GÜNDEM
4+4+4 Resmi Gazete'de..
4+4+4'e ilişkin Mahkeme kararı Resmi Gazetede..
18 Nisan 2013, Perşembe
Resmî Gazete
Sayı : 28622
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2012/65
Karar Sayısı: 2012/128
Karar Günü: 20.9.2012
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri Kemal KILIÇDAROĞLU, Mehmet Akif HAMZAÇEBİ, Emine Ülker TARHAN ve Muharrem İNCE ile birlikte 121 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.3.2012 günlü, 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;
1- 1. maddesiyle değiştirilen 5.1.1961 günlü, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 3. maddesinin,
2- 2. maddesiyle değiştirilen 222 sayılı Kanunun 7. maddesinin,
3- 3. maddesiyle değiştirilen 222 sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin,
4- 7. maddesiyle değiştirilen 14.6.1973 günlü, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 22. maddesinin,
5- 8. maddesiyle değiştirilen 1739 sayılı Kanunun 24. maddesinin son cümlesinin,
6- 9. maddesiyle değiştirilen 1739 sayılı Kanunun 25. maddesinin mülga birinci fıkrasının,
7- 12. maddesiyle 5.6.1986 günlü, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 18. maddesinin birinci fıkrasında yer alan yüzde onundan fazla ibaresinin madde metninden çıkarılmasına ilişkin hükmün,
8- 13. maddesiyle 16.8.1997 günlü, 4306 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin (A) fıkrasının (2) numaralı bendinin (c) alt bendinde yer alan sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim ibaresinin ilköğretim ve ortaöğretim şeklinde değiştirilmesi ve maddede yer alan sekiz yıllık kesintisizibarelerinin madde metninden çıkartılmasına ilişkin hükmün,
9- 14. maddesiyle değiştirilen 4.11.1981 günlü, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 45. maddesinin;
a- (a), (b), (c), (d), (e) bentlerinin,
b- (f) bendinin birinci cümlesinde yer alan
ile ortaöğretimin tamamını yurt dışında tamamlayan öğrencilerin
ibaresinin,
10- 16. maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 61in,
11- 24. maddesiyle 4.1.2002 günlü, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa eklenen Geçici Madde 13ün,
12- 25. maddesiyle 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa eklenen Geçici Madde 20nin,
Anayasanın Başlangıçı ile 2., 5., 7., 11., 14., 17., 24., 27., 41., 42., 65., 87., 90., 130., 131., 153., 161., 163., 166. ve 174. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
Yürürlüğün durdurulması istemini de içeren 8.6.2012 günlü dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
III. GEREKÇE
Bir ülkenin eğitim sisteminde köklü değişiklikler öngören yasal düzenlemelerin, akşamdan sabaha ani kararlar ve tarihte yaşanmışlıklar ile hala yaşanıyor olanlara körleştiren ideolojik saplantılarla değil, uzun araştırma ve incelemeler ile çok yönlü ve kapsamlı tartışmalardan sonra sorun odakları ile çözüm yollarının tüm tarafların katılımının sağlandığı katılımcı süreçler işletilerek belirlenmesi ve pilot uygulama sonuçları değerlendirilerek yapılması gerekeceğinde hiçbir kuşku bulunmamaktadır.
6287 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim bu süreçlerden geçerek 16.08.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunla yasalaştırılmıştır.
8 yıllık zorunlu eğitim 1946 yılına uzanan 66 yıllık tarihi bir geçmişe sahiptir ve Türkiyenin çok partili siyasal yaşama geçtiği 1946 yılından bu yana bir Cumhuriyet projesidir.
05.01.1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Temel Kanununun 3 üncü maddesinde, Mecburi ilköğretim çağı, çocuğun altı yaşını bitirdiği yılın Eylül ayında başlar, 14 yaşını bitirip 15 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter. denilirken; 6 ncı maddesi İlkokulun öğretim süresi en az beş yıldır. şeklinde düzenlenerek, ilköğretimin süresinin beş yılın üzerine çıkarılabileceği ve 7-14 yaş arasındaki sekiz yılı kapsadığı daha 1961 yılında yasalaştırılmıştır.
14.06.1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 22 nci maddesinde, temel eğitimin 7-14 yaşlarındaki çocukların eğitimini kapsayacağı yinelendikten sonra, 24 üncü maddesinde, Temel eğitim okulları beş yıllık birinci kademe ile üç yıllık ikinci kademe eğitim kurumlarından meydana gelir. hükmüne yer verilmiştir. Bu bağlamda, 1739 sayılı Kanunun 24 üncü maddesine göre, temel eğitim ancak sekiz yılda tamamlanabilecek ve ancak sekiz yılın sonunda temel eğitim diploması verilecektir.
Öte yandan, 1739 sayılı Kanunun 25 inci maddesinde, Temel eğitim kurumlarının birinci ve ikinci kademeleri, bağımsız okullar halinde kurulabileceği gibi, imkân ve şartlara göre birlikte de kurulabilir. Nüfusu az ve dağınık olan yerlerde, köyler gruplaştırılarak merkezi durumda olan köylerde temel eğitim bölge okulları ve bunlara bağlı pansiyonlar, gruplaştırmanın mümkün olmadığı yerlerde temel eğitim yatılı bölge okulları kurulur. ilkelerine yer verilir iken; ortaöğretimin düzenlendiği 26 ncı maddesi ise, Ortaöğretim, temel eğitime dayalı, en az üç yıllık öğrenim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Nitekim, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim, 1971-1972 eğitim-öğretim yılında Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında başlatılmış; IX. Milli Eğitim Şurasında (24 Haziran-4 Temmuz 1974), Sekiz yıllık okul programı denemesi sürdürülecektir. kararına dayanılarak uygulamanın başarılı olduğunun değerlendirme araştırmalarıyla saptanması sonucunda, 1976 yılında, tüm Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında sekiz yıllık Temel Eğitim Modelinin uygulamasına geçilmiştir.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlamın başkanlığında (23-26 Haziran 1981) toplanan X. Milli Eğitim Şurasının 15 inci maddesinde, Temel eğitime giriş yaşının 7den 6ya indirilmesi ve zorunlu eğitimin 5 yıldan temel eğitimin tümünü kapsayacak biçimde 8 yıla çıkarılması. kararı alınmıştır.
Merhum Turgut Özalın Başbakanlığındaki 48. Cumhuriyet Hükümetinin Milli Eğitim Bakanı olan Sayın Hasan Celal Güzel (21 Aralık 1987-30 Mart 1989)in döneminde, 18-22 Haziran 1988 tarihleri arasında toplanan XII nci Millî Eğitim Şurasında ilköğretime ilişkin olarak;
Karar 4- Sekiz yıllık mecburi öğretime geçişin, bir program ve sistem bütünlüğü içinde uygulanması, VI. Plan döneminin sonuna kadar tedricen yaygınlaştırılması.
Karar 5- Mevcut ortaokulların, ilköğretimle bütünleştirilmesi.
Karar 11- Sekiz yıllık ilköğretimin ortak ve aynı bir öğretim programına kavuşturulması; mevcut ilkokul, ortaokul farklılığının ortadan kaldırılması.Kararları alınarak, 8 yıllık kesintisiz ilköğretim, 1988 yılında Milli Eğitim Şurası kararları arasında yerini almıştır.
