Şükrü Kolukısa
Siyaset Ekseninde; Hal, Dil ve Sembol
Türkiye siyasetinde gözle görülür bir eksen kayması yaşanıyor. Siyasi koordinatlar değiştikçe eksen kayıyor, eksen kaydıkça; kullanılan kelimelerde, öne çıkarılan kavramlarda, tutulan mevzilerde, rant araçlarında, muteberlik kıstaslarında kaçınılmaz bir evrim yaşanıyor. Devrimle başlayan bir sistem evrimle kendine doğru evirilerek ilerliyor.
Zamanın ruhu diyebileceğimiz bu mücerret akış, bir cedel diliyle sarmalanıyor, atraksiyonlarla beslenip kendine mevziler kazarak,semboller devşirerek nihayetinde tarafgirlik sathının kıyısında son buluyor.
Bu mücadelenin bir tarafında reformcu(evrimci) iktidar partisi, diğer tarafında siyaseten muhalefet diye bilinen ancak pratikte her şeye “muhalif” olmanın ötesine gidemeyen; halkı kuşatacak bir gerçeklikten uzak, onunla duygudaşlık yapacak hissiyatı kökleri itibariyle barındırmayan, eleştirel bir dilden ziyade kanırtıcı ve kışkırtıcıüsluptan medet uman, kısır bir döngüye yakalanmış eti budu belli, ancak ilişki ağı belli olmayan bir kesim var. En belirgin özellikleri korkularının ayyuka çıkmış olması, sokakta kendileri gibi birini gördüklerinde teselli bulmaları ve çok kırılgan olup, hükümetin varlığından bile alınmaları.
Çok değil on yıl öncesine kadar, askerin icracı aktörlüğünün yanı sıra “lazım olursa müdahale olunur” garantörlüğüyle, yargıçların, önümüze bir şey düşerse; “mührolunur” duruşuyla, bürokratların, sistemin tutan eli, gören gözü, kıvrak beli eşliğinde, büyük sermayedarların “koç”luğundaçeşitli imkânları yüce amaçlar için sebil ettiği, besleme gazetecilerin, sürü halinde saldırı yapıp, kubbeyi habbe; zerreyi kürre yaptıkları, ahlaksızlığı dosyalanmış, kaçamakları kasetlenerek tutsaklaştırılmış siyasetçi zevatın mecburiyetleriyle örülü; elit çevrenin menfaatlerini koruma ve kollamanın dışında hiçbir ilkesi olmayan bir sistemin sahipleriydiler. (“Sahip” kelimesi durumun tespiti, olayın vahameti için önemli)
Aslında oyun çok basit oynanıyordu, halk çeşitli zamanlarda fay hatları olarak belirlenen; siyasi görüşleri (sağ-sol), dini durum ve tutumları (inanan-inanmayan, laik-dindar, açık-türbanlı), etnik kökenleri itibariyle (türk-kürt-ermeni) bölünmüş, düşman kampları kıvamına sokulmuştu. Birini diğerine kırdırmak için birkaç faili meçhul cinayet işle, biraz medya gazı ver, infial ortamı hazırla sen arkadan dolaş; hedefe ulaş.
28 Nisan 2007’den beri işler istedikleri gibi gitmiyor. Askerin gece muhtırasına hükümetin direnmesi makûs talihin tersine dönmesinin bizzat eşiği oldu. Hükümete karşı destekledikleri siyasi parti aracılığıyla esaslı bir muhalefet yapıp, meşru bir iktidar şansını yakalayamayacaklarını çok iyi bildikleri için, seçimle gelmiş hükümetin işini zorlaştırarak iktidardan uzaklaştırmak amacıyla farklı muhalefet yöntemleri seçtiler. Medya baskısıyla sosyal linç oluşturmak, zamanın cumhurbaşkanı ile tüm yasal düzenlemeleri veto etmek, çeşitli defalarda Anayasa Mahkemesi’ne karar siparişi vermek, yüksek mahkemelere taşıdıkları düzenlemeleri yargı bağımsız değil telkinleriyle yönlendirmek, işadamları derneği kılığındaki seçkinler kulübü aracılığı ile hükümete ayar vermek, çok geç kaldıklarını düşündükleri sivil oluşumları alelacele sokaklara sürmek, sanatçı sıfatıyla yüksek makamdan diskur patlattırarak mantıkla ve stratejiyle, meşru yollardan yürünmesi gereken demokrasi yolunu histerileriyle yürümeyi tercih ettiler. Bu kadar duygusal, bu kadar kırılgan, bu kadar mağduru oynamaları bu histerik atraksiyonların bir sonucudur. Bu kaybedişten sonra yeni durumlarını içselleştirmelerini beklemek, oryantasyon sürelerini tamamladıklarına inanmak saflık ve acelecilik olur.
