EĞİTİM
Avcı'dan Rotasyon ve Öğretmen Atama Açıklaması
Bakan Avcı’nın yaptığı açıklamalardan öne çıkan başlıklar:
“Atanamayan öğretmen” terminolojisi
“Önce terminolojiden başlayalım. Atanamayan öğretmenler dendiği zaman, öğretmen olarak atanmak üzere bütün şartları yerine getirdiği halde her ne hikmetse Milli Eğitim Bakanlığı tarafından atanmayan birilerinden söz ediyormuşuz gibi anlaşılır.
Öğretmen ataması şu şekilde olur: Her yıl biliyorsunuz KPSS sınavı yapılıyor, kamu personeli seçme sınavı. Biz de öğretmen adayı atamalarımızı bu sınav sonuçlarına göre yapıyoruz. Her yıl. Bu yıl da önümüzdeki Temmuz ayında KPSS sınavı yapılacak, geçen yılda bu zamanlar yine aynı şekilde KPSS sınavı yapıldı. Bu KPSS sınavına giren öğretmen adayları branşlarına göre kendi içlerinde bir puan sıralamasına alınıyorlar. Yani fizik öğretmeni olmak için müracaat edenler KPSS puanlarına göre sıraya diziliyorlar, o yıl kaç fizik öğretmeni alınacaksa yukarıdan aşağı o kadar sayıyoruz, sonra oraya bir çizgi çiziyoruz, o kadarını fizik öğretmeni adayı olarak atıyoruz.
Yani kaç kişi alınacak fizik öğretmenliğinde? 250 kişi. O puanı alan 250 kişi, yukarıdan aşağıya 250’yi sayıyoruz, 250’den çizgi çekince 251’den itibaren geri kalanları o puanı alamadığı için, daha doğrusu 250’lik kontenjana, 250 öğretmen adayı için açılmış olan kontenjana kendisinden daha çok puan alanlar atandığı için o atanamamış oluyor.
Öğretmen adayı fazlalığı var. Dolayısıyla, biz 500 fizik öğretmeni alacağımız zaman bile diyelim, ben rakamları şimdi rastgele söylüyorum, 2500 aday müracaat ediyor. O zaman ne yapıyorsunuz? Puanlarına göre sıraya diziyorsunuz, 500’ünü alıyorsunuz, diğerleri bir sonraki KPSS’de bir daha belki şansını deniyor veya başka bir alanda iş arıyor veya istihdam ediliyor.
Şu anda fizik bölümlerine çok fazla talep yok, o yüzden hatta YÖK Başkanı geçenlerde hatırlarsanız açıkladı, bu bölümleri, temel bilimleri seçecek olan öğrencilere ayrıca burs vereceğimize dair.
Ama problem şurada veya bir yanlış anlamada oradan kaynaklanıyor: Diyelim fen fakültesinin fizik bölümünü bitiren herkesin illa öğretmen olacağı diye bir kural da yok, yani başka alanlarda da bu bölümlerin mezunları değerlendirilebilir.
Mesela en çarpıcı örneklerden biri benim bizzat yaşadığım, İspanyolca öğretmeni. Şimdi İspanyolca için bizim çok kontenjanımız yok.İspanyol dili ve edebiyatı bölümünden mezun olan bir öğrenci veya genç arkadaşımız, ben İspanyolca atanamayan öğretmeniyim diye geldi. Hayır, biz İspanyolcadan kontenjan sayısınca atamışız, ama sen o kontenjandaki puanı tutturamamışsın. Ama İspanyol dili ve edebiyatı bölümü mezun olan herkesin İspanyolca öğretmeni olması şart değil. Nitekim ona da dedim ki, bakın bizim Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’yla birlikte yürüttüğümüz UMEM’ler var, meslek edindirme kurslarımız var, 8 ay sürüyor. Bu kurslara katılan öğrencilere veya kursiyerlere ayrıca cep harçlığı da veriyoruz. Siz buyurun gelin, biz sizi UMEM’e alalım, oradan turizm işletmeciliği kursuna girin. İspanyolca bilen bir adam turizm işletmeciliğinde çok rahat istihdam edilebilir, hatta öğretmen maaşının da üzerinde… Hayır, ben öğretmen olmak istiyorum; şimdi bu başka bir şey. Şimdi öğretmenler KPSS puanıyla atanır, dolayısıyla bu Temmuz ayında da KPSS sınavı yapılacak, farklı farklı branşlardan bu puanlara göre öğretmen adayı alımı yapılacak, onlar da Ağustos ayında değerlendirilecek.”
