GÜNDEM
118 yıl önce 400 akil adamın reçetesi
Türkiyenin bugün oluşturduğu 63 Akil Adama karşılık 1895 yılında Güneydoğuda 400 önde gelen isim toplanmıştı. Osmanlının son döneminde Fransız İhtilâlinin tetiklediği etnik milliyetçilik Güneydoğuda da yeşertilmeye çalışılıyordu. Avrupa kaynaklı bu ayrıştırma faaliyetlerine ise, Doğu ve Güneydoğuda yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle bölgedeki etnik unsurlardan başta Ermenilerin taşkınlıklarına karşı, sonrasında da Osmanlı Halifesine ve ardından da Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtma çabalarına karşı Diyarbakırda toplanan 400 Akil Adam Ahali-i İslâm(İslam Halkı) vurgusuyla cevap verdi.
1895 yılındaki tarihi deklerasyon en iyi çözüm
Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, kendi arşivinden ilk defa Millî Gazeteye açıkladığı belgelerle ilgili olarak, 1895 yılındaki tarihi deklarasyonun söz konusu yıllardaki olaylarda bütün Güneydoğu insanının gerçek hissiyatına tercüman olduğunu söyledi. Bekin, Aradan 118 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu mektubun içeriği hâlâ geçerliliğini korumakta olduğunu görüyoruz. Bu mektupta Kürt, Türk, Arap, Çeçen, Türkmen, Zaza yerine Ahali-i İslâmiyye kelimesi dikkat çekicidir. O dönem bölgede, birçok misyoner faaliyeti vardı şimdiki gibi. Hem Türkleri, hem Ermenileri kışkırtıyorlardı. Çatışmaya ramak kalmıştı dedi.
TÜRK-KÜRT-ARAP-ÇERKEZ YOK AHALİ-İ İSLAMİYYE VAR!
400 önde gelen insanın, Türk, Kürt, Arap, Çeçen, Çerkez, Türkmen yerine, İslâm kardeşliği çerçevesinde kendilerini Ahali-i İslâmiyye olarak ifade etmeleri dikkat çekiyor. Deklarasyonun bir diğer önemli özelliği ise bugünkünün aksine, devletin veya mevcut iktidarın oluşturduğu bir liste olmayıp, tamamen sivil, bölgedeki yönetici, âlim ve önde gelen isimlerin dışarıdan bir etkiyle değil, tamamıyla kendi akıl ve inisiyatifleriyle bir araya gelmesi ve çözümlerini sunmuş olmaları. Osmanlının listesinde, Diyarbakıra bağlı Sancak Beyi, Mardin Mutasarrıfı (Valisi) Said Paşa, Osmanlı Meclis-i Mebusan Üyesi Pirinçzade Arif Bey, Ali Emiri, Faik Ali Ozansoy, Müftüzade Fazıl Talat (Ziya Gökalpın dayısı) ve İsmail Bey gibi bölgenin en önde gelen isimleri bulunuyor.
Terör, kan, çatışma, ayrışma ve geri kalmışlığa karşı barışı sağlamak için Türkiyenin bugün oluşturduğu 63 Akil Adama karşılık 1895 yılında Güneydoğuda 400 Akil Adam toplanmıştı. Osmanlının son döneminde Fransız İhtilâlinin tetiklediği etnik milliyetçilik Güneydoğuda da yeşertilmeye çalışılıyordu. Avrupa kaynaklı bu ayrıştırma faaliyetlerine ise, Doğu ve Güneydoğuda yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle bölgedeki etnik unsurlardan başta Ermenilerin taşkınlıklarına karşı, sonrasında da Osmanlı Halifesine ve ardından da Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtma çabalarına karşı Diyarbakırda toplanan 400 Akil Adam Ahali-i İslam-İslam Halkı vurgusuyla cevap verdi.
Şimdilerde Başbakan Erdoğan tarafından görevlendirilen 63 akil insan yerine, 118 yıl önce 1895 yılında, Diyarbakırlı şair ve yazar Süleyman Nazif tarafından kaleme alınan ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini temsilen 400 akil insanın imzasıyla Birlik ve Beraberlik Deklarasyonu yayımlandı.
TÜRK-KÜRT-ARAP-ÇERKEZ YOK, AHALİ-İ İSLAMİYE VAR!
