GÜNDEM
Erdoğan: Sınavlara müdahele eden bir örgüt var
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB Büyükelçileri ile yemekte bir araya geldi. Başbakan Erdoğan, buradaki konuşmasında, bu buluşmanın Türkiye ve bölgede çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir ortamda yapıldığını belirterek, çok yakından takip edilen gelişmeler hakkındaki değerlendirmelerini mümkün olduğunca özet biçimde ve öz bir şekilde AB Büyükelçileriyle paylaşmak istediğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, yaklaşık 40 yıldır faaliyet gösteren, kendisini eğitim ve yardımlaşma cemaati olarak gösteren bir örgütün, devlet kademelerinde yer tuttuğuna dikkati çekti.
Son 3 yılda kritik zamanlarda harekete geçtiğine işaret eden Erdoğan, şunları belirtti:
"Bu yapı, yoğunlukla polis teşkilatı ve yargı içinde örgütlenmiştir. Faaliyetlerini ve örgütlenmesini çok gizli bir şekilde sürdürmüştü. Bugün artık çok net bir şekilde görüyoruz ki, sınavlara müdahale ederek, karalama ve iftiraya başvurarak, devletin en kritik yerlerini ele geçirmeye çalışmışlar, yargıda savcı ve hakim kimliği altında örgüt çıkarları adına çok ciddi hukuksuz işlemler yaptıklarını da net olarak görüyoruz. Örgütün kamudaki çalışanlarını, iş adamlarını, gazetecileri ve sanatçıları özellikle de yargı mensuplarını tehdit ettiği, üzerlerinde egemenlik kurduğu da yine ortaya çıkan gerçekler arasında. Binlerce kişinin telefonlarının, yargı ve emniyet içindeki şebeke tarafından tamamen hukuksuz ve keyfi şekilde dinlenildiği görüldü. Daha da vahimi, bu dinleme ve izlemelerin Türkiye içinde ve dışında, belli merkezlere servis edildiği, oralarda depolandığı ve gerektiğinde şantaj için ortaya çıkarıldığı anlaşıldı. İşte bu örgüt, Türkiye'deki umutsuz muhalefet partilerini de kullanarak, demokrasiye yönelik bir saldırı başlattı. 17 ve 25 Aralık'ta bu saldırıya karşı dik durduk, ülkeyi sağ salim seçime götürdük. Milletimiz de bizim samimiyetimizi görerek, bize güçlü bir destek verdi. Şu anda bu örgüte karşı hukuk içinde yoğun bir mücadelenin hazırlıkları yapılıyor. Örgüt halen muhalefet partileriyle işbirliği yapsa da korkunç yüzünü gizleyemez hale geldi. Örgütün finansal kaynakları tükeniyor, tükenecek. Halk nezdindeki itibarı tamamen tükendi. Söz konusu örgüt yıllar içinde açtığı okullar üzerinden uluslararası bağlantılar da kurdu. Siz değerli büyükelçilere bu örgütün bir eğitim ve yardımlaşma cemaati olmadığını, uluslararası siyasetten uluslararası istihbarata kadar son derece kirli işlerde kullanılan bir taşeron olduğunu özellikle hatırlatmak isterim."
"Türkiye hiçbir terör örgütüne kesinlikle prim vermez"
Başbakan Erdoğan, Türkiye gibi bazı ülkelerin de söz konusu tehlikenin farkına vardıklarını ve önlem almaya başladıklarına işaret etti.
Sadece Türkiye için değil, faaliyet gösterdikleri her ülke için bu örgütün, bir tehdit teşkil ettiğini vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Uluslararası veya ulusal birinci derecede, ulusal güvenliğimizi tehdit eden böyle bir örgüte karşı mücadele bizim artık birincil önceliklerimiz içerisinde yer almıştır. Bu örgütün uluslararası bağlantılarını kullanarak, şu anda hükümetimize karşı son derece seviyesiz bir düşmanlık sergilendiğinin de burada altını çiziyorum. Burada sadece bir örnek vermek isterim. Batı'da bu örgütün mensupları bir çok iftiranın yanında hükümetimizin hem El Kaideci hem İrancı olduğu propagandasını yayıyorlar. Bu işlere vakıf olanların, El Kaidecilik ile İrancılığın yan yana gelmeyeceğini çok iyi bilmeleri lazım. Aynı anda birbiriyle taban tabana zıt, hatta birbiriyle çatışan örgütlere bizim destek verdiğimiz yalanlarını yayıyorlar. Sizlerden bunların faaliyetlerine karşı, özellikle de bunların kara propagandalarına karşı son derece dikkatli olmanızı rica ediyorum. Eğer biz gerçekten Avrupa Birliği içinde bir dost olacaksak, dayanışma oluşturacaksak, önce şunu bilmemiz lazım, Türkiye hiçbir terör örgütüne kesinlikle prim vermez. Kaldı ki bizim El Kaide ile verdiğimiz mücadeleyi Türkiye'yi tanıyanlar çok iyi bilir. Şu anda El Kaide terör örgütüne mensup nice kişiler bizim cezaevlerimizdedir ve bunların bazıları da bu ülkeden tamamen default edilmişlerdir. Maalesef bazı ülkelerin bu dezenformasyonun etkisi altında kaldığını görüyoruz. Türkiye ile ilgili, hükümetimiz ve partimizle ilgili bilgi ve haberlerin güvenilir kaynaklardan edinilmesi konusunda sizlerin de hassas olacağına inanıyorum."
Cumhurbaşkanı seçimi
Erdoğan, Türkiye ile ilgili bir başka güncel konunun cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğunu söyledi. 2007'de yaptıkları halk oylamasıyla Anayasayı değiştirdiklerini anlatan Erdoğan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine imkan sağladıklarını, çünkü bunun halkın talebi olduğunu ifade etti.
Mevcut cumhurbaşkanının görev süresinin ağustos sonunda dolduğuna işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin ilk kez halkın oylarıyla cumhurbaşkanını seçeceğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunun manası oldukça büyük. 1960'ta yapılan askeri darbeyle cumhurbaşkanlığı makamı hükümet karşısında bir devlet otoritesi olarak tesis edilmişti. Yani bir tarafta halkın seçtiği hükümet var, öbür tarafta bu hükümetin üzerinde devleti temsil eden cumhurbaşkanı var. İşte biz 54 yıldır devam eden bu ikiliği ortadan kaldırdık. Devlet ile milletin buluşmasını sağladık. Hem hükümetin hem cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini getirdik. Süreyi de bir defalığına 7 yıl olarak seçilirken, bu defa 5 artı 5 şeklinde seçilme imkanını bununla getirmiş oluyoruz."
Erdoğan, "Gönül isterdi ki Türkiye başkanlık sistemine geçebilsin. Bu benim daha önce de birçok platformda yaptığım açıklamadır. Bunu savunuyorum, buna inanıyorum. Ancak Anayasayı değiştirmek bu dönemde de önceki dönemde de mümkün olmadı. Bu yeni sistemin de Türkiye'de başarılı şekilde uygulanacağını düşünüyor, hatta istikrar ve güveni daha da artıracağına inanıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Eylül başından itibaren Türkiye'de artık yeni dönemin başlayacağını belirten Erdoğan, bunun, reformların daha hızlı, daha kararlı şekilde yapıldığı bir dönem olacağını bildirdi.
Erdoğan, 12 yılda hayali dahi edilemeyen birçok hedefe ulaştıklarını, çok sayıda reform yaptıklarını vurgulayarak, "Son dönemde muhalefetin hırçın tavrı, sokak eylemleri, yargı yoluyla darbe girişimleri bizi bir miktar yavaşlatsa da eylülden itibaren çok daha güçlü şekilde hedeflerimize ilerliyor olacağız" diye konuştu.
"Uyarılarımızda haklı çıkmış olmaktan üzüntü duyuyoruz"
Cumartesi günü, 28 Haziran'da dünya ve Avrupa tarihi açısından çok önemli bir yıl dönümüne ulaşacaklarını ifade eden Erdoğan, 100 yıl önce, 28 Haziran'da Saraybosna'da Avusturya veliahtının suikastte öldürüldüğünü ve Birinci Dünya Savaşı'nın başladığını anlattı.
Savaşın sonunda Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar'ın haritalarının yeniden çizildiğini dile getiren Erdoğan, aradan 100 yıl geçmesine rağmen bu üç bölgede Birinci Dünya Savaşı'nın etkilerinin halen devam ettiğini gördüklerini söyledi.
"Özellikle Orta Doğu'da 100 yıldır baskı altında tutulan ya da ertelenen anlaşmazlıkların gün yüzüne çıktığını görüyoruz" ifadesini kullanan Erdoğan, "Irak'ta uzun süredir siyasi gerginlik ve güvenlik ortamının kötüleştiği bir süreç yaşanıyordu. Ancak haziran ayının başında Musul'da patlak veren ve dalga dalga ülkenin farklı bölgelerine yayılan çatışmalar, maalesef ülkeyi tam anlamıyla bir bölünmenin eşiğine getirdi. Çatışmanın mezhep temelli bir doğrultuda ilerlemesi, Irak'ın 2007-2008 döneminden daha da kanlı bir iç savaşa sürüklendiğine işaret ediyor. Irak'ta giderek derinleşen gerginlikler konusunda, uzun süredir yaptığımız ısrarlı uyarılar maalesef dikkate alınmadı. Uyarılarımızda haklı çıkmış olmaktan üzüntü duyuyoruz" diye konuştu.
Bu noktada uluslararası toplumun da sorumluluğunun bulunduğuna işaret eden Erdoğan, "Başbakan Maliki'nin Irak'ı bölünmeye götüren politikaları ısrarla görmezden gelindi" değerlendirmesinde bulundu.
Irak'ta yeni bir siyasi başlangıç yapılmasının, tüm toplumu kapsayıcı yeni hükümetin teşkilinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Erdoğan, Musul başta olmak üzere Irak'ın farklı bölgelerindeki milyonlarca insanın mevcut krizden derinden etkilendiğini dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başkonsolosluğumuz biliyorsunuz kuşatıldı ve oradaki 49 elemanımız şu anda rehine durumunda. Bunların içinde 3 çocuk, 2 anne var. Bunun yanında diğer elemanlarımız var. 31 tane de tır şoförümüz, şu anda onlar da rehine durumunda. Toplamda 80. Başından itibaren, şu anda yaklaşık 10 gün oldu, burada bu şekilde bir süreç işliyor. Bu süreç içerisinde tabi biz ne yazık ki olaya nihai adımı atmadan, sabırlı bir şekilde bunu takip edelim, kontrol edelim istiyoruz. Fakat bütün Batılı dostlarımız, hepsiyle kurduğumuz kontaklar var. Başından itibaren Maliki'nin bu denli şımartılmış olması maalesef bugünleri getirmiştir. Şu anda tek çıkış yolu artık Irak'ta bir koalisyon hükümetinin oluşturulmasıdır.
Düşünebiliyor musunuz? Mezhebi bir çatışmanın altyapısını oluşturmak için şu anda Irak ordusunun yüzde 98'i Şiilerden oluşuyor. Yüzde 98'inin Şiilerden oluştuğu bir orduda o ülkede bir milli birlik tesis edilebilir mi? Tüm bunlara rağmen şu anda Irak'ta Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığımız, bunun yanında Kızılayımız, insani yardım götürme noktasında tavrımızı aynen koruyoruz ve bunu sürdürüyoruz. Bu yardımlarımız kesintisiz şekilde sürecek. Batılı dostlarımızdan da bu insani krize bigane kalmamalarını, acil yardıma ihtiyaç duyan bu insanların yaralarına merhem olma çabalarına katkı sağlamalarını bekliyoruz."
"Yakışanın yapılması lazım"
Başbakan Erdoğan, Türkiye'de şu anda yaklaşık 1 milyon Suriyeli göçmen bulunduğunu söyledi.
Türkiye'deki bu göçmenlerin, sığınmacıların 220 bininin çadır ve konteyner kentlerde, diğerlerinin ülkenin birçok şehrinde yaşadığını ifade eden Erdoğan, "Son 3 yıldır yaşanan ihtilaf ve bunun ortaya koyduğu insanlık trajedisi Orta Doğu coğrafyasındaki bir başka önemli sıkıntı" dedi.
Şu ana kadar Türkiye'nin harcamasının 2,5 milyar doları bulduğunu bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Peki, Batılı dostlarımızdan falan bir destek söz konusu mu? Burada da maalesef gelen rakama baktığımız zaman ciddi bir desteğin olmadığını görüyoruz. Bize şu ana kadar gelen destek, 150 milyon dolar civarında. Ama harcamamız bizim 2,5 milyar dolar. Buradayız. Birleşmiş Milletler bir barış örgütü. 50 milyon dolar Suudi Arabistan'ın desteği vardır, 25 milyon dolar Birleşmiş Milletlerden gelmiştir, gerisi değişik ülkelerden gelen desteklerdir. Avrupa Birliğinden ciddi bir şey var mı? Hayır, oradan da ciddi bir şey yok. Bunu da bilmenizi istiyorum. Yani yakışanın yapılması lazım. Kaldı ki NATO'da birlikte olduğumuz ülkeler bile burada sadece bizim 3, 4 vilayetimizdeki kurulan üslerle ilgili olarak sağolsunlar, orada verdikleri bir destek var ve bu destekten dolayı tabi ilgili ülkelere teşekkür ediyorum. Ama bizim bunu çok daha farklı bir şekilde yaymamız, farklı bir şekilde bu istikrar beklentisini gerçekleştirmemiz lazım."
Ülkelerindeki şiddetten kaçan Suriyelilere yönelik açık kapı politikası izlediklerini anlatan Erdoğan, zorla geri göndermeme ve sınırdan geri çevirmeme ilkelerini uygulayarak, Türkiye'ye gelen Suriyelilere ayrım gözetmeksizin geçici koruma sağladıklarını ifade etti.
Suriye'de devam eden krizin insani boyutuna yönelik yardım operasyonlarının üç alanda devam ettiğini bildiren Erdoğan, "İlk olarak halen 22 kampta 220 bini aşkın Suriyeli misafirlerimizin tüm ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Eğitimden sağlığa, bütün gıda ihtiyaçlarına varıncaya kadar, giyimine kuşamına varıncaya kadar bunları sağlıyoruz. İkinci olarak, kamp dışında kalan ve sayıları yaklaşık 700 bini aşan Suriye vatandaşlarının ihtiyaçları da yine hükümetimiz tarafından karşılanıyor. Üçüncü olarak da sınırın sıfır noktasında insani yardım dağıtımı uygulamasına başladık. Yardım kabul merkezlerinde depolanan yardım malzemeleri, Türk Kızılayı tarafından sınır bölgesindeki Suriye vatandaşlarına dağıtılıyor. Bu operasyonu Birleşmiş Milletlere de resmen bildirdik" diye konuştu.
Türkiye'nin, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde Suriye vatandaşlarına yardım etmeyi ve sınırını açık tutmayı sürdüreceğine işaret eden Erdoğan, "Yardım faaliyetlerimiz için uluslararası toplumun yükümüzü paylaşmasını beklemeye devam ediyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Suriye'deki mevcut durum, terörist oluşumlar ve bunlara iştirak etmek üzere bu ülkeye gelen terörist unsurlar için uygun bir ortam oluşturmaya devam ediyor. Suriye'deki istikrarsızlık ve aşırılık yanlısı unsurlara zaman içinde artan mevcudiyeti, Suriye yanında ülkemiz de dahil olmak üzere geniş bir bölgenin güvenliği için bu bir endişe kaynağıdır. Karşımızda yoğun uluslararası işbirliği gerektiren küresel bir mesele bulunuyor. Ülkemiz yabancı savaşçıların Suriye'ye geçişlerine transit bir ülke olarak kullanılmaya çalışılıyor, bu şahıslar öncelikle Türkiye'nin güvenliği için de tehdit kaynağıdır, kaynak devletler için tehdit, bu savaşçıların ülkelerine dönüşleriyle birlikte başlıyor. Bunu da hatırlatmak isterim. Türkiye için ise bu tehlike bu şahısların kaynak ülkelerinden ayrılmalarıyla birlikte ortaya çıkıyor. Suriye'ye geçerek radikal gruplara katılmayı planlayan üçüncü ülke vatandaşlarının geçişlerini engellemek için gerekli tüm önlemleri alıyoruz. Bu kapsamda 5 bin 300 kişiye ülkemize giriş yasağı konuldu.
Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar, ilgili kurumlarımızca tespit edilerek tutuklanıyor ve sonrasında sınır dışı ediliyor. Bu çerçevede 2011 yılından bugüne kadar 824 kişi sınırdışı edildi. Tüm ülkelerden Suriye'ye geçerek radikal gruplara katılmayı planlayan vatandaşlarının ülkeden çıkış yapmalarına engel olmak için gerekli tedbirleri, dostlarımızın almalarını bekliyoruz. Bu ülkelerden çıkışları engellenemeyen vatandaşlarının kimlik bilgileri, seyahat güzergahları, refakatçileri, fotoğrafları, suç kayıtları, arama kararları ve terör örgütleriyle bağlantıları gibi somut bilgilerin Türkiye'ye süratle iletilmesini istiyoruz."
"Tebriğin bizce anlamı yoktur"
Erdoğan, Mısır'ın Orta Doğu'nun geleceği açısından kilit önemde olduğuna işaret ederek, ülkenin, halkın tüm kesimlerini kapsayıcı ve işleyen bir demokrasiye sahip olmasını istediklerini belirtti. "Bu arzumuzu da birilerinin hoşuna gitmese dahi ısrarla dile getiriyoruz" diyen Başbakan Erdoğan, Mısır meselesi karşısında tamamen insani, tamamen demokratik bir tavır sergilediklerini ve bu tavrı sürdüreceklerini vurguladı.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Dost acı söyler ama gerçeği söyler. Mısır'da sandıkla gelmiş, yüzde 54 oy almış bir Mursi yönetimini, biliyorsunuz askeri darbeyle devirmişlerdir. Ama Batılı dostlarımız, dünya ne yazık ki buna bir darbe diyememiştir. Darbe diyemediği gibi daha sonra darbeyle gelen bu zatın, şurada dostlar alışverişte görsün mantığıyla yapmış olduğu cumhurbaşkanlığı seçimiyle de orada güya bir seçim kazanmış, sözde bir seçim kazanmış ve bunun neticesinde de kendisine tebrikler gitmeye başlamıştır. Böyle bir tebriğin bizce anlamı yoktur. Çünkü biz bir darbe yönetimini tebrik edemeyiz. Bunu çok açık, net söylemek zorundayım'."
Libya'da son dönemde endişe verici gelişmeler yaşandığını söyleyen Erdoğan, "Burada da Mısır yine rahat durmuyor" dedi. Ülkede diyalog yoluyla istikrarın sağlanmasını temenni ettiklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, yarın yapılacak parlamento seçimlerinin bu yönde atılacak önemli bir adım olacağını dile getirdi.
Ukrayna'nın doğu ve güney bölgelerinde devam eden istikrarsızlık ve yasadışı şiddet eylemlerinden de büyük endişe duyulduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ukrayna halkı ülkelerinin birliği, istikrarı ve geleceği için iradesini seçimlerle ortaya koydu. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Sayın Poroşenko'yu telefonla arayarak tebrik ettim. Bilahare Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin ile de görüştüm. Gerek Sayın Poroşenko gerek Putin ile görüşmemde Ukrayna ile Rusya arasında doğrudan diyaloğun başlatılmasının önemini vurguladım. Hatta Sayın Putin'e, 'Sandıkla gelmiş olan böyle bir siyasetçiyi herhalde tebrik etmekte gecikmezsiniz' ifadesini de kendilerine söyledim. Sayın Poroşenko'nun Ukrayna'nın doğusunda barış ve güvenlik için öngördüğü barış planının uygulanması, Ukrayna, Rusya, AGİT'ten oluşan üçlü temas grubu tesisini memnuniyetle karşıladık. Türkiye olarak bundan sonra da krizin siyasi çözümüne yönelik olarak her düzeyde aktif desteğimizin devam edeceğini belirtmek isterim."
"Güney Gaz Koridoru'nun hayata geçirilmesi önceliğimiz"
Ukrayna'da yaşanan son krizin ardından Güney Gaz Koridoru'nun zamanında tamamlanması ve Avrupa enerji güvenliğinin ek projelerle desteklenmesinin daha da önemli hale geldiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Güney Gaz Koridoru'nun hayata geçirilmesi ülkemizin önceliğidir. Hazar Bölgesi ve Orta Doğu'daki enerji kaynaklarının Avrupa'ya transferinde kesintisiz ve güvenilir bir güzergah olma konumumuzu sürdürüyoruz" dedi.
Moldova, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerin kendi enerji güvenliklerini sağlayabilmek için benzer projelere ilgi duyduklarını aktaran Erdoğan, bu kapsamda Türkiye'nin de Hazar gazının ilk aşamada Bulgaristan ve ötesine ulaştırılmasını sağlayacak Türkiye-Bulgaristan Enterkonektör Projesine büyük önem verdiğini söyledi.
"Açılmayan fasıllar AB'nin samimiyetinin sorgulanmasına yol açıyor"
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecini türlü siyasi engellemelere rağmen sürdürmeye çalıştığını kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Siyasi saikle bloke edilmiş fasıllar arasında yer alan, 'Yargı ve temel haklar' başlıklı 23'üncü fasıl ile 'Adalet, özgürlük ve güvenlik' başlıklı 24'üncü fasıl AB tarafından öncelikle açılacak ve son kapanacak fasıllar olarak belirlendi. Katılım sürecinin omurgasını teşkil eden bu fasıllar, siyasi reform süreciyle doğrudan ilgili. AB'nin Türkiye'ye yönelik eleştirilerinin önemli bir bölümü de bu fasıllar kapsamına girer. Bu nedenle söz konusu iki faslın halen açılmamış olması AB'nin samimiyetinin ve ülkemize yaklaşımının yapıcı niyetler içerip içermediğinin sorgulanmasına da yol açıyor.
Ukrayna krizinin de açıkça gösterdiği gibi enerji alanındaki işbirliğimiz hem ülkemizin hem de Birliğin çıkarınadır. Buna rağmen 15 nolu enerji faslının halen açılmamış olmasını anlamak mümkün değildir. Aynı şekilde 31 nolu dış güvenlik ve savunma politikası faslının açılması da her iki tarafın yararına."
"AB, Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı"
Katılım sürecinde karşılaşılan sıkıntılara rağmen AB'nin Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı konumunu sürdürdüğüne işaret eden Başbakan Erdoğan, 2013 yılında AB ülkelerine ihracatın 46 milyar avroya, AB'den Türkiye'ye ithalatınsa 67 milyar 650 milyon avroya eriştiğini bildirdi. Türkiye'ye, 2002-2013 yılları arasındaki doğrudan uluslararası yatırım akışının yaklaşık 82 milyar 450 milyon avro olduğunu belirten Erdoğan, bu yatırımların büyük bölümünün, yaklaşık yüzde 77'sinin AB ülkelerinden geldiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Dış politika ve uluslararası güvenlik alanında da AB ile işbirliği içindeyiz. Şu anda Bosna Hersek, Kosova ve Filistin'de üç AB operasyonuna aktif katkıda bulunuyoruz. Terörizmle mücadele, AB ve AB üyesi ülkelerle olan gündemimizin ön sıralarında yer alıyor. Tekrar etmek isterim ki, belli çevreler tarafından Türkiye'nin teröre destek veren bir ülke gibi gösterilmesi son derece çirkin bir propagandadır. Bu çirkin iftiraların tutmayacağını sizlerin de bilmesini isterim. Terörden çok muzdarip olmuş bir ülkenin Başbakanı olarak, bu konuda AB tarafından daha etkin bir işbirliğine ihtiyaç duyduğumuzu da burada ifade etmek istiyorum. Terörizmi uluslararası barış, güvenlik ve istikrara karşı en önemli tehdit olarak görüyoruz. Ülkemiz ayrım gözetmeksizin terörün tüm biçimleriyle mücadelede kararlıdır. Bu konuda AB'nin ve üye ülkelerin de tutarlı ve kesin bir tavır içinde bulunmasını istiyoruz. Uluslararası işbirliği terörle mücadele için kritik öneme sahip. Bu kapsamdaki uluslararası ve bölgesel çabaları etkin bir şekilde destekliyoruz."
Çocukları kaçırılan Diyarbakırlı aileler
Erdoğan, Diyarbakır'da evlatları terör örgütünce kaçırılmış olan annelerin Diyarbakır Belediyesi'nin önünde yaklaşık 40 gündür oturma eylemi düzenlediklerini anımsatarak, gözü yaşlı anne ve babaların yaşları 13'ten tutun 26'ya kadar olan çocuk ve gençler için eylem yaptıklarını söyledi. Kaçırılan çocukların bir kısmının okuldan, bir kısmının 23 Nisan etkinliklerinden kaçırıldığını, bir kısmının da "sizi pikniğe götürüyoruz" diye terör örgütünce kaçırıldıklarını anlatan Erdoğan, Diyarbakır'dan gelen ailelerle bugün görüştüğünü, görüşmedeki hüzünlü tablonun görülmeye değer olduğunu kaydetti.
Bir dönem İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nin önünde toplanan annelere birçok STK'nın destek verdiğini, uluslararası sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin bulundukları ülkelerden geldiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu anneler için birçok STK'lar, uluslararası STK'lar hep gelip gittiler, peki Diyarbakır'daki anneler için şu ana kadar acaba AB üyesi ülkelerimizden kaç kişi gidip de bu anneleri yerinde görerek, onların derdiyle hemhal oldu? Ne oldu bunların çocukları? Dağa kaçırıldı, bunların çocukları Kandil'e kaçırıldı. Bu annelerin gözyaşı gerçekten gönülleri yaralıyor, görmeye değer. Eğer bizim insan haklarına saygımız varsa, gerçekten bir özgürlük mücadelesi, barış mücadelesi veriyorsak ve demokrasi demokrasi demokrasi, bunun lafını değil, icraatını yapıyorsak, demokrasiyi tanımayan bölücü terör örgütü PKK'nın yandaşları bir siyasi parti olarak da şu anda Parlamento'da. Bu anneleri belediyenin önünden kovdular, tehdit ettiler, hatta hatta daha da ileri giderek 'siz MİT'ten para alarak buraya geldiniz, siz iradenizi sattınız' dediler, bunların hepsi Kürt anneler, Kürt babalar."
Diyarbakırlı aileler ile yaptığı görüşmede ailelerden bir kısmını dinlediğini, ailelerin şu anda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, bazı bakanlar ve milletvekilleriyle görüşmelerinin devam ettiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şu ana kadar 114 ailenin direnişini, tavrını ortaya koyduğunu, bugün de 39 aile ile AK Parti Genel Merkezinde görüşme fırsatı bulduklarını belirtti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"İsterim ki siz büyükelçiler eğer zahmet olmazsa bir Diyarbakır seyahatini de bunun için yapın. Gidin orada bu Kürt kardeşlerimin, çünkü biz Avrupa'ya gittiğimizde bizi hep AB üyesi arkadaşlar veya Avrupa Parlamentosunda olanlar hep 'Kürt, Kürt, Kürt' bunu soruyorlar. Kendilerine diyoruz ki 'biz, Kürt kardeşlerimize hiçbir zaman olumsuz bir ayrımcılık yapmadığımız gibi oralarda biz birinci partiyiz, onları kucaklayan bir partiyiz, onların bugüne kadar verilmemiş haklarını veren bir partiyi, bizim böyle bir farklılığımız var'. Türkiye'nin 81 vilayetinin tamamında bizim olmadığımız yer yok. Biz her yerden belediye başkanı da çıkardık, ya birinci parti olduk her ilde, birinci parti olamadığımız yerde ikinci parti olduk. Biz böyle bir partiyiz."
''Morallerini artırdık''
Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'in terörle mücadele sözleşmelerinin ve protokollerinin hepsine taraftar olduğunu anımsatan Erdoğan, ''O bakımdan yani bizleri yanlış anlayanların kendilerini check etmelerinde fayda var diye düşünüyorum. Türkiye'de faaliyet gösteren bazı terör örgütlerini, Avrupa ülkelerinde barındıklarını özellikle yönetici kadroların Avrupa'da tutunabildiklerini defaatle dile getirdik. Devlet başkanlarına söyledik. Hükümet başkanlarına söyledik. Ama ne yazık ki bunlar bize teslim edilmediler. Örneğin, DHKPC adı verilen örgüt Türkiye'de son derece kanlı eylemlerde bulundu. Bu örgüt, ana muhalefet partisi tarafından da korunmak suretiyle şuanda şiddet içeren sokak eylemlerinde boy gösteriyor.''
Bu saldırı ve eylemlerin, örgütün Avrupa'daki yöneticileri tarafından tasarlandığı ve yönlendirildiğinin görüldüğünü belirten Erdoğan, bu çerçevede Haziran 2013'te bazı Avrupa ülkelerinde örgüte karşı yapılan operasyonları memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.
Son olarak Şubat ayında Yunanistan'da yapılan operasyonlarda örgütün önde gelen bazı ele başlarının yakalandığını ifade eden Erdoğan, ''Örgütün ele başlarının bir kısmı halen Avrupa Birliği ülkelerinde bulunuyor. Bu ve benzeri örgütlere karşı Avrupa ülkelerinden daha samimi ve kararlı tedbirler bekliyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 24 Mayıs'ta Almanya'nın Köln şehrindeki vatandaşlarla bir buluşma gerçekleştirdiklerini anımsatarak, geçen perşembe günü Viyana'da olduğunu, cuma günü Lion'da benzeri buluşmalar yaptıklarını aktardı.
Almanya, Avusturya ve Fransa'da yaşayan 10 binlerce vatandaşa hitap ettiklerini, tavsiyelerde bulunduklarını belirten Erdoğan, ''İnanıyorum ki morallerini de artırdık. Özellikle Almanya ve Avusturya'da ziyaretimiz öncesinde medya üzerinden çok ağır ithamlara maruz kaldık. Haftalar öncesinden başlayan kampanyalar, şahsımdan ziyade oradaki vatandaşlarımızı ciddi şekilde rencide etti. Ancak her üç ziyarette tamamen vakar, sağduyu, sükunet içinde geçti ve hem vatandaşlarımız hem yaşadıkları ülkeler için yararlı oldu'' diye konuştu.
''Bu gerçekleri görmemiz lazım''
Sürekli olarak Türk polisine ''Orantısız güç kullanıyor'' dendiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Değerli arkadaşlar hepinize şunu soruyorum. Acaba sizin ülkenizde polise molotof kokteyli atılıyor mu, polise karşı silah kullanılıyor mu, yerlerden parke taşları, kilit taşları sökülmek suretiyle polise saldırılıyor mu? Ben, Avusturya'da Dışişleri Bakanına dedim 'Sizde böyle bir şey yapılıyor mu?' Bana 'Hayır' dedi. 'Yapılamaz' dedi. 'Çünkü cezai müeyyideleri çok ağırdır' dedi. Ama bakın Türkiye'de molotof kokteyli ile polise saldırılıyor. Polis, shortland aracın içinde yanıyor ve şu anda ikisi maalesef ağır yanık olduğu için ölümle baş başa. Artık bunları görmemiz lazım. Bu arada yine bir asker kızımız, maalesef o da yine bir kobra aracın içinde molotofla atılan böyle bir saldırıda yanmaya başlıyor. Ön camı kırarak içerisinden çıkıyor. Şu anda hala o da Ankara'da maalesef GATA'da yatıyor. Durumu hala iyi değil. Bizim bu gerçekleri de görmemiz lazım. Temenni ederim ki terörle mücadelede işin bu yanını da hep birlikte ele alırız.''
Avrupa ülkelerinde 6 milyona yakın Türk vatandaşın olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Orada yaşıyorlar. Orada çalışıyorlar. Artık geleceklerini orada görüyorlar. 6 milyon vatandaşı Avrupa Birliği içinde olan bir ülkenin yapay zorluklarla üyeliğin uzağında tutulması anlaşılmaz bir durumdur. Açıkçası Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Doğu Avrupa'da meydana gelen olaylar Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye olan ihtiyacını daha net göstermiştir. Hele hele son seçimlerde artık bir durum daha ortaya çıkmıştır. O da nedir, dikkat ederseniz sandıktan artık ciddi manada aşırılıklar netice almaya başlamıştır. Aşırı uçlar ciddi manada netice almaya başlamıştır. Bunlar Avrupa'nın geleceğini bana göre tehdit eden neticeler de olabilir. Türkiye'ye farklı bakanlar şimdi bütün uyarıların niçin acaba böyle yürüdüğünü daha yakından göreceklerdir.''
Dünya Bankası'nın Türkiye için büyüme rakamını revize ederek, yıllık oranı 2,4'ten 3,5'e çıkardığını anımsatan Erdoğan, Türkiye'nin büyük ve istikrarla büyüyen ekonomisiyle de Avrupa Birliği için ihtiyaç konumunda olduğunu ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği, ırkçılık ve medeniyetler çatışması üzerlerine karşı sadece bölgesel düzeyde değil, küresel anlamda bugün ihtiyaç duyulan bir cevabı teşkil edecektir. Türkiye'deki yapay tartışmaların Avrupa ile ilişkilerimizi etkilemesini arzu etmiyoruz. Türkiye ile ilgili yanlış ve yanlı bilgilenmenin ilişkileri yönlendirmesini istemiyoruz. Büyük bir ülkeyiz, daha da büyüyoruz. Öyleyse ilişkilerin derinliğinin de buna uygun olmasını istiyoruz. Bu konuda sizlere her zaman ihtiyacımız oldu. Türkiye'deki gerçek fotoğraf sizlerin sayesinde çekilebilecek ve ülkelerinize sizlerin sayesinde doğru bilgiler aktarılacaktır. Etki altında kalmadan, propagandalara aldanmadan gerçek Türkiye fotoğrafını ülkelerinize aktaracağınıza özellikle yürekten inanıyorum. Bu konularda gerek Dışişleri Bakanım, gerek Avrupa Birliği Bakanım her alanda sizlere teknokrat bürokratlarıyla da yardımcı olmaya hazırdırlar. Bunu da söylemek istiyorum. Sözlerime son verirken her birinize ve çalışma arkadaşlarınıza başarılar diliyorum. Şahsınızda ülkelerinizi ve halklarınızı saygıyla selamlıyorum. Katıldığınız ve katkı verdiğiniz için teşekkür ediyor, hepinize sevgi, saygı sunuyorum.''