EĞİTİM
Devletin Öğretmen İstihdam Politikası Yok
Ne devletin Planlama Teşkilatı ne Milli Eğitim Bakanlığı ne de Yüksek Öğretim Kurulu, devletin personel ihtiyacını oturup da hiçbir zaman doğru dürüst hesaplamadılar. Hesaplayıp da, 'Devletin şu zaman aralığında, şu kadar öğretmene ihtiyacı var' diyerek, Eğitim Fakülteleri'yle, özellikle Fen-Edebiyat Fakülteleri'ne öğrenci alımına gitmediler.
21 Eylül 2013, Cumartesi
12 Eylül 1980 öncesinde başına buyruk hareket eden üniversiteleri bir merkezden kontrol edebilmek için kısa adı YÖK olan Yüksek Öğretim Kurulu kuruldu. Kolay kaldırılmaması için de kuruluş bir Anayasa hükmüne bağlandı. 12 Eylül 1980 öncesinde öğretmenler, İlk Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları ve üniversitelerin bazı fakülte mezunlarından atanıyordu. Hepsinin bir çatı altında toplanması için kaldırılan bu okulların yerine, üniversitelerin bünyesinde 'Eğitim Fakülteleri' kuruldu.
Eğitim ve Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının sayısı, devletin öğretmen ihtiyacı sayısını aşınca, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı anlaşıp bir 'Pedagojik Formasyon' engeli icat ettiler. Pedagojik Formasyon çocuk eğitimini öğrenmek ve ona biçim vermekti. Buna karşın, öğretmen yetiştiren önceki okullarla Eğitim Fakülteleri'nde, Pedagoji ve Psikoloji'ye dair bazı bilgiler verilirken, münhasıran bu adı taşıyan bir ders yoktu.
'Stajyer Öğretmen' olarak atanan bu kişiler, başarılarına bakılıp bir yılın sonunda çalıştıkları okulun öğretmenler kurulu kararı ile asil öğretmenliğe geçirilirdi. Uygulamada, 'Pedagojik Formasyon'un adı bile geçmezdi ve doğru olan buydu. Çünkü öğretmen adayları, mesleğin icrasını ve inceliklerini 'Pedagojik Formasyon'la değil, sınıflara girerek öğrenirlerdi.
İHTİYAÇ AZALIRKEN, MEZUNLAR ÇOĞALDI
Ne devletin Planlama Teşkilatı ne Milli Eğitim Bakanlığı ne de Yüksek Öğretim Kurulu, devletin personel ihtiyacını oturup da hiçbir zaman doğru dürüst hesaplamadılar. Hesaplayıp da, 'Devletin şu zaman aralığında, şu kadar öğretmene ihtiyacı var' diyerek, Eğitim Fakülteleri'yle, özellikle Fen-Edebiyat Fakülteleri'ne öğrenci alımına gitmediler.
Bu fakültelerin mezun sayısı artınca, atanmalar tıkandı ve öğretmen olabilmek için hevesle bu okullara giren ve okullarını başarıyla bitiren öğrenciler, çok büyük çapta hüsrana uğradılar. Öteki fakülte mezunları iş bulabilirken, bunlar Milli Eğitim Bakanlığı'nın kapısına yığıldılar. Çünkü onlar öğretmen olmak için okumuşlardı. Aldıkları eğitim, başka işlerde çalışmalarına yetecek bilgiyi ve imkanı vermiyordu.
Durum apaçık ortadaydı. Bu fakültelerin girişlerine tahdit getirmek ve kontenjan sınırlaması yapmak gerekiyordu. Böylece mezun sayısı azalmalı, mezun olanlarsa hemen atanabilmeliydi. Ama öyle olmadı.
