Nail Çelik
46 Yıllık Bir Zulmün Hikayesi
İnsan haklarına aykırı bir tutumdu zaten. Her insan düşündüğü gibi yaşamalı ve yaşadığı gibi de tanınmalı. Bu hak insana verilen en önemli haklardandır.
Fakat zalim ve despot olanlar bunu böyle anlamaz. Ancak kendisinin düşündüğü gibi yaşanmasını ve kendisinin müsaade ettiği kadar haklara sahip olmasını ister. Türkiye’mizde bu zulmün esas başlangıcı 1876’lı yıllara kadar uzansa da, 1967 yılında Ankara Üniversitesinde başlar. O zamandan bu güne kadar yani bu günkü Resmi Gazetede "Kadınlar" ifadesinden sonra gelen "Kadınlar; Elbise, pantolon etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur" bölümü yürürlükten kaldırılarak, Bu cümleden sonra gelen "Ancak bazı hizmetler için özel iş kıyafeti varsa görev sırasında kamu amirinin izni ile bu kıyafet kullanılır" cümleleriyle yayımlanan kıyafet yönetmeliğine kadar hiç gündemden düşmedi.
1968 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde ve bir çok üniversitede bu yasak uygulanmaya başladı. Öne sürülen sebepse şu idi, İslami kesimin Siyasal söylemlerinin artmasına orantılı olarak Türbanlı olanların sayısında da bir artış olmuştur. Ve bu nedenden dolayı da bu zamanlarda Türban yasağı daha yoğun bir şekilde görülmektedir. Bu saptamaya bilhassa 80’li yıllarda rastlamaktayız.
Başörtülü öğrenciler bilhassa Yüksek Öğretim kurumlarında görülmeye başlayınca bu YÖK’ün hoşuna gitmemiş ve 20 Aralık 1980 tarihli bir genelge ile bütün Üniversitelerde türban yasağını getirmiştir. Rahmetli Turgut Özal iktidar olur olmaz onu da en çok rahatsız eden meselelerden bir tanesi türban yasağı olmuş ve bu konuda bir çok yasal düzenleme yaparak 1984 yılında YÖK’ten Türbana serbestlik gelmesine vesile olmuştur.
Ne yazık ki aynı yıl Üniversiteden uzaklaştırılan bir kız öğrencinin itirazını Danıştay reddederek tartışmalara neden olmuştur. 13 Aralık 1984 yılında Danıştay’ın aldığı ve Türban yasağının mahkemece de tescillendiği karar şöyleydi; “Baş örtüsü siyasi emellere alet ediliyor, dolayısıyla YÖK’ün aldığı karar doğrudur” diyerek başörtüsü yasağı mahkeme tarafından onanıyordu.
Tabii ki YÖK için bulunmaz bir ganimetti bu karar. Bütün Üniversitelere Mahkemen inde kararı gönderilerek 1987 yılında türban yeniden rafa kaldırılır.Eğitim öğretim kimsenin umurunda değildir. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Millî Eğitim Bakanı Avni Akyol'u da alarak Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in yanına gider ve Kenan Evren’i bu konu da ikna eder. YÖK Başkanı İhsan Doğramacıyla beraber yapılan görüşmeler neticesinde YÖK disiplin yönetmeliği değişerek 1988 yılında Türbanın serbest olması yönündeki yasa Meclisten geçer.
Fakat öyle kolay değil bu iş,er kişi sözünde durmamıştır. Netekim paşa bunu hemen Anayasa Mahkemesine götürür ve 1989 yerel seçimlerinden hemen önce Mahkeme çıkarılan bu yasayı iptal eder. 25 Ekim 1990’ da tekrar Yüksek öğretim kurumlarında başörtüsüne serbestlik getiren bir kanun daha çıkarılır amma, bu seferde SHP meydanlara iner ve bu kanunu da SHP Anayasa Mahkemesine götürür. Bu sefer talep reddedilir ve 2547’nin ek 17.maddesi gereğince Üniversitelerde her türlü kılık ve kıyafet serbest olur. Ne zamana kadar? 1997 yılında Kemal Gürüz YÖK Başkanı oluncaya kadar. Kemal Gürüz YÖK Başkanı olur olmaz hemen başörtüsü yasağını uygulatır. 2000-2001 Öğretim yılından itibarende bütün İmam-Hatiplerde uygulanır. Ve 2002 yılının sonunda yasağın uygulanmadığı hiçbir Üniversite ve lise kalmaz.