Sayın Prof. Dr. Tansu Çillerin Başbakanlığındaki 50. Cumhuriyet Hükümetinin (24 Ekim 1993-05 Ekim 1995) Milli Eğitim Bakanı Sayın Nevzat Ayaz tarafından sunulan Milli Eğitim Bakanlığı 1994 Bütçe Raporunda, 1993-1994 öğrenim yılında 635 ilköğretim okulu, 3 yatılı ilköğretim bölge okulu açılmış, 600 ilkokul ile 161 ortaokul ilköğretim okuluna dönüştürülmüştür. ifadelerine yer verilerek 8 yıllık zorunlu ilköğretimin altyapısını oluşturmak (tek binada verilmesini sağlamak) üzere 1993-1994 eğitim-öğretim yılında 635i ilköğretim ve 3ü yatılı ilköğretim bölge okulu olmak üzere toplam 138 yeni okul binasının hizmete açıldığı ve aynı dönemde 600 ilkokul ile 161 ortaokulun ilköğretim okuluna dönüştürüldüğü belirtilmiştir. Aynı Raporda 119u yatılı ilköğretim bölge okulu, 4149u ilköğretim okulu olmak üzere toplam 4.268 okulda 2.752.202 öğrencinin eğitim-öğretim gördüğü bilgisi yer almıştır.
Yine, Milli Eğitim Bakanı Sayın Nevzat Ayaz tarafından TBMMne 20 Aralık 1994 tarihinde sunulan 1995 Yılı Bütçe Raporunda, 8 yıllık zorunlu eğitim uygulamasına geçebilmek için yoğun bir çalışma başlatarak alt yapının hazırlanması amacıyla ilköğretim okullarının yaygınlaştırılmasına önem ve öncelik verdik. Bu öğrenim yılında 260 ilköğretim okulu ile 6 yatılı ilköğretim bölge okulunu öğretime açtık. 397 ilkokul ile 118 ortaokulu da ilköğretim okuluna dönüştürdük. denilerek sekiz yıllık zorunlu ilköğretimin aynı binalarda verilmesine ilişkin hazırlıkların kesintisiz devam ettiği belirtilmiştir.
Sayın Tansu Çillerin Başbakanlığındaki 50. Cumhuriyet Hükümeti tarafından hazırlanan ve TBMMnin 18.07.1995 tarih ve 374 Nolu Kararı ile onaylanan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)nın 1. EĞİTİM REFORMU bölümünün (b) Amaçlar, İlkeler ve Politikalar başlığı altında aynen, Bu Plan döneminde okul öncesi eğitim tedricen yaygınlaştırılacak, AB ülkelerinde asgari norm olan 9 yıllık zorunlu eğitim, bu aşamada ülkemizin tüm bölgelerinde, eğitim birliği yasası çerçevesinde 8 yıllık zorunlu temel eğitim olarak uygulamaya geçilecek ve yükseköğretime girişte yığılmaları önlemek için ortaöğretimde yeni bir yapılanmaya gidilecektir. denilmiştir.
Sayın Tansu Çillerin Başbakanlığındaki 53. Cumhuriyet Hükümeti döneminde toplanan XV. Milli Eğitim Şurası (13-17 Mayıs 1996) Kararlarının İlköğretim ve Yönlendirme başlığı altında, 2- Yakın bir gelecekte 5-6 yaş okul öncesi eğitim ilköğretim bünyesine alınmalı, ilköğretim kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim olarak uygulanmalı, 8 yıl sonunda tek tip diploma verilmeli, 9. sınıf liseye ya da mesleki eğitime yönlendirme yılı olmalı, böylece ilköğretimde zorunlu 2+8+1 sistemi oluşturulmalıdır. Çocukluğun tam yaşandığı, çocukların kendilerini, ailelerin de çocuklarını tanıdığı bu dönemde bulunanlar çırak yapılmamalıdır. Uzun vadede zorunlu eğitim 18 yaşını kapsayacak şekilde düzenlenmelidir. kararı alınmıştır.
Öte yandan, Sayın Tansu Çillerin Başbakanlığındaki 51. (5 Ekim 1995-30 Ekim 1995) ve 52. (30 Ekim 1995-6 Mart 1996) ile Sayın Mesut Yılmazın Başbakanlığındaki 53. (6 Mart 1996-28 Haziran 1996) Cumhuriyet Hükümetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Sayın Turhan Tayanın Milli Eğitim Bakanlığı 1996 Yılı Bütçe Raporunun Sunuşunda, 8 yıllık zorunlu eğitim uygulamasına geçebilmek için yoğun bir çalışma başlatılmış, zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasını öngören kanun tasarıları hazırlanmıştır. açıklaması yer almıştır.
Bu bağlamda, 28 Şubat 1997 tarihinde alınan Milli Güvenlik Kurulu Kararlarının esamisinin okunmadığı bir zamanda, 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz ilköğretime ilişkin yasa tasarıları dahi hazırlanmış bulunmaktadır.
Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakanın Başbakanlığındaki 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde (28 Haziran 1996-30 Haziran 1997) Milli Eğitim Bakanlığı yapan Sayın Prof. Dr. Mehmet Sağlam, TBMMye sunduğu 1997 Bütçe Raporunun sunuş konuşmasında, ilköğretimde öğrenim programları ile ders kitaplarını 8 yıllık bütünlük içerisinde soyut, gereksiz ve geçersiz bilgilerden arındırarak bilime, çağa ve ülkemiz ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemekten söz etmiş; Raporda ise, bir yandan Zorunlu eğitim süresinin 2000 yılına kadar 8, ondan sonra 11 yıla çıkarılması, eğitimde en öncelikli konudur. Bu amaçla 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununda değişiklik öngören Kanun Tasarıları hazırlanmıştır. şeklinde bir önceki yıl Raporundaki ifadeler yinelenirken; diğer yandan 8 yıllık zorunlu eğitim uygulamasına geçebilmek için yoğun bir çalışma başlatılmış ve alt yapının hazırlanması amacıyla ilköğretim okullarının yaygınlaştırılmasına önem ve öncelik verilmiştir. denilmiştir.
Refah Partisi ile Doğruyol Partisi koalisyonundan oluşan ve Refah-Yol olarak isimlendirilen 54. Cumhuriyet Hükümetinin hazırlanmış olan tasarıyı yasalaştıramadan 30 Haziran 1997 tarihinde istifa etmesi üzerine, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinin koalisyon yaparak Sayın Mesut Yılmazın Başbakanlığında kurulan 55. Cumhuriyet Hükümeti döneminde ise, 1946 yılından bu yana hedeflenen ve resmi dokümanlardaki seyrine yukarıda yer verilen 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretime 16.08.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunla geçilmiştir.
Oysa, 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretime son veren yasal düzenlemeyi Siyasal iktidar kanun tasarısı yoluyla değil, kanun teklifi yoluyla getirerek, asgari katılımın sağlanması ve taraf kurumların görüşlerinin alınmasını dahi engellemeyi tercih etmiştir.
Türkiyenin akademik ve bilimsel yeterliliği ile yetkinliğinden kuşku duyulmayan köklü üniversitelerinin eğitim fakülteleri, her türlü baskı, ötekileştirme ve sindirmeye maruz kalma riskine rağmen, mesleki sorumlulukları ile akademik ve bilimsel tarafsızlığın asgari gerekleri doğrultusunda, Adalet ve Kalkınma Partili 5 Milletvekilinin verdiği Kanun Teklifi hakkında kamuoyuna ve ilgili makamlara görüş bildirmişlerdir.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Fakülte Kurulu tarafından yapılan açıklamada özetle; Önerilen 4+4+4 modeli eğitim hakkına erişimi engellemektedir. (
) Kanun teklifi, 8 yıllık temel eğitimi fiilen 4 yıla indirerek kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların üst öğrenime devam etme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Tasarı, çocuk işçiliğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı, sınıfsal ayrışmayı, köy-kent kutuplaşmasını teşvik etmekte, çocukların toplumsallaşarak bütünsel ve çok yönlü gelişiminin önünü kapamaktadır. (
) Zorunlu ilköğretime başlama yaşının 1 yıl erkene alınması ve bunun sonucu olarak okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin bilimsel verilere uygun değildir. Bu yaş çocuklarının çoğu öz bakım gereksinimlerini bile kendileri karşılayabilecek, temel eğitime hazır olmalarını sağlayan fiziksel ve zihinsel gelişimi gösterecek düzeyde olmayabilir. Daha önce denenmiş ve sakıncaları nedeniyle vazgeçilmiş olan bu yaklaşımın yeniden gündeme getirilmesi uygun değildir. Okul öncesi eğitime verilen önem ve sağlanan gelişmeler göz ardı edilmeyerek okul öncesi eğitim (60-72 ay) zorunlu temel eğitim kapsamında ele alınmalı, ancak 72 ayını tamamlamış çocuklar ilköğretime başlamalıdır. Mesleki yöneltmenin erkene alınması sakıncalıdır. Çocukların yetenek, ilgi, özellik ve değerlerini tanıyarak yaşam hedefleri ve beklentilerinin belirgin ve tutarlı hale gelmesi ancak ergenlik döneminin sonunda gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle erken tercih sakıncalıdır. (
) Önerilen sistem mevcut öğretmen yetiştirme koşullarına uygun değildir. Mevcut öğretmen yetiştirme sistemi içinde okul öncesi dönem, 1-5. sınıflar, 6-8. sınıflar, 9-12. sınıfların öğretmenleri farklı bölümlerde ve farklı pedagojik ilkelerle yetiştirilmektedir. (
) Her yaş grubunun özellikleri farklı pedagojik ilkeleri gerektirmektedir. İlk dört sınıfın öğretmeninin hem okul öncesi hem sınıf öğretmeni olarak görev yapması sakıncalıdır.
