SAĞLIK
Tam Gün Yasası'nda geri adım mı atılacak?
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu bugünkü 30 bin hekim açığının 17- 18 yıl sonra biteceğini söyledi. Müezzinoğlu Ancak o koşullarda da aynı açık olacak dedi.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bakanlığının Tam Gün Yasası, hekim açığı ve Sütanneliği Projesi'yle ilgili çalışmalarını anlattı. Muüzzinoğlu, elektronik sigaranın da yasaklanacağı sinyalini verdi.
20 BİN UZMAN 30 BİN HEKİME İHTİYAÇ VAR
* Türkiye'nin bugün sağlıkta en kritik sorunu galiba hekim açığı.
30 bin hekim açığımız var. "Hekim fazlası var" diyenler utansın. Varsa getirin, yarın alacağım. Benim şikayet etmek, ağlamak gibi bir hakkım yok. Bu ülkenin 75 milyonuna 125 bin hekimimiz, 200 bin civarında hemşiremizle, ebemizle en iyi hizmeti vermek durumundayız. Reel olarak şu anda 20 bin uzmana ihtiyacım var, en az 10 bin pratisyen hekime ihtiyacım var ama yok.
* İthal doktor için yasal düzenleme yapılmıştı, olumlu bir yansıması olmadı mı?
Kanuni düzenleme yaptık ama yaramıza merhem olacak bir dönüş şu anda yok. Onunla ilgili de belki yeni bir çalışma yapabiliriz. Özel sektörümüzle oturup, nasıl bir formülle, dışarıdan hangi koşullarda hekim getirebileceğimizi konuşabiliriz. Hakkari'deki, Balıkesir'deki veya Muğla'daki hekimi azaltarak özel sektörün yapacağı yatırımlara hekim desteği verebilme şansım yok.
KONTENJAN ARTTI AMA...
* Türkiye'nin bu kadar hekim açığı olmasında, tıp fakültelerinin çok sınırlı sayıda öğrenci almasının rolü yok mu?
İdeolojik duruşlarla "Türkiye'de hekim fazlası var" denilmiş, YÖK'e de bu ideolojik duruş yansımış ve tıp fakültelerine 1985 yılından 2006 yılına kadar 4 bin 500 öğrenci alınmış, öğrenci kontenjanı 1 kişi bile artırılmamış. Nüfus artarken biz 25 yıl, tıp fakültelerine aynı sayıda öğrenci almışız, 4 yıldır fazla öğrenci alınmaya başlandı. Kontenjan önce 6 bin 500-7000'lere, şimdi 9 binlere çıkarıldı, 9 bin 500'e kadar çıkacak. Yani diğer yıllara göre yılda 4 bin öğrenci fazla alınacak ancak onlar pratisyen hekim olarak 6 yıl sonra, uzman olarak 10 yıl sonra Türkiye'nin hizmetine girebilecek. Yani 10 yıl sonra açığımız 4 bin azalmış olacak, 17-18 yıl sonra ancak açığı kapatabiliriz. O günün koşullarında bizim yeniden 30 bin hekim açığımız olacak.
* Tam Gün Yasası'nda bu sebeple mi geri adım atılacak?
Üniversitelerimizi dinamiklerine katkı sağlayacak bir yapılanma öngördük. Bu anlamda Tam Gün Yasası'nda bir geri adım değil tam aksine güçlendirecek adımları atıyoruz.
* Bu düzenlemede neler öngörülüyor?
