GENEL
Önce örgüt uyduruldu, sonra ceza verildi
Yargıtay'ın bozma kararının ardından yeniden görülen ''Umut Davası''nda hapis cezasına çarptırılan bazı sanıklar, haklarındaki suçlamaların asılsız olduğunu söylediler.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok'un öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu çok sayıda olayı kapsayan ''Umut'' operasyonuna ilişkin açılan ve Yargıtay'ın bozma kararından sonra tekrar görülen davada çeşitli hapis cezalarına çarptırılan Mehmet Şahin, Abdulhamit Çelik ve Mehmet Ali Tekin, Fatih'teki MAZLUMDER İstanbul Şubesi'nde basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda ilk olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, Umut Davası, Sivas Davası, Hizbu-t Tahrir Davası, Mirzabeyoğlu Davası gibi davaların hepsinin 28 Şubat sürecinde komutalı yargının oluşturduğu mağduriyetler olduğunu belirterek bu davaların tüm mağdurlarının mağduriyetlerinin giderilmesi ve devletin kendilerinden özür dilemesi gerektiğini belirtti.
AVUKAT CÜNEYT TORAMAN: CEZA DEĞİL TAZMİNAT VERİLMELİ
Umut Davası avukatlarından Cüneyt Toraman ise davadaki iddiaların tamamını çürüttüklerini fakat davanın normal bir dava olmadığını söyledi. Toraman, şu ifadeleri kullandı:
"Dava mağdurlarının mensubu oldukları iddia edilen örgütleri bu insanlar kurmadı, bu örgütler emniyette, İsrail'de, Amerika'da kuruldu. İslami kurumlar, cemaatlerin sindirilmesi için bu operasyonlar düzenlendi. Umut operasyonu da bunlardan biriydi. Bir taş ile 3 kuş vurmak istediler. O tarihlerde Cumhurbaşkanı olan Demirel'in İran ziyareti olacaktı. İlk amaç Cumhurbaşkanı'nı bu ziyaretten vazgeçirmekti. İkincisi, Susurluk olayından kalan silahlardan kurtulmak, kurtulurken de bu silahlarla bir terör örgütü yaratmaktı. En önemli ve üçüncü hedef ise Uğur Mumcu olayını yıkacak birilerini bulmaktı. Maalesef bizdeki yargıçların çoğu talimatla hareket eden insanlar. Türkiye'de defalarca darbe gerçekleştirildi. Bunların hepsi yargıçların basiretsizliğinden dolayı yaşanmıştır. Söz konusu cinayetleri Ergenekon'un yaptığı ortada olduğu halde, Uğur Mumcu'nun eşi hatıratında Mumcu'nun devlet tarafından öldürüldüğüne inandığını söyleyerek isimler dahi verdiği halde, bu yargıçlar televizyon izlemiyorlar mı, gazete, kitap okumuyorlar mı? Ben bu ve benzeri davaların mağdurları için yargıdan bir adalet geleceğine inanmıyorum, çözümü gerekli yasal düzenlemelerle siyasilerden bekliyorum. Bu insanlara iftira atıldı, onurları zedelendi, kendilerine tazminat verilmesi gerekiyor".
"BAŞBAKANIN KORUMASI BİZE İŞKENCE YAPTI"
Davanın mağdurlarından Mehmet Şahin ise cezaların Müslüman oldukları, siyonizme, emperyalizme karşı çıktıkları ve adalet talep ettikleri için verildğini söyledi. Evlerine gelen insanların dahi tehdit edildiğini belirten Şahin, şu ifadeleri kullandı:
"5 Mayıs 2000 tarihinden sonra 1 hafta-10 gün boyunca evlerimize karakol kuruldu. Evlerimize gelen insanlar tehdit edildi, çoluk-çocuğumuz taciz edildi. Ankara'ya götürüldükten sonra 8 gün boyunca çok ağır işkencelere maruz kaldık. 8 gün boyunca 2 saatte bir sorgu ve işkenceye götürüldük. Abdülhamit ile birlikte savcıdan önce Adli Tıp'a çıkarıldık. Kollarımızda polislerin yardımıyla zor ayakta duruyorduk. Doktor 'İşkence gördünüz mü?' dedi. Biz de gülümsedik, 'belli olmuyor mu?' dedik ve muayene edilmeden çıkarıldık. Doktorun verdiği rapor şu: Cebir ve şiddet izine rastlanmamıştır! Biz daha sonra bu işkenceler için dava açtık ve davaya bakan Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı bana 'Ben üzerime düşeni yapacağım ancak bu davadan sonuç çıkmaz' dedi. Gerçekten de çıkmadı. Yargılama sürecinde iş yerlerimize de yoğun baskılar uygulandı. Sivil kişiler iş yerime gelen kişileri tehdit ederek oradan uzaklaştırdılar. Eskişehir cezaevinde kaldığımız dönemde ise eşimizi ve çocuklarımızı otogardan alıp cezaevine, sonra da cezaevinden alıp otogara götürdüğü için bir kardeşimiz sivil kişilerce kaçırıldı, Seyitgazi Mezarlığına götürüldü, elleri ve ayakları telle bağlanarak öldürücü tarım ilacı içirildi. O sırada oruçlu olan kardeşimizin kanına zehir karışmadı, mezarlıkta fark edilen kişilerce bir cenaze aracı tarafından hastaneye götürüldü, kurtarıldı ve bu konuyla ilgili hiçbir soruşturma açılmadı. Biz hükümetten, Adalet Bakanlığı'ndan ve TBMM'den bir kez daha 28 Şubat yargı kararlarının iptal edilmesini talep ediyoruz. Beşeri adaletin terazisi yanlış tartabilir, ama ilahi adaletin terazisi asla yanlış tartmaz. Umut Operasyonunda MOSSAD ve CIA'in parmağı vardır. Eskişehir Cezaevinde kaldığımız süre içerisinde bazı arkadaşlarımız Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı'na götürülerek Amerikalılar tarafından sorgulanmak istenmiştir".
Abdülhamit Çelik ise çıkardıkları Tevhid isimli dergi ve Selam gazetesinin ismine Kudüs kelimesi eklenerek örgüt adı uydurulduğunu söyledi. Çelik, başbakanın korumasının Umut Davasının işkencecisi olduğunu savunarak "Arif'e tarif gerekmez. Sadece biz işkencelere tabi tutulmadık, çoluk-çocuğumuz da birçok sıkıntı yaşadı. Hatta köyüme kadar gidip babamın evini de aradılar" dedi.
dünya bülteni