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görüşünde özetle;
Okulöncesi eğitimin tüm çağ nüfusuna zorunlu olarak iletilmemesi, okullaşma süreçlerine hazırlık açısından alt sosyo-ekonomik düzeyden gelen çocuklar aleyhine, onarılması güç eşitsizlikler oluşturacaktır. Yeni taslakta 1 inci sınıf yaşı bir yıl öne alınmaktadır. Böylece, 60-72 ay çocukları, okulöncesi eğitime değil, 1 inci sınıfa alınacaktır. Bu uygulama pedagojik açıdan sakıncalıdır. Bu yaş çocukları, daha somut işlemler dönemine geçmediği için 1 inci sınıf becerileri arasında bulunan okuma-yazma, basit sayısal değerlendirme ve işlemleri yapabilecek bilişsel düzeyde değildir. Müfredatı değiştirmek ise 1 inci sınıfta etkinlikle verebileceğimiz bu becerileri bir yıl erteleme durumunu yaratacak ve ilköğretimin 1 inci sınıfına ait olmayan becerileri bu sınıfa taşıyacaktır. O zaman, içerik açısından model 1+3+4+4 haline gelecektir. Böyle bir sistem oluşumu, bilimsel açıdan sakıncalı olduğu gibi aynı zamanda hiçbir ülkede bulunmayan anlaşılmaz bir bölünmeyi oluşturacaktır. Önerilen 4+4+4 modelinin ilk kademesi olan 4 yıllık eğitim kavramı hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Bilimsel araştırmalara göre çağ nüfusu bilişsel gelişim açısından ayrıştırıldığında, 7-11 yaş somut işlemler, 12 yaş üstü ise soyut işlemler dönemi olarak belirlenmiştir. Dördüncü sınıftaki bir çocuğun, somut işlemler döneminin tam ortasındayken ilköğretimin ikinci kademesine geçmesi, bilimsel veriler ve bulgulara ters düşmektedir. İlköğretim eğer iki aşamaya bölünecekse, bunun bilimsel veriler ışığında yapılması ve ülkemizin daha önceki deneyimlerinin üzerine inşa edilmesi kuvvetle önerilmektedir
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fakülte Kurulu Görüşünde özetle;
ilköğretime başlama yaşı bir yıl öne (beş yaş = 60 ay) alınmakta ve okul öncesi eğitime vurgu yapılmamaktadır. (
) Yurtiçi ve yurtdışında yapılan bilimsel çalışmaların sonuçları, okul öncesi eğitim almış çocukların, bu eğitimi almamış akranlarına kıyasla hem ilköğretime daha iyi uyum sağladıklarını hem de üst öğrenim basamaklarında daha başarılı olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla, genel olarak Dünyadaki birçok ülkede en az 72 aylık çocukların ilköğretime başlatılmaları ve ilköğretim öncesinde okul öncesi eğitim uygulamaları bir tesadüf değildir. Kaldı ki; 1983-1985 eğitim-öğretim yıllarında beş yaş çocuklarının ilköğretime alınmalarının denendiği ve bu uygulamanın başarısızlıkla sonuçlandığı da bilinmektedir. (
) Ayrıca, bu uygulama, birinci sınıfta 60 ve 72 aylık çocukların aynı sınıfta eğitilmelerini de gerektirecektir. Oysa 60 ve 72 aylık çocuklar zihinsel, bedensel, sosyal-duygusal ve kişilik özellikleri bakımından birbirinden oldukça farklıdır ve çocuğun, bütün yönleriyle hızla gelişmekte olduğu çocukluk yıllarında, çocuklar arasındaki üç ay gibi bir süre bile çok önemli bir farklılık olarak görülmektedir. (
) temel eğitim, iyi bir yurttaş yetiştirme, bireylere yurttaşlık kültürü kazandırma sürecidir. Bu nedenle, temel eğitim kesintili olamaz, tüm bireyler için ortak olmalı ve örgün eğitim kurumlarında gerçekleştirilmelidir. Önerilen kesintili 4+4+4 eğitim sürecinde, ilköğretimin ikinci kademesinde okul türlerinin çeşitlenmesi birinci kademeden sonra bir seçme ve yerleştirme sınavının da yapılacağı anlamına gelmektedir. Böylece çocuklarımız sınav kaygısını daha erken yaşlarda yaşayacaklar ve bu sınava hazırlanmak için dershanelerle daha erken tanışacaklardır (
) küçük yaştakilerin üst sınıflardaki öğrencilerin olumsuz davranışlarına maruz kalmalarını önlemek amacıyla, tüm bireyler için ortak, zorunlu ve kesintisiz eğitim sistemi içinde, ilköğretim 1.- 5. Sınıflar ile 6.-8. Sınıflar eğitimlerini farklı mekanlarda sürdürebilir.