400 Akil İnsanın, Türk, Kürt, Arap, Çeçen, Çerkez, Türkmen yerine, İslam kardeşliği çerçevesinde kendilerini Ahali-i İslamiyye olarak ifade etmeleri dikkat çekiyor. Deklarasyonun bir diğer önemli özelliği ise bugünkünün aksine, devletin veya mevcut iktidarın oluşturduğu bir liste olmayıp, tamamen sivil, bölgedeki yönetici, alim ve önde gelen isimlerin dışarıdan bir etkiyle değil, tamamıyla kendi akıl ve inisiyatifleriyle bir araya gelmesi ve çözümlerini sunmuş olmaları.
Osmanlının Akil Adamlarının arasında, Diyarbakıra bağlı Sancak Beyi, Mardin Mutasarrıfı (Valisi) Said Paşa, Sonradan Diyarbakır Belediye Reisi olan ve Osmanlı Meclis-i Mebusan Üyesi Pirinçzade Arif Bey, Ali Emiri, Faik Ali Ozansoy, Müftüzade Fazıl Talat (Ziya Gökalpın dayısı) ve İsmail Bey gibi bölgenin en önde gelen isimleri bulunuyor.
DİYARBAKIRDAN, SARAYA BAĞLILIK TELGRAFI
Avrupa kaynaklı etnik kimlik oluşturma ve bölge halkının Osmanlı Halifesi Sultan Abdülhamid Hana karşı bağlılığını kırma çabalarına karşı yukarıdaki isimlerin öncülüğünde bir komite oluşturuldu. Bu komitenin çalışmaları neticesinde, 400 akil insan bir araya gelerek Her zerre-i Haki Ecdadımız diye başlayan ortak deklarasyonu, hep birlikte Diyarbakır Postahanesine giderek Diyarbakır Vilayeti Ahalisi tarafından Osmanlı Devleti Sultanına (Mabeyne) arz olunan telgrafın suretidir diyerek 18-19 Teşrin-i Evvel (30-31 Ekim 1895) tarihinde telgraf çektiler.
400 akil adam tarafından Mabeyne gönderilen deklarasyonda şu çarpıcı ifadeler yer alıyor:
Hükümet-i metbuamızın taht-i aman ve himayesinde mutiane yaşadıkça taarruzdan masum tutulmak İslamiyetin kavaid-i adilesinden olup o kaideye şimdiye kadar riayet etmiş olduğumuz gibi halen ve istikbalen (gelecekte) dahi muhafazz-i ahkamına çalışacağımıza hissiyat-ı diniyemiz (dini hassasiyetimiz) kefalet eder.
HİLAFETTEN AYRILMAKTANSA, AİLEMİZİ VE KENDİMİZİ FEDA ETMEYİ YEĞLERİZ!
Bir başka paragrafta ise günümüz sorununa parmak basar nitelikte çok çarpıcı şu ifadeler yer alıyor: Bizi birbirimizden ayırmaya çalışan yabancıların maksadı en cesur ve fedakar tabası (halkı) olan bu havali (yöredeki) ahali-i İslamiyesiyle (İslam Halkı ile) Hilafet-i Kübra arasındaki rabıta-i mukaddeseyi kırmaktır. (Yabancıların amacı, bölgenin en cesur vatandaşları olan bölgedeki İslam Halkları ile Büyük Hilafet arasındaki mukaddes bağı kırmaktır). Biz buna tahammül edemeyiz. Aba (Büyükler) vü ecdadımız gibi hilafetin ila-yi şan ü nüfusuna(Hilafetin yüce şan ve nüfuzuna) çalışmak ahas amalımızdır (ana gayemizdir). Bu yolda ölmek isteriz. Sükut etsek (sessiz kalsak) ecdadımızın lanetiyle ahlafımızın tayib-i muhikini davet edeceğimiz muhakkaktır. Dünyanın her tarafında bulunan 150 milyonu mütecaviz (şimdiki 2 milyar İslam alemi gibi) ehl-i iman enzar-i şefkat (şefkatle bakıp) ve ümidini bize atfetmiş bekliyor. Hayatımızı ve evlad-u ayalimizi (ailemizin bireylerini) vazifemiz yolunda feda etmekten çekinmeyeceğimize Cenab-ı Hak ile Resul-i Ekrem ve halife-i muhteremi Her Zerre-i Haki Ecdadımız ile başlayan telgrafının çarpıcı bazı cümleleri adeta 1895i değil, bugünü yansıtır nitelikte.
