GÜNDEM
28 Şubat'ın en büyük mağdurunun çilesi sürüyor
Kamuoyunda Salih Mirzabeyoğlu olarak bilinen Salih İzzet Erdiş, İBDA-C örgütü lideri olduğu iddiasıyla 1998'de gözaltına alındı. 28 Aralık 1998 günü, büyük kızının okuduğu ilkokulun bahçesinde, eşi ve çocuklarının gözleri önünde gözaltına alındı. Hızlı bir yargılamanın ardından 2 Nisan 2001 tarihinde idama mahkum edildi, idam cezasının kaldırılmasıyla birlikte cezası ağırlaştırılmış müebbete çevrildi.
28 Şubat sürecindeki yargılama sonucu "somut delil bulunmamasına rağmen" örgüt lideri olduğu gerekçesiyle müebbete mahkum olan Salih Mirzabeyoğlu 14 yıldır tek kişilik hücrede kalıyor.
Vatan Gazetesi yazarlarından Ruşen Çakır, Erdiş'le cezaevinde görüştü. Mirzabeyoğlu ile ilk kez 27 yıl önce, İstanbul Cağaloğlu'nda, takipçilerinin çıkardığı Tavır Dergisi'nin bürosunda karşılaştığını belirten Çakır, kendisinin 23, Mirzabeyoğlu'nun ise 35 yaşında genç bir ideolog olduğunu yazdı.
Mirzabeyoğlu ile en son yaklaşık 25 yıl önce sohbet ettiğini, 13 yıl önce de kendisini uzaktan gördüğünü ifade eden Çakır, hafif kilo alması ve tabii yaşlanması dışında bıraktığı gibi bir Mirzabeyoğlu bulduğunu ifade ediyor.
Çakır'ın ifadeleri şöyle:
"Değişmemiş diyorum ama tam bir çileyle geçmiş 14 yılın ondaki insani, duygusal yönü daha fazla ön plana çıkarmış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Öyle ki, o duygusal atmosferde kendisine şu soruyu sorma cüreti bile gösterebildim: 'Bu süre içinde İslamiyet ile, Allah ile ilişkini yeniden düşündün mü?'
Sanıyorum 25 yıl önce kendisine bir şekilde buna benzer bir soru sorsam ağzımın payını alırdım ama Mirzabeyoğlu bu soruma hiç kızmadı, hatta belki memnun bile olmuştur ve tereddütsüz şu cevabı verdi: 'Bir tek defa bile Allah'a sitem etmedim. Kusuru hep kendimde buldum.'"
"Tarafsız bir gözle dosyasını inceleyecek bir hukukçu, onun 28 Şubat sürecinin olağanüstü yargısının bir mağduru olduğunu kavrar. Ayrıca benim gibi Türkiye'de İslami hareketi, Mirzabeyoğlu'nu ve İbda/İBDA-C olgusunu az buçuk bilen birileri de sağa sola atılan molotof kokteylleriyle Mirzabeyoğlu arasında doğrudan bağ kurmanın akıldışı olduğunu bilir. Nitekim mahkeme 'somut delil bulunmamasına rağmen' onun örgüt lideri olduğuna hükmetti." diyen Çakır, Mirzabeyoğlu'nun cezaevinde yıllar boyunca 'Telegram' adını verdiği bir işkenceye maruz bırakıldığını söyledi.
Çakır, Mirzabeyoğlu ile ilgili izlenimlerini şu ifadelerle aktarıyor:
"Mirzabeyoğlu uzun uzun "telegram" yüzünden başına neler geldiğini, sık sık "anlatabiliyor muyum?" diye sorarak anlattı, ben de başımı "evet" anlamında salladım ama anlamış olduğumu sanmıyorum. Yanlış anlaşılmasın, onun iddialarının asılsız olduğunu savunmuyorum; sadece avukatı Yaman'ın da dediği gibi söz konusu alanlarda bilgi sahibi değilim. Yapabileceğim tek şey, devletten, uzmanları görevlendirip Mirzabeyoğlu'nun iddialarını araştırmasını talep etmek olabilir.
Ama daha başka bir talebim daha var: 28 Şubat sürecinde alelacele sonuçlandırılan Mirzabeyoğlu ve onunkine benzer dosyaların mahkemelerce yeniden ele alınmasını mümkün kılacak yasal düzenlemeler yapılması.
Mirzabeyoğlu bana, "Hakikaten cezaevinde yaşayan insanlar var, ama ben öyle biri değilim" diyerek özgürlük beklentisini dile getirdi, ama hemen arkasından şunu da ekledi: "Eğer başka türlü davransaydım şu an burada olmazdım."
Ne demek istediğini çok iyi anladığımı sanıyorum. Benim tanıdığım Mirzabeyoğlu gurur ve onuruna çok düşkündür, yani çektiği çilelerden kurtulmak veya bunları azaltmak için eğilip bükülecek biri değildir. Umarım onun bu dik duruşu özgürlüğüne kavuşmasını daha da geciktirmez.
Sonuç olarak Mirzabeyoğlu ülkemizde sayıları hiç de az olmayan düşünce suçlularından biridir ve en kısa sürede kendisine yapılan haksızlığın sona erdirilip özgürlüğüne kavuşması sadece o ve sevenleri için değil tüm Türkiye için hayırlı olacaktır."