ODTÜ Eğitim Fakültesi Görüşünde kısaca; 5 yaş grubu için okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınmalıdır. Okul öncesi eğitim, ülkemizdeki sosyoekonomik eşitsizlik ve farklılıkların azaltılması, özellikle düşük sosyoekonomik çevrelerden gelen çocukların okulda daha fazla kalmasının sağlanması ve okuldaki başarısının arttırılması, yükseköğretime devam etmesi ve iş yaşamlarında daha etkili ve verimli olmaları için gereklidir. Beyin araştırmaları, okul öncesi eğitimin çocukların beyin kapasitelerini geliştirdiğini, çocukların duygusal, zihinsel, motor ve dil gelişimlerine önemli katkı sağladığını, çocukların ilköğretime daha kolay uyum sağlayarak ileriki eğitim aşamalarında daha başarılı olmalarına yardımcı olduğunu göstermektedir. (
) İlköğretime başlama yaşı 6 yaş (72 ay) olmalıdır. (
) Çocukta hafızayı öğrenme amacıyla etkili kullanma, mantıklı düşünme, yorum, bir işi başından sonuna gerçekleştirebilme yetileri altı yıldan sonra gerçekleşir. Altı yaş öncesi çocuğun beynindeki bilişsel yapılar okul temelli akademik öğrenme için henüz gelişmiş değildir. Altı yaş öncesi dönemde dikkat süresi kısa olduğu için okullardaki 40 dakikalık derslerde bu çocukların oturmaları ve dikkatlerini derse vermeleri mümkün değildir. Bu nedenle çocukların dikkat dağınıklığı, disiplinsizlik, dinleme bozukluğu gibi etiketlendirmelere maruz kalmaları ve bu durumun sonraki eğitim yaşantılarını derinden etkilemesi olasıdır. İlköğretime başlama yaşının belirlenmesi konusunda çocuğun zihinsel gelişimi yanında fiziksel, sosyal ve psikolojik gelişimini de dikkate almak gerekir. (
) 6 yaş öncesi çocukların okumayı öğrenmeleri, bu çocukların ilköğretime başlamak için yeterli zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olgunluğa ulaştığı anlamına gelmez. Literatür erken yaşta ilköğretime başlayan çocukların ilk yıllarda olmasa bile 4. ve 5. sınıftan itibaren akademik gelişme açısında sorunlar yaşadığını ortaya koymaktadır. Dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğunda çocuklar ilköğretime 6 yaşında başlamaktadır. İskandinav ülkelerinde çocuklar 7 yaşında (84 ay) ilköğretime başlarlar ve eğitimde aldıkları başarılı sonuçlar ortadadır. (
) Sonuç olarak, ülkemizde ilköğretime başlama yaşı 6 (72 ay) olarak yıllardır uygulanmaktadır ve bununla ilgili bir sorun yaşandığı konusunda bilimsel veriler yoktur. Bu nedenle okula başlama yaşının 6 olarak devam etmesi önerilmektedir. İlköğretimin ilk kademesi en az 5 yıl olarak düzenlenmelidir. Kanun teklifinde 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim 4 yıllık iki kademeye ayrılmaktadır. İlk kademenin neden 4 yıl olduğuna ilişkin teklifte bir gerekçe yer almamaktadır. Bu sürenin 4 yılla sınırlandırılmasının bilimsel bir temeli olmadığı gibi, gelişmiş ülkelerde de görülen yaygın bir uygulama değildir. Birçok ülkede ilköğretimin kademelendirilmesinde 5+3, 6+2, 6+3 modelleri kullanılmaktadır. Bu tür bir kademelendirme gelişimle ilgili bilimsel ilkelere de aykırıdır. Gelişimle ilgili bilimsel veriler çocukların somut işlem dönemini 6-11 yaş olarak ortaya koymaktadır. 12 yaştan itibaren çocuklar soyut işlem dönemine geçtikleri için öğrendikleri kavramların ve becerilerin düzeyinde bir farklılık olması doğaldır. 4+4 modelinin ilk kademesi çocukların somut işlem döneminin ortasına denk gelmektedir. Bu modele bir de zorunlu eğitime başlama yaşının 5e alınması teklifi eklendiği zaman çocukların gelişimsel olarak bir dönemi tamamlayamadan ilk kademeden mezun olmaları (9 ya da 10 yaşında) ve daha soyut ve üst düzey eğitim vermeyi amaçlayan ikinci kademeye gitmeleri anlamına gelecektir
Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görüşünde;
İlgili kanun teklifi; Temel eğitimi, -dünyadaki örneklerin aksine- 4+4+4 şeklinde, program ve okul türleri açısından farklı öğretim programlarına dayalı olarak yapılandırmaktadır. İlgileri ve yetenekleri henüz ayrışmamış, somut işlemler dönemini tamamlamamış, mesleklere yönelik tutum ve ilgileri gelişmemiş olan öğrencileri dördüncü sınıfın sonunda yönlendirmektedir
denilmektedir.
Eğitim, bir ülkenin veya bir toplumun geleceğini belirleyen, yarınlarına yön veren, adeta kaderini tayin eden en önemli etmendir. Bunun için bilimsel esaslara dayanması gerekir.
Türkiyenin köklü ve saygın üniversitelerinin eğitim fakülteleri ise yukarıda yer verildiği üzere çekincelerini dile getirmişlerdir.
6287 sayılı Kanunla 222, 1739 ve 4306 sayılı Kanunlarda yapılan değişikliklerle, zorunlu temel eğitimi 6 yaşın tamamlanmasından (72-84 ay arası), 5 yaşın tamamlanmasına (60-72 ay arası) çeken; kesintisiz sekiz yıl süren zorunlu temel eğitimi, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul şeklinde iki kademeli hale getirerek, ilkokulu bitirme ve ortaokula başlama yaşını 11-12den 9-10 yaşa çekip, somut işlem çağının ortasında olan çocukları temel eğitimin ikinci kademesine atlatarak mesleki yönlendirmenin yanında soyut bilgilerle karşı karşıya bırakan düzenlemelerin çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uygun olmadığını bilimsel gerekleri ve gerekçeleriyle birlikte tüm açıklığı içinde ortaya koymuşlardır.
Türkiyedeki hiçbir üniversite, hiçbir eğitim fakültesi, hiçbir eğitim bilimci, hiçbir eğitim psikoloğu, hiçbir eğitim sosyoloğu, hiçbir pedagog, hiçbir çocuk gelişimcisi yapılan düzenlemelerin, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uygun olduğuna yönelik hiçbir açıklama yapmamış; hiçbir bilim insanı yapılanların yanında yer almamıştır. Bütün bu bilimsel verilere rağmen toplumsal mutabakat sağlanmadan üstelik bir teklifle getirilen dayatma ile tüm eğitim sisteminin değiştirilmesi saklı bir amaca işaret etmektedir.
Bu açıklamalardan sonra;
1) 30.03.2012 tarihli 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilen 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 3 üncü maddesi ile yine 30.03.2012 tarihli 6287 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesi ile değiştirilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 22 nci maddesinin Anayasaya aykırılığı:
Pedagojik açıdan beş yaşını bitirmiş bir çocuğun bilişsel ve fiziksel gelişimi, ilköğretimin gereklerini henüz karşılamaktan oldukça uzaktır. Ayrıca dünyadaki birçok gelişmiş ülkede en az 72 aylık çocukların ilköğretime başlatılmaları ve ilköğretim öncesinde de, zorunlu okul öncesi eğitime tabi tutulmaları bir tesadüf değildir.
Tüm bilimsel çalışmalarca da ispatlandığı üzere; okul öncesi eğitim almış çocukların, bu eğitimi almamış yaşıtlarına kıyasla, hem sosyal hem de okul hayatlarında, daha başarılı oldukları herkesçe kabul edildiği halde, bu gerçeği yadsıyarak okul öncesi eğitimi zorunlu olmaktan çıkarmak hiçbir bilimsel eğitim reformuyla açıklanamaz. Çocukların okul öncesi eğitim almaları gereken bir yaşta, ilköğretime başlamalarını öngören bu yasa her şeyden evvel Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine istinaden Anayasanın 90 ıncı maddesine tamamen aykırıdır.
Tüm gelişmiş ülkelerce okul öncesi eğitimin çocukların diğer kademelerdeki başarısı için çok temel bir süreç olduğu artık hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kabul edilmişken, ülkemizde halen 5 yaşını bitirmiş çocukların okul öncesi eğitim yerine ilköğretime başlatılmaları bu kanuni düzenlemenin bilimsel temellerden tamamen uzak, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, çocukların yararı gözetilmeden çıkarıldığının çok açık bir göstergesidir.
Bir yandan ilköğretim çağı, 6-14 yaş grubu çocuklardan, 5-13 yaş grubu çocuklara dönüştürülür ve ilköğretime başlama 6 yaşın tamamlanmasından [6 yaşın bitirildiği yılın eylül ayı sonu (72-84 ay arası)], 5 yaşın tamamlanmasına [5 yaşın bitirildiği yılın Eylül ayı sonu (60-72 ay arası)] çekilirken; diğer yandan (5+3) şeklinde işleyen ve kesintisiz 8 yıl süren ilköğretim, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul şeklinde iki kademeli hale getirilerek; ilkokulu bitirme ve ortaokula başlama yaşı 11-12den 9-10 yaşa çekilmiştir.