ÖNCE 'KPSS' ENGELİ KONDU
Yüksek öğrenime plansız geçişler kamu atamalarını tıkayınca, önce kısa adı KPSS olan Kamu Personeli Seçme Sınavı'nı getirdiler. Öğretmen olabilmek için okuyan Eğitim Fakültesi mezunlarını bile bu sınava soktular. Öğretmen olmak isteyen Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarını ise KPSS sınavına almayıp, 'Git, önce Pedagojik Formasyon Belgesi'ni getir dediler. Bu belge dilekçe verip de sabıka kaydı gibi hemen alınabilen bir belge değildi. YÖK'ün yetki verdiği üniversitelere gidip, haftanın en az 4 gününde bu maksatla bir öğretim yılı daha okula devam etmek gerekiyordu.
Belgeyi almak isteyenlere öğretmenlik ise, tahta başında öğretilmek isteniyordu. Açıkçası, hiçbir şey öğretilmiyordu. Bu kuru bilgilerin, okullarda öğrencilerin karşısına geçip uygulaması filan da yapılmıyordu. Yapılanlarsa, maksadına uygun değildi. Buna karar verenler bunu çok iyi biliyordu. Ve uygulama bir saçmalık halini alınca, haftada 4 günden önce 2 güne, sonra da bir güne indirildi. Hatta haftanın cumartesi ya da pazar günlerine konularak iş günlerine zarar vermesi de böylece önlendi. Ancak, külfeti önlenemedi.
Daha önce adına 'Filoloji' denilen dalda, İngiliz, Fransız ve Alman Dili ve Edebiyatı mükemmel bir şekilde öğretiliyor, mezunlarının iyi bir 'Yabancı Dil Öğretmeni' olması sağlanıyordu. Bütün bunlara rağmen, getirilen 'Pedagojik Formasyon' engeliyle yetişen bu gençlerin öğretmen olması, ne yazık ki önleniyordu.
BELGE AÇMAZI
YÖK'le işbirliği yapan Milli Eğitim Bakanlığı, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarına bu engeli koyarken, YÖK şimdi daha da beterini yaptı. 13 Eylül Cuma günü toplanan Kurul, 'Pedagojik Formasyon Belgesi' alma işini ALES şartına bağladı. Yani, işi iyice yokuşa sürdü. ALES'in ne olduğunu bilenler, 'Bu da nereden çıktı? Ne alaka?' deyiverdi.
ALES, Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı'ydı. Başka bir söylemle yüksek öğretimde öğretim üyesi olmak, yurt içi ve yurt dışında lisans üstü eğitim yapmak isteyenler için konulmuş, kısaca 'yüksek lisans'a ve 'doktora'ya geçiş sınavıydı. Oysa 'Pedagojik Formasyon'un böyle bir amacı yoktu. Öğretmen adaylarının yüksek lisans ya da doktora yapmak gibi bir niyetleri de yoktu. Bir zamanlar İmam Hatip Lisesi mezunlarının üniversiteye girişlerine engel koyan YÖK şimdi de Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmen olmalarına engel koyuyor.
YETKİNİZ VAR, AMA HAKKINIZ YOK!
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, genç bir akademisyen. Görevini iyi yapıyor. Bütün yüksek öğrenim kurumlarını, iyi bir biçimde denetimine almış durumda. Kurul elemanları da bilgili ve deneyimli. İyi niyetlerindense, hiç bir kuşkumuz yok. Lakin aldıkları bu 'çelişkili ve abes' karar, öğretmenlik bekleyen gençlerin heveslerini ve umutlarını kırdığı gibi, adalet ve hakkaniyet ilkelerini iyice ortadan kaldırıyor. Bu durum, öğretmen adaylarına açık bir 'zulüm'dür.
Bu kararı, lütfen düzeltin. Öncelikle, özel okullardan bu engeli kaldırın. Amacının dışına taşan bu alakasız sınava, gençleri girmeye zorlamayın. Öğretmenlik, haftada bir gün verilen 'Formasyon Kursu'nun kuru bilgileri ile değil, sınıfta yaparak ve yaşayarak öğrenilir. Fen-Edebiyat Fakültesi'ni bitiren gençlere, bu zulmü yapmayın.
Naci AKAY / YENİ ŞAFAK