DİYANET
Hastanelere İmam
Haftanın belli bir gününde hastahanelere bir imamın gitmesi, hastalarla görüşmesi, hastanın durumuna göre ümit, sabır ve metanet telkin etmesi, moral vermesi, isteyenlerin dinî bilgilerini tamamlaması.
08 Kasım 2013, Cuma
Haftanın belli bir gününde hastahanelere bir imamın gitmesi, hastalarla görüşmesi, hastanın durumuna göre ümit, sabır ve metanet telkin etmesi, moral vermesi, isteyenlerin dinî bilgilerini tamamlaması... uygulamasına başlanmış, bu da hemen arkasından -kimi samimi, kimi örtülü ve hileli- gerekçelerle ne kadar süreceği, nerede biteceği belli olmayan bir tartışmayı getirmiştir. Kesimleri ayırmadan karşı çıkanların gerekçeleri, basına yansıdığı kadarıyle şöyledir: Laikliğe aykırıdır. Papazlar örnek alınmıştır, Hıristiyanlığa özenme ve benzeme mahiyetindedir. İslâmda din adamı yoktur, imam din adamı değildir. Hastahaneye gitmesi de gereksizdir, buna ihtiyaç varsa herhangi bir müslüman yapabilir. Bu uygulama hastalara olumsuz tesir eder, ölümü hatırlatır, iyileşmeyi geciktirir...
Laiklik paranoyasına tutulmuş, nerede bir yaprak kıpırdasa orada laikliğe aykırı bir hareket vehmeden hasta tiplerin gerekçelerini ciddiye almak gerekmez. Diğer gerekçeler -her ne şekilde olursa olsun dinin sosyal hayata girmesinden, cemiyet içinde kendini hissettirmesinden rahatsız olup suret-i haktan görünerek asıl bunu önlemeye yönelik değil ise- üzerinde durmaya değer mahiyettedir. İslâmda din adamı diye bir sınıfın bulunmadığı doğrudur, ancak dinin, fert hayatını aşan, cemiyeti ilgilendiren, cemaatle ifa edilebilen talepleri vardır. Ezan, cemaatle namaz, cuma ve bayram namazları, cenaze hizmetleri, din ve Kur'an öğretimi... bu taleplerin önemli örnekleridir. Maişetini bu hizmetlerden sağlamayan, bunları bir ibadet ve hizmet olarak yerine getiren ve cemiyetin ihtiyacını karşılayan kimseler bulunduğu müddetçe anılan hizmetleri ücretle yapan sorumlulara (bu mânâda hademe-i hayrata, din hizmetlilerine) ihtiyaç bulunmaz. Ancak bu vasıfta kimseler bulunamaz ve hizmetler aksar ise ücretli din hizmetlilerine ihtiyaç hasıl olur. Nitekim olmuştur ve böyle bir hizmet sınıfı ortaya çıkmıştır, bunların maişetlerini ya hizmet verdikleri şahıslar ve topluluklar yahut da vakıflar ve devlet sağlamıştır. Bu din hizmetlilerinin, Hıristiyanlık ve Yahudilikte bulunan "din adamları" ve "din adamlığı" ile hiçbir ilişkileri ve benzerlikleri yoktur. Bunlar yapacakları işin bilgi ve eğitimini almış sıradan müslümanlardır, kutsal, yanılmaz ve günahsız değillerdir. İşte bu hizmet sınıfı -nasıl her müslüman değil de özellikle bunlardan biri namaz kıldırıyor, ezan okuyor, cuma kıldırıyorsa bunun gibi- hastahaneleri de ziyaret ederek hastalarla görüşebilir. Bu bir ihtiyaçtan doğuyorsa, bu ihtiyacı, ziyaret resmi vazifesi olmayan müslümanlar gideremiyorsa, ziyaretçisi olmayan hastalar boynu bükük kalıyor, ziyaretçisi olan hastaların da dini bilen, yaşayan, duasının makbul olacağı -hasta tarafından umulan- bir kimseye ihtiyacı varsa bir din hizmetlisinin bu ihtiyacı karşılamasında din ve düzen açısından ne sakınca olabilir? Sağlıklı kimsenin dinî hizmetlerde rehberi olan din hizmetlisi oluyor da hastanın niçin olmasın?
Hastanın imamı görünce ölümü hatırlaması, imamın son nefesinde iman telkini için geldiğini düşünmesi, bunun da hastayı olumsuz etkilemesi gerekçesi, "İslâmın dünya görüşü ve hayat tarzı" ile taban tabana zıt ve bu sebeple şuurlu bir müslümana ait olmaması gereken bir gerekçedir. Çünkü müslüman ölümden korkmaz, onun için ölüm bir son değil, fâniden bâkiye ve ebedîye intikaldir. Müslüman her an kendini, iyi bir ölüme (veya intikale) hazırlamakla meşguldür, ölümden evvel ölmek, kendini her an hesaba çekmek ve büyük hesaba hazırlamak onun vazifeleri arasındadır. Onun dünyada kalma arzusu, bu alemde Allah Tealaya biraz daha ibadet etmek ve ahiret hayatına yatırım yapmak içindir. Hastalık visal (kavuşma) gününün bayram alametidir. Gün gelmişse sevinerek gidilir, gelmemişse iyileşme hasıl olur ve geçici kulluk hayatına dönülür.
İşte dünyaya, dünya hayatına, ölüme, ahirete böyle bakan bir mümin ölümü ne zaman unutacaktır ki, imam ona bunu hatırlatsın, ölümden niçin korkacaktır ki, onu hatırlayınca paniğe kapılsın ve hastalığı artsın! Bu gerekçe müslüman bir toplumda yayılmış ise. Müslümanlar ölümü unutmuşlar ve ancak imamı gördüklerinde onu hatırlıyor ve korkuya kapılıyorlarsa İslâm ahlak ve zihniyeti bakımından bir arıza (hastalık) var demektir. O zaman tez elden imamları (mürşidleri, eğitimcileri) seferber edip bu hastalığın tedavisi ile meşgul olmak gerekir. Bu tedavi hastahanelerde de olabilir, dışarıda da.
hayrettinkaraman.net