Söz konusu köklü değişikliklerle ilgili olarak, AKP Grup Başkan Vekilleri tarafından verilen Kanun Teklifinin Genel Gerekçesinde,
zorunlu eğitimin kesintisiz gerçekleştirilmesi sağlıklı ve verimli bir eğitim ortamının oluşturulması adına ciddi sorunlara neden olmuş ve olmaktadır. denilerek; ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya örneklerine yer verildikten sonra ciddi sorunlar konusunda,
6 yaşında henüz okuma-yazma öğrenme aşamasında bulunan ve hayata ilişkin temel kavramların çoğundan habersiz bir çocuk ile 13-14 yaşlarında fiziksel ve ruhsal kimliğinin şekillenme aşamasındaki sancıları yaşayan bir ergenlik dönemi öğrencisini aynı okul ortamında bulundurmanın kaçınılmaz olarak neden olduğu sorunları teşhis etmek gerekmektedir. denilerek, ilkokul öğrencileri ile ortaokul öğrencilerinin aynı mekanı paylaşmalarının yol açacağı psiko-sosyal sorunlara vurgu yapılmakta; özellikle kırsal kesimde kesintisiz eğitim nedeniyle pek çok köy okulunun işlevsiz kalışına, fizikî şartların yetersizliği nedeniyle yaşanan sorunlara, küçük yaşlardaki öğrencilerin yatılı bölge okullarında ya da taşımalı eğitim için tahsis edilen servislerin kat ettiği uzun mesafelerde çektikleri eziyetlere de dikkat çekmek gerekmektedir. denilerek kırsal kesimdeki ilkokulların işlevsiz kaldığı ve bunun öğrencileri ya yatılı ilköğretim bölge okullarına ya da taşımalı eğitime zorladığı üzerinde durulmakta; son olarak da Kesintisiz eğitimin neden olduğu önemli olumsuzlukların bir diğerini ise bu uygulamanın mesleki eğitime vurduğu darbe oluşturmaktadır. denildikten sonra 18 inci Milli Eğitim Şurasında zorunlu eğitimin öğrencilerin yaş grupları ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak 1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi ve 4 yıl ortaöğretim olmak üzere, öğrencilere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olarak düzenlenmesi şeklinde karar alındığı belirtilmektedir.
Genel Gerekçede örnek verilen ülkeler sistemiyle yasalaşan Teklifteki hükümlerin uyuşmadığını ve verilen örneklerin de Almanya dışında doğru olmadığını belirtmek gerekir. Öte yandan, ilköğretimin ilk evresi ile son evresinde bulunan çocukların aynı ortamları paylaşmalarının, öğrencilerin psiko-sosyal davranışlarında ne gibi olumsuzluklara yol açtığına yönelik elde yeterli ya da yetersiz düzeyde her hangi bir bilimsel çalışma olmamasına rağmen; olması durumunda dahi bu durum ilköğretimin 5 yaşında başlatılmasına 9-10 yaşlarında ve somut işlem çağındaki çocuklara soyut bilgilerin aktarılmasına ve 9-10 yaşlarındaki çocukların mesleğe yönlendirilmelerine gerekçe oluşturamaz. Böyle bir sorun var ise bunun çözümü, 8 yıllık kesintisiz ilköğretimin ilk evresinde olan çocuklar ile son evresinde olan çocukların eğitim-öğretim gördükleri ortamları farklılaştırmak olabilir.
İptali istenen düzenlemelerde, ilköğretimin çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlayacağı (60 ay) ve 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biteceği kuralına yer verilmiştir.
İlköğretime başlama yaşı, hem çocuğun okuma-yazma becerisini kazanabilecek fiziksel ve bedensel gelişmişliğe sahipliği, hem de basit matematiksel değerlendirme ve işlemleri yapabilecek sosyal, duyusal ve bilişsel olgunluğa erişmişliği açısından hayati derecede önem taşımaktadır. Beş yaş çocukları, öncelikle fiziksel, bedensel ve kişilik özellikleri olarak ilköğretim programlarına hazır değillerdir. Önemli bir kısmı uzun süre tuvalet ihtiyacını karşılayabilme, kendini temizleyebilme, yakınının veya bir yetişkinin ilgi, destek ya da yardımı olmaksızın ihtiyaçlarını ifade edebilme, yemeğini yiyebilme vb. becerileri henüz kazanamamışlardır. Beş yaş çocuklarının kas gelişimleri, ilköğretimin birinci sınıf programında yer alan yazı yazma ve diğer çalışmalar için yeterli değildir. Okul öncesi eğitime katılmamış çocuklarda bu özellikler daha belirgindir.
Sosyal ve duyusal özellikleri açıdan beş yaş çocuklarının tamamına yakını 40 dakika boyunca dikkatini toplayabilme, dersi takip edebilme ve bir sınıfta oturabilme durumundan uzaktır.
Bilişsel ve zihinsel açıdan beş yaş çocukları, hayal ile gerçeği birbirinden ayırt edemediklerinden daha somut işlem çağına girmemişlerdir. Dil gelişimleri, okuma-yazma ve basit sayısal işlem ve değerlendirmeleri yapabilecek düzeyde gelişmemiştir.
Çocukların yaşamlarındaki en önemli dönüm noktalarından biri ilköğretime başlamadır. Bu nedenle eğitim süreci, kişilerin geleceğinde çok önemli bir yere ve işleve sahiptir. Çocukların ilköğretim programına uyum sağlayamamaktan veya öz bakım yetersizliği, dikkat dağınıklığı, disiplinsizlik, ifade ve dinleme bozukluğu gibi yaşının gereği tutum ve davranışlardan kaynaklanan olumsuz etiketlendirmelere maruz kalmaları, okula, öğrenmeye, öğretmene veya derse karşı önyargı oluşturmalarına ve giderek ileriye ket vurmalarına yol açarak sonraki yaşamlarını derinden etkileme gücüne sahiptir.
Beş yaş çocukları oyun çağındadırlar ve dolayısıyla yerleri okulöncesi eğitim kurumlarıdır. İlköğretim 1. sınıfı ile okulöncesi eğitim kurumlarındaki beş yaş çocuklarının sınıfları arasındaki farklar o derece belirgindir ki eğitimci olmayan sıradan kişiler dahi bunun ayrımına varabilirler. Beş yaş çocukları sosyal kural ve normları oyun içinde deneyimleyerek içselleştirdiklerinden, eğitim araç ve gereçleri oyuncaklardan oluşur. El ve parmak kaslarını geliştirmeye yönelik kalem tutma, çizgi çizme, resim yapma eğitimin bir uzantısı olarak değil, oyunun bir parçası şeklinde verilir. Okulöncesi eğitim kurumlarında çocuğun özgür iradesine dayalı kendi kuralları, ilköğretimin birinci sınıfında ise ilköğretimin belirlenmiş kuralları geçerlidir.
Okulöncesi çağdaki çocukların ilköğretime başlatılmaları durumunda Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görüşünde de belirtildiği üzere müfredatı değiştirmek ve hukuken 4+4+4 şeklinde olan modeli içerik olarak 1+3+4+4 şekline dönüştürmek gerekecektir. Yasayla düzenlenmiş bir alanın idari düzenlemelerle değiştirilmesi, hukuk devleti ilkesine göre mümkün olmamakla birlikte, değiştirilmesi dahi sorunu çözmeye yetmemektedir.
Çünkü, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında ilköğretim 1. sınıfa yasal olarak 60-84 ay aralığındaki çocuklar kaydolacaklardır. Çocuk gelişiminde iki ay dahi önemli iken aralarında iki yaş fark bulunan ve dolayısıyla bedensel, zihinsel, bilişsel, sosyal ve duyusal özellikleri birbirinden farklılaşmış olan çocukların aynı sınıfa devam etmelerindeki eğitim bilimiyle bağdaşmazlık bir yana, 60-72 ay aralığındaki çocukların ilköğretim 1 nci sınıf programına alınmasındaki bilimdışılık, bu defa 72-84 ay aralığındaki çocukların 60-72 ay aralığındaki çocuklar için oluşturulmuş okulöncesi eğitim müfredatına tabi tutulmalarında ortaya çıkacak ve bu durum diğer olumsuzluklar bir yana 72-84 ay çocuklarının 1 yılının heba olmasıyla sonuçlanacaktır.