“CHP’nin seçim vaadi, gençlerin hayalleriyle oynamak anlamına gelir”
“Bir; atanamayan bütün öğretmenler derken oradan zaten bir yanlış anlama var, öğretmen adayları. Çünkü biliyorsunuz, Devlet Memurları Kanuna göre öğretmenler de o kanuna göre önce stajyer olarak atanırlar, eskiden 1 yıllıktı, şimdi bizim yaptığımız düzenlemeyle 2 yıla da uzatılabilir, bir stajyerlik döneminden sonra memuriyette asaletleri tasdik edilirse öğretmen unvanını o zaman alırlar.
Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu hangi hesaba, kitaba dayanarak böyle bir açıklama yapıyor, bu kendi bileceği iş. Ama mesela hangi branşta ne kadar öğretmen olduğunu biliyor musunuz? Hangi branşta ne kadar bekleyen öğretmen adayı olduğunu biliyor musunuz? Bunları bilmeden nasıl böyle cetvel, kalem, ben hepsini… Bu, şimdi bu çocukların, bu gençlerin hayalleriyle, beklentileriyle oynamak anlamına gelir, bu doğru bir şey değil.
Şimdi biz ders yılı sonu itibarıyla emekli olan öğretmenler, hangi branşta ne kadar boşluğumuz var, hangi illerde boşluklarımız var, hangi illerde hangi branşta ne kadar öğretmene ihtiyacımız var, bunların hesaplamasını yapıyoruz, ondan sonra alacağımız sayı, Maliye Bakanlığından kadro kullanma izni alıyoruz, şimdi 47 bin kadro tahsis edildi ama, bu kadronun ne kadarını ne zaman kullanabileceğiz konusu her yıl; diğer bakanlıklarda da böyledir, yani kadrolar önceden tahsis edilir, sonra Maliye Bakanlığı der ki, bu dönemde şu kadarını kullanacaksınız, muhtemelen bunun da büyük bir bölümünü Ağustos ayında bu ihtiyaç planlamasına göre, hangi branşta, hangi ilde ne kadar öğretmen adayına ihtiyacımız varsa onu da Ağustos ayında inşallah atayacağız.
Bir de, bu sınavlarla ilgili bir genel yanlış anlama var, onu da bu vesileyle düzeltmekte yarar var.
Şimdi zaman zaman şöyle özellikle anne-babalardan şu tür şikayetler duyuyoruz: Efendim, benim çocuğum KPSS’den diyelim 80 puan aldı, atamadı, ama komşumun kızı yine KPSS’den 70 puan aldı, o atandı.
Şimdi buradaki yanlış anlama şudur: Sizin çocuğunuz, 80 puan alan çocuğumuz muhtemelen diyelim çok rağbet olan, çok yüksek puanlı öğrencilerin ve adayların biriktiği diyelim matematik alanındadır. Matematikçiler kendi içinde puanlamaya tabi tutulur, yani matematik adayları kendi puanlarıyla ölçülürler, onlar kendi aralarında yarışmış olurlar, diyelim Türkçe öğretmenliği için müracaat edenler de kendi aralarında. Yani Türkçenin aldığı puanla matematikçinin aldığı puan farklı farklı branşları değerlendirir. Dolayısıyla, matematikçiler mesela yüksek puanla atanabilir, ancak yüksek puan alanlar, orada ya çok sayıda aday müracaat ettiği veya daha başarılı bir performans orada görüldüğü için puanlar yüksekte kalmıştır, yüksek puan almış olmasına rağmen matematikten bir aday atanamamış olabilir. Buna karşılık diyelim beden eğitiminde veya Türkçede veya tarihte, tersi de olabilir, yani bazen da tarihte çok yüksek puanlarda kalır, onlar da kendi içinde dizilir. Dolayısıyla branşları birbirine karıştırmamak lazım.
Yani 80 alan bir matematikçinin yerine 70 alan bir matematikçi atanamaz, bunlar kendi içinde sıralanmıştır, Türkçeciler de, tarihçiler de, coğrafyacılar da kendi kulvarlarında sıralanmışlardır.
Şimdi rotasyondan ne anlıyoruz, önce onu bir kamuoyunun bilmesinde yarar var.
