GÜNDEM
Bediüzzaman'ın Şark Sorununa Çözüm Önerisi
Bediüzzaman 1873te Bitlisin Hizan kazasının Nurs köyünde doğmuştur. Dolayısıyla bölgeyi ve bölgenin sorunlarını çok iyi bilen bir insandır. Hayatı İslam kardeşliğini tesis etmekle geçmiştir.
1907'de dönemin padişahı 2. Abdülhamit'e " Medresetü'z-Zehra" adıyla Vanda üniversite açılmasını önerir. Öneri kabul görmez. Bediüzzaman daha sonra, Sultan Reşad'ın Rumeli seyahatine katılarak Kosova'ya gider. O zaman Kosova'da büyük bir İslâmî Üniversitenin kurulması için girişim başlatılmıştır. Said Nursi, Sultan Reşad'a şöyle der: "Şark böyle bir darülfünuna daha ziyade muhtaç ve Şark, âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir." Bu söz üzerine Sultan Reşad ikna olur. Bu arada Kosova'da yapılması düşünülen üniversite, Balkan Harbi nedeniyle gerçekleşmez.
Bediüzzaman da, Sultan Reşad'dan bu Üniversite için ayrılan ödeneğin (20 bin altın) Doğu Üniversitesine (Van) verilmesini ister. İstek Sultan Reşat tarafından kabul edilir.
Bunun üzerine Bediüzzaman Van'a gelir ve Van gölü kenarında yer alan Edremit'te medresenin temelini atar. Birinci Dünya Savaşı patlak vermesi üzerine üniversitenin kurulması tekrar sekteye uğrar.
Said Nursi şarkta bir İslam Üniversitesinin kurulması fikrini Cumhuriyetin ilanından sonra TBMMde de sürdürür. Mebusların bir çoğu bu fikre karşıdır. Said Nursi bu fikre karşı olan mebuslara şu hatıratını anlatır.
Eskiden, Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde, fedakâr ve gayet zeki o talebem, dinî ilimlerden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: "Dindar bir Türk, elbette fâsık (din ve ahlakı bozuk) kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır." Sonra aynı talebe, talihsizliğinden, sadece maddî fen bilimleri okumuş (İstanbulda). Ben -dört sene sonra- (Rusyadaki) esaretten dönünce onunla konuştum.
Milliyetçilik bahsi oldu. O dedi ki:
- Ben şimdi, inançlı ve yaşayışı bozuk da olsa bir Kürdü, dindar bir Türk hocasına tercih ederim. Ben de:
- Eyvah! Ne kadar bozulmuşsun dedim. Bir hafta çalıştım, onu kurtardım. Eski hakikatli hamiyete (İslam kardeşliği fikrine) çevirdim.
İşte ey mebuslar (milletvekilleri)! O talebenin evvelki hali, Türk Milletine ne kadar lüzumu var. İkinci hali, ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek -farz-ı muhal olarak- siz başka yerde dünyayı dine tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de; her halde Şark vilâyetlerinde din eğitimine azamî ehemmiyet vermeniz lâzım.
Bediüzzaman milletvekillerine yaptığı konuşma sonrası 200 milletvekilinden ikna olan 163'ü, üniversite kurulmasını imzalarıyla kabul ederler. Ve Van üniversitesinin kurulması için 150 bin banknot tahsis edilir. Ancak onay ve tahsisata rağmen Van'a üniversite kurulması hayata geçirilemez.
Bediüzzaman bölgede millet taassubunu kaşımanın veya bölgeye bu gözle bakmanın bir felakete sebep olacağını 26. Mektub, 3. Meselede şöyle anlatır. Şimdi ise, birbirine en çok muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi baskısı altında ezilen İslam milletleri içinde, milliyetçilik fikriyle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman gibi görmek, öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez!
Saidi Nursi mevcut siyasi anlayışın din eğitimine önem vermeyeceğini bildiği için sanki olacakları önceden sezercesine en azından bölgede ki din lehine çalışanlara dokunulmaması hatta onların dini çalışmalarda teşvik edilmesi gerektiğini 14. Şua, Afyon Mahkemesi Müdafaasında şöyle beyan etmiştir. Peygamberlerin çoğunun doğuda ve Asya'da gelmeleri ve çoğu felsefecilerin batıda ve Avrupa'da ortaya çıkmaları, kaderin bir işaretidir ki; Asya'da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Kaderin bu işaretine binaen, Asya'da (İslam dünyasında) hüküm süren (yönetenler) dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.
Ne yazık ki Bediüzzaman tüm iyi niyetli uyarıları dikkate alınmamış hatta tam aksi yönde davranılmış din âlimlerine zulmedilmiş, dini faaliyetler yasaklanmış, Şeyh Sait isyanında bahane edilerek birçok din âlimi asılmıştır.
Tüm bu yaşananlar İslam kardeşliğinin perçinlenmesini engellediği gibi ilerde bölgeye sızacak olan ajanların önündeki en büyük engeli de ortadan kaldırmıştır. Bugün gelinen nokta Türkiyenin 7 bin güvenlik görevlisini 30 bin vatandaşını ve 300 milyar doları yiyen bir felakettir. Sonuç tıpkı Bediüzzaman 26. Mektub, 3. Meselede tarif ettiği gibi felaketle sonuçlanmıştır.
Bediüzzamanın uyarılarının dikkate alınmamasının Türkiyeye maliyeti budur. Eğer uyarıları dikkate alınsaydı bu felaket oluşmayacak belki en az zararla geçiştirilecek ve yapılmak istenen oyunlara bölge halkı müsaade etmeyecekti.
Ama artık olan olmuştur. Bugün tekrar bölgede ve tüm Türkiyede İslam kardeşliğini temin ve tesis etmek gerekmektedir. Bunun için önce Bediüzzaman Said Nursi iyi anlaşılmalı ve eseri Risale-i Nur seçmeli ders olarak okullarımızda okutulmalıdır.
Bu istek çok uç bir istek değildir. Tam tersi bir hakikatin ilanıdır. Bugün neden Batının düşünce adamlarından, felsefecilerinden Spinozanın, Hegelin, Aristonun, Sigmund Freudun hatta Nietschnin hayatı ve düşünce sistemleri ders olarak okullarımızda okutulurken rahatsız olmuyoruz da bu topraklarda yetişmiş bir İslam düşünürünün bu vatanın bir evladının sorunlarımıza çare olacak güzellikte ki eseri Risale-i Nur ders olarak okutulunca rahatsız olalım.
Olaylara cemaat tarikat şartlanmışlıkları içinde değil de, Allah rızası ve ülke menfaatleri doğrultusunda bakmanın faydasını başta bölge insanı olmak üzere eminim tüm Türkiye çok kısa sürede görecektir.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.