Ayrıca, üniversitelerdeki mevcut öğretmen yetiştirme sistemi, okul öncesi dönem (anaokulu/anasınıfı öğretmenliği), 1-5. sınıflar (sınıf öğretmenliği), 6-8. sınıflar (branş dersleri öğretmenliği), 9-12. sınıflar (lise öğretmenliği) esasına dayanmakta ve bu öğretmenler üniversitelerin farklı bölümlerinde ve çocuğun gelişim evresine uygun farklı pedagojik ilkeler temelinde yetiştirilmektedirler. Somut işlem çağında bulunan çocukların bedensel ve psiko-sosyal gelişmişlik düzeyine uygun pedagojik formasyon eğitimi almış bir sınıf öğretmenine, daha hayalle gerçeği ayırma yetisini kazanamamış okulöncesi çağ çocuklarının öğretmenliği yaptırılamayacağı gibi, okulöncesi çağ çocuklarının gelişme düzeylerine uygun pedagojik ilkeler temelinde yetiştirilmiş bir anasınıfı öğretmenine de sınıf öğretmenliği yaptırılamayacağı açıktır.
Kaldı ki eğitimin 8 yıl üzerinden verildiği okullar 1972 yılında Yatılı İlköğretim Bölge Okulları ile başlamış ve ilköğretim okulları ile devam etmiştir. Bu bağlamda, 40 yıllık bir geçmişi vardır. Bu güne kadar 6 yaşındaki çocukların 13-14 yaşlarındaki çocuklarla aynı binalarda eğitim görmesi, bir sorun olarak görülmemiş; sorun olarak görülmediği için de büyük çocukların küçük çocuklar üzerinde ne türden olumsuzluklara yol açtıklarına/açacaklarına ilişkin bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Buna karşın, 6-11 yaşındaki çocukların 12-14 yaşındaki çocuklarla aynı binalarda eğitim görmelerinin, büyüklerde küçükleri korumak, küçüklere ağabeylik/ablalık yapmak, yol göstermek, örnek olmak; küçüklerin de büyüklere saygı duymak, onlara öykünerek ve onları örnek alarak onlar gibi olmaya çalışmak vb. psiko-sosyal yararları ile sınıf öğretmenleri ile branş öğretmenleri arasında çok yönlü bilgi ve deneyim paylaşımı; çocuğun gelişiminin uzun dönemli bir periyotta gözlenerek ilgi, yeti ve becerilerinin çok yönlü ve kapsamlı olarak saptanması gibi eğitsel faydaları vardır.
Kaldı ki, 60 aylık çocukların ilköğretime başlatılamayacağı 6278 sayılı yasa çıktıktan sonra net bir şekilde anlaşılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan idari düzenlemelerle 66-84 ay çocukların zorunlu, 60-65 ay arasındaki çocukların ailelerin isteğiyle ilköğretime başlatılması, 66-72 ay arasındaki çocukların ise okula başlatılmaması için Mili Eğitim Bakanlığına bağlı gelişim uzmanlarından okula başlaması uygun değildir şeklinde rapor alınması zorunlu tutulmuş, raporsuz başlatmayan ailelere ise cezai yaptırımlar öngörülerek soruna hukuksal olmayan çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Kaynağını 6278 sayılı Yasadan veya başka bir yasadan almayan söz konusu idari düzenlemeler, yeni hukuksuzluklar yanında öğrenciler arasında eşitsizliğe yol açabilecek durumların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Anayasanın 2 nci maddesinde, hukuk devleti ilkesi Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılmış; 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yasa önünde eşitlik ilkesine yer verilmiş; ikinci fıkrasında kadınlar ile erkeklerin eşit haklara sahip olduğu kurala bağlanmış; üçüncü fıkrasında çocuklar lehine alınacak önlemlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı belirtilmiş; 41 inci maddesinin son fıkrasında, devletin her türlü istismara karşı çocukları koruyucu önlemleri alması öngörülmüş; 42 nci maddesinin ikinci fıkrasında ise Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir hükmüne yer verilirken; üçüncü fıkrasında ise eğitim ve öğretimin çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Anayasa Mahkemesinin E.1985/1, K.1986/4 sayılı Kararında Yasa koyucuya verilen düzenleme yetkisi, hiçbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... biçimde kullanılamaz denilmektedir.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi için yönetimin görev ve yetkilerinin sınırının yasalarda açıkça gösterilmesi bir zorunluluktur.
6278 sayılı Yasada çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı olarak 60 aylık çocukların ilköğretime başlatılması, bunun mümkün olmayacağının anlaşılması üzerine Milli Eğitim Bakanlığının idari düzenlemelerle sorunu çözmeye çalışırken yeni sorun odakları yaratması, iptali istenen düzenlemelerde kamu yararının olmadığını, hukuki güvenliğin temelinde yatan belirlilik ve öngörülebilirlik unsurlarını taşımadığını açık bir şekilde ortaya koyduğundan iptali istenen düzenlemeler Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Öte yandan, hem Anayasanın 7 nci maddesinde yer alan yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi hem de Anayasanın 42 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir hükmü ülkemizin geleceği ve çocuklarımızın eğitimi konusunda detay olarak görülen ancak, çocukların geleceği açısından hayati öneme sahip diğer düzenlemelerin kanunla değil de idari düzenlemelere konu oluşturacak olması Anayasanın 42 nci maddesinin açık hükmü karşısında Anayasanın 7 nci ve 87 nci maddeleri karşısında koruma göremez.
Anayasanın 42 nci maddesinde ve daha pek çok maddesinde yer alan kanunla düzenlemeden ne anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında da açıklanmıştır. Buna göre yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasanın 7 nci maddesi ile 87 nci maddesine aykırı düşer.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere fiziksel, bedensel, sosyal ve duyusal özellikleri açısından ilköğretime hazır olmayıp yerleri okul öncesi eğitim kurumları olan 60-72 ay çocukları için okul öncesi eğitimin zorunlu tutulmak yerine, hayal ile gerçeği ayırt edemedikleri bir dönemde somut işlem çağına atlatılarak ilköğretime başlatılmaları çocukların istismarı sonucunu doğuracağından Anayasanın 41 inci maddesine; yapılan düzenleme çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uygun olmadığından Anayasanın 42 nci maddesine; somut işlem çağındaki 72-84 aylık çocuklarla aynı sınıflarda aynı eğitim programına tabi tutulmaları ise Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.
Ayrıca Anayasanın 17 nci maddesinin ilk fıkrasında, herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 5 inci maddesinde de kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Devletin bu yükümlülüğünü eşitlik ilkesini gözeterek hiçbir ayırım yapmadan herkes için geçerli olacak biçimde yerine getirmesi gerektiğinde duraksamaya yer yoktur. Bu bağlamda iptali istenen düzenlemeler Anayasanın 5 inci, 10 uncu ve 17 nci maddelerine de aykırıdır.
Anayasanın 65 inci maddesine göre de Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir. Bu hüküm gözardı edilemez. Bu kanunla birlikte İlköğretim yaşı altıya düşeceğinden okullarda önceden öngörülmeyen bir yığılmanın olacaktır. Yasanın gerçekleştirilmesi için kaynaklar zorlansa bile bu düzenlemenin maliyeti ekonomik istikrarı bozucu niteliktedir. Kaliteli ve çağdaş bir eğitimi hedeflemesi gereken reform niteliğindeki bir yasanın gereklerinin yerine getirilmesi için sistem, program ve öğretmen yanında bina, derslik ve ders araç ve gereçleri gibi fiziki şartların varlığı da söz konusudur. Bu gereksinmelerin karşılanması için yalnız malî kaynak sağlanması yeterli değildir. Ayrıca bu düzenlemenin oturması eksikliklerinin giderilmesi için çok da uzun bir zaman gereklidir. Hiçbir alt yapı çalışması yapmadan böyle bir maceraya atılmak tamamen anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve hukuka aykırıdır.