İlkesel bakış açımızı deklare ediyoruz, geri dönüşleri aldıktan sonra yasal düzenlemeleri yapacağız. İki farklı başlığımız daha var. Üniversitelerimizin yönetim kurullarına kendi hocasını, bir başka kuruma gönderme yetkisini vereceğiz. Bu şehir içi de şehir dışı da olabilir. Yani, İstanbul'da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin bir hocasını Çapa Tıp Fakültesi'ndeki bir ameliyata, özel sektördeki bir hastaneye veya Malatya Turgut Özal Üniversitesi'ne sözleşmeli ve izinli bir şekilde gönderme yetkisini üniversite yönetimlerine veriyoruz. Diğer bir konu da, üniversiteyle ilişiğini kesmiş, özel sektörde marka değeri olan bir hocamıza üniversitenin ihtiyacı var ise bu kısmi zamanlı veya belirli vakalar için o hocamızla sözleşme yapabilmeleri için üniversite yönetimine yetki veriyoruz. Gerek bilimsel anlamda gerekse tıbbi müdahale anlamında üniversiteye bu hoca lazımsa sözleşmeyi yapar, hocayı getirir. Bütün bunlarla birlikte kimin nerede, ne yaptığı belli olmayan bir sistem olmasın. Sistemi kuralım, sistemin esnek yönlerini bırakalım, sistemi takip edilebilir bir sistem yapalım.
SÜT KARDEŞLİĞİ 6 BİN ÇOCUĞU KURTARACAK
* Bu süt bankası ile ilgili çalışmalarınız hangi aşamada?
Bizden kaynaklanan teknik bir başlık hatasını düzelteyim, "anne sütü bankası" başlığından vazgeçtik. "Banka" kelimesinin algısı bizim arzu ettiğimiz algı değil. "Sütanneliği merkezleri" ve "Süt kardeşliği projesi" diyoruz. Bütün bebek yoğun bakım servislerimize sütanne merkezlerini kuracağız.
PREMATÜRELER İÇİN ŞART
* Buna neden gerek duyuldu?
Bebek ölüm oranları 10 yıl önce binde 30'lar düzeyindeydi, şimdi binde 7.7'lere indi ancak bu oran da gelişmiş ülkelere göre 2 kat yüksek. Bunu binde üçlere, dörtlere indirmemiz gerekiyor. Yeni doğan bebeklerimizi daha çok yaşatabilmeliyiz. Buradaki problemimiz, her yıl yaklaşık 6 bin dolayında "prematüre" dediğimiz, erken doğan bebeklerimiz var. Yaşama tutunmaları normal bebeklere göre birazcık daha zor. Normal bebeğin en az 1 yıl anne sütü emmesini istiyorsak, bu erken doğan bebeklerin de en çok ihtiyacı olan gıda ve ilaç anne sütü. Bu 6 bin prematüre bebeğin yaklaşık yüzde 50'si 1500 gramın altında. Sağlıklı bir bebeğin 3 bin, 3 bin 200 gram olması gerekir. Bu durumdaki 3 bin bebeğimizin en hayati gıdası anne sütü. Anne sütü konusunda iki temel problemimiz var. Doğumlar 36 haftaya yaklaşmadığı için, 28-26-30 haftalarda olduğu için, süt hormonu salgılanmadığından bu annelerin sütünün olması söz konusu değil. Yani bebeğin annesinin sütü yok. Bebeğin de en çok ihtiyacı olan süt. Burada sütannelerine ihtiyacım var. Hiç istisnasız bin 600 gramın altında doğan bebeğin annesinin sütü yok, süt annenin sütüne ihtiyacı var. Süt olmayınca inek sütünden yapılan mamalarla beslediğimiz bu bebeklerin hemen birçoğunda ince bağırsak nekrozları, ölü dokular oluşuyor. Biz mesele 800 gram bebeği bağırsak ameliyatına alıyoruz, büyük çoğunluğunu bu bağırsak ameliyatlarında kaybediyoruz. Bütün bunları görerek, doğum yapmış ve fazla sütü olan annelerimizin sütünü bu bebekleri yaşatmak için değerlendirmemiz lazım. Dolayısıyla sütannelere ihtiyacımız var. Bebek yoğun bakımların yanına sütanne merkezlerini kuracağız.
* Bu konuda bir dini hassasiyet var.
