SINAVLAR
ÖSYM, 2010 KPSS’si ve Paralelci Makyavelizm
Eski Çin’de kamu görevlisi olabilmek, herkese açık yarışma sınavlarında başarılı olmak şartına bağlıydı. Yazılı yapılan bu sınavlarda, adayların genel yazın ve genel kültür bilgisi ölçülüyordu. Sınavlarda teknik memurluk bilgisi ölçülmüyor, memurlukla ilgili bu teknik bilgilerin, işe girdikten sonra kazanılacağı varsayılıyordu. Sınavlar hakkındaki bu bilgiler M.Ö. üçüncü yüzyıla kadar gidiyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 21’inci maddesinde; “Herkes, ülkesinin kamu hizmetlerine eşit olarak girme hakkına sahiptir” hükmü yer alır. Bildirinin yayımlandığı 1948’den bu yana, tüm dünyada liyakat ilkesinin temel düsturlarından olan “eşitlik” ilkesinin hayata geçirilmesi yönünde sancılı da olsa, olumlu gelişmeler yaşanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır.
Adalet, erdem ve liyakat
Türkiye’de “eşitlik” ilkesinin en temel aracı olan merkezi sınavın ilki, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı (ÖSYM) tarafından 17 Ekim 1999 tarihinde yapılmıştır. KPSS sayesinde Türkiye, kamuya personel alımındaki liyakat ilkesini, tıpkı Selçuklu gibi, Osmanlı gibi, modern zamanlarda da hayata geçirebilme başarısını göstermiştir. Liyakat, görevi başarıyla yapabilme gücüdür. Layık kelimesi nitelikleri, eylem ve davranışları ile bir şeyi elde etmeye hak kazanma anlamına gelir. Liyakat sisteminin ilkeleri: Eşitlik, yarışma, kariyer, sınıflandırma, güvence, adil ve yeterli ücret ve hukuka uygunluktur. Merkezi sınav sayesinde; siyasi, dini, etnik, renk, milliyet ve cinsiyet gibi pozisyonla ilgisi olmayan faktörler dikkate alınmaz. Üzerinde durulan yalnızca o görevin gerektirdiği niteliklerdir.
Kamu yönetiminde, liyakat (yeterlilik) sistemi kadar, insanlığın üzerinde küresel ölçekte ittifak sağladığı, evrenselleşmiş, bugüne değin pek az değişikliğe uğrayan, devam ettirilmesi konusunda bir şüpheye düşülmeyen ve inandırıcı bir alternatifi önerilmeyen, fiili sapmalar vuku buldukça ihtiyacı ve önemi daha çok artan başka bir müessese bulmak adeta imkânsızdır.
Kamuya personel alımında liyakat sisteminin en önemli aracı olan KPSS’yi, 1999 yılından 2010 yılına kadar; objektiflik, güvenilirlik ve geçerlilik ilkeleriyle ve başarıyla uygulayan ÖSYM, ortaya çıkan “2010 KPSS Skandalı” ile büyük bir yara almıştır. YÖK Denetleme Kurulu’nun konuyla ilgili raporuna göre; o zamana kadar yapılmış bütün sınavlarda sadece birkaç kişi bütün soruları doğru cevaplamayı başarmışken, KPSS Eğitim Bilimleri Testinde 120 sorudan 120’sini doğru işaretleyen 350 aday var ve bunların 70’i evli, 23’ü hısım akraba, 52’si aynı adreste ikamet ediyor; sınavda 100 ve üzerinde puan alan 3.227 adaydan yine 324’ü evli, 191’i akraba, 980’i aynı adreste yaşıyor. Öğretmen olmak isteyen 279.889 gencin atanmak için ter döktüğü bu sınav, ÖSYM tarafından “bazı usulsüzlüklerin meydana geldiği kanaatine varıldığından” iptal edilip 31 Ekim 2010’da tekrarlanmış, yapılan yeni sınavda hiçbir aday soruların tümünü yani 120’de 120’sini doğru yapamamıştır.
Bu skandalın mimarı ve faili olabilmek için; gayri meşru yöntemleri mübah saymak, siyasi ve toplumsal hayatta ahlak dışı metotları benimsemek, her türlü yalanı söyleyebilmek, takiye yapmak, bin türlü sinsi tezgâhı kurabilmek, “haram lokma yemedik” sakızını çiğneyerek haram maaş yemek, her yolu kendine mübah görmek, devletin stratejik kurumlarına sızmayı hedeflemek ve ilkesizliği kendisine ilke edinmek gerekiyor. İzledikleri stratejilerle İttihat ve Terakki’nin günümüz versiyonu olan ve devlet içinde devlet kurmak heveslisi paralel yapı, yargıda ve polis teşkilatında yaptığı tahribatın bir benzerini ÖSYM’de gerçekleştirerek milyonlarca insanın geleceğiyle ve ekmeğiyle oynamıştır. Kişilerin değerinin mensubiyetleri ile değil, sahip oldukları bilgi, beceri ve tutumlar ile ölçüldüğü bir çağda yükselen değerler; adalet, eşitlik, erdem ve liyakattir. Cemaat, sayılan değerlerden yoksundur ve ders vermek yerine ders almaya muhtaçtır.
