GÜNDEM
Her Gün Aşura, Her Yer Kerbela
Haram Aylar, Cahiliye Devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş yapılması ve kan dökülmesi yasak olan Kameri aylar demektir. “Haram aylar” nitelemesinin, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha çok ceza verilecek olmasına dayandığı da ifade edilmiştir. (Cassâs, Ebu Bekir Ahmed b. Ali er-Râzî, Ahkâmu'l-Kur'ân) Bu aylardan Muharrem birinci, Recep yedinci, Zilkade on birinci ve Zilhicce de on ikinci aydır. Bu dört ayın hürmeti, öteden beri süre gelen dini bir uygulamadır. Hz. İbrahim ve İsmail (as) zamanından beri Araplar, bu esasa riayet edegelmişlerdi. Cahiliye Devri’nde bile buna riayet edilmiş, haram aylarda savaş yapılmamıştır, yılın bu dönemi bir barış zamanı olmuştur. İslâm’ın gelmesi ile barış genel bir prensip, savaş ise saldırıya maruz kalma ve tebliğe engel olunması hâllerine has, zorunlu bir durum hâline geldiği için, “haram aylar” uygulaması da kalkmış oldu.
Muharrem’in yeri başka
“Haram aylar” içinde Muharrem ayının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu ayrıcalığı “Muharrem” adından da fark etmek mümkündür. Zira “muharrem” kelimesi, “haram kılınmış”, “hürmete lâyık” anlamlarına gelmektedir. Kısacası “haram aylar” uygulamasının genel adı, anlam itibarı ile bu aya özel bir ad olarak verilmiştir. Bu özel uygulama, şüphesiz Muharrem ayına atfedilen önemin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. Aynı önem İslâm kültür ve tarihi sürecinde de devam edegelmiştir. Zira İslâm, Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği Hanif dini esaslarının devamı niteliğinde olması sebebi ile, o geleneğin değerlerinin de sahibidir, dolayısı ile bu ayı değerli kılan tarihi olayları önemser. Diğer yandan, İslâm’ın zuhurundan sonra da Muharrem ayı, dini, sosyal ve tarihi önemi haiz olaylara sahne olmuştur. Bu durum Muharrem ayını, İslâm kültürü açısından daha da ön plana çıkarmaktadır. Muharrem ayını önemli kılan bazı olayları hatırlamakta fayda var.
Her Muharrem yeni bir hicret
Muharrem ayı, 12 ay ve 355 gün olan kameri yılın ilk ayıdır. Adından da anlaşılacağı üzere, kameri yılda -güneşin değil- ayın hareketleri esas alınmaktadır. Hicrî tarih, Hz. Muhammed (sav)'in Mekke'den Medine'ye göç edişi ile başlar. Hicretin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, Hz. Ömer devrinde olmuştur. Onun devrine gelinceye kadar Araplar, düzenli bir tarih belirleme sistemine sahip değillerdi. Fil Vakası gibi önemli olayları kıstas olarak benimsemişlerdi. Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl (Miladi 622), İslâmî takvimin başlangıç yılı (Hicri 1) olarak, Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edildi.
“Ben Musa’ya sizden daha lâyığım”
Bilindiği üzere Hz. Peygamber(sav) Medine’ye hicret ettiğinde, orada Arap halkla birlikte yaşayan Yahudiler vardı. İşte bu Yahudiler, Hz. Musa ile İsrail oğullarının, Firavunun zulmünden Aşûre günü kurtulduğunu söyleyen Yahudileri, Hz. Peygamber yalanlamamış ve hatta bu yönde olumlu bir tavır sergilemiştir. Bunun yanı sıra tüm Samî dinlerde özel bir yere sahip görünen aşûre günü, Cahiliyye Araplarınca da önemli kabul edilmiştir. İbni Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin Aşûre günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) “Ben Musa’ya sizden daha lâyığım” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhârî,Savm, 69; II, 251)
//
BİR AYET
“Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.”
(Tevbe, 36)
//
BİR HADİS
“Ramazan ayından sonra tutulan oruçların en hayırlısı, Allah’a izafetle (Allah’ın ayı denilerek) şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz ise, geceleyin kılınan namazdır.”
(Müslim, Sıyâm, 202; I, 821)
///
Aşûra gününde meydana gelen olaylar
Muharrem ayının 10’uncu (önümüzdeki Çarşamba) günü Aşûra günüdür. Aşûra gününde çok büyük ve mühim hadiseler meydana gelmiştir. Fakîh Ebu’l-Leys Hazretleri’nin Tenbîhü’l-Gâfilîn kitabında rivayet ettiği hadîs-i şerîfte, Aşûra günü meydana gelen hâdiselerden bâzıları şunlardır:
Göklerin ve yerin yaratılması, XAdem aleyhisselâmın tevbesinin kabul edilmesi,
Nûh aleyhisselâmın gemisinin karaya oturması,
Musa aleyhisselâmın, Firavun’un şerrinden kurtulması ve Firavun'un helak olması,
İbrahim aleyhisselâmın dünyâya gelmesi ve ateşten kurtulması,
Eyyûb aleyhisselâmın hastalıktan şifa bulması,
Yunus aleyhisselâmın balığın karnından kurtulması, XSüleyman aleyhisselama saltanat verilmesi,
Hz. Hüseyin (ra)’in şehid edilmesi.
Kıyâmetin kopması da Aşûra günü olacaktır.
ORUÇ TUTMAK SÜNNETTİR
Muharrem ayının 10’uncu (Aşûra) günü; önceki bir gün yahut sonraki bir gün ile birlikte oruç tutmak sünnettir. Yalnız Aşûra günü oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Hadîs-i şerîfte, “Aşûra orucunu tutunuz ve ona dokuzuncu yâhut on birinci günü ilave ederek Yahudilere muhalefet ediniz, onlara benzemeyiniz” buyurulmuştur.