Gezi olaylarının bu kadar netameli, bu kadar yoğun ve büyük risklere açık geçmesinin en temel sebebi, bu potansiyel duygu birikiminin kendini difüzyon edeceği bir kanal bulması ve bu kanaldan hızlı bir şekilde akışa geçmesiydi. Gezi olayları yukarda bahsettiğimiz sarmal yapının bize sunduğu son toplu fotoğraftı. Bu aile fotoğrafında tüm akrabalık bağları, sosyolojik, ideolojik, siyasi ilişki durumları, öz ve üveylik nişaneleri belirdi, hâsılı “vukuatlı nüfus kayıt örnekleri” alenen görüldü.
Fotoğraf diye ifade ettiğimiz şey aslında bir karikatürdü; çünkü resimde kapitalizmin mümessili holdinglerle halk devrimine el ele yürüyen romantik bir eskilereeşlik eden yeni yetme bir kuşak vardı. İdeolojinin devirme iddiasını taşıdığı şeyin elini tutan kişi, ideolojinin hedef fikrini bir kenara atmış romantizmini kuşanmıştı.
Şimdilerde bu karikatürüze hal olanca hızıyla yol alıyor. Siyasi söylemleri birbirine dün çok ters olan partiler fena halde birbirine benzeşiyor, bir parti kendi taleplerine olumlu sinyaller vererek özel okullarda da olsa ana dilde eğitim, andımızın kaldırılması gibi düzenlemelere imza atan hükümet partisini topa tutarken, andımızın kaldırılmasını anayasa mahkemesine taşıyan partiyle yerel seçimlerde ittifak arayışlarına girip “aman oylar bölünmesin” formülasyonunda denklemdeki yerini almaya çalışıyor.
Gezi sürecinde başlayan kalkışma bir süreklilik arz etsin diye duran adam, boyalı merdiven, ağaç fetişizmi v.b çoğunluk açısından komik kendileri açısından trajik eylemler yapılıyor. Bu süreçlerde çeşitli nedenlerle hayatını kaybetmiş kişiler sembolleştirilerek işin içine kan damlatıp mevzu derinleştirilmek isteniyor.
Hükümet partisine oy verebilecek seçmen kesiminden umut kestikleri için birbirlerine oy kaptırmama ya da birbiri ile ittifak yaparak diğerini kullanma kurnazlığına kaçmak istiyorlar. Irkçılık kutuplarına gerilemiş iki parti tersinden birbirini beslerken, aynı ırkın etrafında halelenmiş iki parti de diğerine oy kaptırmamak için söylemlerinde sertliği bir nebze bile esirgemiyor. Kullandıkları dile bakılacak olursa daha fazla oy almak yerine kemikleşmiş oylarını korumak peşindeler.
Demokratikleşme paketine verilen tepkilerin hasılasına baktığımızda birbirine uzak olan partiler her nasılsa bir araya geliyor, aynı hizaya düşüyor, hükümet partisi diğer yana düşerek iki uçlu bir eksen oluşuyor. Paketi “Qabak” bulanlar, “bizden çaldı”cılar, “bölündük” ey halkım unutma biziciler, bir uçta yer alırken; mayınlı siyaset arenasında sabırla özgürlük arayan bu yüzden birçok düzenlemeyi yarım yamalak yapan reformcu iktidar partisi diğer bir uçta yer alıyor. Tüm bunlar “seçim yatırımı” diye yaftalanıyor, yapılan her düzenlemenin halkın yanına kar kaldığı, bir siyasi partinin demokratik bir sistemde seçim yatırımı yapmasının ne sakıncası olabileceği akıllara dahi getirilmiyor.
Her nedense Türkiye siyasetinde sular hep tersinden akıyor. Muhafazakâr bir parti değişimi sürüklüyor, iktidar partisi dönüşümden yana tavır alıyor. Daha fazla düzenleme, daha fazla özgürlük diye tempo tutması gereken muhalefet partileri ise faşizme demir atmış diren statüko diye tezgahlar açıyor.
Kaçınılmaz bir gerçek var; zamanın ruhu ile paralel hareket edip, halkın zihin dünyasındaki karmaşayı onun anlayacağı dilden çözümleyen, kendi mahallesinin dışında kimselere göstermediği yaralarını fark edip; otayan bir siyaset, kim olursa olsun mutlak ya iktidar olur ya da iktidara namzet olacaktır. Halkın istek beklentilerini anlamaya tenezzül etmeyen, onunla ilişkiye geçtiğinde bile iğreti ve huzursuz duran, asıl amacı kendi varlığını borçlu hissettiği güç odaklarının menfaatlerini kollama derdine gark olmuş; kibrini beline bir taş gibi bağlayıp onunla ne uçabilen ne de yüzebilen bir siyaset anlayışı hep ihtimal dışı kalmaya mahkûmdur.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.