnakları çatlamış, dişleri dökülmüş ama varlıklarını hala devam ettiriyorlar.
Peki, Kemalizm bitiyor mu?
- Kemalizm bir nevi içine kapanıyor. Mağaralaşıyor. Radikalleşiyor ama İslami kesim artık korkuları kırıp, dışarı çıktığı için artık değişim, onların istediği doğrultuda olmuyor...
Hüseyin Kulaoğlu \ Yeni Akit