GÜNDEM
Hakan Fidan'a Bakanlık Yolu
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça, tek gündem maddesi Çankaya olmaya başladı.
Gözler AK Parti'ye çevrilmiş durumda.
Liderini Çankaya'ya çıkarmaya hazırlanan AK Parti bir yandan da partinin başına kim geçecek sorusuna yanıt arıyor.
AK Parti'de, Tayyip Bey'e artık Cumhurbaşkanı nazarıyla bakılmaya başlandı.
Bu haftaya kadar Başbakan'ın tereddütlerinden söz ediliyordu.
'Cumhurbaşkanı adayı olacak ama yine de bir risk var' deniliyordu.
Ailenin Cumhurbaşkanlığı'na sıcak bakmaması, Başbakan'ın bazı tereddütlerinin olması gibi.
Şimdi ise yakın çevre, 'Başbakan'ın tereddütleri neredeyse kalmadı' diyor.
Merhum Özal, AB'ye müracaat ettiğinde, 'Uzun ince bir yol' demişti.
Çankaya ise çetin bir yol.
Boşa dememişler Çankaya savaşları diye.
Aslında Türkiye'nin normalleşmesiyle birlikte farklı bir Çankaya modeli ortaya çıktı.
Önceden hangi generalin Çankaya'ya çıkacağı üzerine tartışmalar yaşanırdı.
Geldiğimiz noktada ise kimsenin aklına eski bir Genelkurmay Başkanı gelmiyor.
Kılıçdaroğlu bile İlker Başbuğ önerisine sıcak bakmadı.
Demokrasimiz açısından önemli bir kazanç.
Bu arada çatı aday önerisini ortaya atan ama bir ilerleme sağlayamayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin görüşmelerinin perde arkasında ilginç iki nokta ön plana çıkıyor.
1-Bahçeli, Cumhurbaşkanı Gül'ün ikinci kez seçilme imkanına vurgu yapıyor. Bu muhatapları tarafından Bahçeli, Gül'ü önerecek yorumlarına neden oluyor.
2-Bahçeli, kucaklayıcı bir Cumhurbaşkanı profilini çiziyor. Başbakan Erdoğan'ı Türkiye'yi bölmekle suçluyor.
Bu tipik Bahçeli kafası. Barış sürecini başlatarak tarihi Türk-Kürt ittifakını kuran bir lidere bölücü değil, bütünleştirici denilir.
Akdeniz bölgesine sıkışmış, Türkiye'nin yüzde 85'inden oy alamayan, 81 vilayetten 48'inden milletvekili çıkaramayan, Doğu'da, Güneydoğu'da, Karadeniz'de esamesi okunmayan bir partinin lideri çıkmış Türkiye'nin tamamında var olan bir partinin lideri hakkında böyle konuşabiliyor.
AK Parti'deki Çankaya kulislerine dönecek olursak, ilk günlere özgü kafa karışıklığının azalmaya başladığı ve belli noktaların ön plana çıktığı gözleniyor.
Yanlış anlamayın kafa karışıklığı Cumhurbaşkanlığı konusunda değil, partinin başına kimin geçeceği noktasında düğümleniyor.
Elbette ki Erdoğan gibi karizmatik bir lider, girdiği 8 seçimi de kazanmış bir Genel Başkan Cumhurbaşkanı adayı olmak isterse milletvekilleri ve teşkilat, Erdoğan'dan sonra ne olacak diye düşünecek.
Parti teşkilatı ve milletvekilleri seçim kazandıracak bir liderin başlarında kalmaya devam etmesini ister.
Ancak Cumhurbaşkanlığı'nın Erdoğan'ın hakkı olduğu noktasında bir tereddüt yok. Ayrıca halkın seçimiyle Çankaya'ya çıkacak güçlü bir Cumhurbaşkanı'nın yeni Türkiye ve İslam dünyası açısından ifade ettiği mananın farkındalar.
Erdoğan sonrası AK Parti'nin başına kim geçmeli konusunda ise ön plana çıkan noktalar var.
1-Güçlü bir isim olmalı.
2-Partinin tüm kanatlarının üzerinde ittifak sağlayabileceği biri olmalı.
Bu tarif Abdullah Bey'e uyuyor.
Ayrıca milletvekilleri,
AK Parti'nin başına geçecek kişinin, 'Seçim kampanyasını sürükleyebilecek, meydanlara çıkıp, kitleleri heyecanlandırabilecek' biri olmasını istiyor.
Bu tarif de 'emanetçi' profiline uymuyor. Zaten Başbakan'ın yakın çevresi de emanetçi modelinin gündemde olmadığını söylüyor.
Söz konusu Abdullah Gül olunca, herkesten aynı değerlendirmeyi işitiyorum. Kimi heyecanla kimi daha mesafeli cümlelerle ama, 'Abdullah Bey partinin başına geçmek isterse Başbakan yok demez' diyorlar. Bu değerlendirmenin başka bir boyutu daha var. 'Ama Abdullah Bey talep etmezse Başbakan gel partinin başına geç demez.'
Erdoğan gibi karizmatik bir liderden sonra ilk akla gelen, 'Güçlü Başbakan' formülü.
Başka bir model daha konuşuluyor.
Çankaya'da güçlü Cumhurbaşkanı.
Başbakanlık'ta güçlü kadro.
Ne demek?
Abdullah Gül dışındaki isimlerin hepsi bir puan ya da yarım puanla birbirini takip ediyor. Bir anlamda eşitler arasında bir yarış olacak. Bu durumda Başbakan kimi işaret ederse, AK Parti'nin başına eşitlerden biri geçecek.
Ancak bir boşluk oluşmaması için geliştirilen formülün adı, 'Güçlü Kadro.'
Örneğin Ahmet Davutoğlu'nun Başbakan olduğu bir modelde.
Abi olarak Bülent Arınç'ın başbakan yardımcısı olduğu, Numan Kurtulmuş'un kabineye girdiği, Yalçın Akdoğan'ın başbakan yardımcılığı görevini üstlendiği, parti yönetimi ve mevcut kabineden seçilen isimlerle birlikte kabinenin takviye edildiği bir model bu.
Bunun bir de sürprizi var.
Ahmet Davutoğlu Başbakan olursa Dışişleri Bakanlığı'na kim getirilecek?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ismi ön plana çıkıyor bu noktada.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olduğu taktirde MİT, Hakan Fidan'a bağlı olmayı sürdürecek.
Abdulkadir Selvi Yeni Şafak