Bu hassasiyetlere duyarlıyız. Bizim inanç değerlerimizde sütanne ve süt kardeşliğinin bir hukuku var. Mahremiyet hukukuna giriyor ve sütkardeşler, kendi aralarında evlenemez. Gerek Musevi cemaati, gerek Hıristiyan cemaati ve gerekse Diyanet İşleri Başkanlığımız ile ve dini duyarlılığı olan kesimlerle bu ihtiyacımızı, tedbirlerimizi paylaştım. Kayıt sistematiği ve bilgilendirme sistematiği sağlıklı olduğu zaman projeye her türlü desteğin verilebileceğini ifade ettiler. Biz de bu anlamda dedik ki, bir annenin sütü bir bebeğe verilecek. Anne kız çocuğu doğurup kız çocuğu emziriyorsa, sütü verilecek ihtiyacı olan bebeğimiz kız bebeği olacak.
5 YILDA BİR BİLGİLENDİRİLECEK
* Anne sütünün kime verildiğini bilecek mi?
Anne sütünün kime verildiğini bilecek, süt verilen çocuk da kimden süt aldığını bilecek, o ailede kaç sütkardeşi olduğunu bilecek. Beşer yıllık aralıklarla, her iki tarafın aileleri de, çocukları da bilgilendirilecek. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapacağız.
ANNE SÜTÜNÜN KULLANIM ÖMRÜ 6 AY
* Bu sütler test edilecek mi, bulaşıcı hastalıklara karşı mesela?
Batı'da 5-10 annenin sütü karıştırılıp, paketlenebiliyor ancak bizim sistemimizde her bir annenin sütü ayrı olacak ve barkodlanarak kaydedilecek. Bebek yoğun bakım ünitelerimizin yanında sütanne merkezlerinde anne sütü alınacak, bütün tetkikleri laboratuar koşullarında yapılacak. Bulaşıcı hastalık taşıyor mu, taşımıyor mu anneyi de sütü de bu analizlerden geçireceğiz. Ondan sonra 6 aylık kullanım ömrü var. Alış tarihi, kullanım tarihi mevcut olacak. Steril bir anne sütünü bebeğe vereceğiz.
* Sütünü veren anneye herhangi bir ücret ödenecek mi?
Hayır, gönüllülük esas. Belki, annenin geliş gidiş masrafı düşünülebilir. Çünkü sütün hepsini aynı gün alamıyoruz. Sabah 200 cc alıyorsak, akşam 200 cc alacağız, ertesi gün, ertesi gün bir daha gelecek. Bunlarla ilgili belki bazı masrafları üstleneceğiz ama süt bedeli diye bir bedel düşünmüyoruz.
SİGARAYA İLAVE YASAKLAR GETİRECEĞİZ
* Elektronik sigara ile ilgili bazı haberler çıktı, yasaklanacak mı?
Sigara ve sigara çağrışımı yapan her şeye yasal düzenleme getireceğiz, ilave düzenleme yapmayı düşünüyoruz. Sigaraya hangi yasakları koyduysak elektronik sigara ve sigara türlerine de aynı yasakları getirmemiz lazım.
BAŞBAKAN GECE YARISI ARADI
* Başbakan'ın sağlığı nasıl?
Gördüğünüz gibi Çanakkale, Danimarka, Hollanda... Bir sorun yok. Esasında olağanüstü koşullara dayanıyor, devam ediyor, zorluyor. Zaman zaman da bu zorlamalar sonucu 3-5 günlük sağlık sorunları olabiliyor. Daha yeni, bir haftalık bakanım, gece saat 12:45'te telefon çaldı, o saatte bakanlığın çalışmalarıyla ilgili çok detay olabilecek birçok konuyu soruyor. Buna hazırlıklı olmamız gerekir, o saatte ona sağlıklı cevap verebilmemiz gerekir ve mümkünse o saatte uyumamış olmamız gerekiyor. Normal bir günde ortalama 12-13 saat çalışıyoruz, 14 saat olduğu zaman ertesi gün performans düşmeye başlıyor ama Başbakan'ın çalışma temposu 15-16 saate göre ayarlanmış. Biraz olsun azaltmasını söylememize rağmen çok yapabileceği kanaatinde değilim.
BUGÜN GAZETESİ