Öğretmenlere rotasyon uygulaması
Hizmet puanına göre öğretmenler dağılıyorlar, tercihlere göre okullara dağılıyorlar. Genellikle büyük şehirlerde, mesela Ankara’da, İstanbul’da, ama özellikle Ankara’da, başka yerlerde de vardır, Antalya’da, merkezdeki okullar hizmet puanı yüksek kıdemli öğretmenler tarafından dolduruluyor. Yani diyelim meslekte 25 yılını, 30 yılını doldurmuş veya 20 yılın üzerindeki öğretmenler daha çok merkezlerdeki okullarda, hizmet puanları onların yüksek olduğu için merkezlerdeki. Buna karşılık gençler, yeni başlayanlar, zaten biz atamalarda, bu toplu alımlarda ilk atamaları genellikle Doğu’ya ve Güneydoğu’ya yapıyoruz, çünkü oraya tecrübeli öğretmenler gitmiyor, gönderemiyoruz, hizmet puanı yüksek olduğu için oralarda görevlendiremiyoruz, o yüzden henüz göreve başlayan yeni öğretmenleri genellikle oralarda görevlendiriyoruz. Merkezlerde de, işte Ankara’da diyelim Çankaya’daki okulları dolaşırsanız 20 yıllık, 25 yıllık öğretmenlerin oralarda görev yaptığını görürsünüz. Bu hem öğretmenler arası, kuşaklar arası iletişimi engelleyen bir şey, yani belli bir yaş grubundaki öğretmenler bir yerde toplanıyor, gençler daha çok periferide, çevredeki okullarda, ilçelerde, uzak ilçelerde filan oluyor.
Öğretmenlik aynı zamanda bir sanat ve bir ustanın yanında, bir büyüğün yanında, tecrübeli bir öğretmenin yanında genç öğretmenin de öğreneceği çok şey var. Dolayısıyla hem bu kilitlenmeyi, merkezlerdeki kilitlenmeyi çözmek için, çünkü eş durumundan tayin isteyen, Ankara’ya gelmek isteyen veya başka illerde eş durumu nedeniyle mecburen oraya göndermek zorunda olduğumuz öğretmenlere de yer açamıyoruz. Buna karşılık mesela Ankara’da bile yakın bir ilçede boşluk olabiliyor. Dolayısıyla biz bunların dengeli bir şekilde dağılması ve gençlerle kıdemli öğretmenlerin de ayrıca birarada mümkün olduğunca iletişim halinde olabilmelerini sağlamak adına rotasyon, ama bu zaten aynı ilçe içerisinde, aynı il ve ilçe içerisinde.
Ama şehirlerarası zorunlu bir rotasyon meselesi değil, öyle bir şey söz konusu değil. Peki, kaç yıldan itibaren, kaç yıllık öğretmenler bu rotasyona tabi olacak diye sorarsanız, şimdi bu yıldan başlayarak 12 yılla başlıyoruz.
Bu yıl itibariyle 12 yıl ve daha yukarısında olanlar kendi ilçelerinde farklı okullarda görevlendirilebilecekler, bunun için de tercihler yapacaklar.
Böylece gençler veya hizmet puanı biraz daha fazla olanlar da onların yerine gelebilecekler. Zaten rotasyon olduğu zaman, şimdi bazı sendikalar işte efendim sanki bütün öğretmenler hemen evinin yanındaki okulda görev yapıyormuş da biz onların huzurunu kaçırmak için bunu yapıyoruz; hayır, zaten öğretmenlerin böyle bir hareketlenmeyle kendiliklerinden zaten gitmek isteyecekleri yerlerde yer açmaya çalışıyoruz.
12 yılla başlıyoruz, önümüzdeki sene 11 yıllıklar ve üzeri olanlar, 12 ve üzeriyle başlıyoruz. Yani 12’den 30 yıla kadar. Gelecek sene 11, ondan sonraki 10, ondan sonraki sene 9’a, ondan sonraki sene 8’e. Şimdi mesela bu konuda da çok spekülasyon yapılıyor, 8 yılın üzerindeki şu kadar bin öğretmen sürgüne tabi tutuluyor; yok böyle bir şey. Birincisi; 12 yıllıkla başlıyoruz, 12 yıl ve üzeri olanlarla başlıyoruz. Ayrıca sürgün falan değil ilçe içerisinde, yani dağılımı tekrar adil bir hale getirmek istiyoruz. Aynı ilçede bazı okulların adı çıkmış oralar daha çok tercih ediliyor, bazı okulların da tersinden adı çıkmış oralar tercih edilmiyor. Bizim orada da öğretmene ihtiyacımız var, burada da öğretmene ihtiyacımız var. Bunu sağlamak için de hiç olmazsa 12 yıl üzerinden başlayarak bu dağılımları dengeli hale getirmek istiyoruz; mesele bu.”
