SENDİKA
DİSK: Grev haktır, engellenemez!
Bakanlar Kurulu kararı hukuksuzdur: Grev haktır, engellenemez!
Kristal-İş sendikasının 5800 üyesiyle 10 cam fabrikasında 8 gündür sürdürdüğü grev, “genel sağlığı ve millî güvenliği bozucu” nitelikte bir grev olduğu iddiasıyla 60 gün süreyle ertelendi.
Bakanları Kurulu’nun bu “erteleme” kararı grevi bir hak arama aracı olmaktan çıkarmak, yasaklamak anlamına gelmektedir.
Bilindiği gibi Türkiye’de grev hakkı 12 Eylül’den kalma yasalarla kısıtlanmaktadır. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması, 12 Eylül askeri darbesi ile beraber oldukça kısıtlanmış, hak grevi ve dayanışma grevi yasaklanmış, grev sadece toplu iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde başvurulabilecek bir mücadele aracı olarak sınırlandırılmıştır. Darbe yasalarında yetki-baraj cenderesi ile köşeye sıkıştırılan sendikaların grev yapması, aşılması çok zor bir dizi prosedüre bağlanmıştır.
Bu yasakların ve sınırlamaların sonucu olarak Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 5’i toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmektedir. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin uzlaşmazlıkla sonuçlanması halinde dahi işçilerin grev yoluyla hak araması engellenmektedir. Daha önce baskın yasalarla, bakanlar kurulu kararlarıyla grev hakkının kullanılmasını engelleyen AKP hükümeti, şimdi de cam işçilerinin grevini erteleyerek Türkiye’de grevin artık hak arama aracı olarak yasaklandığını ilan etmiştir.
Grevin hak arama aracı olmaktan çıkarılması, aynı zamanda toplu sözleşme ve sendikalaşma karşıtı bir eylemdir. Çünkü grev hakkın içermeyen bir toplu pazarlık sürecinin de sendikalaşmanın da altı boşaltılmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), grev erteleme mekanizmasının anti-demokratik olduğunu tespit etmiş, bu yasanın değiştirilmesini istemiştir. Hükümetin grev erteleme kararı sadece ILO sözleşmelerini, ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi kararlarını değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da çiğnemek anlamına gelmektedir. Anlaşılan odur ki Anayasa’nın 90. Maddesine göre bağlayıcı olan kararları çiğnemek, işçilere karşı her türlü hukuksuz, gayrimeşru saldırıyı yapmak AKP hükümetinin fıtratında vardır.
Her fırsatta ”12 Eylül darbecilerini” yargının huzuruna çıkarmakla övünen AKP hükümeti ve “antidemokratik dönemin ürünü olan sendikal mevzuatı değiştirmek” ile övünen Çalışma Bakanı bir kez daha kendilerini tekzip etmiştir. Darbeciler yargılansa da fikirleri iktidardadır.
Grevin “genel sağlığı ve millî güvenliği bozucu” olduğu iddiası öne süren Bakanlar Kurulu üyelerinin “güvenlik” ile ilgili olarak IŞİD ile, “sağlık” ile ilgili olarak da hastanelerdeki taşeronlaşmayla, katliam düzeyine ulaşan iş cinayetleriyle ilgilenmeleri daha yerinde olacaktır.
Cam grevini ertelerken ifade edilen “Genel sağlık ve milli güvenlik” gibi gerekçelerin, toplumda hiçbir inandırıcılığı olmayan bahaneler olduğu açıktır. Hükümet işçi sınıfından, onun örgütlü gücünden, mücadelesinden korkmaktadır. Nitekim Haziran 2014’te Türkiye birçok sektörde işçi direnişlerine ve grevlerine tanıklık etmektedir. Soma katliamı başta olmak üzere artan iş cinayetleri, taşeron köleliği, güvencesizlik ve sefalet ücretleri, işçi sınıfı için katlanılamaz boyutlara gelmiş, grev çadırları kurulmuş, direniş ateşleri yükselmiştir.
Cam işçisinin kazanması, ülkenin dört bir yanında, farklı farklı sektörlerde yükselen direnişlere/grevlere moral verecektir. İşçi sınıfının hafızası olduğu kadar sermayenin de hafızası vardır. 1966 büyük Paşabahçe grevinin işçi sınıfı dayanışmasını nasıl yükselttiği, işçi sınıfının mücadelesinde yeni bir dönemi başlatan işaret fişeklerinden biri olduğu bilinmektedir.
Bugün cam işçisinin haklı mücadelesini hukuk dışı yollarla, baskıyla, zorbalıkla engellemeye çalışanlar bilmelidir ki karşılarında sadece 5800 cam işçisini ve ailelerini değil bütün bir işçi sınıfının dayanışması bulacaklardır.
Cam işçisi yalnız değildir!
Grev haktır, engellenemez!