EĞİTİM
Cemaatin Sendikası Tasarıyı Değerlendirdi
Milletimizin tüm bireyleriyle paydaşı olduğu Milli
Eğitim Bakanlığı, eğitimi milli bir mesele olarak ele alıp değerlendirmesi
gerekirken son yıllarda siyaset kurumlarının varlığını ispat ve güç gösterisi
için kullandığı yap-boz tahtası haline gelmiştir. Bakanlık, dershaneleri halka
rağmen “dönüştürme” kılıfıyla “kapatmaya” çalışması, fişleme iddiaları, tasfiye
ve kıyımlar, tayin ve terfilerin “liyakat” yerine siyasi, sendikal vb.
referanslar ön planda tutularak yapılması, milletin kabulü olmadan “ben yaptım
oldu” mantığıyla bir gecede gizlice yapılan köklü sistem değişiklikleri gibi
sağlıksız uygulamalarıyla tartışılır hale gelmiştir.
Bakanlar kurulunun imzalaması sonrası TBMM’ye sevk
edilen ve kamuoyunun “dershaneler kanun tasarısı” olarak bildiği torba kanun,
gündemde sadece “dershanelerin zorla dönüştürülmesi / kapatılması” ile ilgili
düzenlemelerle yer alsa da aslında içinde en az dershaneler konusundaki dayatma
kadar keyfiliğe açık, demokrasinin gereklerine aykırı ve milletin talep ve
beklentilerini hiçe sayan pek çok değişikliği de beraberinde getirmektedir.
ADAY ÖĞRETMENLERİN
GELECEĞİ KEYFİ UYGULAMALARA EMANET
En az dört yıllık fakülteyi bitirdikten sonra KPSS’yi kazanarak atanan
öğretmen adaylarının, kriterleri net olarak çizilememiş performans
değerlendirmesine tabi tutulacak olmaları, ardından -objektif olmadığı
gerekçesi ile- öğrencilere dahi artık uygulanmayan sözlü sınava alınacak
olmaları bürokratik kademelerde yüzlerce eğitimcinin maruz kaldığı tasfiye ve
kıyımlara on binlercesinin daha ekleneceğinin işaretidir.
Adaylığının birinci yılında başarısız olan öğretmenlerin ikinci yıl bir
başka ilde görevlendirilmesi uygulamasının bir cezaya dönüşecek olması, göreve
yeni başlayan öğretmenlere baskı yapılmasına ve mesleki heyecanlarının yok
olmasına neden olacaktır.
Göreve yeni başlayan öğretmenlere
uygulanan adaylık eğitimlerinin niteliği arttırılmalı ancak kadroya geçişte
yapılması öngörülen sözlü sınav uygulaması iptal edilmelidir.
BAKANLIK HATASINI ANLADI
Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde
edenlerin, üst mahkeme kararının aleyhlerine kesinleşmesi halinde, unvanlarının
iptal edildiği tarihten önce yapılan ödemelerin geri alınmaması yönündeki
düzenlemenin kanunla desteklenmesi yerinde olup sendikamızın konu hakkında
kamuoyuyla paylaştığı görüşler, bakanlığa yazdığı yazı ve taleplerle
örtüşmektedir.
BİLGİNİN PAYI YÜZDE YİRMİ Mİ OLMALI?
Yurtdışında eğitim almak amacıyla gönderilecek öğrencilerin (MEB-1500)
seçiminde yazılı sınavın yanında sözlü sınavın da yapılacak olması, sözlü
sınavda, genel alan bilgi düzeyini ölçmeye yönelik objektif değerlendirmenin
sadece %20’lik bir paya sahip olması, sözlü sınav soru ve cevaplarının önceden
hazırlanma zorunluluğunun bulunmaması, sözlü sınavların özellikle kayıt altına
alınmasına izin verilmeyeceğinin belirtilmesi, sözlü sınav komisyonunun sadece
üç kişiden oluşması ve hangi unvan ve yeterliliklere sahip olacaklarının net
olarak ifade edilmemiş olması gibi hususlar, değerlendirmelerin sübjektif
olmasına ve bilimsel kriterlerin dışında yanlı öğrenci seçimlerine neden
olacaktır.
Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin
seçiminde yazılı sınav sonuçları yeterli görülmeli veya sözlü sınavlar hazırlık
ve uygulama süreçleri açısından objektif ve bilimsel gerekliliklere uygun hale
getirilmelidir.
ZORLA DÖNÜŞÜME RAZI OLMAYAN ZİNCİR
DERSHANELER CEZALANDIRILIYOR
Dönüşüm programına dahil olacak dershanelere hazineye ait taşınmazların
tahsisi hususunda aynı taşınmazın birden fazla istekli tarafından talep
edilmesi halinde aynı ilde bir başka dershanenin şubesi olmaksızın faaliyet
gösteren birden çok dershanenin kurucusunun bir araya gelerek kurdukları şirket
tüzel kişiliklerinin başvuruları öncelikli değerlendirilir hükmü, sektörde daha
büyük paya sahip grup/zincir dershaneleri devre dışı bırakarak cezalandırmaya
yönelik keyfi uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
Ayrıca dönüşüm sonucu sunulacak teşvikler ile ayrıntıları belirtilmeyen
temel düzenlemelerin hazırlanacak yönetmeliklere havale edilmesi idarenin keyfi
uygulamalarının devam edeceğinin işaretidir.
Yüzbinlerce insanı ilgilendiren
düzenlemeler, milletin talep ve beklentileri doğrultusunda, hakkaniyet
ilkelerine uygun olarak yapılmalıdır.
DÖNÜŞÜM DEĞİL ANAYASA İHLALİ
Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık
niteliğindeki öğretim faaliyetlerinin Bakanlık gözetiminde açılabilecek çeşitli
kurslar listesinden çıkartılarak yasaklanması, Anayasamızın 48. Maddesinde yer
alan “Herkes dilediği alanda çalışma ve
sözleşme haklarına sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” hükmü ve
42. maddesinde yer alan “Kimse, eğitim
ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz”, “Eğitim ve öğretim kurumlarında
sadece eğitim, öğretim, inceleme ve araştırma ile ilgili faaliyetler yürütülür.
Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.” Hükümlerine
aykırı olarak öğrencilerin akademik gelişimlerine katkı sunacak eğitimlere
katılma özgürlüklerini ellerinden almaktadır. Uluslararası bilim sınavlarında
ülkemizin akademik başarıları istenilen düzeyde değilken bu uygulama eğitimde
diğer ülkelerle aramızdaki olan uçurumu daha da arttıracaktır.
Ayrıca bu uygulama sınav sisteminin halen devam ediyor olması, bölgesel
farklılıklar ve öğretmen açığı gibi nedenlerle eğitimde fırsat eşitliğinin
sağlanamamış olması velilerin çocuklarının akademik düzeylerini arttırmak adına
başka arayışlar içerisine girmesine neden olacak, özel derslere olan talebi
arttıracak ve merdiven altı dershaneciliği tetikleyecektir.
Öğrenci etüt eğitim merkezlerinin on iki yaş ve altındaki öğrencilere
yönelik olarak faaliyet gösterecek şekilde yeniden düzenlenmesi bu kurumların
öğrencilerin akademik gelişimlerine katkı sunmalarından ziyade çalışan anne
babaların çocukları için “bakımevi” şekline dönüşmesine neden olacaktır.
Eğitim hürriyeti ile teşebbüs
hürriyetin engellemesi nedeniyle Anayasamız ve devlet olarak tarafı olduğumuz
Uluslararası hukuka aykırı bu anlamsız düzenlemeden derhal vazgeçilmelidir.
DERSHANE ÇALIŞANLARI
BELİRSİZLİĞE MAHKUM EDİLİYOR
Özel dershanelerde çalışan personelden sadece öğretmenlerin MEB bünyesinde
istihdam edilecek olması ve diğer personel hakkında herhangi bir öngörünün
bulunmaması öğretmen dışı personelin durumunu belirsiz kılmaktadır.
