GENEL
Üniversite mezunlarının istihdam sorunları
Geçen hafta gıda mühendislerinin istihdam sorununa değinen yazıya olumlu veya olumsuz görüş bildiren herkese teşekkür ediyorum. Sadece gıda değil; kimya, su ürünleri ve ziraat mühendisleri başta olmak üzere çeşitli mühendislik mesleklerine mensup kişilerden çeşitli mesajlar aldım. Bu mesajlara bir yanıt verebilmek ve hem de gözlemlerimi aktarabilmek amacıyla üniversite mezunlarının yaşadığı işsizlik sorununa biraz daha değinmek istiyorum. Vereceğim örnekler yakın temas içinde olduğum gıda mühendisliği mesleğine ilişkin olsa da, belirtilen hususların beş aşağı beş yukarı pek çok branş için geçerli olduğunu düşünüyorum.
EĞİTİM ve BİREYSEL BECERİLER
Bundan 10 yıl önce 20 olan gıda mühendisliği bölümü sayısı şimdi 80 oldu. Her yıl bu bölümlerden 4 bin kişi mezun oluyor. Bu kadar mezuna ihtiyaç var mı? Ya da bu bölümler neye göre açılıyor soruları anlamsız. Bu konuda bir şeylerin zaman içinde daha iyiye gideceği de umulmamalı. Tam aksine, üniversitelerin birer şirket ve öğrencilerin de birer müşteri halini aldığı zamanımızda, nitelikli-niteliksiz veya okumuş-okumamış her türlü işgücünü ucuzlaştıran –köleleştiren- ve güvencesiz kılan bu süreç hız kesmeden, hatta artarak devam edecek.
İşsizlik durumu, toplumsal bağlamından koparılarak, bireysel yetersizliklerden kaynaklanan kişisel bir sorun olarak anlaşılıyor. İşsizseniz kendinize “yatırım yapmamış”, bireysel becerilerinizi “yeterince geliştirmemiş” olduğunuz için işsizsiniz. Böyle tuhaf bir anlayış geçerlilik kazandı yıllar içinde. Oysa çok değil bundan 20-25 sene önce bir insanın kendine yatırım yapması gerektiğinden söz eden biri gülünç bulunurdu. İşsizlik denilen olgunun, sadece bireysel beceri ve yeteneklerle ilgili şeyler üzerinden tanımlanır hale gelmesi korkunç bir hedef saptırmaca. Öyleyse nereye bakmalı?
GERİ DÖNÜŞSÜZ - ESNEK İŞ REJİMLERİ
Üniversite mezunlarının istihdam sorunlarını ele alan “Boşuna mı Okuduk?” adlı kitapta (İletişim Yay.) konuyu toplumsal bağlamına oturtan tespitler var. İlk tespit şu: “İşsizlik artışı geri dönüşsüz.” Ekonomiler istihdam yaratmıyor, tersine istihdamı azaltarak büyüyebiliyor artık.
İş bulmanın neden zorlaştığına ilişkin ikinci tespit ise: “Esnek iş rejiminin her şeyi geçici kılması.” Bu rejimde işler kısa süreli sözleşmelerle yürüyor. Örneğin bir yıl içerisinde 2 ya da 4 kez iş değiştiren gıda mühendisleri var. Daha kötüsü kısmi veya modüler becerilere sahip olmanız dikte ediliyor, Yani aynı zamanda pek çok şey olmalısınız: Hem bir gıda mühendisi, hem iş güvenliği uzmanı, hem çevre görevlisi ve hem de… İnsanları yalnızlaştıran, güvencesiz koşullara tabi kılan ve şimdiki zamana mahkûm edip bir gelecek tasavvurunu ortadan kaldıran bir şey bu. Üstelik iş dediğimiz geçici bir süreye yayılan olguyu hayatın her anına yayması da cabası. Bir gıda mühendisinin dediği gibi:“İşi özel hayata sıçratmaya yönelik öyle kurnazca uygulamalar var ki: Örneğin, çok cafcaflı bir laptop veya cep telefonu veriyorlar ve ben böylece ev de dâhil, 7 gün 24 saat ulaşılabilir ve çalıştırılabilir oluyorum. Sonuçta 3-4 kişinin yapacağı işi tek başıma yapıyorum.”
BÜYÜK KÜÇÜĞÜ YUTARSA
Küçük ölçekli üretim tesisleri ortadan kalkıyor. İstihdamı daraltan bir şey bu. Küçük ölçekli bir süt işleme tesisine sahip bir üretici ile yaptığımız görüşmede bu duruma dikkat çekerek şunları söylemişti: “Antalya’da Manavgat bölgesinde, 15 yıl öncesine kadar 13 tane mandıra vardı. Bölgede üretilen çiğ süt bu mandıralarca işleniyor ve satılıyordu. Şu an sadece 4 tane mandıra kaldı. İstanbul’daki veya İzmir’deki firma soğuk zincirle buraya geliyor; diyelim, bizim 1 lira dediğimiz süte 1.1 lira verip, üreticiden sütü alıp gidiyor, işliyor, sonra geri getirip buradaki otellere satıyor! Finansman yönünden çok kuvvetli bu firmalarla biz rekabet edemedik... Sonuçta kapanan işyerleri ile bu bölgede çalışan en az 20-25 kişi işsiz kaldı.”
NE YAPABİLİRİZ?
İstihdam sorununa bütünüyle temas etmek ve ne yapmak gerektiğine ilişkin net yanıtlar vermek zor. Mevcut güçsüzlüğümüzün farkına varmalı ve “Ne yapabiliriz?” sorusu üzerinde birlikte daha çok düşünmeliyiz. Tek şansımız kolektif bir mücadele zemini oluşturabilmek. Öncelikle işsizliğin toplumsal bir sorun olduğunu tekrar hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Herkesi birbiri ile rekabete sokan, birbirine rakip kılan bir sistemin hepimizi birer kurban; yalnız ve güçsüz bir insan haline getirdiğini ve getireceğini unutmamalıyız. Yan yana durabileceğimiz; birliktelik sağlayabileceğimiz her imkânı değerlendirmeliyiz. Belki o zaman… Birgün - Bülent Işık