Dershanelerin bir dengesizliği giderdiği efsanesi
“Şimdi bakın, dershanelerin bir dengesizliği giderdiği efsanesi doğru değil. Şimdi bizim iki yıldan beri, hatta üç yıldan beri yaptığımız bütün araştırmalar şunu gösteriyor: Dershaneye giden öğrencilerin çok büyük bir bölümü aslında zaten dershaneye gitmese de sınavları kazanması mümkün olan nitelikli okullarda okuyorlar. Yani mesela dershaneye gidenlerin içerisinde yüzdelere baktığımız zaman en yüksek yüzdeler fen lisesi öğrencileri, sosyal bilimler lisesi öğrencileri, Anadolu lisesi öğrencileri. Peki, meslek lisesi öğrencileri dershaneye gidiyor mu? Hayır, meslek lisesi öğrencilerin çok büyük bir bölümü dershaneye gitmiyor, gidemiyor; bir.
İkincisi; dershane var, dershane var. Öyle dershane var ki ücretler astronomik. Buralarda zaten imkanı olan, zaten çok nitelikli okullarda okuyan öğrenciler ancak bu ücretleri vererek oralarda, yani buna karşılık imkanı olmayanlar da çok daha düşük ücretlerle ve doğrusu çok da iddialı olmayan dershaneler. Şimdi bu neyi gösteriyor? Dershane dediğimiz sistem, aslında zaten hızlı koşmakta olan çocukları biraz daha hızlı koşturan, ötekilerle arasındaki mesafeyi biraz daha açan, buna karşılık daha yavaş koşan çocuklara da patinaj yaptıran, oyalayan, seneye bir kere daha gel, şansını bir kere daha dene üslubuyla çalışan kurumlar. Şimdi bunu ben bütün dershane sektörü için de söylemiyorum, dershaneciliğin ne olduğunu dershaneye giden çocuklarımız da biliyorlar, veliler de biliyorlar ve bu illüzyon, bu yanılsama artık dağılmış vaziyette. Şimdi bizim özellikle ortaokullarda, ortaokul son sınıflarda, yani 8. sınıflarda TEOG uygulamasıyla başlamamızla birlikte okul tekrar merkeze geldi, tekrar önemli hale geldi. Öğretmen tekrar önemli hale geldi. Müfredat, yani sınıfta okutulan ders tekrar önemli hale geldi. Sınavlar tekrar sınıfta okutulan derslere endeksli hale geldi. Dolayısıyla dershaneye olan ihtiyaç fiilen zaten azaldı.
Şimdi biz dershanede çalışan eğitim personelini 6 yıl sigorta primi ödemiş olmak koşuluyla halk eğitim merkezleri başta olmak üzere oralarda görevlendireceğimizi söyledik. İhtiyaç olan yerlerde, bir mülakattan sonra ihtiyaç olan yerlerde halk eğitim merkezlerinde dershanelerden ayrılacak, yani dershanesi dönüştüğü için oradan ayrılmak isteyecek eğitici personeli buralarda değerlendireceğimizi söyledik. Fakat işin mantığında şu da var: Bunlara biz kapatın ve dağılın demiyoruz. Söylediğimiz şu: Birtakım teşvikler de vererek, ister anaokuluna dönüşebilirsiniz, ister ilkokula dönüşebilirsiniz, ister ortaokula dönüşebilirsiniz, ister liseye, Anadolu lisesine, fen lisesine dönüşebilirsiniz. Bu dönüşümün amacı, bunları özel okula dönüştürmek. Sizin altyapınız, fiziki altyapınız şimdilik bunlardan biri veya herhangi bir kurs, yabancı dil kursu olabilir, bilgisayar kursu olabilir, yazılım kursu olabilir, meslek edindirme kursu olabilir, bunlara da müsaade ediyoruz, bunlara da dönüşmeleri için teşvik ediyoruz. Ama diyelim ki sizin altyapınız, fiziki imkanlarınız hemen bir özel okula, bir ilkokula, bir ortaokula, bir liseye dönüşmeye elverişli olmayabilir. Çünkü bizim özel okullar için, dershaneler için de vardı ama, özel okullar için ayrıca bazı kriterlerimiz var. Yani