Şükrü Kolukısa
Dershane Niyet Gezi Akıbet Mi?
Ülkemizde hiçbir konuyu kendi mecrasında tartışmak maalesef mümkün olmuyor. En basit konular bile çok farklı dolayımlarla farklı bağlamlara uzanıyor anakronik bir hale dönüşerek, güzergâhtaki tüm fay hatlarını harekete geçiriyor.
Bu yüzden, ağaçların kesilmesiyle alakalı bir konu çevrecilikten sıyrılıp bir kalkışmaya, alkol düzenlemesiyle ilgili bir mevzu sağlıklı toplum minvalinden sıyrılıp rakı-ayran dikotomisine, dershane dönüşümü pedagojiden çok sosyolojik ve ideolojik bir temele kayıveriyor. Kendi müstakil sınırlarında tartışılması gereken bir problem semptomatik bir halde birçok alanı da içine alarak genişliyor ve tartışmayı başlatan asıl mevzu ufuk çizgisini de aşarak başka suretlere bürünüyor, halden hale geçerek birçok hesaplaşmaya teşne oluyor. Kendi içinde yüzleşmeyi becermeden başkalarıyla hesaplaşmayakalkmak her zaman sorunun büyümesine neden oluyor. Bütün tartışmalarda korunması gereken tek gerçek üstünlük olan; ahlaki üstünlük, zaman aşımına uğruyor. Herkesin haksız olduğu ve dolayısıyla herkesin kendince haklı olduğu paradoksal bir durum hâsıl oluyor.
Hükümet ve Hizmet Hareketi arasında başlayan dershane tartışması; çok hararetli bir şekilde enine, boyuna ve derinlemesine üç koldan ilerleyerek kriz aşamasına doğru eviriliyor.Taraf gazetesinin taşıdığı odunların Hizmet Hareketi tarafından ıskartaya ayrılmak yerine ateşe pay edilmesi, tartışmayı her gün başka bir boyuta getiriyor. Onlarda bu harlanmayı gördükçe tazyikin şiddetini artırıyor. Bizde bu şekilde Taraf gazetesindeki yazı işlerine ve yazar kadrosuna yapılan patron darbesinin manasını ve ehemmiyetini biraz kavramış oluyoruz.
Artık hiç bir inandırıcılığı kalmayan, vatandaş nezdinde “bir fasık size haber getirirse” düzeyinde itibar gören Doğan medyasınıilga ederek;yerini taze bir nefesle doldurmak, freş bir solukla hükümete fitne üfürmek asıl muratmış. İşi eğitim alanındaki netameli bir dönüşümden çıkarıp, dershane perdesiyle açılan oyunu istenilen girdabasokmak için; “Bavulcu” lakaplı gazeteciyi sahaya sürerek;cemaati, hükümetin kendilerini bitirme planları yaptığına, üstelik buna çok öncedenberi hazırlandığına, ancak sıra geldiğine ikna etmek amacıyla gazetede her gün yeni bir belge faş ediliyor.
Hükümet ile Hizmet Hareketi arasındaki bu tartışmada önemli bazı noktalara dikkat çekmekte fayda var. Her şeyden önce iki tarafında kamuoyunda destek bulabilmesi ve çözüme giden yolu açabilmesi için samimi ve sahici bir dil kullanması gerekiyor, sırf savunma yapmak amacıyla her argümana tenezzül etmek, tartışmanın krize dönüşmesi ve duygusal bakımdan onulmaz yaralar açması çok uzak görünmüyor.
Tartışmada gelinen noktaya kadar; hükümet dili, kararlı, söylemleri kısa, net fakat dönüşüm sonrası ne hale gelineceği muamma. Sürekli kurumlara yeni isimler bulunup yeni alternatifler sunuluyor. Hükümetin vaaz ettiği bu çözümler konunun dışında kalanlar için çözüm gibi dururken Hizmet Hareketi için hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü dershane hizmet için sadece dershane değil. Dershane çok geniş bir yelpazeyi içine alan, birçok organizasyonu de fakto eden, hizmetin normal şartlarda ulaşamayacağı birçok gence ulaşılmasını sağlayan,hizmetle tanışmasına vesile olan, sistemin anatomikyapısı itibariyle ahtapot işlevselliğinde, hizmetin ilk çıkış noktası yani orijini konumunda, tüm insan planlamasının ilk şekillendiği yer, insan keşfetme ve devşirme merkezi. Hizmetin atar damarı konumundaki bu ilk hareket noktasına aniden bir “dur” işareti çekilmesi hizmet açısından bir hayli şaşırtıcı olduğundan; hizmet müntesipleri bugün kamuoyuna yansıyan ifadelerine bakılırsa “şaşkın”, “kırgın” ve biraz da “kızgın” durumdalar.