Öte yandan, Anayasanın 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında, Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.
30.10.1984 tarihli ve 3067 sayılı Kalkınma Planlarının Yürülüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonlarının kendilerine havale edilen kanun tasarısı ve teklifleri ile bu tasarı ve teklifler üzerinde verilen değişiklik önergelerini, Kalkınma Planına uygunluk bakımından da inceleyecekleri ve uygun bulmadıkları takdirde reddedecekleri; (2) numaralı fıkrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Kalkınma Planıyla ilgili gördüğü tasarı ve teklifleri en son olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edeceği; Kanun tasarı ve tekliflerinin, Hükümetin veya Genel Kurulun lüzum göstermesi halinde de,Plan ve Bütçe Komisyonuna havale olunacağı; (3) numaralı fıkrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun (1) ve (2) numaralı fıkralarda belirtilen kanun tasarı ve tekliflerinden başka, kamu harcama veya gelirlerinde artış veya azalış gerektiren kanun tasarı veya tekliflerini veyahut sadece belli maddeleri bu niteliği taşıyan tasarı veya tekliflerini de inceleyeceği hüküm altına alınmıştır.
İlköğretim çağını, 6-14 yaş grubu çocuklardan, 5-13 yaş grubu çocuklara dönüştüren ve ilköğretime başlamayı 6 yaşın tamamlanmasından [6 yaşın bitirildiği yılın eylül ayı sonu (72-84 ay arası)], 5 yaşın tamamlanmasına [5 yaşın bitirildiği yılın Eylül ayı sonu (60-72 ay arası)] çeken ve (5+3) şeklinde işleyen ve kesintisiz 8 yıl süren ilköğretimi, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul şeklinde iki kademeli hale getirerek; ilkokulu bitirme ve ortaokula başlama yaşını 11-12den 9-10 yaşa çeken düzenlemeler, 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planında yer almadığı gibi Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla getirilen 8 yıllık kesintisiz temel eğitimi de ortadan kaldırmaktadır ve bu haliyle Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında değişiklik öngörmenin yanında 6728 sayılı Kanunun dayanağını oluşturan Kanun Teklifi kamu harcama ve gelirlerinde artışı öngörmektedir. Bu nedenle de Anayasanın 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince çıkarılan 3067 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi gereğince Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir. Anılan Kanun Teklifinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden yasalaşması, Anayasanın 166 ncı maddesine aykırılık oluşturur.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2 nci, 5 inci, 10 uncu, 17 nci, 24 üncü, 41 inci, 42 nci, 65 inci, 90 ıncı ve 166 ncı maddelerine aykırıdır.
2) 30.03.2012 tarihli 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesi ile değiştirilen 222 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin Anayasaya aykırılığı
Türkiye Cumhuriyeti, İslam dini esasları ve geleneklerine dayalı teokratik bir devletten, ulus egemenliğine dayalı çağdaş bir ulus devlet yaratma projesidir. Çağdaş hukuk, çağdaş eğitim, çağdaş bilim, çağdaş kültür ve çağdaş yaşamı esas alarak Türk toplumunu çağdaş uygarlığın yörüngesine sokmayı hedefleyen bu süreçte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3 Mart 1924 tarihinde oybirliği ile kabul ettiği birbiriyle ilişkili üç yasa en önemli kilometre taşıdır.
Bu yasalar; 429 sayılı Şeriyye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Bakanlıklarının Kaldırılmasına Dair Kanun, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi-Öğretim Birliği) Kanunu ve 431 sayılı Halifeliğin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Dışına Çıkarılmasına Dair Kanundur.
430 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, Türkiyedeki bütün bilim ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış; 2 nci maddesiyle, Şeriyye ve Evkaf Bakanlığı veya özel vakıflar tarafından idare edilen bütün medreseler ve okullar Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiş; 4 üncü maddesinde ise, Milli Eğitim Bakanlığı, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir İlahiyat Fakültesi kuracak ve imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açacaktır. hükmüne yer verilmiştir.
Kanunun gerekçesinde yer alan, Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında, milletin duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak için öğretim birliği en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararları ve güzellikleri görülmüş bir ilkedir. 1255 (1839) Gülhane Fermanından sonra açılan Tanzimat Döneminde, yıkılmış Osmanlı Saltanatı da öğretim birliğine başlamak istemişse de bunu başaramamış ve aksine bu konuda bir ikilik bile meydana getirmiştir. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği açısından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder. Kanun teklifimizin kabulü durumunda Türkiye Cumhuriyetinde bütün bilim (irfan) kurumlarının bağlı olacakları tek makam Milli Eğitim Bakanlığı olacaktır. Böylece, bütün okullarda bundan böyle Cumhuriyetin irfan politikasından sorumlu ve öğretimimizi duygu ve düşünce birliği çerçevesinde ilerletmekle görevli olan Milli Eğitim Bakanlığı, olumlu ve birleşik bir eğitim politikası uygulayacaktır.
ifadeleri, yasanın amacının yurttaşlar arasında duygu ve düşünce birliği ile dayanışma ülküsünü sağlamak olduğunu ve ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilecek eğitimin, 429 sayılı Kanunla oluşturulmuş laiklik ilkesi bağlamında ve Cumhuriyetin irfan politikası doğrultusunda olacağını ortaya koymaktadır.
431 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde, Halife görevden alınmıştır. Halifelik, Hükümet ve Cumhuriyet anlam ve kavramının içinde zaten var olduğundan, halifelik makamı kaldırılmıştır. hükmüne yer verilirken; gerekçesinde ise,
Esasen halifelik, ilk İslam devletlerinde hükümet anlamında ve vazifesinde ortaya çıkmış olduğundan; gerek dünya ile gerek din ile ilgili olsun, kendisine verilmiş olan bütün görevleri yerine getirmekle yükümlü olan bugünkü İslam hükümetleri yanında ayrıca bir halifeliğin bulunmasının sebebi yoktur. Gerçek bundan ibarettir.
denilerek siyasal iktidarın kaynağı dünyevileştirilmiştir.
430 sayılı Kanunla eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı idaresinde birleştirilmesi ve medreselerin kapatılması üzerine, 1924 yılında din hizmetlerinin yerine getirilmesinde görevlendirilmek üzere imam-hatip yetiştirmek amacıyla 29 ilde imam-hatip okulu; yüksek diyanet uzmanı yetiştirmek üzere ise İstanbul Üniversitesinde bir İlahiyat Fakültesi açılmıştır.
Öğrenci yokluğu nedeniyle imam hatip okulları 1930-1931 eğitim-öğretim yılında kapanmış; Anayasaya giren laiklik ilkesine ters düştüğü gerekçesi ile de Milli Eğitim Bakanlığı okullardan din derslerini kaldırmıştır. 1945 yılından sonra imam hatip okulları tekrar açılmaya başlanmış ve yıllar içinde sayıları artarak günümüze gelmişlerdir.
1982 Anayasasının 24 üncü maddesiyle din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına alınmıştır.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna, 22.07.1999 tarihli ve 4415 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle eklenen ek 3 üncü maddesinde,
İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında, Kuran-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için, Diyanet İşleri Başkanlığınca Kuran kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Ayrıca ilköğretimin 5 inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kuran kursları açılır.
Kuran kurslarının açılış, eğitim-öğretim ve denetimleri ile bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyonların açılış ve çalışmalarına dair hususlar yönetmelikle düzenlenir.