bir ortaokul olmanız için işte şu kadar dersliğiniz olacak, şu kadar derslikteki öğrenci kapasitesi şu olacak, efendim bahçesi olacak, spor imkanı olacak, laboratuvar olacak, öğretmenler odası olacak, tuvaletleri ona göre olacak, merdivenleri, bütün ölçüleriyle belirlenmiş kriterlerimiz var. Bir özel okulun açılabilmesi için bu kriterlere uygun olması lazım. Dedik ki, ama bazı dershaneler hemen bu kriterleri sağlayamayabilirler, o zaman ne yapmamız gerekir? Geçici bir süre için 4 yıllığına temel lise kurumunu geliştirdik. Temel lise ne demek? Normal olarak bir lisede, bir Anadolu lisesinden aradığımız bazı kriterleri geçici bir süre için bu okullardan aramayalım. Nedir mesela? Normal olarak bizim Anadolu liselerinde veya liselerde haftalık 40 saat ders görüyorsak bunlara 25 saate kadar müsaade edelim, 25 saat ama zorunlu yüz-yüze ders yapacaksınız. Efendim, bizim normal bir Anadolu lisesinde laboratuvar şartımız var, burada laboratuvar iki tane değil de bir tane olabilir veya spor salonu öyle değil de böyle, bahçesi o kadar değil de şu kadar…
Ayrıca arsa kolaylıkları, kredi kolaylıkları, teşvikler verdik öğrenci başına, özel okullara giden öğrencilere. Anaokuluna giden öğrenciye 2 bin lira, ilkokula gidene 2500 lira, ortaokula 3 bin, lisede 3500 lira teşvik veriyoruz.”
5. sınıflar için yabancı dil etiğimi
“Şimdi bakın, orada da bir yanlış anlama olmasın diye bir iki şeyi tashih etmek lazım.
Bir; biz ortaokul birinci sınıflarda, yani beşinci sınıflarda evet dil eğitimine ağırlık verelim dedik, başından beri 4+4+4 düzenlenmesini getirirken de zaten bunu öngörmüştük. Dil eğitimine ağırlık vermek şu anlamda. Bir; çocuklar ana dillerini, Türkçeyi doğru dürüst öğrensinler, Türkçeyi doğru konuşmayı, güzel konuşmayı. Türkçeyi doğru yazmayı, güzel yazmayı, doğru okumayı öğrensinler, doğru dinlemeyi, anlamayı öğrensinler. Yani ana dillerini daha iyi öğretelim; bir. İkincisi; bir yabancı dili de daha iyi öğrenmeleri için onlara iyi bir başlangıç yapma fırsatını verelim. Bu İngilizce de olabilir, Fransızca da olabilir, Japonca da olabilir, Çince de olabilir. Yani dünyada gözde olan, itibar gören, daha sonra meslek seçerken çocuğumuzun işine yarayacak hangi diller popülerse, talep varsa o dillerde imam hatip okullarında Arapça olabilir. Bu derslerle ilgili daha yoğun bir program uygulayalım beşinci sınıflarda, yani ortaokul birinci sınıflarda. Ama buna hemen bugünden yarına geçme şansımız var mı? Hayır. Bu hem fiziki altyapı gerektiriyor, hem ona yetişmiş bütün bu branşlarda, bu dillerde öğretecek yetişmiş öğretmene de ihtiyaç var. Onun için bunu pilot uygulama olarak değişik okul türlerinde, yani değişik okul türler derken ortaokul, imam hatip ortaokulu, çok geri kalmış bir bölgede, bir ilçede, büyük bir şehirde, yani farklı farklı sosyo kültürel ortamlardaki okullarımız da bunun önce pilot uygulamasını yapalım sınırlı sayıdaki okulda. Sonra oradan alacağımız geri dönüşlere bakarak bunu Türkiye genelinde en etkili bir biçimde nasıl yaygınlaştırabiliriz bunun planlamasını yapalım. Onun için bunun bir pilot uygulama olacağını, hemen bugünden yarına başlayamayacağını, ama bununla ilgili ön hazırlıklarımızın tamamlandığı, ayrıca müfredatın da buna göre düzenlenmesi lazım.