///
Aylar bize hep Muharrem!
Yıllardan 680, aylardan Muharrem... “Yıllar geçiyor ki ya Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu! / Akşam ne güneşli bir geceydi, Eyvah o da leyl-i mâtem oldu.” Mehmet Âkif doksan sene önce yazdığı, “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” isimli şiirine bu beyitler ile başlar.
Cennet çocuklarının efendileri...
Muharrem; hüzün gecesi… Kerbelâ; Hz. Hüseyin’in şehâdeti… Onun siyasî ihtiraslar uğruna acımasızca şehit edilmesi, Peygamberimizi ve onun ehl-i beytini seven müminleri derinden yaralamış, mümin kalpler yanmış, asırlar geçse de bu yangın ve gözyaşları dinmemiştir… Fırat’ın yanı başında... Suyun akış sesini duyup dururken... Kuşatılmışlık içinde susuzluk çeken mazlum bir kafile... Hazret-i Hüseyin; Hazret-i Ali ile Hz. Fatıma’nın küçük oğlu; Rasulullah Efendimiz(sav)’in sevgili torunu... Peygamberimizin, ağabeyi Hasan’la beraber dünyanın iki çiçeği, ahirette de, “Cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü (Buhârî, “Menakıb”, 22) ve “Allah’ım, ben onları seviyorum, Sen de sev!” diye haklarında dua ettiği, (Tirmizî, “Menakıb”, 31) adını bizzat kendisinin koyduğu ciğerparesi…
Kerbelâ hâlâ Kerbelâ...
Ve yakınları... Kadınlar, çocuklar... Bir şiddet günü ki, asırlardır yürek kanatır. Aylar ve yıllar geçtikçe daha çok yaktı bağırları Hz. Hüseyin’in aşkı… Çocuklara, ona olan sevgiyle Hüseyin adı verildi. Hattatlar onu yazdı, kalem ağladı, mürekkep ağladı. Fırça ağladı, renk ağladı. Kerbelâ’da kan, Kerbelâ’da gözyaşı… Yetim çocuklar ve acılı kadınlar… Kerbelâ hâlâ Kerbelâ... (Diyanet Dergisi)
//
Osmanlı’da Aşûra özel merasimlerle pişirilirdi
Aşûre günü oruç tutmanın faziletine ilişkin sahih hadisler bulunmasına karşılık, o günde hububat karışımı aş (aşûre) pişirmek, sadaka vermek, mescitleri ziyaret etmek ve kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih habere rastlanmamaktadır. (Yavuz, Yusuf Şevki, “Aşûra”, DİA, IV, 25) Bununla birlikte, Müslüman Türklerin dinî halk geleneğinde önemli bir yer tutan aşûre, aynı zamanda Muharremin onuncu günü başlamak üzere, daha sonraki günlerde de özel merasimle pişirilip dağıtılan tatlıya isim olmuş ve sosyal dayanışmaya önemli katkılarda bulunmuştur. Çok eskiden beri devam eden aşûre aşı, Osmanlılar döneminde sarayda da pişirilmiş, “aşûre testisi” adı verilen özel kaplarla da saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılmıştır.
Muharrem ayına, Osmanlılar döneminde de ayrı bir önem verilmiştir. Bu ay dolayısıyla şairlerin yazdığı ve “Muharremiye” adı verilen manzum şiirlerin sayısı oldukça kabarıktır. Ayrıca, yeni yılın başlangıcı olması sebebiyle, bu ayda devlet erkânı, padişahın, huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik ettiği ve padişahın “Muharremiye” denilen hediyeler dağıttığı nakledilmektedir.
//
İSLÂM TARİHİNDE 10 MUHARREM
Emeviler’in ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve Hicri 61, Miladi 680 yılı Muharrem ayının onuncu Cuma günü, Hz. Hüseyin’in şahadeti ile sona eren tarihi olay meydana gelmiştir. Ehlibeytin çok değerli bir ferdinin hayatına mâl olan bu elim olay sebebi ile 10 Muharrem, Müslümanlarca yas günü sayılmıştır. (Ehlibeyt, “ev halkı”, “ev sahibi ile eşi, çocukları ve torunları” demektir. Terim anlamı ile “Hz. Peygamber(sav)’ın ailesi ve soyu” demektir.)
Temeli barış, uzlaşma ve hoşgörüye dayanan, ismini de bu anlamlara gelen “İslâm” kelimesinden alan yüce dinimiz; birliği, sevgiyi ve kardeşliği emrederken, haksızlığı, insan hayatına, kişi dokunulmazlığına ve insanın onur ve haysiyetine zarar verecek her şeyi de kesin bir dille yasaklamıştır. İnsanların can, din, mal, nesil ve
akıl emniyetini temin etmek, İslâm’ın temel hedeflerindendir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, haksız yere cana kıymak haram kılınmış ve bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmeye, bir hayatı kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmaya denk tutulmuştur. (Mâide, 32)
Muharrem ayı içerisinde Hz. Hüseyin gibi büyük bir şahsiyetin şehit edilmiş olması, bütün Müslümanlar için büyük bir acı olmuş ve Müslümanları derinden etkilemiştir. Bu zatın, Hz. Peygamberin sevgili torunu olması ise, bu acıyı daha da artırmaktadır. Tarihin belli bir kesitinde meydana gelen bu üzücü olayları iyi düşünmek ve bunlardan ders çıkarmak gerekir. Müslümanlara düşen görev, bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak; kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumaktır. (Milat Gazetesi -HAZIRLAYAN: SABRİ GÜLTEKİN )