YAVUZ SELİMDEN BERİ 391 YIL, GÜNEYDOĞU OSMANLIYA YÜKSEK SADAKAT DUYDU
Her zerre-i haki ecdadımızdan bir şehidin hun-ı hamiyetiyle müzeyyen(süslenmiş) olan vatanımızın (Her bir karışı ecdadımızdan bir şehidin tertemiz kanıyla süslenmiş vatanımızın...) dört beş yıldan beri ecnebi(yabancı) entrikalarına cevlengah(alet olan) eden Ermenilere karşı hükümet-i metbuamıza(bağlı olduğumuz hükümete) bir mesuliyet-i maneviye davet etmemek fikriyle göstermekte olduğumuz hilm-u tahammül (sabır gücü) düşmanlarımızı bile müteaccib (hayret içinde) edecek derecelere geldi. Diyarbakır Vilayeti ile eyalat-ı mücaviresinde (eyaleti çıvarında) sakin olan (ikamet eden) milyonlarca ahali-i İslammiye, (Müslümanlar) Devlet-i Aliye-i Osmaniyyenin (Osmanlı Devletinin) devri istilasında (hükmetmeye başladığı dönemde) izhar eylediği (ortaya koyduğu) kemal-i şan ü şevketi (mükemmel ün ve büyüklüğü) takdir ile 391 sene, mukaddem cennetmekân Sultan Selim Han-ı evvel hazretlerine (cennetmekân Sultan Selim Han I hazretlerine) tavan (kendi isteğiyle) arz-ı dehalet (sığınma talebi) ve o tarihten şimdiye kadar devletin her türlü ahval (durum) ve hissiyatına iştirak ederek halis etmişlerdir. (ispata hazır olmuşlardır).
Osmanlı Akillerinin Saraya gönderdiği mektupta ayrıca, Bu havalide(Bu yörede) bulunan İslamlara(Müslümanlara) bedhahan-i ecanibin(bedbaht yabancıların) birçok müftereyatta(iftiralarda) bulunduklarını biliriz. Fakat bu müftereyatın (iftiraların) mahiyetini (içeriğini) yarü ağyara (dost ve düşmana) gösterecek maddi ve manevi delillerimiz vardır ifadelerine yer veriliyor.
DOĞAN BEKİN: 400 AKİL ADAMIN ÖNERİLERİ EN İYİ ÇÖZÜM
Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, kendi arşivinden ilk defa Milli Gazeteye açıkladığı belgelerle ilgili olarak, 1895 yılındaki tarihi deklarasyonun söz konusu yıllardaki olaylarda bütün Güneydoğu insanının gerçek hissiyatına tercüman olduğunu söyledi. Aradan 118 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu mektubun içeriği hala geçerliliğini korumakta olduğunu görüyoruz. Bu mektupta Kürt, Türk, Arap, Çeçen, Türkmen, Zaza yerine Ahali-i İslamiyye kelimesi dikkat çekicidir diyen Bekin, Anlaşılan o ki, Kürt sorununun çözümünde Süleyman Nazifin kaleme aldığı mektuptan alınacak çok dersler olsa gerek dedi. Bekin şunları söyledi: O dönem bölgede, birçok misyoner faaliyeti vardı şimdiki gibi. Hem Türkleri, hem Ermenileri kışkırtıyorlardı. Çatışmaya ramak kalmıştı. Yurtdışından gelen İngiliz ve Fransız misyonerler kışkırtıyorlardı. Ama içeriden yeterince karşılık bulamıyorlardı. Bütün bu kışkırtma çabalarına alet olmak bir yana, 400 Akil Adamın Güneydoğu halkı adına ittifak ve birlik içinde olduklarını belirtmek için bu telgrafı Osmanlı Sultanı Abdülhamit Hana gönderiyorlardı.
Doğan Bekin, bugünkü 63 Akil insanın ortaya koyacağı çözüm yerine, 1895 yılında Süleyman Nafizin kaleme aldığı ve bölgedeki gerçek manada Türk, Kürt ,Arap, Çerkez, Türkmen kardeşliğini ortaya koyan 400 Akil insanın imzasıyla ortaya konan belgenin bugün bizim için en önemli çözüm niteliği taşıdığına dikkat çekti. Bekin, Çünkü orada hiçbir etnisite ayrımı olmadan Ahali-i İslamiye birliği içerisindeki bir anlayış bugün de en iyi çözüm şeklidir. Ve gerçek milli çözüm de budur. Bu tarihi Birlik Beraberlik Deklarasyonunu, 118 yıl geçmiş olmasına rağmen hala geçerliliğini yitirmeden sürdüren en iyi çözüm olarak görmekteyiz(Milli Gazete)