Şimdi bizim Türkçe eğitiminde de öyle, ama yabancı dil eğitiminde özellikle çok ağır bir gramer saplantımız var. Şimdi hepimiz biliyoruz ki insanlar ana dillerini öğrenirlerken de gramere bakarak öğrenmiyorlar, yani gramer arkadan gelir, gramer kendiliğinden oluşur. Yani hiç anneniz-babanız size dedi mi; evladım orada sıfat kullanıyorsun veya o sıfat olmaz veya fiili orada kullanma; böyle bir şey yok. Ha tamam, temel gramer bilgileri yine öğretilir, öğretilmelidir, ama gramere boğulmamalıdır. Dil eğitimi pratiktir, dinlemeyle başlar, konuşmayla devam eder, diyalogla pekişir. Şimdi bizim sınıf düzenimiz bile, okullardaki sınıf düzenimiz bile böyle bir dil eğitimine elverişli değil. Çocuklarımızı böyle peş peşe sıraya diziyoruz, sıralarımız var, adı da sıra zaten, dolayısıyla çocukların birbiriyle konuşma imkanı yok, konuşan da ceza görür zaten bizde. Halbuki dil eğitimi, işte dil kurslarında falan da görmüşsünüzdür, yabancı ülkelere gidenler de görmüşlerdir, sınıf düzeni U şeklindedir, çocuklar ve öğretmen sürekli diyalog halindedir, çocuklar sürekli pratik yaparlar. O pratiği yaparken yanlış yaparlar, önce biraz belki birbirlerine gülerler, ama sonra yanlışın doğal bir şey olduğu anlaşılır, böyle böyle pratikle iş yürür.
Öncelikle konuşmayı, dinlemeyi öğreten bir dil eğitimini önceliyoruz.”
İmam hatip okullarını hayırseverler finanse ediyor
“İmam hatip ortaokulları 28 Şubat sürecinde kapatıldı biliyorsunuz. Bütün meslek liseleriyle beraber aslında imam hatip ortaokullarını kapatacağız, imam hatip liselerini işlevsiz hale getireceğiz diye mesleki eğitimde budandı. Dolayısıyla 28 Şubat 8 yıllık kesintisiz eğitim formülasyonuyla imam hatip okullarının orta kısımları kapatılmıştı. Şimdi biz 4+4+4 düzenlemesiyle imam hatip okullarının ortaokullarının yeniden açılmasına imkan sağladık. Dolayısıyla, sıfırlanmış olan imam hatip ortaokulları şimdi tekrar çoğalmaya başladı. Nerede talep varsa, nerede velilerden böyle bir istek varsa değerlendiriyoruz. Bunların bir kısmını biz açıyoruz, yapıyoruz ve açıyoruz, bir kısmını bazı gönüllü kuruluşlar, imam hatip mezunlarının kurduğu vakıflar bunlar yapıyorlar, bir kısmını hayırseverler yapıyorlar liselerini mesela hatta orada fırsat bulmuşken onu da söyleyeyim şimdi vatandaş bakıyor mesela çok diğer okul türlerimize göre daha gösterişti, daha büyük bazı imam hatip okullarını görüp zannediyorlar ki, biz diyelim meslek liselerini tip projelerimizle daha sade yaparken, imam hatipleri böyle daha gösterişli binalar yapıyor. Hayır, bunların hemen hemen tamamı hayırseverler veya vakıflar tarafından yapılıyor.
Bizim tip okul projelerimiz vardır Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz bir okul yaptığımız zaman ister imam hatip olsun, ister meslek lisesi olsun, ister Anadolu lisesi, ister sosyal bilimler o tip projelerimizden birini bizim İnşaat Emlak Dairesinin geliştirdiği tip projelerden birini uygularız. Ama hayırseverler genellikle de imam hatip okulu yapan hayırseverler bu işi hani hayır işi de diye esirgemeden bizim okullarımızı gölgede bırakacak evsafta okullar yapıyorlar. Bazı vatandaşlarda zannediyor ki, biz o okulları ayrı böyle yapıyoruz, bunları böyle hayır öyle değil.
Efendim imam hatip okullarını bazı imam hatip hepsinde de değil, ama imam hatip okullarında öğlenleyin çocuklara yemek veriliyor, siz niye onlara yemek veriyorsunuz da Anadolu liselerindeki çocuklara veya sosyal bilimlere veya meslek liselerine vermiyorsunuz? Hayır, biz imam hatip okullarında yemek falan vermiyoruz.
Kim veriyor? Ensar Vakfı diye bir vakıf var Ensar Vakfı nedir? İmam hatip mezunlarının kurduğu bir vakıf. İmam hatip liselerinden mezun olan ve şimdi iş, güç sahibi olan insanlar kendi okullarında, mezun oldukları okullara sahip çıkıyorlar.
