GENEL
Kabine Üyeleri Ezberle Değil, Vicdanla Konuşmalı
Serbest piyasa ekonomisi denilen kapitalist ekonomi, rekabet odaklı anlayışı ile kamu çalışanlarını hedef yapmaya devam ediyor. Gün geçmiyor ki kabine üyelerinden çalışanlar aleyhine bir açıklama gelmesin.
Önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikten gelen asgari ücretle aile geçindirilebilir anlamında talihsiz bir açıklama. Açıklamayı duyunca herhalde dil sürçmesi olmuştur diye düşündüm. Zira Bakan daha sonra toparlamaya çalışsa da bir anlam ifade etmeyecekti. Asgari ücretin belirlenmesinde en etkin bakanlık kendi bakanlıkları idi. Neyi düzeltecekti ki? Zaten asgari ücret belirlenirken, o köle ücreti ile bir ailenin geçimini sağlayacağına inandıkları için belirlenmemiş miydi?
Asgari ücretin belirlenmesinde hükümetten çok holding sahiplerinin etkili olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. Her yıl bu ücret belirlenirken aşılamayan korku(daha doğrusu işin bahanesi); gelişen dünya ile rekabet edememe dir. Öyle ya ülkemizin ihracat yapabilmesi için maliyetlerin düşürülmesi gerekir. Bundan dolayı kuru ekmek ve kira parasına tekabül eden miktar en ideal ücret olarak belirlenir. İşin bu kısmı çok su götürür. Lakin benim anlayamadığım, Çalışma Bakanı bu ücretle bir ailenin gerçekten geçindiğini mi sanıyor? Bu durum, artık toplumdan kopuşun ve vicdanların hava parası ettiği andır. Analar ağlamasın diye kan kusup kızılcık şerbeti içtiğimiz tahmin ediliyordur sanırım. Lakin bebelerin açlıktan, susuzluktan ağladığı, babaların çocuğuna okul harçlığı olarak bir lira veremediği için kahır gözyaşları döktüğünü nasıl unutursunuz nasıl? Çocukların saf duygularla babalarından yaptıkları istekler karşısında, verebileceği tek cevabı; gözyaşlarını çocuğa göstermemek için sırtını dönmek olan babanın halinden ne bileceksiniz? Aile bireylerinin altlarında son model ciplerin bulunduğu aristokratların mahallerinde yaşayanların, bir öğün lokanta parası dahi etmeyen asgari ücretle, ailenin geçindiğini düşünmek, ya soğuk bir şaka yapmak, ya da alay etmektir.
Yine diğer bir kabine üyesi Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar memur çalışmıyor mealinde kamu çalışanlarını aşağılayan bir demeç verdi. Bu ifadenin neresinden bakarsanız bakın bu kadarına da pes doğrusu dedirtiyor. Devlet-i Ali olarak, bu insanlar istihdam etmek üzere alındığında, senin, ailenin ve çocuklarının iaşesi bana aittir denilmektedir. Öyle ya, istihdam edilen kamu çalışanlarına başka iş yapma yasağı var. Bunun anlamı; ben senin her türlü ihtiyacını karşılayacağım demektir. Şimdi Erdoğan Bayraktar a soruyorum; bir memur maaşının ortalama 1800TL olduğu gerçeği ile üç çocuklu bir aile sizce rahat mıdır? Bir gün dışarda yemek yeme cesaretleri olabilir mi? Bir araç, bir tatil, ya da marka giyinme hülyaları olabilir mi? Bırakın bunları, aksine kredi bataklığında bu insanlar hızla intihara doğru gidiyor. Yapmayın sayın bakan, önce çalışanına sahip çık, sonra hesap sor. Üç kuruşa beş köfte olmuyor işte. Tabi şimdi siz dersiniz beğenmiyorsanız gidin, beğenen gelir çalışır. İnsanların çaresizliği üzerinden siyaset yaparak, devlet yönetmek ne acı bir şey. O zaman sorarlar; kulaklar sağır olduysa, vicdanlar da mı sustu? Gözler kör olduysa duygular da mı öldü? Efendim çalışmıyorlar? O halde çalıştırın, niye çalıştıramıyorsunuz? Herkes kılıçları çekip vicdanları hapsederse olacak budur. Başka ne beklenebilir ki? İnsan merkezli değil de madde merkezli yönetim sisteminin sonucu budur.
Bütün bu demeçler verilirken, koro halinde tek çözüm taşeronluk hayalleri kuruluyor. Taşeronluk sisteminin üç-beş kişiyi abat edip, vatandaşı berbat ettiği görülemiyor mu? Daha yeni açıklandığı için oradan örnek vereyim. Haberin başlığı; ÖSYM Meteksanı abat etti. Meteksan ÖSYMye yaptığı en son işi 2,5 milyon TL ye almış. Aynı işi taşerona sadece 500 bin liraya yaptırmış. Peki, aradaki 2 milyon TL ne oldu dersiniz? İşte yukarıda söylediğimiz üç-beş kişinin cebine girdi. Taşeronlaşmada, asgari ücretle çalışan emektarların hakkı, kendini akıllı sanan emek hırsızlarının cebine girdi. Yoksa devlet kar etmiyor. O para fazlasıyla yine devletten çıkıyor.
Sadece ÖSYM değil, belediyeler başta olmak üzere, tüm kamu kuruluşlarında sistem aynı. Al ihaleyi, ver taşerona, yatarak milyoner ol. Allah aşkına kim kazanıyor bu işte? Devletin kazanmadığı, çalışanın kazanmadığı kesin. Belki işlerde nispi iyileşme olabilir. Nasıl olmasın ki? Taşeronun asgari ücretli köleleri çalışırken az bir soluklanmaya çalışsın, anında kapı dışarı. Bu mu kaliteli iş? Bu mu insanlık? Bu medeniyet mi? Bu kazanç mı? İnsanlar insan gibi çalışıp, insan gibi yaşamalı.
Hani, Edebalinin nasihatini kürsülerden haykıran parti nasıl böyle bir çelişkinin içerisine düşer? Evet, İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. O halde önce insan, önce insaf gelmeli. Sonra işler konuşulup, çözülmelidir. Başta devlet yetkilileri olmak üzere kamu çalışanları da vicdan muhasebesi yapmalı. Eğer yeni bir medeniyet oluşturma hayaliniz varsa, ne liberal, ne kapitalist, ne de sosyalist mantıkla değil, herkesin kendini hesaba çekeceği bir sistem oluşturmalısınız.
Emrullah AYDIN
Eğitim-Bir-Sen
İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı