EĞİTİM
Doğruların yanlışları götürdüğü yeni sistem
Aamir Khan’nın, Taare Zamaeen Par yani “Her Çocuk Özeldir” filmini izlendiniz mi, bilmiyorum. Eğitimle ilgilenen herkese tavsiye ettiğim bir filmdir. Ailesi ve öğretmenleri tarafından “tembel, sorumsuz ve hayalperest” olmakla eleştirilen, Küçük Ishaan’ın okula yeni gelen resim öğretmeninin ilgisiyle hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor. Tıpkı bugünlerde ülkemizde tartıştığımız ve çözüm üretmeye çalıştığımız ezberci eğitimin mağdur ettiği bir çocuğun hikayesi. Yıllarca İngiliz sömürgesi altında kalan ve genç beyinleri ezberci bir eğitim sistemi ile bastırmak isteyenlerin ürettiği eğitim sistemini eleştiren bir film. Çocukları duygularından ve hislerinden soyutlayıp, sorgulamadan sadece ezberlemeye iten bir eğitim sistemine yönelik eleştirinin hikayesi. Filmin en can alıcı repliklerinden birisi filmin küçük kahramanı Ishaan’ın ağzından çıkan şu sözlerdir: “Gördüğüm şey, hissettiğim şey ve görmediklerimiz de hissetmediklerimizdir... ama bazen, gördüklerimiz aslında öyle değildir ve asıl görmediklerimiz öyledir...”
Neden Küçük Ishaan?
Türkiye’deki eğitim sistemine yönelik en ciddi eleştirimiz aslında tam da Ishaan’nın bu cümlesinde gizli: Bütün çocukları tek tip/aynı/benzer olarak ele alıp, hepsini aynı sürece tabi tutmak. Onların neyi gördüklerini, neyi anladıklarını ve neyi hissettiklerini bilmeden total bir kararla hepsini aynı biçimde değerlendirmek. Bugünlerde çokça tartıştığımız ve aşağıda ayrıntılandırmaya çalışacağımız düzenlemelerin temel mantığı uzun vadede Ishaan’ların farkına varmak, her çocuğa bir Ishaan gözüyle bakabilmeyi ve değerlendirebilmeyi sağlamak.
Aslında eğitimle ilgilenen herkesin üzerinde üç aşağı beş yukarı uzlaştığı bir eleştiridir bu. Aynı zamanda modernleşme sürecinin başladığı 19. yüzyılın ana sıkıntılarından birisidir.
Bu minvalde, ülkemizde de eğitim alanına ilişkin olarak üzerinde en çok tartışılan hususlardan biri ‘bütün çocukları aynı şeyi görmeye, hissetmeye zorlayan ve telafisi olmayan, neredeyse çocuklarımızın bütün hayatlarını bir doksan dakikaya sığdırmaya icbar eden çoktan seçmeli merkezi sınavlardır. Geçtiğimiz yıl Sayın Başbakanımız bu eleştiri ile bağlantılı olarak, çocukların sınavsız bir biçimde, kendi yetenek ve eğilimlerine göre bir üst eğitim sürecine devam edeceği bir yerleştirme sisteminin hayalini kurduğunu söylemiş ve kamuoyunda SBS olarak bilinen sınavların artık yapılmaması gerektiğini dillendirmişti. Mevcut yapıda ilkokula başlayan çocuklarımız okuma yazmaya başlamadan önce test sınavları ve test mantığı üzerinde egzersiz yapmaya başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı olarak, bu yazının konusu olmayan diğer politika süreçleri bir yana, uzun vadede merkezi sistem sınavlarının olmadığı ve çocukların bireysel yetenek ve eğilimlerine göre eğitim alabildiği bir yapıyı hayata geçirmek için önemli bir adım attık. Kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olan bir yerleştirme sürecini geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştık.
Sürecin uzun vadeli hedefi ‘her çocuğu kendi özgünlüğü ve özelliği içinde kabul etmek, kendi yetenek ve eğilimlerine göre orta ve yüksek öğretime yönlendirebilmek’. Bu amaçla, eğitim müfredatından ders programlarına kadar, bütün eğitim sürecinin sivil toplumla ilişkilendirilmesini mümkün kılacak bir dizi politika aracı belirlendi. Bu araçlar, ölçülebilirliği ve objektifliği tesis edildikçe hayata geçirilecek. Orta vadede ise test sınavlar yerine açık uçlu sınavların yapıldığı ve FATİH projesi kapsamında dağıtılan tabletlerin daha aktif kullanıldığı
Bir yerleştirme süreci hayata geçirilecek.
Kısa vadeli uygulama ve amaçlar bakımındansa aşağıda ayrıntılarını paylaşacağım bir düzenleme önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilecek.
Bu kapsamda en temel varsayımımız ‘çocuklarımızın eğitim öğretim süreci içindeki sınavlarının sayısını mümkün olduğunca azaltmak, orta öğretime geçişte uygulanan ilave sınav/sınavları tamamen ortadan kaldırmak, okula alternatif olarak ortaya çıkan eğitim kurumlarını işlevsizleştirmek ve çocuğun sanatsal/sportif/sosyal/kültürel etkinliklere zaman ayırmasını sağlamak’. Dolayısıyla öngördüğümüz en temel husus, önümüzdeki eğitim öğretim yılında çocuklarımızın ilave bir sınava girmemesi ve eğitim öğretim süreci içinde zaten yeter sayıda mevcut olan sınav sonuçlarının yerleştirmeye esas alınması. Bu noktada, kamuoyunun en çok rahatsız olacağı husus ise, okullar arasındaki not ve değerlendirme farklılaşması. Haklı endişelere dayanan bu durumu ortadan kaldırmak için de, çocuklarımızın okullarda girdiği sınavlardan birini ortak sınav haline dönüştürüp, değerlendirmeye esas almayı planladık.
Neler değişiyor
Aslında geçtiğimiz yılla kıyaslandığında öğrencilerimizin, velilerimizin ve kamuoyunun kafasını karıştıracak, endişeye sevk edecek hiç bir değişiklik yok. Değişen tek şey, artık SBS ya da başka bir isimle adlandıracağımız yeni bir sınavın olmaması. Bu yıl çocuklarımız ilave bir sınava girmeyecekler.
Öğrencilerin okul başarı notlarının hesaplanması, okuldaki ders ağırlıkları, ders saatleri, geçtiğimiz yıl merkezi yapılan sınavla bu yıldan itibaren yazılıları ortak yapılacak sınavlardan elde edilen notların ağırlıkları, bu notların elde edildiği derslerin ağırlıkları ve benzeri konularda geçtiğimiz yıllara kıyasla hiç ama hiç bir değişiklik yok.
Değişen tek şey, bu yıl ilave bir sınavın olmaması, bunun yerine öğrencilerimizin normal ders döneminde girdiği sınavlardan birer tanesinin ortak sorularla yapılacak olması.
Sistem nasıl işleyecek
Sistemin işleyişi de oldukça basit. Çocuklarımız 16 Eylül tarihi itibariyle okullarına başlayacaklar. Normal ders süreci devam edecek. Bilindiği üzere aldıkları derslere göre bazı derslerden iki, bazı derslerden de üç yazılı yoklamaya tabi tutuluyor çocuklarımız. Üç yazılısı olan derslerden birincisi öğretmenlerimiz tarafından normal olarak gerçekleştirilecek. Bu derslerin ikinci yazılıları ile iki yazılısı olan derslerin birinci yazılıları farklı bir biçimde uygulanacak. Okullardaki müfredat takvimine göre bunun tahmini tarihi Kasım ayı sonu. Bu tarihte tüm Türkiye genelinde altı temel derse ait (Türkçe, Fen Bilgisi, Matematik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Yabancı Dil, TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük) sınavlara ilişkin sorular Bakanlığımızca hazırlanacak, okullara gönderilecek ve sınav gerçekleştirilecek.
Sınavın uygulanma zamanı ve biçimi ile gerçekleştirildiği mekan açısından çocuklarımıza ilave bir stres getirmemesine azami gayret gösterdik. Bu çerçevede, çocuklarımız tıpkı diğer günlerde olduğu gibi sabah kalkacak, yine diğer günlerde olduğu gibi servisine binecek ve yine diğer günlerde olduğu gibi kendi okuluna gidip, sırasına oturacak. Normal okul takvimi kapsamındaki dersinin sınavını bekleyecek. Sınavlarda, öğretmenlerimizin elektronik ortamda Bakanlığımıza aktardıkları soru havuzundan seçilmiş sorulardan oluşan sınav kitapçıkları kullanılacak. Öğrencilerimiz açısından buradaki tek fark, kendi öğretmenlerinin eşliğinde değil, başka bir öğretmenin gözetiminde sınavlara girecek olmaları.
Sınavların iki günde gerçekleştirilmesini planlıyoruz. İki günde üçer adet sınava girecek çocuklarımız. Her bir dersin sınav kitapçıklarını ayrı ayrı basmayı ve her bir sınavın arasında çocuklarımızın küçük bir teneffüs yapmasını arzu ediyoruz. Tıpkı diğer okul günlerinde olduğu gibi. Öğrencilerimiz sınava girecek, 20 soruluk kitapçığını alacak, cevaplayacak, kitapçık ve cevap anahtarını teslim edecek, ardından bir süre dinlenecek. İhtiyaçlarını giderecek, belki sınavı yorumlayacak, dinlenecek. Makul bir dinlenme sürecinin sonunda ikinci sınav için yeniden sınıfındaki yerini alacak ve ikinci ders için soru kitapçığını alıp cevaplandıracak.
Bu süreci bu kadar ayrıntılandırma sebebim, çocuklarımıza ilave stres getirecek hiç bir değişikliğin olmadığının altını çizmek.
Değerlendirme nasıl olacak
Değerlendirmeye ilişkin hesaplama da oldukça basit. Çocuğun okul notlarının akademik ortalaması hesap edilecek. Tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, bu akademik ortalamanın yüzde 30’u alınacak, üstüne ortak sınavlara konu edilen derslerdeki ortalamanın yüzde 70’i ilave edilerek çocuğun orta öğretim kurumuna yerleştirmede esas alınacak puanı elde edilmiş olacak. Bu hesaplama ve yerleştirme yönteminde bu yıla kadar uygulananlardan farklı hiçbir husus yok. Yani geçen yıl SBS’de elde edilen puanın yerine bu yıl ortak sınavlarda elde edilen notların ortalaması koyulacak sadece. Değişen tek şey yeni bir sınavın olmaması, çocuğa zaten okulda uygulanan sınavlardan bir tanesinin tüm Türkiye genelinde ortak uygulanarak, objektifliğinin sağlanması ve yerleştirmede kullanılmasıdır.
Yeni dönemde belki değişen en güzel şeylerden biri, anne baba olarak hepimizin yaşadığı “ya bir şey olur da çocuğum sınava giremezse” endişesini ortadan kaldıracak telafi sınavının hayata geçirilmesidir. Hepimiz sınavdan 15-20 gün önce çocuklarımızı cam fanusların içine yerleştiriyorduk ve hasta olmaması için çaba sarfederken, onu yeni bir stresin içine sokuyorduk. Yeni dönemde ise artık böyle bir endişeye mahal kalmayacak. Normal zamanda sınava giremeyen ve mazereti olan bütün çocuklarımız makul bir süre içinde telafi sınavlarına girecekler. Bunun da sınav stresini azaltacak önemli bir tedbir olduğu aşikar. Sınav stresi açısından aldığımız bir diğer önlem çocukları sınav esnasında en çok tedirgin eden yanlış yaparsam endişesini ortadan kaldırmak. Bunun önüne geçmek için ise “dört yanlış bir doğruyu götürür” diye klişeleşen uygulamadan vaz geçmek. Yeni yerleştirme sürecinde artık böyle bir uygulama olmayacak.
Aslında hayata geçirmeye çalıştığımız şey, uzun vadeli bir program. Her yıl Milli Eğitim Bakanlığı kendi kapasitesi oranında, yerleştirme sürecinin ana mantığını değiştirmemek koşuluyla, eleştiri ve endişeleri ortadan kaldıracak küçük ilaveler yapacak. Örneğin önümüzdeki yıl, ortak sınava konu olan bazı derslerin sınavlarını açık uçlu ve klasik sistemle yapmayı tasarlıyoruz. Objektif değerlendirme yapmamızı sağlayacak yeterlilikte ölçme- değerlendirme uzmanı ve ekibi oluşturabilirsek bunu hayata geçireceğiz.
Ama uzun vadede temel hedefimiz, çocuklarımızı yeteneklerine göre ortaöğretim kurumlarına yerleştirme sürecini hayata geçirmek. Bütün çocuklarımızın bir enstrüman çalabilmesini, bir sanat dalı ile ciddi biçimde ilgilenmesini, bir spor dalı ile ilgili altyapısını oluşturmasını ve sosyal bir birey olarak yetişmesini sağlamak istiyoruz. Bu niteliklerine göre de orta ve hatta yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini arzu ediyoruz. Temel mantığımız ise, kuşkusuz “her çocuk özeldir.” (Yusuf Tekin / Star)