Bende bunu söyledim Meclis’te sordukları zaman. Dedim ki, ya bu örnek olsun güzel bir uygulama keşke diğer okullarımızdan mezun olan ve şimdi imkanları daha elverişli olan iş adamlarımız veya mezunlarımız da kendi mezun oldukları okullara aynı şekilde sahip çıksınlar sadece yemek meselesi de değil. Yani okulun bir sürü ihtiyacı olur işte laboratuvara şöyle bir destek ihtiyacı olur, okulun müzik odası yoktur oraya bir piyano almak isteyebilirler gibi yani biz mezunlarımız hangi okul türünden olursa olsun mezunlarımız okullarına sahip çıkmak istedikleri zaman memnuniyetle onlara ihtiyaçlarımızı da söyleriz, en işlevsel katkının ne olabileceğini de söyleriz. Ensar Vakfı da her yerde değil yani daha çok taşımalı eğitimle gelen çocuklara öğlenleyin yemek veriyor. Versin yani keşke onlara da söyledim imkanınız varsa meslek liselerindeki öğrencilerimize de verin. Onlara da başlıyorlar yani imkânları elverdiği ölçüde başka okullara da yapıyorlar.”
“8 yıllık kesintisiz eğitim demek, bütün ortaokulları tek tipleştirmektir”
“İmam hatip meselesinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine de bir açıklık getireyim.
8 yıllık bir temel eğitim öngörüyorlar. Bu nedir? Bu 28 Şubat’ta uygulanan modeldir. 28 Şubat’ta da 5+3 biçiminde uygulandı, yani 8 yıl olarak uygulandı. 5 yıl ilkokul vardı, 3 yılda ortaokul vardı birleştirdiler 8 yıllık temel eğitim yaptılar. Temel eğitim yapınca da imam hatip ortaokulları kapatıldı, meslek okullarının orta kısımları, yabancı okulların orta kısımları hepsi kapatılmış oldu. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, efendim bizim aklımızdan bile geçmedi.
Şimdi 8 yıl kesintisiz eğitim demek blok eğitim demek bütün ortaokulları tek tipleştirmek demektir. Halbuki bizim 4+4+4’ü getirirken en temel tezlerimizden bir tanesi de şuydu: Mümkün olduğu kadar her çocuğumuzu kendi yeteneğine, beceresine, eğilimine göre onun önüne kulvarlar açalım. Spora eğilim varsa spor kulvarının önünü, sanata olabilir, müziğe olabilir, resme olabilir, matematiğe olabilir, fen bilimlerine olabilir, edebiyata olabilir, sosyal bilimlere olabilir, yani çocuklarımızın ilgilerini, yeteneklerini olabildiğince erken yaşta tespit edelim, teşhis edelim ve onları da olabildiğince erken yaşta o sevdikleri alanlarda daha çok yönlendirelim, besleyelim derdimiz buydu 4+4+4 bunu sağlamak için tasarlarmış bir modeldir. Şimdi siz bunu 8’e indirdiğiniz zaman, daha doğrusu 8’le topladığınız zaman hepsini 8’e yapacağız dediğiniz zaman hepsini mono blok ve tek bir kulvara mahkum edeceğiz ve imam hatip okullarını kapatacağız demektir.