Bakanlık bünyesinde istihdam edilecek öğretmenlerin belirlenmesinde, 1
Temmuz 2015 tarihi itibariyle altı yıl dershanelerde çalışmış olmak koşulunun
bulunması, özel dershanelerde söz konusu süreden az çalışmış olanların mağduriyetine
sebep olacaktır.
ATANMA BEKLEYEN 300 BİN KİŞİ NE
OLACAK?
“Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri Projesi” ile 2023 yılına
kadar olan süreçte öğretmen arz ve talebini izlenebilir duruma getirdiğini
iddia eden Milli Eğitim Bakanlığının, halen atama bekleyen yaklaşık 300 bin
öğretmen adayı varken dershanelerde çalışan on binlerce öğretmenin atamasının
yapılacağını söylemesi gerçekçi görülmemektedir.
Ayrıca, MEB’in yaptığı sözlü sınavlardaki keyfi uygulamaların tartışıldığı
bir dönemde MEB bünyesinde istihdam edilecek dershane öğretmenlerinin sözlü
sınava tabi tutulacak olmaları, keyfi uygulamaların artarak devam edeceği,
dershanelerin zorla dönüştürülmelerine karşı çıkan kurumlarda çalışan
öğretmenlerin MEB tarafından cezalandırılabilecekleri endişesini
arttırmaktadır.
DEVLET OKULLARI ÜVEY EVLAT MI?
Dönüşüme tabi olan kurumların öğrencilerine yapılacak devlet desteğinin net
olarak ifade edilmemiş olması sistemin sürdürebilirliğini tartışılır hale
getirmektedir. Kaldı ki yıllardır devlet okullarının temel ihtiyaçlarının
karşılanması için gerekli olan ödeneği göndermeyen bakanlığın dönüşüm
programına tabi kurumların öğrencilerine devlet desteğini hangi kaynaktan
sunacağı merak konusudur.
TALİM VE TERBİYE KURULU DA
DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Talim ve Terbiye Kurulunun karar organı olma yetkisi elinden alınarak
sadece danışma organı olarak düzenlenmesi, kurulun “karar organı” olma
misyonunun yüklendiği genel müdürlükler arasında koordinasyon eksikliklerine
sebep olacak ve eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkileyecektir.
YÖNETİCİLİK SİL BAŞTAN…
Okul ve Kurum Müdürleri, İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür
Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Milli
Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilecek
olması nedeniyle mevcut yöneticilerden bulundukları görevde dört yılını
dolduranların derhal, dört yılını henüz doldurmayanların da bu sürenin
dolmasını müteakip görevleri sona erecektir. Böylece halen görevde olan
yöneticilerin müktesep hakları ellerinden alınacak ve bu durum yaklaşık 100 bin
okul ve kurum yöneticisini etkileyerek eğitim kurumlarında büyük bir kaosa
neden olacaktır. Bu durum yöneticilerin sürekli baskı altında tutulmasına, okul
ve kurumların siyaset müessesinin vesayetine girmek zorunda kalmasına neden
olacaktır.
Yurtiçi veya yurtdışında, yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya
başka ülkelerle işbirliği anlaşması çerçevesinde kurulan ve ulusal veya
uluslararası proje yürüten okul ve kurumlar, Bakan onayı ile proje okulu olarak
seçilen ve belirli eğitim reformu ve programlan uygulanan okul ve kurumlar ile
Bakan onayıyla doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumlara
yapılacak öğretmen atamalarının ve yönetici görevlendirmelerinin Bakan
tarafından yapılacak olması; sayın bakanın istediği okulu kanunun bu maddesi
kapsamına alarak, bu kurumların yönetici ve öğretmenlerini objektif hiçbir
yeterlilik aramadan siyasi, sendikal vb. referansları dikkate alarak re’sen
atamalar yapması bu kurumlarda çalışma barışını zedeleyerek okulları milli
olmaktan çıkarıp siyasi kurumlar haline getirecektir.
KİŞİYE ÖZEL DÜZENLEME
Mİ YAPILIYOR?
