GÜNDEM
Biri bağımsız yargı mı dedi?
Yeni Şafak'tan Hilal Kaplan'ın köşe yazısı
30 Aralık 2013, Pazartesi
Pınar Selek'in, mahkemede beraat etmesine rağmen, hakkındaki kararı bozup tekrar yargılanmasına karar veren Yargıtay 9. Ceza Dairesi.
28 Şubat sürecinde, daha 14 yaşındayken idamla yargılanan Yakup Köse ile arkadaşlarının, haksızlığı bariz bir davadan tekrar mahkûm edilmesini onaylayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi.
Milletvekili Sebahat Tuncel hakkındaki mahkumiyet kararını geçtiğimiz günlerde onayan yine Yargıtay 9. Ceza Dairesi.
Peki, fevkaladenin fevkinde kararlara imza atan bu dairede görevli hâkimlerin, başkan hariç hepsinin 12 Eylül referandumundan sonra atandığını biliyor muydunuz?
Sessiz çoğunluğun, daha adil, özgürlükçü ve çoğulcu bir yargımız olsun; 'yeni Türkiye' anlayışını temsil etsin temennisiyle canla başla çalıştığı o referandum bir yanda,
Âdeta kafamıza vura vura 'eski Türkiye'yi hatırlatan bu kararlar diğer yanda...
Zamanlama da oldukça manidar elbette.
Örneğin Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Yakup Köse ve arkadaşlarının nihai karar duruşmasını 25 Aralık'a ertelediğinde saf gibi sevinmiştik. Belki, çok geç de olsa adalete bir kapı aralanır demiştik.
Gelin görün ki, 28 Şubat'ın failleri Çevik Bir ve arkadaşlarının dışarı çıkmasından bir hafta sonra, 28 Şubat mağduru Yakup Köse ve arkadaşlarını içeri attırmaya karar verildi.
Algı yönetimi derdi yoksa bile, buna harika biçimde sebep olundu.
Ne de olsa bu ülkede hesabı yargı kesse bile, o en nihayetinde hükümete fatura edilirdi.
Ya milletvekili Sebahat Tuncel hakkındaki karara ne demeli?
Cemaatin yayın organlarının yıllardır Ergenekon'un '1 Numara'sı olduğunu ima ettiği Mehmet Haberal'ın tahliyesinin ardından, Ergenekon'dan hüküm giymiş diğer CHP milletvekili Mustafa Balbay'ın Anayasa Mahkemesi içtihadı doğrultusunda serbest bırakılması,
Fakat ne hikmetse, daha hüküm bile giymemiş BDP'li milletvekilleri için aynı içtihadın devreye sokulmaması, tahliyelerinin Diyarbekir mahkemelerince üç kez reddedilmesi,
Ve tüm bunların üstüne, seçilmiş ve mecliste bulunan Sebahat Tuncel'in, Leyla Zana ve arkadaşlarını hatırlatırcasına, tekrar cezaevine sokulmasına yol açabilecek mahkûmiyet kararının onanması...
Bu 'zaman ayarlı' kararların çözüm sürecini hedef aldığından şüphelenmemek ve yargının 'tarafsız-bağımsız' hareket ettiği iddiasına karşısında acı acı gülümsememek mümkün mü?
Üstelik Tuncel'in mahkum edilmesinin sebebini de Kandil'e gittiği iddiası oluşturuyor.
Hani şu anda, milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'ın Öcalan'ın mektubunu iletmek üzere bulunduğu Kandil...
Pek muhalif, en steril sol-liberaller mevcut durumda taraf seçmeye erinip, 'zorunda mıyım?' şarkısını söylüyorlar ya;
Bu yazı biraz da bugünlerdeki yargı tahakkümü karşısında siyaseti savunmayanların hangi taraflara düşeceğini göstermek üzere yazıldı.
Yoksa Türkiye halkının çoğunluğu, kendi hayatları üzerinde oynanan oyunun farkında.
***
Başbakan Erdoğan, 'Mavi Marmara'nın, Oslo'nun, Halk Bankası'nın intikamını almak istiyorlar' demişti.
Halk Bankası'nın intikamı alındı. Bankanın itibarı zedelendi, Irak Kürdistanı'ndan gelecek petrol parasının Halk Bankası değil, bir Amerikan bankası üzerinden koordine edilmesine karar verildi. Gelen bilgilere göre, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 17 Aralık sonrası artan baskıya daha fazla direnemedi.
Bu yargı kararları, sıranın 'Oslo'da', yani bir yıldır evlere ateş düşmemesine vesile olan çözüm sürecinde olduğunu gösteriyor.
Bize ise, 'eski Türkiye'ye ait olan bu yargı kararlarına rağmen, irademize, geleceğimize ve siyasete sahip çıkmak kalıyor.
Not: Sebahat Tuncel'in hapse girmesi, ancak mahkumiyet kararı Meclis'te okunduğu takdirde gerçekleşecek. Meclis'te bulunan vekiller, halkın iradesine sahip çıkmalı ve yargının boyunduruğundan bağımsız olduklarını göstererek o 'ıslak imzalı kâğıdı' okumamalıdır.