Başka nasıl yapacaksınız, yani nasıl ayıracaksınız imam hatibe gidecek çocuklar nereden gidecekler o 8’den nasıl ayrılacaklar, bu taraftakiler nasıl ayrılacaklar? O bir defa zaten bildirgenin CHP’nin kendi bildirgesinde de niyetin bu olduğu çok açık. Bakın orada diyor ki, imam hatip okullarının sayısı da ihtiyaca göre belirlenecektir. Peki, ihtiyaç dediğiniz nedir? Hala zannediyorlar ki, yani bu kadar zamandır anlatıyoruz anlatıyoruz anlatıyoruz hala anlatıyoruz bunlar bu bildirgeyi yazan uzman kimse zannediyorlar ki, imam hatip okulları, imam hatip ortaokulları, imam hatip liseleri sadece münhasıran imam hatip yetiştirmek üzere din dersleri okutulan dini okullardır. Din dersi dışında da bir şey okutulmaz, buralardan çıksa çıksa işte imam ve hatim, vaiz, vaize çıkar. Hayır, imam hatip ortaokulları normal ortaokullarda okutulan bütün dersler buralarda da okutulur. Bunlar normal ortaokullarla aynı müfredatı uygularlar. Onun üzerine de ayrıca bazı din dersleri giriş mahiyetinde bazı din dersleri Kur´an-ı Kerim, hadis, fıkıh gibi bunlara giriş din bilgilerine giriş dersleri buralarda da ayrıca okutuluyor. Yani normal ortaokul dersleri okurlar, ayrıca üstüne şunu imam hatip liseleri de aynı şekilde Anadolu imam hatip liseleri de aynı şekilde, normal lise müfredatları da neyse onlar da burada okutulur matematiğiyle, fiziğiyle, kimyasıyla okutulur, ayrıca temel dini bilgileri içeren dersler de okutulur. Ama bu okullardan imam ve hatip mezun, yani buradan çıkanlar imam ve hatip olmazlar, zaten buraya gönderenler de çocuklarını imam olsun diye, hatip olsun diye, vaiz olsun diye göndermiyorlar. Niye gönderiyorlar? Mütedeyyin aileler genellikle bu okullara çocuklarını çocuğum hem normal eğitimini alsın, normal fen, sosyal bilimler vesaire yabancı dil eğitimini alsın, ayrıca dini kültürü de olsun. Burayı bitirdiği zaman da üniversiteye gitsin, üniversitede de istediği alana rahatça girebilsin, istediği alanda eğitim görebilsin, bir meslek sahibi olsun diye çocuklarını buraya gönderiyorlar.
Şunu tamamlayayım: Yani siz ben buraya ihtiyaca göre dediği zaman Diyanet İşleri Bakanlığı’nın ne kadar imama ihtiyaca varsa o kadar imam hatip okulu kalsın, diğerlerini de dönüştüreceğim demektir, kapatacağım demektir.
Okullara verilen isimler
“Kadıköy’deki Kenan Evren Lisesi, İstanbul Anadolu Lisesi’ne dönüştü benden önce yapılmış bir işlemdi zannediyorum. Yani eğer velilerden, okul yönetimlerinden, çevreden bu isim sadece Kenan Evren ismiyle ilgili olarak söylemiyorum bazı yerlerde hakikaten o çevrenin kültürüne, o çevrenin algısına çok da uygun olmayan birtakım isimler verilmiş olabilir. Ve bugüne kadar verilen isimlerin içinde de doğrusu yani ihmal edilenlere baktığımız zaman yani adı herhangi bir okula verilmemiş olan bilim adamlarına, sanatçılara, tanınmış şahsiyetlere baktığınız zaman ya bunlar dururken bu bürokratik isimler nereden çıktı diye şaşıracağınız pek çok isim var. İşte valilerin isimleri verilmiş pek çok yerde, hani bir vali tamam yani insanlar valilerine iyi duygular duydukları için verir, ama bazen de filanca valinin zamanında yapıldığı için onun da…
Filanca paşanın ismi, filanca…
Evren’le ilgili değil, genel olarak…
Şu da olabilir: İlla o isimden mevcut isimden memnun olmadığı için değil diyelim ki, orada mesela biraz da böyle şeylerimiz var Allah vermesin çok yapmak zorunda kalmayalım, ama şehidimizin mezun olduğu okul başka bir ismi vardır o okulun diyelim Bahçelievler Ortaokuludur o semtten, o mahalleden, o okuldan mezun olmuş bir öğretmenimiz şehit olmuştur, bir askerimiz şehit, bir güvenlik görevlimiz şehit olmuştur. Genellikle aile der ki, şehidimizin adını mezun olduğu okula verir misin? Biz bunlara gene uyarız, yani onları veriyoruz.
Paralel yapının uzantıları
“Bakın kanunsuz suç olmaz, yani tamamlanmamış. Herkes için geçerli olan kurallar öğretmenler için de geçerlidir. Eğer yasaların suç saydığı bir işe bulaşmışsanız, yasaların suç saydığı bir örgütü üye olduysanız, yasaların suç saydığı, üyeliğini suç saydığı bir örgütle irtibatlıysanız, o örgüt adına faaliyet gösteriyorsanız, hele hele bunu okulda yapıyorsanız bizim buna hoş görüyle yaklaşmamız mümkün değil kim olursa olsun. Herhangi bir şekilde yasa dışı işlere bulaşan herkes Milli Eğitim Bakanlığı’nda bunun karşılığını görür.”