GÜNDEM
Gülay Göktürk Gideceğinin Sinyalini Mi Verdi?
İşte Gülay Göktürk'ün Yazısı
İkinci perde: Kaos planı
Emniyetteki Pol-Der Pol-Bir saflaşmasını hatırlıyorum. Durum vahimdi. Ama bugünkü kadar değil.
Emniyet güçlerinin ikiye ayrılıp düşman kuvvetler haline geldiği, savcıların birbirinden dosya kaçırıp kamuoyu önünde birbirine girdiği, HSYK'nın karpuz gibi ikiye bölünüp deklarasyonlar yayınladığı, savcıların adliye önünde bildiri dağıttığı, polislerin emre uymadığı gerekçesiyle jandarmayı göreve çağırdığı günler yaşıyoruz.
Yolsuzluk operasyonları büyük bir çabayla Başbakan'ın yakın çevresine bulaştırılmaya çalışılıyor.
Hukuk, amansız bir güç kavgasının çerezi haline gelmiş.
Borsa dibe vurmuş, dolar patlamış.
Ağır bir kriz hali...
Bu krizi daha büyütmek ve hükümeti "idare edemez" hale getirmek için bir unsur eksik: Toplumsal kaos.
Sanıyorum, şimdi de o unsur tamamlanmaya çalışılıyor: Gezi'nin hortlatılması...
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Tarafsız Bölge'de söylediği bir söz son derece dikkat çekiciydi. "Sendikalar, dernekler, bütün sivil toplum kuruluşları sokağa çıkmalılar" dedi.
Doğrudur, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde, hükümete ilişkin ciddi yolsuzluk iddialarında kitleler gösteri yapar. "Temiz toplum" taleplerini demokratik yollarla ifade eder.
Ama şunu sormak gerekir: Türkiye'nin mevcut koşullarında illegal örgütlerin, maskeli provokatörlerin, şiddete tapan grupların ele geçirmedikleri, damgalarını basmadıkları demokratik gösteriler yapmak mümkün mü? Gezi'de bütün çabalara rağmen mümkün oldu mu?
Kaostan demokrasi çıkmaz
Son birkaç gündür "Hükümet istifa" sloganıyla birçok ilde kitle gösterileri yapılıyor.
Tehlike, bu kitle gösterilerinin kontrol edilemez hale getirilmesi, yine Gezi günlerindeki gibi meydanların, sokakların işgal edilmesi, molotoflu, maskeli provokatörlerin kırarak, dökerek, polisle çatışarak devreye girmesi, polisin müdahaleye zorlanması, mümkünse bol yaralı, hatta can kaybı sağlanması ve bunun yarattığı gerginlikle çatışmanın dozunun yükseltilmesidir...
Haziran ayında verdikleri "şanlı direniş"in tadı damaklarında kalanlar, umudu okulların açıldığı eylül-ekim aylarına bağlamışlardı. Nitekim, ODTÜ'de bir deneme de yaptılar. Ama o kadar haksız bir temele dayanıyordu ki, tutmadı, çabuk söndü. "Gezi ruhu"nu çağırdılar ama ruh bir türlü gelmedi.
Şimdi, iktidarı sokakta "hal"letmek için önlerinde mükemmel bir fırsat olduğunu düşünüyorlar.
Bakın, kimi örgütler kitleleri "hükümet istifa edinceye kadar her gün" aynı yerde gösteri yapmaya çağırıyor. Taksim Dayanışması yeniden sahneye çıktı. Bu yazıyı yazdığım saatlerde halkı Taksim'e çağırdı. Peki, Taksim Platformu'nun Taksim'e çağırdıklarını, başkaları da "hükümet istifa edene kadar" Taksim'i işgal etmeye çağırmayacak mı?
Çok yakında, bu güruhun ceplerine taşlarını doldurup molotoflarını ellerine alıp, yakıp yıkmak, işgal etmek ve polisle çatışmak üzere o meydanlara çıkışlarına tanık olacağız. Demokratik itirazla şiddet, temiz toplum isteğiyle provokasyon bir kez daha birbirine karışacak. Provokatörlere, şiddet yanlılarına karşı yapılan müdahale demokratik itiraza müdahale olarak gösterilecek ve bu yolla toplumsal tepki yükseltilmeye çalışılacak.
Hedef, yolsuzluk soruşturmasıyla sarsılan, yargı içindeki yapılanmalarla boğuşan, bozulan ekonomik istikrarı toparlamaya çalışan hükümetin sokakların isyanıyla kuşatılması, yönetemez hale getirilmesidir.
Dolayısıyla, bugün demokratik tepkisini göstermek için sokağa çıkan herkes dikkatli olmak zorunda. Bilelim ki kaostan demokrasi çıkmaz.
Gülay Göktürk - BUGÜN