Şeklinde yer alan hukuki düzenleme; 23.08.2011 tarihli ve 653 sayılı Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair KHKnin 15 inci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Söz konusu yürürlükten kaldırmaya dayalı olarak da 03.03.2000 tarihli ve 23982 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği, 07.04.2012 tarih ve 28257 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kurslar ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğin Kursun açılışı başlıklı 6 ncı maddesinde, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuran Kursunu Milli Eğitim Bakanlığı ile koordine ederek açması; Yaz kursları başlıklı 32 nci maddesinde ise, Diyanet İşleri Başkanlığının okulların tatil olduğu zamanlarda, ilköğretimin 5 inci sınıfını tamamlayan öğrenciler için kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olarak Kuran-ı Kerimi ve mealini öğrenebilmeleri ve dini bilgilerini geliştirebilmeleri amacıyla Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kuran kursları açması öngörülür iken; Söz konusu hükümler, yürürlükten kaldıran Yönetmeliğin 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Kuran kursları, il, ilçe, belde ve köylerde ilgili il müftülüğünün teklifi ve Başkanlığın onayıyla eğitim-öğretime açılırlar. şeklinde; 25 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise, Okulların tatil olduğu zamanlarda, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olarak Kuran-ı Kerimi ve mealini öğrenmeleri, dini bilgilerini geliştirmeleri, dini içerikli sosyal ve kültürel etkinliklerden yararlanmaları amacıyla Kuran kurslarında, camilerde ve müftülüklerce uygun görülecek yerlerde mülki amirin onayı ile yaz Kuran kursları açılır. biçiminde yeniden düzenlenmiştir.
Böylece, bir yandan Kuran Kurslarının ilköğretim sonrası çocuklar için Diyanet İşleri Başkanlığınca açılmasına; Yaz Kuran Kurslarının ise ilköğretimin 5 nci sınıfını bitiren çocukların yaz tatillerinde Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde Diyanet İşleri Başkanlığınca açılacak Kuran Kurslarına gitmelerine yönelik hukuki düzenlemeler yürürlükten kaldırılarak, Yaz Kuran Kurslarındaki ilköğretim 5 nci sınıfı bitirme koşulu ile Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetim yetkisi ortadan kaldırılırken; diğer yandan Milli Eğitim Bakanlığının veya Diyanet İşleri Başkanlığının denetim ve gözetimine tabi olmadan çeşitli tarikat ve cemaatler tarafından açılacak Kuran kurslarına okul öncesi çocuklar ile zorunlu ilköğretim çağındaki çocukların gitmelerinin yolu da açılmıştır.
6287 sayılı Kanunla ise, 1946 yılından bu yana hedeflenen ve 16.08.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunla geçilen 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim sona erdirilmiştir.
Bunun gerekçesi olarak da 18 inci Milli Eğitim Şurasında zorunlu eğitimin öğrencilerin yaş grupları ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak 1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi ve 4 yıl ortaöğretim olmak üzere, öğrencilere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olarak düzenlenmesi şeklinde karar alındığı ileri sürülmektedir.
01-05 Kasım 2010 tarihleri arasında yapılan 18. Milli Eğitim Şurası Kararlarının İlköğretim ve Ortaöğretimin Güçlendirilmesi, Ortaöğretime Erişim Sağlanması başlıklı bölümünün 2 nci maddesinde yukarıda yer verilen karar alınmıştır. Ancak aynı Kararların aynı bölümünün 4 üncü maddesinde
okullarda sınıf mevcutları çağdaş ölçütlere göre (20-25) düzenlenmeli
denilirken; Öğretmen Yetiştirilmesi, İstihdamı ve Mesleki Gelişimi başlıklı bölümünün 19 uncu maddesinde, Halen birçok özel ilköğretim okulunda olduğu gibi resmi ilköğretim okullarında da 1, 2 ve 3. sınıflarda uzmanlaşmış bir sınıf öğretmeni ile 4 ve 5. sınıflarda da branş öğretmenlerinin dersleri yürütmesi ve 2023 perspektifi çerçevesinde, temel eğitim birinci kademede her sınıf için sınıf öğretmenlerinin branşlaşması sağlanmalıdır. denilmiş; ayrıca, Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul Liderliği başlıklı bölümünün 12 nci maddesinde ise, Bağımsız ana okullarının sayısı artırılarak anasınıfları kaldırılmalı veya ilköğretim okullarında anasınıfının kullanım alanları ve diğer bölümler bu yaş grubu özelliklerine göre düzenlenmelidir. önerisine yer verilmiştir.Bu bağlamda 18. Milli Eğitim Şurası Kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığı gibi, 18. Milli Eğitim Şurası Kararları ile yasalaşan Teklif arasında da çelişkiler bulunduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
İlköğretim okullarının 1-5. sınıflarını oluşturan birinci kademede sınıf öğretmeni, ikinci kademesini oluşturan 6-8. sınıflarda ise uzmanlaşma olduğu gerçeği karşısında, Şura Karalarının Öğretmen Yetiştirilmesi, İstihdamı ve Mesleki Gelişimi başlıklı bölümünün 19 uncu maddesinde, temel eğitimdeki mevcut sistemin esas alınarak, ilköğretim okullarının birinci kademesini oluşturan 1, 2 ve 3. sınıflarında ayrı, 4 ve 5. sınıflarında ayrı uzmanlaşmaya gidilmesi önerilirken; İlköğretim ve Ortaöğretimin Güçlendirilmesi, Ortaöğretime Erişim Sağlanması başlıklı bölümünün 2 nci maddesinde, 8 yıllık temel eğitimin 4+4 şeklinde kademelendirilmesinin önerilmesi, Milli Eğitim Şurası gibi uzmanlaşmış olması gereken bir heyetten beklenmeyen açık bir çelişkidir. Bu çelişkinin tek nedeni, önerilen 4+4 sisteminin hiçbir ön hazırlığa ve araştırmaya dayalı olmadan, siyaseten verilmiş bir talimatın gereği olarak o anda kararlaştırılmış ve diğer kararlarla da bağlantısı kurulup tutarlılığı sağlanmamış olmasından kaynaklanabilir.
Öte yandan, Şura Kararlarında, çelişkili bir şekilde sadece ilköğretimin 4+4 şeklinde kademelendirilmesi değil, 1 yıl okul öncesi eğitime de yer verilerek zorunlu temel eğitimin 13 yıl olması; bağımsız anaokullarının sayısının artırılarak ilköğretim okullarındaki anasınıflarının ya kaldırılması ya da anasınıflarının kullanım alanları ile diğer bölümlerinin bu yaş grubunun özelliklerine göre düzenlenmesi; ilköğretim okullarında sınıf mevcutlarının çağdaş ölçütlere göre 20-25 öğrenci şeklinde düzenlenmesi öngörülmüştür.
Şura Kararlarında önerilenlerin tersine, çıkarılan Yasada 1 yıl okulöncesi eğitim zorunlu temel eğitim kapsamına alınmadığı gibi ilköğretime başlama yaşı 72-84 ay arasından, 60-72 aya çekilerek, okulöncesi eğitim çağındaki çocuklar zorunlu ilköğretimin kapsamına alınmış ve buna dayalı olarak da mevcut sınıfların çağdaş ölçütlere göre 20-25 öğrenciye indirilmesi hedefi % 100 oranında sapmıştır.
Kaldı ki tek başına Milli Eğitim Şurası Kararları her şey değildir. Şura Kararlarının ülkenin uzun süreli kalkınma planları ile Milli Eğitim Bakanlığının uzun süreli stratejik planları ile uyum içinde olması gerekir.2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planında okul öncesi eğitim ile ilköğretime ilişkin olarak 238. Paragraftaki,
238. Nüfusun eğitime erişiminde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Zorunlu temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla, öğrenci sayısında büyük artış sağlanmış, ilköğretimden ortaöğretime geçişler artmıştır. Bununla birlikte okullaşma oranlarında, okul öncesi eğitimde düşük seviyelerde kalınmış, ilköğretimde yüzde 100e ulaşılamamış, ortaöğretimde mesleki eğitimin payı artırılamamıştır.
saptaması ile 584 ve 585 nci paragraflardaki,
584. Okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılması amacıyla öğretmen ve fiziki altyapı iht