Hizmet Hareketi’nin de çarpık bir sistem üzerine inşa edilmiş bu devasa yapının er ya da geç bu yükü taşıyamayacağını, bu sistem her ne kadar hizmetin işlevselliğini artırsa bile pedagojik olarak istenilen bir durum olmadığını bilerek, insanlara ulaşma anlamında yeni açılımlar, farklı hizmet noktaları konusunda kanalize olması kaçınılmazdır. Bu realitenin kabul edilmesi ve buna göre yeni eylem planları düşünülmesi şart gibi görünüyor.
Hükümetin dershaneleri dönüştürmek adına, onlara devlet eliyle destek olmak, arsa göstermek, çalışanlarını, öğretmen istihdamı rutininin dışına çıkarak farklı bir değerlendirmeyle (mülakatla) işe almak gibi paravan çözümlere yönelmesi ayrı bir tartışma konusu olacak kadar tehditkâr alanlardır. Tüm bu meşakkatlere girip, sağduyu çağrısı yaparak, seçimlere kadar fitneye prim vermeden hareket etme kararlılığı sergilemek ve bunlara rağmen gönüller yapamamanın temel nedeni, pedagojik açıdan dershaneleri kapatma hedefi; doğru,siyasi olarakdevlet eliyle kapatmaya çalışma yöntemi; yanlıştır.Hükümetin, eğitim alanındaki, özellikle liselerdeki ağır müfredatı budayarak, ölçme-değerlendirme kriterlerini akademik-sosyal-kültürel bir armoniyle yeniden planlaması, sistemdeki boşluğu hiçbir kurumun sızamayacağı şekilde doldurması veya tamamen topluma açması, piyasa şartlarıyla oluşmuş bir yapıyı piyasa şartlarıyla yeniden kalkmasının şartlarını oluşturması gerekir. Bu da çok uzun araştırma ve planlama süreci gerektirmektedir.
Hizmet hareketinin hükümetin kısa, net gerisi muğlak diline karşı kurguladığı “kırılgan” bir dil var. Şaşkınlık ve tedirginlik yoğun olduğu için duygusal atmosfer dışardan gelecek harici etkilere çok açık. Nitekim bu olumsuz etkilerin Hizmete yakın medyada izlerini ve işaretlerini görmek mümkün. Yazdıkları yazılarda ve yaptıkları konuşmalarda, 2004 MGK’da atılan imzayı, imzayı attıranların tasfiye edilmiş olmasına rağmen, ortada duran on yıllık fiiliyata aldırmadan“hükümsüz belge”deki imzayı önemsiyorlar. “Tamam, imzayı attıranlar tasfiye oldu, biz de bu sırada altın çağımızı yaşadık ama gene de Başbakana yakıştıramadık” tarzında mantıken hükümsüz, hissiyat olarak mümkün bir cümleye çok çabuk angaje olabiliyorlar. Duygusal girdaba girince çıtırtı bile gürültü gibi geliyor insana ve sağduyu buharlaşıyor “bizim dershanelerimizi kapatmak için kapatacak bakanı bulana dek sürekli bakan değiştirmiş, referandumda biz “evet” oyu için mezardan adam çıkartırkeno, bizim dershaneleri kapatma planları yapıyormuş”, “daha dün okyanus ötesine selam gönderirken bugün karşı taraf diyebiliyormuş”, “darbe döneminde bile dokunulamayan bu kurumlar, darbe yöntemini andıran bir üslupla kapatılabiliyormuş”, “dershane kapatmanın parti kapatmadan ne farkı var” gibi enfeksiyon etkisi yüksek cümleler dolaşıma sokuluyor,kopuşu pekiştirmek için gerekli potpuri demeçlerle neşvünema buluyor ve istenen gerçekleşiyor, cemaatle hükümet arasında duygusal kopuş yaşanıyor.
Dershane konusunu fırsat bilerek konuyu Hizmet hareketi üzerinden “gezi kalkışması” kıvamına getirmek için çaba sarf edenlerin gayretkeşliği her şeyi yeniden düşünmek için geçerli bir sebep aslında. Hizmet Hareketinin kanaat önderi konumunda olan, tartışmanın diskurunu belirleyen zatlar, kullandıkları dilin veargümanların müntesiplerce nasıl algılanacağını hesaba katmalıdır. İki tarafta sükûnetle konuyu suhulete taşımadığı sürece yara alacaktır. Hükümete karşı öz kaynakları itibariyle hiçbir muhalif gücü bulunmayan, giriştiği illegal atraksiyonlardan da bir şey devşiremeyen alesta güçler, cemaat istemese bile konuyu kendi istediği noktaya mobilize ederek fırsat aramaktadırlar. Çünkü AKP iktidarı boyunca gerçek ve tek kaybeden onlar. Kendi uhdesinde barındırmadığı silkinme gücünü başkasının sırtından devşirme kurnazlığına karşı teyakkuzda olunmalı olası bir gezi sendromuna alan açılmamalıdır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.