Kapalı kutu ÖSYM
41 yıllık geçmişi ve tecrübesiyle ÖSYM, bu tuzağa nasıl düşmüştür? Skandalı ortaya çıkaran, kurumun iç kontrol mekanizması değildir. Zaten bu türden bir sistem o gün yoktu, bugün de yoktur. Kurum içinden bir personelin sınav istatistiklerini dışarıya çıkarmasıyla kopya skandalı patlak vermiştir. Bu kişi sayesinde, kol kırılır yen içinde kalır atasözümüz bu vakada işlevsiz kalmıştır.2010 yılı sonrasında kurumdaki güvenlik açıkları kapatılmaya gayret edilmiş ve “Emeğiniz emanetimizdir” ilkesi düstur edinilmiştir.
Buna rağmen ÖSYM, “güvenlik politikası” gerekçeleriyle kendini her zaman iç denetime ve de dış denetime kapalı tutmuştur. Kurumun kâğıt üstünde bir iç denetçisi vardır ve “Kalite Güvence Değerlendirme Kuruluşları” tarafından denetlenememektedir. Sayıştay’ın yapmış olduğu harcama sonrası hesap denetimlerini dış denetim olarak gören bir yönetim anlayışı mevcuttur. Sağlıklı bir iç kontrol mekanizmasına sahip olmayan bir kamu kurumu olarak ÖSYM, ancak skandaldan skandala cumhuriyet savcılarınca denetlenmektedir. Bu da kurumun en değerli varlığı olan itibarını zedeler, kendisine duyulan güveni yıkar.
ÖSYM, tüm şaibelerden arınmalı, bunun için de kurumsallaşmalıdır. İdari ve mali özerkliğinin kıymetini bilmeli ama bağımsızlığı keyfilik ve hesap vermeme olarak anlamamalıdır. Uluslararası sınav yapan iyi uygulama örnekleri ile kendisini karşılaştırmalı, uluslararası tanınırlığa ve akreditasyona sahip bir sınav sistemi inşa etmenin imkânlarını aramalıdır.
Başta SAT (Scholastic Aptitude Test), ACT (American College Testing), TOEFL (Test of English as a Foreign Language) ve GRE (Graduate Record Examination) gibi sınavlar ile ETS (Educational Testing Service) gibi kuruluşların sınav metodolojileri ve sınav içerikleri, bilimsel bir bakışla ele alınmalıdır. Örneğin ETS, Amerika’da ve dünyanın 180 ülkesinde, yılda toplam 20 milyon sınav yapma becerisine sahip olabiliyorken; Türkiye’nin ÖSYM’si, 6.141.097 kişinin (2013 yılı verisi) sınavını neden tartışmasız, lekesiz ve şaibesiz yapamamaktadır?
Sonuç
Aradan geçen beş yıllık uzun zaman diliminde, KPSS 2010 Genel Yetenek ve Genel Kültür sınavında aldıkları puanlarla kamuda işe yerleşmiş 16.490 kişi mevcuttur. Hukuktaki iyi niyet ilkesi ve yararlandırıcı işlemlerin ancak makul süre içinde geri alınması gerektiği içtihadından hareketle; soruları çalmayıp kendi emeği, alın teri ve hakkıyla sınavı kazananların durumu hukuk güvenliği ilkesi gereğince korunmalıdır, bunlar mağdur ve tedirgin edilmemelidirler. Bu kişilerin hileli veya kötü niyetli bir davranışı yoktur, tek talihsizlikleri o dönemde sınava girmiş olmalarıdır.
Aradan geçen kritik zaman kötülerin lehine işlemiştir. Ne yazık ki faillerin yargılanması için iş işten geçmiş gibidir ve delil niteliğindeki sınav kitapçıkları, bizzat davaya bakan savcının talimatıyla imha edilmiştir. KPSS 2010 usulsüzlük iddialarına ilişkin soruşturmayı o günlerde yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı, dosyayı yaklaşık 4 yıl kendisinde bekletmiştir. Bu savcı, sınav kitapçıklarını, sınav giriş ve kimlik belgelerini adli emanete alması gerekirken, bunların imhası talimatını ÖSYM’ye bizzat kendisi vermiştir. Soruşturmaya ilişkin tüm verileri “gecikmeden, eksiksiz, doğru ve istisnasız olarak” Ulusal Yargı Ağı’na (UYAP) kaydetmek yerine dosyayı 2,5 yıl boyunca adliyenin deposunda tutarak delileri karartan, şüpheli 350 kişiyi ifadeye dahi çağırmayan kişi yine aynı savcıdır. Bu ve buna benzer acayiplikleri, tuhaflıkları araştırmak ve soruşturmakla görevli kurum Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’dur.
Tüm olumsuzluklara rağmen, kurulan paralel düzenekle kopya çekenler ve haksız bir şekilde göreve gelenler tespit edilmelidir. Bunların yaptıkları yanlarına kâr kalmamalı, KPSS sınav sürecinde ruh sağlıkları bozulan, hayalleri ve umutları çalınan pırıl pırıl dünya güzeli genç çocukların hatırına; hak, hukuk ve adalet için bu paralel takiyeciler en ağır şekilde cezalandırılmalı, kendilerine ödenen maaşlar geri alınmalı ve işgal ettikleri kamu görevlerinden el çektirilmelidirler. Bu aynı zamanda, hukuk devleti olmanın ve kamu vicdanının da bir gereğidir.
Ali Yalçın / Eğitim-Bir-Sen ve Memur Sen Gen. Başkanı - star Açık görüş