İl Eğitim Denetmenleri ile Bakanlık Denetçilerinin Eğitim Denetmeni
unvanında birleştirilmesi ve tamamının Rehberlik ve Denetim Başkanlığına
bağlanması olumlu bir düzenleme olmakla beraber aynı işi yapacak aynı unvana
sahip kişilerin farklı özlük haklara sahip olması hükümetin “eşit işe eşit
ücret” politikası ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Hatta
yapılan değişiklikler, denetim sistemini makul koşullarda bilimsel öngörülere
uygun olarak düzenlemekten uzak olup, denetim mekanizmasında kişiye özel
yapılmış bir düzenleme olarak tarihe geçecektir.
HAVUZ PROBLEMİ BÜYÜYOR
“Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Başkam
ve Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Strateji Geliştirme Başkam, İnşaat
ve Emlak Grup Başkam ve Grup Başkam kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra
teşkilatında İl Müdürü kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı
tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ermesi, Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanı ve Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür ve Strateji Geliştirme
Başkanı kadrolarında bulunanların bakanlık müşaviri kadrolarına, diğerleri ile
şahsa bağlı Daire Başkanı, Şube Müdürü ve İl Müdürü kadrolarında bulunanların
Eğitim Uzmanı kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme
gerek kalmaksızın atanmış sayılmaları” düzenlemesi ile bir önceki Bakan Ömer
DİNÇER’in marifetiyle çıkartılmış olan 652 sayılı KHK ile kıyıma uğrayan eğitim
bürokratlarına yenileri eklenerek MEB’in hafızası bir kez daha sıfırlanacaktır.
Tecrübe ve birikimin zirvesinde olmalarına rağmen kendi istekleri dışında
“şahsa bağlı müşavirlik kadrosu” adı altında “havuz problemi” olarak sistemin
dışına itilmiş yüzlerce tecrübeli bürokrat varken bunlara ilave olarak merkez
teşkilatında müsteşar dışındaki tüm bürokratların, taşra teşkilatında tüm il
milli eğitim müdürlerinin “şahsa bağlı müşavirlik kadrosu” ile “havuza” gönderilmeleri
içerik ve usul bakımından iyi niyetle telifi mümkün olmayan
düzenlemelerdir.
On iki yıldır iktidarda bulunan
siyasi iradenin tutarlı bir eğitim politikasının olmadığı, en temel konularda
bile her bakan döneminde farklı uygulamaların yapılageldiği ve “bir bakan
döneminde doğru kabul edilerek gerçekleştirilen uygulamaların bir sonraki bakan
tarafından yanlış kabul edilip iptal edilmesi dikkate alındığında bu son
uygulamanın da uzun ömürlü olmayacağı açıktır. Siyasi iradenin bu düzenleme ile
eğitiminin problemlerine çare aramaktan ziyade siyasi kaygılar güttüğü, Milli
Eğitim Bakanlığının uzun, orta ve kısa vadeli eğitim politikaları ile
yönetilmesi gerekirken günü birlik ve tepkisel uygulamalarla yönetildiği
görülmektedir. Bakanlığın görev tanımları aynı olmakla birlikte sadece
unvanlarda yapılan isim değişiklikleri sonucu gerçekleştirdiği tasfiyeler,
milletimizin hükümetin eğitim politikalarına ve bakanlığın iyi niyetine olan
inancını yok etmektedir.
SON SÖZ…
Aslında burada temel sorun, anılan düzenlemelerin
kimin hayrına ve neyin karşılığında yapıldığının net olarak açıklanamamış
olmasıdır;
Niyet milletin faydası ise bunun
milletten gizli ve millete rağmen yapılması mümkün değildir. Millete rağmen
ısrar edilmesi halinde “küçük bir müdahalenin birkaç nesli ilgilendirdiği”
eğitime yapılan usulsüz müdahalelerle ülkemizin yarınları “başarısızlığa”,
“yokluğa” mahkum edilmiş olacaktır.
Aktif Eğitim-Sen olarak milletin
vekillerini milletin menfaatlerini koruma, talep ve beklentilerini karşılama
konusunda göreve davet ediyoruz.
AKTİF EĞİTİMCİLER SENDİKASI