GENEL
Üzmez öldü artık yazabilirim!
(Suçlu ise), suçluyu korumak olmaz!
Suçlu ise, “Bak arkamda kimler kimler var, bana bir şey olmaz” şeklinde kendisine bir cesaret verilmiş olmaz..
Artık engel kalktı..
Ben de samimi kanaatimi açıklayabilirim..
Dosyasını defalarca okuyan 30 yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum. Ve iddia ediyorum..
Hüseyin Üzmez’e isnat edilen “küçük çocuğa cinsel taciz” eyleminin, gerçekten yaşandığına inanmıyorum.. Dün inanmadım, bugün de inanmıyorum.
O hayatta iken yazsaydım..
“Beraat etmesi için yazıyorsun.. Tahliye olması için ortam hazırlıyorsun.. Şüpheliyi koruyorsun. Tacizcinin avukatlığını yapıyorsun” denilebilirdi..
Şimdi bu itirazlar ortadan kalktı..
Ne beraat etmesi mümkün..
Ne de cezaevine girmesi ya da girmemesi..
Bunun rahatlığı ile söylüyorum: Üzmez’e; kartel desteği ile, paralel tezgah kuruldu!
Ama bu tezgahı deşifre etmeye, Üzmez’in de, bizim de gücümüz yetmedi!
Nerde akşam, orda sabah.. Kadınları bir mal gibi gören, Bodrum’da bir başkası ile, hemen ertesi günü Çeşme’de bir başkası ile birlikte olanları zikretmeye hiç gerek yok...
Akit’in; kadının istismar edilmemesinde ne kadar hassas olduğunu.. Akit’in daimi çalışma mekanlarında tek bir bayanın çalışmadığı.. Bunun da İslamın emirlerine gösterilen tavizsiz saygıdan kaynaklandığını bildikleri halde.. Hüseyin Üzmez’e atılan iftira üzerinde Akit’e çamur sıçratmak isteyen kartelcileri dikkate almaya hiç gerek yok...
O vahim iddia ortaya atıldığında, hemen ertesi günkü yazısı gazetede yayınlanmadığı ve iddia vuzuha kavuşuncaya kadar da, yazılarının yayınlanmayacağı ilan edilmesine ve bu duyuruya sadık kalınmasına rağmen, “cinsel taciz” ile “Akit yazarı” ifadesini kasten yan yana getirerek, Akit’i de suçlu gibi göstermeye çalışanların tilkiliklerini yazmaya hiç gerek yok..
Üzmez’e attıkları iftira ile, aslında Akit’i boğmak isteyen, kendi işyerlerinde ise her gün, o iftira niteliğindeki tacizin onlarcası yaşanan ahlaksız medya organlarını, ka’le bile almaya hiç gerek yok..
Onların derdi Üzmez de değildi zaten..
Üzmez’in üzerinden, çaktırmadan Akit’e saldırıyorlardı..
Peki ya dindar kimlikliler?.
Yabancı erkeklerle zorunlu olmaksızın bir arada bulunan, malayani konuşmalar yapıp, sonrasında da Müslümanlık taslayan dindar bacılar ve ablalar..
İslamın mahrem/namahrem kurallarına yeterince dikkat etmeyen, bilmedikleri konularda kartelin tezgahı ile hareket eden mümine kadınlar..
Kızı yaşında sekreterleriyle metres hayatı yaşayan sözde muhafazakar erkekler!
Kartelin oyununa gelip, Akit’i susturmak için, imza kampanyaları açıp, “İmza atmıyor musunuz?”diyerek insanları baskı altına almaya çalışanlar..
Onlara iki çift sözümüz var..
Üzmez’e yapılanın bir kumpas olduğu..
İki ay önceki tahliyesini geri aldırtmak için, yapılan son yayınlardan belli.
Hastalığı sebebi ile tahliye edilmiş. Biz de internet sitelerinden öğrenmiştik.. Hemen saldırılara başladılar.. “Hastalığı numara imiş” de.. “Sahte raporlarla tahliye edilmiş” de..
İki ay içinde, öldüğüne göre...
Hastalığı numara değilmiş, demek ki!
Bırakınız 80’in üzerindeki yaşını.. Ölümcül hastalığına rağmen tahliye olmasına itiraz edimesi..
Bu itirazı yapanların; Ergenekon davalarında nezle olan tutuklular için bile “Öldü ölecek”manşetleri atarak (Bakınız Şener Eruygur’dan Hurşit Tolon’a, Mehmet Haberal’a, Levent Ersöz’e kadar bir sürü şüpheli) tahliye ettirenler olduğu gerçeği karşısında..
İkiyüzlülüğü gördük..
İsterlerse sanıklar lehine.. İsterlerse sanıklar aleyhine kumpas kurabildiklerini, yaşayarak öğrendik..
Bu çerçevede, Üzmez’e atfedilen “cinsel taciz” iddiasının da, benzer bir kumpas olduğu, bugün biraz daha kolay anlaşılır, inşaallah.
•
Not: Dünkü yazım ve bu vesile ile önceki haftalarda yayınlanan bir yazımla ilgili olarak, HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur aradı ve itirazlarını/eleştirilerini aktardı.
Aydın Doğan’ı yargılayan mahkemenin eski ve yeni hakimi ile ilgili, kendisinin özel bir bilgisi veya ilgisi olmadığını, yazı üzerine kurul arşivinden ilgili belgeleri isteyip incelediğini, ancak atamada herhangi bir kural ihlali görmediğini belirtti.
Ayrıca 2010 HSYK seçimlerinde aldığı 6401 oy için hiçbir zaman, “Benim kendi oyum” nitelemesi yapmadığını, bu oyun, 2010 halkoylamasında çıkan % 58’lik “evet”in, yargı mensuplarına yansıması olarak gördüğünü belirtti.
Seçim için özel bir çalışma yapmadığını, davet eden TV’lere çıktığını, o TV’ler üzerinden kendisine eleştiri getirilmesinin haksızlık olduğunu söyledi. Pazar günkü HSYK seçimlerinde aldığı 821 oyun ise; salt kişiye yönelik tercihi gösterdiğini, kendisini gerçekten seven, sayan ve güvenen yargı mensuplarının sayısı olduğunu, bundan da memnuniyet duyduğunu söyledi.
Ben de okurlarıma iletmiş olayım..
Ali Karahasanoğlu - habervaktim